• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KÜRESELLEŞME SİYASET VE KÜLTÜR

1.3. KÜRESELLEŞMENİN SİYASAL YAPI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

1.3.4. Siyasal Kültür ve Demokrasi

Demokrasi, belli bir yönetim sistemi ve onun içinde güçlerin dağıtımının tanımıdır. Sonu, ‘krasi’ ile biten otokrasi, bürokrasi, plütokrasi ve demokrasi gibi tüm terimler, eski Yunanca’da ‘iktidar’ veya ‘yönetme’ anlamına gelen kratos kelimesinden türetilmiştir. Bu anlamda demokrasi ideolojik sınırları aşan bir kavramdır (Heywood, 1997: 108). Çünkü demokrasi, belirli bir ideolojinin veya düşüncenin başka düşünce veya ideolojilere göre daha iyi, kötü vs. olduğunu önsel olarak kabul etmez/etmemelidir. Demokrasi, bir ‘iyi’ anlayışını dayatan, hiyerarşik bir dizgeleştirme anlayışı ile bağdaşmaz. Touraine’nin belirttiği gibi “çoğulcu ve en geniş anlamıyla laik olmayan bir demokrasiyi tasarlamıyoruz artık. Eğer bir toplum, kurumlarında bir iyi anlayışını kabul ediyorsa, çok çeşitlilik gösteren bir topluluğa birtakım inançları, değerleri benimsetme tehlikesine atılıyor demektir... bir hükümet, bir iyi anlayışını ya da kötü anlayışını benimsetemez, tersine her şeyden önce, herkesin istem ve görüşlerini değerlendirtebilmesini, özgür olmasını ve korunmasını sağlamalıdır”(Touraine, 1997:

22).

Demokratik düşünceye yüklenen anlamların başında hep çoğunluğun iktidarı, çoğunluk egemenliği ve çoğulcu katılım gelmiştir (Arblaster, 1999: 94). Demokrasi, mutlaka çoğulculuğa büyük önem vermek zorundadır, ancak çoğulculuk anlayışının olması azınlığın haklarını yok etmeyecek, temsilinin imkanını koruyacak uygulamalarla güçlendirilmelidir. Demokrasinin bir reçetesi yoktur, farklı durumlarda uygulanacak ve esnetilebilecek bir öz’ü vardır. Prosedürler ile demokrasiyi yaşatmak her zaman mümkün olmaz.

Demokrasinin şu üç boyutu birbirini tamamlar: Temel haklara saygı, yurttaşlık ve yöneticilerin temsilciliği; bu üç boyutun aralarındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi

demokrasiyi oluşturur. Öncelikle demokrasi siyasilerin aracılığını ve temsilciliğini yapacağı toplumsal eyleyenlerin varlığını gerektirir. İkinci olarak demokratik bir toplumda seçmenlerin kendilerini yurttaş olarak kabul etmeleri gerekir. Yönetilenler yönetimle ilgilenmiyor, siyasal bir topluma değil de yalnızca bir aileye, bir köye, bir iş alanı topluluğuna, bir ırka, dinsel bir mezhebe ait olduklarını duyumsuyorlarsa, yöneticilerin serbest seçimle belirlenmesinin anlamı yoktur. Üçüncü olarak, yöneticilerin iktidarı sınırlı değilse, serbest seçimden söz edilemez (Touraine, a.g.e.: 45-46) Demokrasinin imkanları birbirine bağlı farklı alanların eşgüdümüyle sağlanabilir.

Siyasal alan ile toplumsal alan arasındaki paralellik için tüm bireylerin temel birtakım hakları (düşünce, örgütlenme vs.) güvence altında olmalıdır ve bireylerin birer özne olduklarının farkında olmaları gerekmektedir. Demokrasi kuramı içerisinde bir özne ve bir yurttaş olarak birey son derece önemlidir. Almond ve Verba’nın yurttaşlık kültürü sınıflamasının da paralelinde katılımcı siyasal kültür, ancak demokrasinin hakim olduğu sistemlerde mümkündür. Ancak demokrasi içerisinde de birtakım farklı yaklaşımlar ve eğilimler vardır. Siyasal yaşam içerisinde liberal, Cumhuriyetçi yaklaşımların demokrasi anlayışları birbirinden farklıdır ve bu iki siyasi yaklaşımın da demokrasi anlayışları katılımcı demokrasi modeli ile tam olarak örtüşmemektedir. İşte bu yüzden birçok sosyal bilimci demokrasi üzerine yeniden düşünmek ve bir “üçüncü yol” bulmak gerektiğini ileri sürmüştür. Bu tartışma sonucunda müzakereci demokrasi anlayışı ortaya çıkmıştır.

