• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.2 L.N Tolstoy’un Eserleri

“Çocukluk”, “Ergenlik” ve “Gençlik” (1852-1856) adlı otobiyografik üçlüsüyle edebiyat dünyasına ayak basar. Zamanın eleştirmenleri, ‘çocuk psikolojisinin derin çözümlenmesi ve ustaca kullanılan realizm, eserlerin büyük bir istidadın ürünü olduğunu göstermeye yeterlidir’ demişlerdir.

“Rus Derebeyi” eserinde Rus köylüsünün yaşantısını ve psikolojisini realist sanatçı olarak ustalıkla anlatır.

“Sivastopol Hikayeleri”nde savaşı tasvir etmek gibi zor bir işe el atan Tolstoy’un gerçekçi dildeki bu eseri, “Savaş ve Barış”ın proloğu sayılabilir.

1852’de başlayıp 1861’de bitirdiği “Kazaklar” hikâyesi ile olağanüstü sanat yeteneklerini gösteren Tolstoy şehir uygarlığına karşı olumsuz bir tavır aldığını, ilkel bir yaşantının özlemini çektiğini eserinde gösterir.

Rusya’nın birçok sosyal davalar ile çalkalandığı dönemde tarihsel roman türünün ölümsüz örneği “Savaş ve Barış”ı 1864 – 1869 yılları arasında yazmıştır.

Yoğun bir planlama ve araştırma isteyen eserinde Çar I. Aleksandr, İmparator Napolyon Bonaparte, General Kutuzov gibi tarihsel kişilere yer verir. Başlıca Rusya dışındaki 1805 – 1807 savaşı ile Rusya içindeki 1812 savaşını konu edinen eser sadece tarihsel olayların genişliği bakımından değil, sanatsal açıdan gerçekçiliği ve dili bakımından da dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biridir.

Tolstoy’un diğer bir büyük eseri, 1899’da kaleme alınan “Diriliş”, XIX. Yüzyılın sosyal yaşantı tablosunu çizer. İnce psikolojik çözümlemeler, harikulade tasvirleri ve yalınlığı ile önceki iki esere benzerlik gösterse de “Diriliş” Tolstoy’un o dönemki ruhsal bunalımını da yer yer belli etmektedir. Yazarın moralist – filozof kişiliği yer yer hissedilmektedir.

Tolstoy, edebi, sosyal, pedagojik, politik, dinsel içerikli yüzün üzerinde eser yazmıştır. Bahsettiklerimiz dışında dilimize çevrilen eserleri arasında “İvan İlyiç’in Ölümü” (1886); “Karanlığın Gücü” (1886); “Kroyster Sonatı” (1887 – 1889); “Şeytan”

(1889); “Eğitimin Meyveleri” (1890); “Hacı Murat” (1904) gibi eserler yer alır.

Arkasında büyük bir edebi miras bırakan Tolstoy, oldukça fazla türde eser vermiştir. Tarihsel – psikoloji (“Savaş ve Barış”), toplumsal yaşantı (“Anna Karenina”), toplumsal roman (“Diriliş”), otobiyografik üçleme (“Çocukluk”, “Ergenlik”,

“Gençlik”), kısa ve uzun hikâyeler “Kazaklar”, “Hacı Murat”, “Balodan Sonra”, sahne eserleri “Karanlığın Gücü”, “Eğitimin Meyveleri” halk için hikâyeler, masallar gibi türlere rastlamaktayız.

Tolstoy’un sanatının gücü sadece verdiği türlerin çeşitliliğinde değil kendinden önceki biçimlerden faydalanıp onları yenileyip, zenginleştirip, geliştirmesinde saklıdır. Kendi eserinde de söylediği gibi “…her büyük sanatçı kendi kalıplarını da yaratmak zorundadır.” O da kendinden öncekilerin üzerine katarak kendi kalıplarını yaratmıştır.

Tolstoy’un eserlerinde eleştirmenlerin en çok dikkatini çeken özellikler:

1) Yaşantı gerçekçiliği

2) Benzersiz psikolojik gerçekçilik 3) Doğa tasvirlerindeki ustalık

4) Sadelik, kesinlik ve anlatım dilinin eşsizliği olarak sıralanabilir.

