• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN BULGULARI

4.3. Kültürel Haklar

İnsan kültürel bir varlıktır. Yaşamı boyunca yapıp ettikleri, giyimleri, kuşamları, örf, adet ve gelenekleri bakımından gündelik olarak icra ettikleri her şey kültürü oluşturmaktadır. Bu anlamda Kymlicka’ya göre kültürün iki sebepten dolayı var olması gerekir. İlk olarak kültür, insanların içinde yaşadığı toplum içerisinde kendi yaşamında neyin değerli olduğuna karar vermesini sağlar. Aynı zamanda kültür insana önemli roller yükleyerek yaşamlarını sürdürme sürecinde yol gösterici bir görev üstlenir. Bu anlamda her kültür bir pusula işlevi görür. İkinci olarak günümüzde küreselleşmeyle birlikte karmaşıklaşan hayatta kültür olmadan insan

yaşayamaz. Çünkü karmaşıklaşan dünyada insan kültür aracıyla oluşturduğu kimlikle kendini var etmektedir. Dolayısıyla kültür insanlara kimlik hissi verir. İnsanların karşılıklı anlaşmasını sağlar. Toplumda farklı kültürler arasında güven ve dayanışmayı sağlar. Kymlicka’ya göre kültür insan gelişimi için önemli olduğundan azınlıkların kültürel değerlerini geliştirme hakları vardır (Aktaran: Parekh, 2002). Bu anlamda kültür insanların ortaya koyduğu örf, adet, geleneklerin ve günlük olarak icra ettikleri ritüellerin toplamından oluşur. Dolayısıyla bu değerler olmadan insanların kültürlerini geleceğe taşımalarının mümkün olmadığı görülmektedir. Bu anlamda çokkültürlü toplumlarda birlikte yaşayan farklılıkların ve kültürel çeşitliliklerin devam edebilmesi için her etnik farklılığın sahip olduğu kültürü geliştirmesi gerekmektedir. Bu noktada görüşmecilere Kürtlerin kendi kültürlerini geliştirme haklarının olduğunu düşünüyor musunuz? Şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya yönelik olarak Mustafa N. bütün farklılıkların kültürlerini geliştirmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Aynı zamanda Türkiye toplumunda Kürtlerin kendi kültürlerini geliştirdiğini ifade ederek toplumsal düzeni bozmadıkları sürece daha da geliştirmeleri gerektiğini vurgulamıştır.

“Şuan zaten kültürlerini geliştiriyorlar. Türkiye'de aslında bütün farklılıklar kültürlerini geliştiriyorlar. Ama yine de birliği, bütünlüğü bozmadan kültürlerini daha da geliştirebilirler. İstediği şekilde oynayabilir, halay çekebilir. Şuan Konya'da bir sürü Kürt var. Herkes istediği şekilde kültürünü geliştiriyor. Herkesin geliştirmesi gerekir. Çünkü insan kültür olmadan yaşayamaz. Kürtler de, Çerkezler de, Türkler de kendi kültürlerini yaşıyorlar. Herhangi bir yasaklamada yok. Bunlar toplumun birer zenginliğidir” (Mustafa N, 53, Ortaokul, Türk).

Kendinden ve hayatın işleyişinden anlam çıkarabilen, düşünebilen bir varlık olarak insan, kendine bir anlam sistemi ya da bir kültür yaratıp hayatını ona göre düzenler. İnsanlar farklı doğal ve toplumsal olaylarla karşı karşıya kaldıkları, farklı gelenekten geldikleri, farklı ortamlarda büyüdükleri, farklı biçimlerde düşünüp hayal kurdukları için yarattıkları kültürlerde çeşitlidir. Bu anlamda kültürel çeşitlilik bir tuhaflık veya bir toplumsal sorun olmasından ziyade insan varlığının bir parçasıdır.

