• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN BULGULARI

4.5. Toplumsal Algı

Kymlicka’ya göre türdeş yapılardan oluşan homojen toplumlarda insanların birbiriyle anlaşması daha kolay olmaktadır. Dolayısıyla tekkültürlü bir yapıya sahip olan toplumların ürettiği verimden herkes eşit bir şekilde pay almaktadır. Ayrıca devletin oluşturduğu bütün hukuki haklardan her birey eşit bir şekilde yararlanmaktadır. Yani siyasi yapısı bir ulus tarafından oluşan devletlerde bireyler arasında herhangi bir huzursuzluk ortamı oluşmamaktadır. Asıl sorun bir toplum çokkültürlü yapılardan oluşuyorsa meydana gelmektedir. Çünkü bu toplumdaki

çoğunluk kültürü bütün haklardan yaralanırken azınlık konumundaki kültür yararlanamamaktadır (Aktaran: Parekh, 2002). Bu durum aynı toplumda yaşayan farklı kültürler arasında zamanla çatışmaların doğmasına sebep olmaktadır. Bir taraftan çoğunluktaki kültür toplumdaki konumunu güçlendirmeye çalışırken diğer taraftan azınlıktaki kültür de çoğunluktaki kültürün sahip olduğu kültürel haklara ulaşmak için mücadele vermektedir. Bu anlamda toplumsal farklılıklar arasında yaşanan bu olumsuz hadiseler karşılıklı önyargıların doğmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda bu olumsuz algıların oluşmasında medyanın büyük etkisi vardır. Medyanın özellikle tek taraflı bir şekilde çalışma göstermesi ve sadece toplumun kötü yönlerini sergilemesi karşılıklı önyargının oluşmasına sebebiyet vermektedir. Karşılıklı olumsuz algıların oluşmasının en önemli nedenlerinden biri de farklı kültürlere mensup bireylerin karşılıklı olarak birbirini tanımamalarıdır. Yani toplumdaki farklı kültürlerin yeterince kaynaşmamasından kaynaklanmaktadır. Olumsuz algılar sonucunda oluşan önyargıların birikmesi zamanla ötekileştirme ve ayrımcı hareketleri de beraberinde getirmektedir.

Bu tema altında birlikte yaşayan farklı kültürlerin birbirlerine karşı olumsuz algılarının olup olmadığı araştırılmaya çalışılmıştır. Araştırma aşamasında görüşülen Türk görüşmecilere toplumsal alanda Türklere karşı herhangi bir önyargıya veya ötekileştirilmeye şahit oldunuz mu? Şeklinde bir soru yönetilmiş, görüşmeciler böyle bir durumun oluşmadığını ifade etmişlerdir. Bu anlamda araştırmanın yönü farklı bir tarafa yönelerek Kürtlere karşı bir önyargı veya ötekileştirmenin olup olmadığı üzerinden ilerlemiştir. Bu noktada önyargının olduğunu ifade eden İsmail A. önyargının oluşmasında en önemli etkenin medya olduğunu belirtmektedir.

“Haliyle oldu. Kürt arkadaşlarım vardı. O zaman üniversitede Kürtçe konuşmada sıkıntı çekiyorlardı. Aslında burada medyanın etkisi çok büyük yanlış haberler sonucunda insanlar yanlış tanınıyor. Yani benim nenem Kürtleri hiç görmemiş nereden tanıyacak televizyondan. Yanlış haberlerden ya da kötü sitelerden hep kötü şeylerle karşılaşıyoruz. Haliyle Kürtler hakkında bir önyargı oluşuyor. Televizyonda doğuda yaşananlar aktarılıyor. Kürtleri

birebir tanımayanlar hemen bir önyargıyı varıyorlar” (İsmail A,30, Lisans, Türk).

Toplumda Kürtlere karşı genel bir önyargının var olduğunu ifade eden başka bir görüşmeci Süleyman G. bir arkadaşıyla yaşadığı diyaloğu anlatarak önyargının var olduğuna şahit olduğunu belirtmiştir.