Tolstoy’un çocukluğundan itibaren bütün hayatını ele almadan edebi kişiliğini tam olarak anlayamayız. Aşağıda yazılan biyografik inceleme yaşadıkları ile edebi kişiliği arasındaki bağı gözler önüne seren biyografik inceleme şöyledir:

“Tolstoy, okul hayatında başarılı olmayan, kendi kendini yetiştirmiş ender romancılardan biridir. Çocukluğunda ağabey'i Nikolay'dan çok etkilenmiş, Rousseau okumuş, gençliğinde önce Doğu dilleriyle ilgilenmiş, ancak daha sonraları hukuku tercih etmiştir. Ancak yalın ve parlak zekâsı onu özgür olmaya itince, hukuk fakültesini de terk etmiştir. Tolstoy, önceleri yüksek kültürü temsil eden bir yazarın halka inebileceğine, halk için eserler meydana getirebileceğine inanmamakta, hatta kabul bile etmemektedir. Daha sonra yüksek sınıf için yapılan sanata isyan etmiştir ve sanatın bütün halka mal edilmesi, özellikle köylünün hayatî ihtiyaçlarını karşılaması üzerinde durmuştur.

Hayatı, devamlı arayışlar, seyahatler ve bunalımlar içinde geçmiştir. O, hayatının boşluğunu düşünmeye ve insan mutluluğunu bozan ideallerin zararlarını görerek, insanlara Tanrı dışında kurtuluşun bulunmayacağını anlatmaya çalışmıştır.

Din, iman, ahlâk aşılayıcı eserler yazmıştır. Ahlâk ve doğruluk üzerinde tavsiyelerde bulunmuştur. Tolstoy, düşüncesi bakımından Rousseau'ya benzemektedir. Onun gibi, insanların ahlâkını bozan sanata düşmandır. Zorbalığa ve büyük mülkiyete cephe almakla birlikte, hayatıyla düşüncesini bağdaştıramamıştır. İdealist ve mistik Tolstoy, gerçeği ele alışıyla çağının en büyük yazarlarından biridir. Romanı bir sanat hâline getirmekten özellikle kaçınmış, Rus toplumunu ve ruhunu büyük bir güçle yaşatmayı ve tahlil etmeyi başarmıştır. Çok uzun bir süre seyahat etmiş, tabiatı ve insanı incelemiştir. Çağını çok iyi gözlemlemiş, aristokrat sınıfın amaçsız, debdebeli yaşantısına ateş püskürmüştür.156

Tolstoy yaşadığı çağın etkisi ile yenilikleri harmanlamış bir yazardır.

Eserlerinde hem dönemini, hem geleceği yaşatmaktadır. Thomas Mann, Anna Karenina adlı makalesinde şöyle demektedir:

156 https://www.engelliler.biz/forum/alinti-yazilar/49440-tolstoy-un-sanati-ve-edebi-kisiligi.html

“Sanatçı ve dönemi açısında 19. yüzyılın temsilcisi olarak Tolstoy bir natüralistti ve bu açıdan edebi tavır dendi mi “yeni”yi savunduğu doğruydu. Ama kişiliği göz önüne alındığında, natüralizmin çok ilerisinde bir yerde bulunduğunu ya da doğum sancıları içinde yaşadığı “natüralist 19. yüzyıl bağlamının çok ötesine varmak istediği söylenebilir. Doğa’dan çok insan ruhuna, dünyayı ve insanı anlamaya, Mereşovski’nin “eleştiri” dediği unsura yönelen bir sanat anlayışıdır bu.”157

Tolstoy başka yazarlardan etkilense de farklı olmuştur. Üslubu, olayları el alışı, dolaysız anlatımıyla kendi kalıbını oluşturup diğer kalıplara girmeyi reddetmiştir. Boris Eichenbaum Tolstoy’un Bunalımları adlı makalesinde Tolstoy’un döneminden farklı edebi kişiliği hakkında şunları söyler:

“Tolstoy romantik poetikanın bir tasfiyecisi olarak işe başladı; donmuş katılaşmış kanonun (yasa, kurallar, toplum) yok edicisi olarak ortaya çıktı. O, malzemeyi, sanat araçlarını, biçimini değiştirdi. Zeka gücüyle yaratılmış üslubun ve tumturaklı müzikaliteye sahip sentaksın yerini, yalın, ama güç, hemen hemen eğilip bükülemez olan bir tümce aldı. Duyguların bulanık dalgası ve coşkusal tınılı sahnelerin belirsiz yığını ayrıntıların inceden inceye betimlemesiyle ve psikolojik başkalaşmaların eleştirisiyle yer değiştirdi. Bir raylı süje yerine bundan sonra birbirine bağlanmış olan, ama dolanmamış olan birden çok çizginin yan yana duruşu ortaya çıktı.

Daha başlangıcından beri Tolstoy çözülüp dağılan romantik edebiyatın arka planına karşı harekete geçmiştir. Babalarının başlarının üzerinden o büyük babalara, geriye 18. yüzyıla bakmıştır. Onun öğretmenleri ve ilham edicileri Sterne, Rousseau, Berhardin de’ Saint Pierre, Franklin, Buffon, Goldsmithdir. Tolstoy’un Çocukluğu’nda o zamanlar Dixhuitim’nin eğittiği Töpffer’in etkisi yansımaktadır.