1.3.4.1. Müzakereci Demokrasi

Müzakereci demokrasi fikri liberal demokrasiye eleştirel bir biçimde ortaya çıkmıştır. Liberal demokrasinin eleştirisi üzerinden ilerleyen bu yaklaşım, liberal demokrasinin eksikliklerini gidermeyi hedefler. Nitekim liberal demokrasi; “…insan doğası, bilgi ve siyaset hakkında gerçekten de liberal; fakat özünde demokratik olmayan öncüllere dayanır. Sahip olduğu birey ve bireysel çıkar kavrayışı, bireylerin ve çıkarlarının dayandığı demokratik pratikleri zayıflatır. Liberal demokrasi bu nedenle

“cılız” bir demokrasi teorisidir; içerdiği demokratik değerler ihtiyati ve bu nedenle geçici, seçmeye ve şarta bağlıdır; salt bireysel ve özel amaçların aracıdır. Bu şüpheli temelin üzerinde sağlam bir yurttaşlık, katılım, kamusal iyiler ya da yurttaşlık erdemi teorisinin yükselmesi beklenemez” (Barber, 1995: 32). Demokrasinin liberal modeli,

aşırı bireyci olması nedeniyle, kolektif bir eylem olan siyaset konusunda ve katılımcı yurttaşlık teorisinin hayata geçirilebilmesi noktasında zaafiyet içerisindedir.

Çalışmamızda katılımcı demokratik siyasal kültür modelinin ideal biçim olduğu varsayımından hareketle liberal demokrasi eksik bir demokrasi modeli olarak değerlendirilmektedir.

Liberal demokrasinin eksikliklerine bir alternatif olarak sunulan, Cumhuriyetçi siyaset anlayışı ya da Barber’in deyimiyle birlikçi demokrasi; liberal demokrasinin tersine birey temelli bir siyaset güden bir yaklaşıma değil, toplumsallığa, devletin, kolektif olanın öncelliğine vurgu yapar. Birlikçi demokrasi “cılız demokrasinin zayıflıklarının ve kusurlarının birçoğunu düzeltmeyi (ya da onlardan kaçınmayı) becerir, fakat onun demokratik yurttaşlık yorumu yeni ve daha tehlikeli sorunlar getirir. Birlikçi bir devlette yurttaşlar birbirine, en azından metaforik olarak, “kan bağları” olan”

(Barber, 274-75) bir toplumsal yapı ve yurttaş modeli ortaya koyar. Birlikçi demokraside amaç bireyler arasındaki boşlukları doldurmak ve tek tek bireylerden kolektif bir irade, organik bir bütünlük oluşturmaktır. Liberal demokrasi hesap vermeyi merkeze alırken, birlikçi demokrasi kardeşlik idealini ön plana çıkarır. Kardeşlik ideali itaatkar tarzda bir siyaset öngören, feragat etmeyi gerektiren bir yurttaş yükümlülüğü biçimiyle özdeştir (Barber, 275). Bu özellikleri ile birlikçi demokrasi de liberal demokrasi gibi katılımcı demokratik siyaseti var kılabilen bir sistem öngörmemektedir.

Daha çok, devletle özdeşleşen ve liberal demokrasinin haklar temelinde bireye verdiği siyaset güdüsünü vazife ve yükümlülüklere dönüştüren birlikçi demokrasi anlayışı, aktif, siyasal sürece katılan, değiştirme gücü olan bir siyaseti birey açısından mümkün kılmamaktadır.

Müzakereci demokrasi fikri şu düşünceden hareket eder: demokratik yönetim bürokratik-modern devletin yalnızca “hukukun üstünlüğü” ilkesi yoluyla denetlenmesi anlamına gelmemelidir. Aynı zamanda alttan-denetimi sağlayan ve karar alma süreçlerine katılımı gerçekleştirecek bir “kamusal iletişim mekanının” varlığı da devlet-toplum arasında kurulacak demokratik bir yönetim için gerekli koşuldur (Keyman, 1999: 137). Habermas’a göre, “tartışım kuramı her iki anlayışın (liberal-Cumhuriyetçi) bazı öğelerini benimser ve onları farklı biçimde birleştirir. Tıpkı Cumhuriyetçilikteki gibi, kamuoyu ve irade oluşturma sürecini odak noktası haline getirir; fakat hukuk

devleti anayasasını ikinci sırada görmez. Tersine, hukuk devleti temel hakları ve ilkelerini, demokratik işleyişteki önemli iletişim koşullarının nasıl kurumsallaştırılabileceğine ilişkin sorunun tutarlı yanıtı olarak algılamaktadır. Tartışım kuramına göre, tartışımcı bir siyasetin hayata geçirilmesi, medeni haklarını kolektif olarak kullanabilen bir topluluğa değil, söz konusu işleyişlerin kurumsallaştırılmasına bağlıdır” (Habermas, 2002b: 160).

Tartışımcı kuram, müzakereci siyasetin başarısını toplu eylemde bulunan yurttaşlara bağlamaz, ama bu duruma tekabül eden iletişim usüllerinin kavramsallaştırılmasına dayandırır. Bu yaklaşım merkezsizleştirilmiş bir toplum imgesi ile paralellik taşır. Bu demokrasi anlayışında, devlet merkezli ve amaca dönük bir özne idaresine dayanmayan bir yaklaşım bulunmaktadır (Habermas, 1999: 46). Onun demokrasi modeli iletişim eylemi kuramı doğrultusunda geliştirilmiş gibidir. İletişim eylemi kuramında Habermas’ın vurguladığı temel nokta olan özneler arasılık, diyalog ve hiyerarşik olmayan iletişim durumu ile her bireyin aktif olarak katıldığı, müdahil olduğu bir iletişimsellik kurgulanmıştır. İşte müzakereci demokrasi bu idealden ve bu düşünceden hareketle biçimlendirilmiştir.