“Tabi ki oluyor birebir görüyorum. Misal olarak ben bazen köyümüzde kahvehaneye gidiyorum. 4-5 kişilik köy odalarında oturuyoruz. Televizyonda bir program seyrediyorduk. Benim yanımdaki arkadaş da bayandı. “Kürt’ten olmaz evliya olsa da sokma avluya” şeklinde uydurma bir söz söyledi. Ben de bu söz uydurma dedim. Niye Kürtleri böyle görüyorsun dedim. Aynı devlete yaşıyoruz. Neden evliya olamaz dedim. O da sonuçta insan bizde insanız. Neden Kürtlere bu kadar kızıyorsun dedim. Şöyle olaylar oluyor onlar destek veriyorlar şeklinde bir şeyler söyledi. Yani çok genel bir önyargı var orada. Bir yandan da Kürtlere hiç sormuyoruz acaba niye böyle yapıyorlar? Sıkıntıları var mı? Neleri kısıtlanıyor? Dilleri kısıtlanıyor mu? Kitapları kısıtlanıyor mu? Yani hiçbir şey sormadan hemen direkt bir ön yargıya varıyoruz. Maalesef bu toplumda var” (Süleyman G, 37, İlkokul, Türk).

Devlet sistemi tarafından Kürtlerin ötekileştirildiğini belirten Abdullah H. geçmişte yaşanan sürgünlerin birer ötekileştirme olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda doğuya yapılmayan yatırımların da ötekileştirmenin bir paçası olduğunu vurgulamaktadır.

“1936 ile 1974 yılları arasından ötekileştirildiğini düşünüyorum. Erbakan döneminde Kürtlerin haklılığını ve haklarının verilmesi gerektiğini öğrendik. Bu ötekileştirmenin kaynağının doğuda dinin daha tutucu olduğundan kaynaklandığını düşünüyorum. Devlet sistemi tarafından ötekileştirildiğini düşünüyorum. Tuncelili Kürtler nerede, Bingöllü Kürtler neredeler hepsini dağıttılar. Tuncelili Kürtler bugün Konya ilçesi olan Yunakta oturuyorlar. Yani bu insanlar sürgün edildiler. Bu ötekileştirme değil mi? 1980li yıllardan sonra doğuya gözle görülür bir yatırımın yapılmadığı ortadadır. Bu o taraftaki

insanları ötekileştirmek değil mi? Ki sen ne kadar ötekileştirmedik desende o insanlar kendini öyle hissediyorlar” (Abdullah H, 58, Lisans, Türk).

Toplumda bir önyargının var olduğunu ama eski dönemlere nazaran azaldığını ifade eden Mustafa N. önyargının belli kesimlerde hala var olduğunu ifade etmektedir.

Doğuda yaşananlardan dolayı belki bir farklı bakma olur. Ama genel olarak bir önyargı yoktur. Tabi önceki dönemlerde varmış ama bu son dönemlerde bu yıkılmaya başladı. Mesela önyargı olsa adam ailecek doğuya gidip çalışabilir mi? Veyahut ta Kürtlerin yarısı İstanbul, İzmir ve Ankara'da yaşıyor. Ötekileştirme olursa oraya gidip yaşayabilir mi? Aslında önyargı belli kesimlerde var. Yani tamamen ortadan kalkmış değil ama 25 yıl öncesine göre biraz daha hafiftir. Bundan 30 yıl önceki hükümetler doğuyu biraz aksatmışlar, yatırım yapmamışlar Bu bölgedeki Kürtler kendilerini itilmiş gibi ya da hor görülmüş gibi hissetmişler. Ama günümüzde yavaş yavaş azaldı. Sosyal medyadan dolayı herkes artık bir şeyleri görmeye başladı. (Mustafa N, 53, Ortaokul, Türk).