Sivastopol Hikayeleri’nde on sekizinci yüzyılın son gecikmişi olan Stendhal’ın yolundan gitmektedir. Romantik basmakalıplara karşı savaşı, Tolstoy’un yapıtında birçok şeyi belirlemektedir. “Gerçeklik” bu mücadelenin motiflendirilişi, ekollerin

157 Mann, T. (2002). Anna Karenina, Tolstoy’un Bunalımları, Tolstoy Hayatı, Eserleri Üzerine Makaleler ve Aforizmalar, İstanbul, Kaknüs Yay. 184

değiştirilmesinde farklı ön işaretlerle bile olsa slogan düzeni olarak yinelenir. Tolstoy seleflerinin yazdıklarından farklı yazmak istemektedir.”158

Tolstoy’un edebi kişiliği çok zengindir. Bazen özgürlüğün kıyılarında gezer bazen de tutuculuğun esiri olur. Tutuculuğu en çok gerçeklikte kendini gösterir.

Bedriye Korkankorkmaz onun bu yönünü şöyle anlatır:

“Tolstoy’un sanat anlayışına biraz daha yakın olduğunuzda onun asıl neyi ön plana çıkarmak istediğini daha iyi anlıyorsunuz. Tolstoy, yaşamdan beslenmeyen ve hazır bilgi kalıplarıyla yazanların unvanları ve konu hakkındaki yetkinlikleri ne olursa olsun, yazdıklarının yarınları olmadığına yürekten inanır. Tolstoy, sanatsal kaygılardan kendisini arındırabilmiş ve yaşamın gerçeğiyle yakınlaşmış, elini uzatsa tutacağına olan inancını okura hissettirebilmiş sadeliği savunur.”159

Tolstoy’a göre yaşanmışlık bir nevi samimiyet göstergesidir. Kendi gerçeğini okuyucuya da hissettirir. Stefan Zweig Tolstoy’un sanatı için “günlük hayatın ışığıyla aydınlanan sanat” ifadesini kullanmıştır.

Tolstoy’a göre okur, yazarın yaşadığını her yönüyle yaşamalıdır. Bu durum okura samimiyeti gösterir ve bu etkilinim belleğinde, yaşamında iz bırakır.

Kendine has bir biçemi olan Tolstoy, sözcükleri büyük bir titizlikle seçer ve onlara adeta bir heykeltıraş gibi şekil vererek okuyucuya sunar.

“Tolstoy’un biçeminin kendine özgün yanlarında biri ‘el yordamıyla aranan saltçı’ diyeceğim şeydir. Bu düşünce dalaşı, bir duyguyu, ya da elle tutulur bir nesneyi betimlerken Tolstoy o düşüncenin, duygunun ya da nesnenin sınırlarını ya da çevresini, yeniden yaradılışından, sunuşundan tümüyle emin oluncaya kadar izler. Yaratıcı yinelemeler, birbiri ardına gelen, her biri daha açıklayıcı, her biri Tolstoy’un anlamına daha yakın kapsamlı bir dizi yinelenmiş tümce diyebileceğimiz şeyleri içerir bu. El yordamıyla aranır, sözcük paketini iç anlamını bulabilmek için açar, deyimin elmasını soyar, önce bir türlü söyle, sonra daha iyisini araştırır, duraklar, sözcüklerle oynar, Tolst-oynar, tolstoynar.”160

158 Eichenbaum, B. (2002). Tolstoy’un Bunalımları, Tolstoy Hayatı, Eserleri Üzerine Makaleler ve Aforizmalar, İstanbul, Kaknüs Yay. 161 - 162

159 B. Korkankorkmaz, Kitaplarla Söyleşi, İstanbul, Camgöz Kitap, Ağustos 2011, s. 75

160 Nabakov, V. (2002). İvan İlyiç’in Ölümü, Tolstoy Hayatı, Eserleri Üzerine Makaleler ve Aforizmalar, İstanbul: Kaknüs Yay. 246

Tolstoy sıradan olamaz ama sıradan insanlara seslenir. Yazınlarında herkese hitap eden bir tavır vardır. Romain Rolland şöyle yazmıştır:

“Tolstoy düşüncenin ayrıcalıklı kişilerine seslenmez, sıradan kişilere, iyi niyetli insanlara seslenir. Bizim bilincimizdir. Bizim, biz orta halli insanların düşündüğümüzü, kendi içimizde okumaktan korktuğumuzu söyler. Gururla dolup taşan bir önder değildir bizim için, insanlığın yukarısında, sanatlarının ve arılıklarının tahtında oturan, mağrur dehalardan değildir…”161