Farklı bir anlamda kültürel çeşitlilik bir zenginliktir. Kültürel çeşitlilik aynı zamanda insan özgürlüğünün önemli bir bileşenidir (Parekh, 2002). İnsanlar için Kültürün böyle önemli bir işleve sahip olmasından dolayı her etnik farklılığın kültürel değerlerini geliştirmeye hakkı vardır. Kültürel çeşitliliğin bu anlamı ve önemi bir çok görüşmeci tarafından belirtilmiştir. İlhan K’ya göre bir toplumda yaşayan etnik farklılıklar toplumsal düzeni bozmadıkları sürece kültürel değerlerini geliştirmelidirler. Birlikte yaşama kültüründe farklılıkların olması gerektiğini vurgulayarak çokkültürlü yapının bu anlamda iyi olabileceğini ifade etmektedir.

“Hiçbir kültür bence asimile olmamalıdır. Eğer bir Türk'ün bir kültürü varsa o kültürünü geliştirmeli ve onu devam ettirmelidir. Aynı şekilde Kürtler için de geçerlidir. Kürtlerin bir kültürü varsa geliştirmeli ve devam ettirmelidirler. Ancak toplumu kötü yönde etkilemeyecek şekilde kültürlerini geliştirmeleri gerekir. Yani iki tarafta birbirlerini bozmayacak şekilde kültürlerini geliştirmelidir. Bu sadece Kürtler ve Türkler için geçerli değildir. Bütün toplumlar kültürünü geliştirmeleri gerekiyor. Zaten birlikte yaşama kültüründe bu farklılıkların olması gerekiyor. Bir bahçeyi düşünün çok farklı renkleri olduğunda o bahçe daha çok dikkat çeker. O bahçeye girdiğinizde çok farklı kokular burnunuza gelir. Yani bu nasıl bir bahçe dersiniz daha çok merak edersiniz ve gezmek istersiniz. Çokkültürlülük bu anlamda bence çok iyidir. Bence insan farklılık arıyor. Her şeyin aynı olduğu düşünüldüğünde belli bir noktadan sonra hayata hep aynı yönden bakıyorsun. Alman yazar Goethe’nin çok önemli bir sözü vardır. Çok hoşuma gidiyor. Diyor ki: “İnsan ancak kendini insanda tanır.” ne kadar çok farklı insan tanırsan o kadar kendini daha iyi tanırsın. O yüzden kültürler kendini geliştirebilmelidir (İlhan K, 43, Lisans, Türk).

İlhan K’ya benzer bir açıklamayı da Muhammed Ş. yapmıştır. Muhammed Ş’ye göre kültürel çeşitliliğin var olması topluma avantaj sağlamaktadır. Bu anlamda bütün etnik farklılıkların kendi kültürlerini geliştirmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Çokkültürlülüğün bir zenginlik ve güzellik olduğunu belirterek toplumda bir kültürü yok etmeye çalışmanın bir haksızlık olduğunu ifade etmiştir.

“Her kültürün değerlerini yaşaması bize avantaj sağlayacaktır. Her insan nasıl kendini geliştiriyorsa, belli bir alanda büyütüyorsa her kültür açısında da bu böyledir. Yani herhangi bir kültüre yönelik bir baskı söz konusu olamaz. Bu konuda Türkler de kendini geliştirmeli Kürtler de kendini geliştirmelidir. Hatta güzel bir söz vardır deniliyor ki: Her kültür bahardaki bir çiçek gibidir. Her biri farklı bir güzelliktir, farklı bir kokudur. Bu yüzden bu bahardan ya da bu coğrafyalardan bir kültürü, bir dili yok etmek o bahardan bir kokuyu, bir güzelliği, farklı bir görünümü almak demektir. Bu da bence bir haksızlıktır” (Muhammed Ş, 26, Lisan, Kürt).