Bu noktaya kadar görüşülen Türk görüşmeciler toplumda Kürtlere karşı bir ön- yargının olduğunu belirtmişlerdir. Türk görüşmecilerden alınan veriler ışığında Ön yargının veya ötekileştirmenin var olmasının en önemli nedenlerinden birinin medya olduğu görülmektedir. Medya özellikle bilinçli bir şekil aktardığı olaylarla insanların algılarının değişmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla medya ne amaçla kullanılırsa o yönde bir değişim meydana getirmektedir. Bu anlamda medya toplumsal alandaki var olan mevcut algının değişmesini sağlayabilecek güçtedir. Ama görüşmecilerin beyanlarından da anlaşıldığı gibi Türkiye’de medya topluma hep olumsuz görseller ve haberler sunmaktadır. Bunun sonucunda bir önyargının ve ötekileştirme tavrının geliştiği görülmektedir. Bin yıl birlikte yaşamış halkların hiç iyi yönleri yok mu? Birlikteliğin resmini gösteren olaylar yaşanmadı mı? Neden acaba hep olumsuz şeyler gösteriliyor, açıkçası merak uyandıran bir durumdur. İkincisi doğuda yaşanan şiddet olaylarının önyargının oluşmasında etkili olduğu görülmektedir. Özellikle yaşanan bu şiddet sonucunun genel olarak topluma mal edilmesiyle Kürtlere karşı bir

önyargının oluştuğu görüşmeciler tarafından dile getirilmektedir. Üçüncüsü de özellikle Abdullah H. (Türk) tarafından dile getirilen Kürtlerin inançsal bağlarının güçlü olması ve bununla birlikte devlet sistemiyle yaşadığı uyumsuzluk sonucunda Kürtlerin ötekileştirildiği söylenebilir. Bu aşamadan sonra önyargı ve ötekileştirme noktasında Kürt görüşmecilerin değerlendirmelerine yer verilmiştir. Bu durumda Yasin C, başından geçen bir olayı anlatarak Kürtlere karşı bir önyargının olduğunu ifade etmiştir.

“Önyargı had safhada yani istersen bir anı daha hatırlatayım. Hemen burada bir teknik eleman olarak çalışan bir arkadaş vardı. Ramazanda bir kaza geçirdi. Burada şirketin verdiği gıda yardımı vardı. Ben de o gıda yardımını aldım, ailemle birlikte arkadaşı evinde ziyarete gittik. Tipik bir Konya ailesiydi. Çok sevecenlerdi. Bizi iyi karşıladılar. Tanışma esnasında arkadaşımın annesi hanımıma sordu: Kızınızın ismi ne. Benim hanım da “Berfin” dedi. Tabi anlamadı önce parfüm mü dedi? Yok, teyze “Berfin” dedi. Teyze, ama hiç duymadım böyle bir isim dedi. Tabi kadın biraz şaşırdı. O esnada bizim hanım da açıklama yapmak zorunda kaldı. Teyze! Biz Kürt’üz dedi. Yok, canım dedi siz Kürt değilsiniz. Olur, mu teyze biz Kürt’üz yok kızım ya siz Kürt değilsiniz. Siz iyi insanlarsınız. Yani böyle bir şey var artık güler misin? Ağlar mısın? Yani Kürt olduğumuzu zorla kabul ettirmeye çalıştık. Yani Konya'da önyargı çok var. Biz Konya’da kendimizi rahat ifade edemiyoruz. Tabi bir yandan ilişkiler çok iyiyken bir anda hemen buz kesilebiliyor. Yani bir aileye yardım için gidiyorsunuz, çok iyi karşılanıyorsunuz. Devamında hemen bir soğukluk oluyor. Yani bizi bu şekilde kabul etmek istemiyor. Bilinçaltında böyle bir şey var. Kızım siz Kürt değilsiniz diyor. Yani biz yemin bile etmek zorunda kaldık. Kürt’üz diye yani insan bir burukluk hissediyor kendi içinde. Durduk yerde böyle bir şeylere rastlıyoruz” (Yasin C, 48, lisan, Kürt).

Toplumsal olarak Kürtlere karşı önyargının olduğunu ifade eden başka bir görüşmeci Selami E. Türkiye’nin kötü süreçlerden geçtiğini belirterek Kürtlere karşı oluşan önyargıyı normal bir durum olarak karşıladığını açıklamıştır.