Hem liberal demokrasiyi hem de birlikçi demokrasiyi yetersiz gören, ancak her iki yaklaşımdan da birçok öğeyi içerisinde barındıran müzakereci demokrasi modelinde asıl hareket noktası liberal demokrasidir. Yani yeni demokrasi kuramları “liberal demokrasiyi demokratikleştirme” çabaları olarak algılanmaktadır. Yeni demokrasi tartışmalarında liberal demokrasiye dayalı sistemler günümüz siyasetine çözüm üretmede yetersizdir ve bu yüzden bir “meşruiyet krizi” içerisindedir. İşte bu meşruiyet krizini çözmeyi amaçlayan müzakereci demokrasi anlayışı siyasal sürece farklı bir noktadan yaklaşmaktadır. “Müzakereci demokrasi modeli, demokrasiyi (kolektif sorunlar, hedefler, idealler ve eylemler hakkında konuşmak üzere bir araya gelmiş yurttaşlar) yaratan bir süreç olarak algılar. Demokratik süreçler, her bireyin özel yararını öne çıkarmak üzere yarışmasından çok söz konusu ortak yararı tartışmaya yöneliktir.

Yurttaşlar özel yararı en üst düzeye çıkarma amacındaki bireyin bakış açısından akıl yürütmek yerine, kamusal müzakere aracılığıyla tercihlerini kamusal amaçlara göre değiştirir” (Young, 1999: 175-76). Böylece demokrasi bireyin aktif olarak katıldığı,

müzakere ettiği, kararların alınması sırasında rasyonel olarak düşünüp ikna olduğu bir süreçte işler.

Müzakereci demokrasi, siyasal gerekçelendirme ideali çerçevesinde oluşturulmuş olup, bu modelde siyasal iktidarın kullanılmasının gerekçelendirilmesi, eşitler arasındaki özgür bir kamusal muhakeme temelinde yürütülmelidir. İşte Müzakereci demokrasi bu idealden yola çıkar ve bu modelde karar alma sürecine katılanlar birbirlerini eşit bireyler olarak görürler (Cohen, 1999: 146-47). Kolektif irade böylece aktif ve eşit, müzakerelere dayalı bir işlemden geçtikten sonra ortaya çıktığı için bu demokrasi modelinde yurttaş olmak da farklı bir anlama gelmektedir. Yurttaş burada liberal demokraside olduğu gibi yalnızca bireysel çıkarları olan, oy kullanan, hakları olan bir kişi, ya da birlikçi (Cumhuriyetçi) modelde olduğu gibi cemaat içerisinde yok olan, vazifeleri ve yükümlülükleri olan bir topluluk üyesi değildir. Bu demokrasi modelinde “…bir yurttaş olmak, başkalarıyla birlikte eylemliliğin ayrımında ve içinde olmayı varsayan belli bir bilinçli katılım demektir. Bu bilinçlilik, tavırları değiştirir ve katılıma, benim cemaatle özdeşleştirdiğim biz duygusunu verir. Katılmak kendi kendini yöneten bir cemaat yaratmak demektir ve kendi kendini yöneten bir cemaat yaratmak da katılmaktır. Aslında, güçlü demokrasi açısından, katılım ve cemaat terimleri, tek bir toplumsal varoluşun, yani yurttaşlığın görünüşleridir” (Barber, a.g.e.:

200).

Müzakereci demokrasi anlayışının nihai hedefi geç modern zamanlar olarak da adlandırılan dönemden günümüzün küresel sürecinde yaşanmakta olan karmaşık siyasal süreçlerin ve zorlu yönetim problemlerinin aşılabilmesidir. Bu özelliği nedeniyle müzakereci demokrasi fikri ile çokkültürcülük siyaseti arasında yakın bir ilişki vardır.

Müzakereci demokrasi küresel süreçle birlikte yükselişe geçen kimlik siyaseti, azınlık hakları, bir arada yaşama sorunları gibi problemleri çözebilmek için, farklılıkların eşit bir biçimde barış içinde bir arada yaşayabilmelerinin yolunu arama ile de yakından ilgilidir.

Müzakereci demokrasi anlayışı, Almond ve Verba’nın Katılımcı siyasal kültür tipolojisinin temel prensipleri olan; yurttaş olma bilinci, aktif ve çıkarlarını bilen bir birey, sisteme dahil olan ve sistemi değiştirebilecek gücü kendisinde gören insanlardan oluşan bir toplumsal yapıda hayata geçirilebilir. Bu bağlamda demokratik işleyişleri

daha sağlıklı olan devlet sistemlerinde ve buna uygun insan potansiyeli yüksek toplumlarda müzakereci demokrasi uygulanabilir.

1.4. KÜRESELLEŞMENİN KÜLTÜR VE KİMLİK KAVRAMLARI