Toplumsal alanda etnik farklılıkların kendi kültürlerini geliştirmesi gerektiğini ifade eden Yasin C’ye göre insanların kendi kültürünü geliştirmesi hem doğal hem de yasal haklarıdır. Farklı kültürel değerlerin geliştirilmesi hakkı, insanların yaşama hakkı ile eşdeğerdir. Fakat Türkiye’de zamanında toplumsal kaygılardan dolayı farklı kültürlerin gelişmesinin engellenmeye çalışıldığını ifade etmektedir.

“Tabi ki kültürlerini geliştirme hakları vardır. İnsan olma hakkı kadar kültürlerini geliştirme hakları da vardır. Bu Kürtlerle ilgili bir durum da değildir. Bütün halkların kendi kültürünü yaşaması ve geliştirmesi doğal haklarıdır. Yani belki de anayasal olarak da hakkıdır. Bu yaşama hakkı ile aynı şeydir. Geçmişte bir takım endişelerden dolayı engellenmeye çalışılmış, halen etkileri de devam ediyor. Devam ettiğine de inanıyorum. Yani daha yakın zamana kadar isim koymada problemler vardı. Şimdi biraz gevşetildi. Bence kültür en temel haklardan biridir. Yani hava gibi su gibidir. Kültürel hakların yaşanması ve serbest bırakılması gerekir. Yani bir insan Çingene ise kendi kültüründe Kakava’sını kutlasın. Kürt’se Nevruz’unu kutlasın. Bundan doğal ne olabilir” (Yasin C, 48, lisan, Kürt).

Türkiye toplumunda Kürtlerin kendi kültürlerini geliştirmeye çalıştığını ifade eden Osman G’ye göre devlet sisteminin bunu engellemeye yönelik bir tavrının olduğunu belirterek bütün kültürlerinin anayasal olarak koruma altına alınması gerektiğini vurgulamıştır.

“Kürtler kendi kültürlerini geliştirmeye çalışıyor. Ama sistem buna müsaade etmiyor. Kürtlerin kültürleri geliştiği zaman Türk kültürü gölgede kalacak korkusu vardır. Temelde bakıldığında her kesimin kendi kültürünü geliştirme hakkı vardır. Yani ben bir Alman’ım ya da bir Fransız’ım fark etmiyor. Ama gittiğim her yerde Alman ya da Fransız olacağım. Ama ben Diyarbakır'a gidip Kürtlüğümü söyleyebiliyorsam Konya'ya geldiğimde bunu gizlemeye çalışıyorsam Kürtlerin bu ortam içerisinde kendi kültürlerini geliştirme çabası zaten illegal sayılıyor. Yani Kürtlerin kültürleri garanti altında olmalıdır. Eğer bir yönetim varsa o yönetimin altında birçok halk da varsa yönetim o halkların hepsinin kültürlerini garanti altına almalıdır. Yasalarla hangisini garanti altına almamışsa o tasfiye olur” (Osman G, 56, İlkokul, Kürt).

Bu aşamaya kadar görüşülen bütün görüşmeciler Türkiye toplumunda kültürel gelişmenin sadece Türk veya Kürt kültürüne yönelik has bir talep olmaması gerektiğini belirterek toplumda yaşayan bütün etnik farklıların kültürlerini geliştirmeleri gerektiğini vurgulamışlardır. Toplumsal alanda meydana gelen kültürel çeşitliliğin bir zenginlik olabileceğini ifade etmişlerdir. Bu anlamda Türk kesiminden görüşmeciler Kürtlerin kendi kültürlerini geliştirmeleri gerektiğini ifade ederken bu gelişmenin toplumsal düzeninin yapısal özelliklerini bozmayacak şekilde yapılması gerektiğinin altını çizmişlerdir. Aynı zamanda Kürtlerin kültürlerini geliştirmelerinde herhangi bir engelin olmadığını da belirtmişlerdir. Oysa Kürt kesiminden görüşülen görüşmeciler kültürel gelişmenin toplumsal düzeni bozmaması gerektiği fikrine katılmakla beraber kültürel gelişime yönelik engellerin eski dönemlere nazaran azalmasına rağmen bu engellerin hala devam ettiğinin altını çizmişlerdir. Bu aşamanın devamında görüşmecilere kültürel değerlerin gelişmesi için devlet nasıl katkı sağlayabilir? Şeklinde bir soru yönetilmiştir. Bu soruya yönelik olarak Abdullah H’ye göre bir toplumda yaşayan vergisini veren bütün kültürel toplumlar eşittir. Dolayısıyla devlet bütün kültürel farklılıklara kültürlerini geliştirmesi için destek vermelidir. Bu anlamda Kürtlerin kültürlerini geliştirmelerine yönelik devletin sağlayacağı katkıyı şu şekilde açıklamıştır:

“Devlet Kürtlerin kültürel kimliklerini, kültürel yaşamlarını, kültürel gelenek ve adetlerini öğrenmeleri için kültür merkezleri açabilir. Ek olarak kurslar açılabilir. Bu şekilde kültürlerini öğrenmelerini sağlayabilir. Eğer bu toprak üzerinde bir vatan bütünlüğü içerisinde bir sıkıntı yaşamadan herkes yaşıyorsa her toplum eşittir. Herkesin bir kimliği vardır. Herkes vergisini verdiği sürece devlet onlara destek sağlamalıdır” (Abdullah H, 58, Lisans, Türk).

Kültürlerin gelişmesi noktasında fikirlerini beyan eden başka bir görüşmeci İlhan K’ya göre ilk olarak, kültürel gelişimin yolunun eğitimden geçtiğini belirtmektedir. Ona göre eğitim vasıtasıyla kültür taşıyıcısı olan aileler eğitilmelidir. Bu şekilde eğitilen aileler belli kültür kalıplarına sahip olacaklardır. Eğitim aracılığıyla belli bir seviyeye gelen aileler kendi kültürlerinde bulunan değerlerin kodlarını çocuklarına öğreterek geleceğe taşımalarında önemli bir işlev üstleneceklerdir. İkincisi, devlet kültürel farklılıkların etkinlik düzenleme taleplerine öncülük etmelidir. İlhan K’ya göre burada devlete düşen en önemli görev kültürlerin gelişmesine yönelik engelleyici bir pozisyon içine girmemesi gerektiğidir.

“Bence bu iş eğitimden geçiyor. Eğitiminde ilk noktası ailedir. Ailenin eğitimi çok önemlidir. Anne ve baba okumamışsa çocuklarına bir şeyi vermede kısıtlı kalırlar. Bu noktada bence devlet aile eğitimine önem vermelidir. Ailenin okuması, ailenin belli bir kültüre sahip olması, belli bir medeniyete sahip olması toplumun kapalı halden kurtulmasını sağlayacaktır. Eğer böyle bir durum olursa aile kendi değerlerini, kültürlerini çocuklarına öğretecek ve gelecek nesillerle kültürlerini daha ileriki dönemlere taşıyabilecekler. Kültür başka bir şekilde de geliştirebilir. Mesela etkinlikler yapılabilir. Fakat burada devlet bu etkinlikleri düzenleyemez. Yani şunu diyemez ben bir etkinlik düzenledim gelin katılın şeklinde bir şey olmaz. Ancak devlet bu etkinliklere önayak olabilir. Yani bir şekilde onların önünü açabilir. Örneğin Çerkez'e diyecek ki size her türlü ortam hazır nasıl bir etkinlik istiyorsun? Buyur hepsi hazır. Panayır mı istiyorsun? Bir piknik yapmayı mı düşünüyorsun? Bu şekilde bir şey yapılabilir. Yani burada devletin yapması gereken en önemli şey engel

olmamasıdır. Yani bence devlet kanunlar çerçevesinde bunları gerçekleştirmelidir” (İlhan K, 43, Lisans, Türk).