“İçinde yaşadığımız toplumda ne yazık ki büyük bir önyargı var. Yani çok büyük önyargısı olanlar da var. Kendi halinde, önyargısı olmayan insanlarda var. Yani ben burada Vanlıyım dediğimde geri kaçan insanları bile gördüm. He öyle mi diyor(!) gibisinden konuşuyor. Fark etmez bizim kardeşimizsin diyenler de oluyor. Ama Beraber olduğumuz bizi ahlaken tanımış insanlar tarafından herhangi öyle bir şeye rastlamadım. Yani ben burada Vanlıyım dediğimde dükkânımı terk edip giden insanları bile gördüm. Bir taraftan da ben Van’a gittim. Ekmeğini yedim. Gerçekten çok değerlilerdir. Kürtler bu anlamda çok iyiler dinlerine bağlı insanlardır deyip gelip bize sarılanlar da oldu. Bundan dolayı her türlü insan vardır. Hatta bu Kürt’tür buna mal nasıl vereyim diyenler de oldu. Tam aksine bu insan dürüst bir insandır. Buna mal veririm diyenler de oldu. Yani aslında bu çok normal bir durumdur. Çünkü ne yazık ki toplumuz o kadar kötü süreçlerden geçti ki insanların önyargılı olmasını doğal karşılıyorum” (Selami E, 46, Lise, Kürt).

Toplumda Kürtlere karşı önyargının oluşmasında medyanın, siyasilerin takındığı tavırların ve mevcut olan eğitim müfredatının etkili olduğunu belirten Muhammed Ş. Kürtleri tanımayanların önyargılı olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda kültürler arası kaynaşmanın oluşmasıyla beraber ön yargıların kırıldığını söylemiştir.

“Kürtlere karşı bir önyargı var. Bunun sebebi birincisi siyasilerin konuştuğu dil, ikincisi Medya, üçüncüsü de belki okulda verilen eğitimler olabilir. Bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman Kürtleri tanımayan, onlarla kaynaşmayan, kültür alışverişi yapmayan kesimler muhakkak önyargılı oluyorlar. Ülkenin batısını misal veriyorum çoğunluğu Türk kesimidir. Bu kesimin çocuklarının akıllarında gerçekten nasıl bir Kürt profili oluşmuş bunu tespit etmek lazım. Şöyle düşünüyorum: Kürtlere çok farklı bakılıyor. Dağda yaşayan, mağarada yaşayan ne bileyim sürekli kavga, gürültü, çatışma yapan biraz sert insanlar gibi görüyorlar. Ama kaynaştıktan, tanıştıktan sonra bunlar da bizim gibi misafirperverler kültürlerimiz, dinimiz her şeyimiz aynı diyebiliyorlar. Böylelikle birçoğunun önyargısı kırılıyor. Medyada sadece bir

ırka yönelik söylemler geçiyorsa ve kendi ırkını yüceltmeye yönelik söylemler olduğu zaman otomatik olarak bunu izleyen çocuklar ve yetişkinler kendi ırkları dışında sadece Kürtler üzerinde değil Türkiye'de yaşayan başka ırklar üzerinde de bir önyargıya sahip oluyorlar. Çünkü sürekli gördüğü sadece kendi ırkı, yüceltildiği sadece kendi ırkının olması tek taraflı bir bakışı açısı sergilenmesine sebep oluyor. Bunlardan dolayı bir önyargı var” (Muhammed Ş, 26, Lisan, Kürt).

Bu tema altında görüşülen iki kesiminden görüşmeciler arasında benzer fikirlerin olduğu görülmektedir. Özellikle her iki kesimde önyargının oluşmasında medyanın, siyasi tavırların, farklı kültürlere mensup bireylerin tam olarak kaynaşmamasının ve karşılıklı olarak birbirlerini tanımamalarının etkili olduğunu vurgulamışlardır. Özellikle iki kesimde önyargının ve ötekileştirmenin meydana gelmesinde medyanın etkili olduğunu belirtmişlerdir. Medyada sadece bir etnik kültüre yönelik söylemlerin geçmesi ve sadece bir kültürü yüceltmeye çalışması farklı kültürel yapılara karşı olumsuz algıların oluşmasına sebep olmaktadır. Aynı zamanda Muhammed Ş’nin (Kürt) de ifade ettiği gibi önyargının oluşmasında verilen eğitim de etkili olmaktadır. Tek taraflı bir eğitimle yetişen çocukların zihinlerinde farklı kültürlere yönelik olumsuz algılar oluşmaktadır. Bu noktadan sonra görüşmecilere Türkler ve Kürtler arasında bir fark görüyor musunuz? Şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Böylelikle hem iki kesimin birbirine karşı olan algıları hem de iki kültürün benzer olup olmadığı değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu soruya cevaben iki kesim arasında kültürel farklılıkların olduğunu ve bu kültürel farklılıkları da bir zenginlik olarak gördüğünü belirten Fatih Y. kültürel farklılıkları ayrımcılık aracı olarak görmediğini ifade etmiştir.