Birlikte yaşama kültüründe bir toplumda bulunan farklı etnik yapıların ve kültürel değerlerin birlikte barış içinde yaşaması için eğitim sistemine önemli görevler düşmektedir. Eğitim sayesinde bireyler bir taraftan kendi kültürel değerlerini korurken diğer taraftan da birlikte yaşadığı diğer kültürlerin değer yapılarını öğrenebilmektedir. Eğitim sisteminin farklılıklara ve kültürel değerlere uygun bir şekilde düzenlenmesi toplumda yaşayan herkes için önem arz etmektedir. Bu anlamda eğitim sisteminin bütün herkesi kapsayacak şekilde düzenlenmesi, insanlar arasında din, dil, inanç, ırk, köken, sosyo-ekonomik düzey gibi statü göstergelerini dikkate almaksızın herkese ulaşması birlikte barış içinde yaşamayı sağlayabilecektir. (Kotluk ve Kocakaya, 2018). Bu anlamda eğitim müfredatının toplumdaki bütün farklı kültürlerin değerlerini yansıtması kültürel çeşitliliği sağlamaktadır. Her kesimden birey sahip olduğu kültürel değerleri rahatlıkla öğrenebilecek ve gelişmesini sağlayabilecektir. Bu noktada görüşülen Selami E. milli eğitim müfredatının değişmesi gerektiğini belirterek toplumdaki bütün kültürel farklılıkların taleplerine cevap vermesi gerektiğini ifade etmiştir.

“Bugün milli eğitim müfredatı denilen bir müfredat var. Bunu bence devlet kökten değiştirmelidir. Bütün toplumların kendi öz kültürleri ile ilgili bir isteği varsa farklı bir din anlayışı da olsa devlet bunu desteklemelidir. Bu ayrıca müfredatta işlenmelidir. Toplumdaki bireyler kendi özgür iradesiyle kendi istediğini seçmelidir. Yani ben eğer bir Kürt’sem Kürtçe dersi alma isteğim varsa devlet bunu desteklemelidir. Dolayısıyla devlet maddi ve manevi anlamda o şahsa bireysel ya da toplumsal anlamda bunu sağlamalıdır. Bunu da sağlamak zorundadır” (Selami E, 46, Lise, Kürt).

Kültürel değerlerin gelişmesi noktasında devletin sağlayacağı katkıların olabileceğini ifade eden Nurettin Ç’ye göre devlet yaşadığı bazı toplumsal olaylar neticesinde yasakçı tavırlar sergilediğini ifade etmiştir.

“Devlet son zamanlarda özellikle korkuyor. Özellikle yaşadığı olaylar neticesinde yoğurdu üfleyerek yiyor. Dolayısıyla bütün etkinliklere izin vermiyor. Ama devlet yöneticileri belli mevsimlerde, belli aylarda, belli günlerde her bölgeye yönelik etkinlikleri yapabilirler. Bunlar birer zenginlik olur” (Nurettin Ç, 59, Ön lisans, Türk).

Benzer bir açıklamayı da Yasin C. yapmıştır. Kültürlerin geliştirilmesi noktasında devletin sağlayacağı katkıyı bir örnek üzerinden açıklayarak devletin kültürel değerlerin gelişmesine yönelik engelleyici bir tavır içerisinde bulunmaması gerektiğini ifade etmektedir.

“Bu soruyu sorunca Diyojen ile İskender'in hikâyesi aklıma geldi. İskender soruyor Diyojen’e dile benden ne dilersen Diyojen de o arada fıçı içerisinde kırda banyo yapıyor. Diyojen şöyle diyor: “Gölge yapma başka bir şey istemem.” Devlet de gölge yapmasın başka bir şey istemiyoruz. Yani yapacağı elbette çok şey var. Eğitim kurumların açabilir. Bu konuda işte bir sürü projeler yapılıyor. Uluslararası destekler de oluyor. Kültürel etkinlikler ile ilgili bir şeyler yapılabilir. Ama daha çok devlet şu an yasakçı davrandığı için hiçbir şey yapılamıyor” (Yasin C, 48, lisans, Kürt).