“Kültürel anlamda farklılıklar vardır. Tüm farklılıklar bir araya gelirse zenginlik olur diye düşünüyorum. Benim kültürüm de farklı, onun kültürü de farklı, Lazların kültürü de farklı, Çerkezlerin kültürü de farklı, Gürcülerin kültürü de farklıdır. Bunlar işte bir araya geldiği zaman zenginlik oluyor. Bu kültürel farklılıkları ben bir ayrımcılık vasıtası olarak görmüyorum” (Fatih Y, 40, Lise, Türk).

İlk önce Türk-Kürt kültürü arasında hiçbir fark görmediğini ifade eden Abdullah H. daha sonra kültürler arasında şekilsel farklılıkların olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu farklılıkların rahatsız edici bir durum oluşturmadığını ilave etmiştir.

“Ben hiçbir fark görmüyorum. Sadece bir fark var. Biri Türkçe konuşuyor biri Kürtçe konuşuyor. Gelenek ve göreneklerde Kürtler daha tutucudurlar. Kürtler dinine daha bağlılar. Çünkü erkekler ayrı otururlar. Bayanlar ayrı otururlar. Folklor olarak farklılık vardır. Fakat bu farklılık göze batacak şekilde değildir. Yani sen düğününde halay çekersin onlar da Kaşık oynarlar. Şekilsel bir farklılık var. Bu da normaldir. Bunun dışında ben bir farklılık görmüyorum” (Abdullah H, 58, Lisans, Türk).

Abdullah H’ye benzer bir açıklamayı da Ali D. yapmıştır. Dil dışında çok büyük bir farklılığın olmadığını söylemiştir. İki kültürün de örf, adet ve gelenek olarak benzer olduğunu ifade etmiştir. Bunula birlikte sadece iki kesim arasında yöresel farklılıkların olduğunu belirtmektedir.

“Aslında dil haricinde çok büyük bir farklılık yok. İki kesimin de bence örf ve adetleri aynıdır. Ama yöresel olarak farklılıklar vardır. Mesela biraz yemekler farklıdır. Kürtlerde daha çok et yemekleri ağırlıktadır. Ama Türklerde daha çok hamur yemekleri ağırlıktadır. Onların halayları var. Bizim de kaşık oyunumuz var. Yani ufak tefek farklılıklar var. Ama bu ufak tefek farklılıklar da farklılık değildir. Aslında Türkler arasında da yöresel olarak farklılıklar vardır. Ege tarafı farklı, İç Anadolu tarafı farklıdır. Bence Türkler ile Kürtler arasındaki farklılıklarda böyle bir şeydir” (Ali D, 35, İlkokul, Türk).

Kültürel farklılıkların bir zenginlik olduğunu ifade eden Zafer T. Kültürel değerlerin bozulmasından rahatsızlık duyduğunu ifade etmiştir. Ayrıca günümüzde farklı kültürel değerler arasında farklılıkların kalmadığını belirtmiştir.

“Maalesef göremiyorum. Aslında olması lazım her bir bölgenin bırak Kürt olmasını Doğunun, Güneydoğunun, iç Anadolu’nun, Karadeniz’in hepsinin farklı olması aslında bir zenginliktir. Ama gel gör ki şu anda böyle bir farklılık

görünmüyor. Türkçe'nin bile bozulmasından ben rahatsız oluyorum. Yani Türk kültürünün bozulmasından bile ben rahatsız oluyorum. Çünkü hepsi birlikte dejenere oluyor” (Zafer T, 41, Lisans, Kürt).

Kültürel farklılıkların olduğunu ifade eden başka bir görüşmeci Selami E. Kürtlerin kırsal bölgelerde yaşadıklarını ve bu yüzden de kültürlerinin bozulmadığını belirtmektedir. Buna karşılık Türk kültürünün daha çok batıdan etkilendiğini ve bu anlamda kültürel değerlerinin kaybolduğunu söylemektedir.

“Farklılık var. Yani Kürtlerin kırsalda yaşaması hesabıyla Kürtlerin samimiyeti daha fazladır. Kültürlerini hepten yok etmemişler. Bir anlamda da kültürlerine ve geçmişine olan bağlılığı akrabalık ilişkilerini ön plana çıkartmıştır. Yani karşılıklı sosyal diyalogları daha fazladır. Batı medeniyetinden etkilenen Türkler bu anlamda kültürlerini yok etme ile karşı karşıya bırakmışlardır. Belki kırsal kesimde olanlarda da bu değişimler vardır. Ama özellikle şehir hayatlarının onlara dayattığı şartlar bunu gerekli kılmıştır. Örneğin değer olarak Kürtler daha çok değerlerine bağlıdır. Türkler aslında değerlerini yitirmişlerdir. Batıdan daha çok etkinlemişlerdir” (Selami E, 46, Lise, Kürt).

Selami E’ye benzer bir açıklamayı da Zehra İ. yapmıştır. Batı kesimi ile Türk kültürünü kastederek Avrupa’ndan çok etkilendiğini söylemiştir. Oysa buna karşılık Kürtlerin kültürlerini koruduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda iki kültürün birbirinden farklı yönlerinin olduğunu da ifade etmiştir.

“Fark illaki var. Kürtler daha çok örfünü, âdetini ve geleneğini biliyor. Batı kesiminde Avrupa'ya daha çok özenme var. Bizim kesimde anneye babaya saygı daha çok var. Yani babaya karşı gelmek bizde devlete karşı gelmek gibi bir şeydir. Benim babam 67 yaşında eşim 50 yaşında benim babam eşimin yanında çorap giymeden durmaz. Neymiş damadını çorapsız karşılamak ayıp olacakmış. Bunu bir Türk’e sorduğun zaman çok garip değil mi diye karşılanıyor. Bu küçümsenecek bir şey değil ama geleneklerinde yok” (Zehra İ, 45, ilkokul, Kürt).

Türkler ve Kürtler arasında bir fark görüyor musunuz? Sorusunu iki kesim de kültürel özellikler üzerinden cevaplamıştır. Türk görüşmeciler, Türk ve Kürt kültürü arasında çok büyük farklılıkların olmadığını ifade etmişlerdir. Buna karşılık yöresel farklılıkların olduğunu belirtmişlerdir. Bu farklılığında doğal olduğunu ve rahatsız edici bir durum teşkil etmediğini söylemişlerdir. Aynı zamanda konuşma esnasında çoğu Türk görüşmeci tarafından Kürtlerin örf, adet ve geleneklerine daha bağlı oldukları belirtilmektedir. Kürt görüşmeciler de karşılıklı bir değerlendirmede bulunarak Türk kültürünün daha çok batı kültüründen etkilendiğini ve bundan dolayı kültürel değerlerinin zayıfladığını vurgulamaktadırlar. Aynı zamanda Türk görüşmecilere konuşma esnasında iki kültür arasında nasıl bir fark veya benzerlik vardır? Şeklinde bir soru yöneltildiğinde genellikle Kürt kültürünü çok iyi bilmedikleri ortaya çıkmaktadır. Tersine aynı soru Kürtlere sorulduğunda Türk kültürünü daha iyi bildikleri görülmüştür. Bu durum Kürt kesimin Türklerle daha iyi kaynaştığını göstermektedir. Elbette bu noktada hâkim kültürün etkisini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Genel olarak baktığımızda iki kesimde çokkültürlülük anlamında kültürel farklılıkların bir zenginlik olduğunun altını çizmişlerdir. Dolayısıyla iki kesiminde de farklılıklara karşı olumsuz algıların olmadığı söylenebilir.