Temel olarak buraya kadar yapılan açıklamalar çerçevesinde görüşmecilerin geneli toplumda yaşayan kültürlerin gelişmesi için devletin farklı kültürlere karşı engellemeye yönelik hareket etmemesi veya karışmaması halinde kültürlerin doğal süreç içerisinde kendiliğinden gelişebileceğini ifade etmektedirler. Kültürün gelişmesini sağlayan ve geleceğe taşınmasında en önemli araç dildir. Dilin körelmesiyle beraber kültürler kaybolmaya başlamaktadır. Bu anlamda dil kültürün bir parçasıdır. Bu aşamadan sonra görüşmecilere Kürtçe eğitimin yapılması hakkında ne düşündükleri sorulmuştur. Bu soruya cevaben Zafer T. kültürel değerlerin gelişmesi için Kürtçe eğitiminin yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Aynı zamanda Kürtçe eğitimin verilmesinin insani bir hak olduğunu ifade etmiştir.

“Elbette Kürtçe eğitimde yapılmalıdır. Bu insanı bir haktır. Çünkü kültürün en önemli öğelerinden biri dildir. Dil bütün yaşamı besleyen bir kanaldır. Dil

geliştiği zaman kültür oluşuyor. Dil kendini kültür ortamında, eğlence ortamında yani toplumsal işleyişte kendini geliştirir. Dil bir şekilde kaybolmaya başladığı zaman o kültür asimile olmaya başlıyor. Bu anlamda kültür dejenere oluyor. Başka bir forma giriyor. Bundan dolayı Kürtçe eğitimin yapılması gerekir. En azından insanların kültürlerinin kaybolmaması için bu önemlidir” (Zafer T, 41, Lisans, Kürt).

Kürtçe eğitiminin verilmesi gerektiğini ifade eden başka bir görüşmeci Ömer V. bir toplumda bulunan çok dilliliğin kişiyi zenginleştirdiğini ifade etmektedir. Bu ülkede bulunan diller ve bu dillerin öğretilmesi, bilinmesi ülkenin değerlerine avantajlar sağlayacaktır. Bu noktada Ömer V. birden çok dil bilen Konyalı bir Kürt bakanı örnek vererek somutlaştırmaktadır. Aynı zamanda dil bilmekle beraber kişi geçmişle gelecek arasında bağlantılar kurarak geleceğe dair planlamasında daha sağlıklı bir şekilde kararlar alabilmektedir. Bu anlamda Ömer V’ye göre devlet Kürtçe eğitiminin yapılmasını kanunlar çerçevesinde düzenleyerek uygulamaya koyması gerektiğini ifade etmektedir.

“Verilmesi gerekiyor. Niye okullarda İngilizce eğitimi veriliyor da Kürtçe verilmesin. Verilmesinde bir sıkıntı yok. Çok dil insanı zenginleştirir. Yani adam kendi diliyle kendi gerçeklerini öğrensin. Haklarını savunsun. Ben nereye gidiyorum diye kendine sorsun. Tabi sadece Kürtçe konuşma ile olmuyor. Hatta üniversiteler de bölümler açsınlar. Kürtçeyi lisede ders olarak koysunlar. Amerika'nın İngilizcesini koyuyorsun da neden bu ülkenin dili olan Kürtçeyi koymuyorsun. Yani burada devletin bir yanlışı var. Ben burada devleti eleştiriyorum. Şu anki Sağlık Bakanı Konyalı bir Kürt’tür. Çok değerli bir insandır. Hem Türkçe biliyor hem Kürtçe biliyor hem İngilizce biliyor. Adam üç dil biliyor. Bu şekilde dilleri öğrenmesi ve birçok dil bilmesi aslında bizim memleketimize faydası oluyor. Devlet destek vermelidir. Kürtçe dilini çizelgeye koymalı ve devletin kanununa koyması lazımdır. Türkiye'nin genelinde Kürtçe kitap bastırıp okullarda okutması lazımdır. Ben öyle anlıyorum. Çünkü adamların yeterli dili olmuyor iki kelime konuşuyorlar sonrasını devam ettiremiyorlar” (Ömer V, 61, Lise, Türk).

Dil, insanların düşüncelerini karşı tarafa aktarmak ve karşı taraftan da gelen mesajları almak için kullanılan bir araçtır. Bu anlamda Yasin C’nin de ifade ettiği gibi dil düşüncenin aynasıdır. İnsanların düşüncelerini ifade edebilmesi ve geçmişte yaşanmış örf, adet ve geleneklerin yapısına ait değerlerin öğrenilmesi ve geleceğe aktarılması için bir dilin iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu anlamda bütün farklılıkların kendi anadilinde eğitim yapma hakkının var olması gerekmektedir. Yasin C’ye göre Kürtçe eğitiminin yapılması noktasında devletin ileriye dönük bir adım attığını fakat dil eğitimine yönelik sağlam bir alt yapı oluşturulmaması nedeniyle aksaklığa uğradığını belirtmektedir.

“Kürtçe eğitimin kesinlikle yapılmasını istiyoruz. Bir ara seçmeli ders şeklinde verilecek denildi. Ben çocuklarıma seçelim dedim. Ama okulda öğretmeni yok. İşte Kürtçe ders talebi az dediler öyle kaldı. Yani bu nasıl bir şey tam olarak anlayamadım. Kürtçe eğitimde devletin isteği oldu. Ama bu istek isteksiz bir istekti. Altyapısı yok bir şey yok. Şimdi de tamamen rafa kaldırıldı. Dil düşüncenin aynasıdır. Yani bizim düşüncemizi aydınlatabilmemiz için dilimizi de iyi konuşuyor, iyi yazıyor olmamız gerekir. Yoksa tarihteki geçmiş Kürt şairlerin, yazarların ne dediklerini anlayamıyoruz. Onları anlamamız lazım yani bunlar bizi biz eden şeylerdir. Aslında bir üniversite kurdular. Herhalde Artuklu Üniversitesiydi. Onun da mezunlarına iş vermediler. Bu da yarıda kaldı. Yani dil için insanın ana sütü gibi helal diyorlar. Dil böyle bir şeydir. Yani bir halk düşünün eğitimi yok, okuma, yazması yok böyle bir şey insani olarak kabul edilebilir bir durum değildir. Herkesin anadilde eğitim yapma hakkının var olması gerekir” (Yasin C, 48, lisan, Kürt).

Dil eğitiminin verilmesi noktasından Osmanlı Devletini örnek veren Abdullah H’ye göre Osmanlıda birçok dilin olması devlet yapısına yönelik herhangi bir sıkıntı yaratmadığını belirtmiştir. Tan’a göre Osmanlı devleti yapısı itibarıyla bütün farklı etnik yapılara ve kültürlere hoşgörüyle yaklaşmıştır. Bu anlamda bütün farklı etnik yapıların kendi dilinde ve kültüründe eğitim yapmasına serbestlik tanımıştı. Osmanlı bünyesinde yaşayan Türkler, Kürtler, Lazlar, Araplar, Çerkezler ve diğer Müslüman halklar anadilde eğitim haklarının yanı sıra kültürlerini geliştirmede de eşitlerdi

(Aktaran: Dağ, 2015). Osmanlı devletinin bütün etnik yapılara sağladığı özgürlük alanından faydalanan Kürtler kendi anadillerinde eğitimlerini gerçekleştirebiliyorlardı. Bu noktada Abdullah H, Osmanlıda bütün farklılıklara