• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.3. ANNA KARENİNA

Tolstoy’u büyük bir yazar yapan eseri “Anna Karenina” 1873-1877 yılları arasında kaleme alınmıştır. Konusu henüz 1870 yılının başında filizlenen romanın planlama aşaması ise üç yıl alır. Çok titiz davranan, kendi tabiriyle “mürekkep hokkasının içinde kendi vücudundan etler bırakan” Tolstoy eserinin planlamasında tam on iki kez değişikliğe gider. Birçok karakteri evrim geçirir. Böylece “Anna Karenina” “Kocasını aldatan kadın”dan Rus toplumunun bütün yaşantısını kapsayan, parlak örnekler ile dolu, devrinin en büyük toplum yaşantı romanı haline gelir. Rus toplumunda yer alan çeşitli sosyal tabakaların harmanlandığı eserin karakterleri yazarın önceki eserlerinde yer alan karakterlerin ne tekrarı ne de benzeridir. Bu zengin karakterler bir arada kullanıldığında bir hayat senfonisi yaratmaktadır.

“Anna Karenina” sosyal yaşantı türünün en parlak romanlarından biridir. Eser çıkar çıkmaz 1977 ‘de bir yazısında Dostoyevski: “Anna Karenina, çağımızın Avrupa edebiyatındaki benzerlerinden hiç birisinin, kendisiyle boy ölçüşemeyeceği kadar kusursuz, mükemmel ve ölümsüz bir sanat eseridir.” demiştir. Roman karakterlerinin psikolojik çözümlemelerindeki derinlik, portrelerin çizilişindeki incelik ve orijinallik, tasvirlerdeki ustalık, dilin yalınlığı esere erişilmez bir sanat eseri niteliği vermektedir.Lev Tolstoy öncelikle romanına İki Çift ya da İki Evlilik isimlerini koymayı düşünür, çünkü ilk versiyonda Anna Karenina boşanacak ve Vronski'yle evlenecektir. Fakat roman kişileri kendi istediklerini yazara dayatmaya başlayınca konu bir başka yöne evrilir. Keyif ehli biri olan Oblonski, karısını çocuklarının eski Fransızca öğretmeniyle sersemce aldattıktan sonra, işleri yoluna koymayı denemesi

161 Rolland, R. (1995). Tolstoy’un Yaşamı (çev. Tahsin Yücel), İstanbul: Yapı Kredi Yay. 116

için kız kardeşi Anna Karenina'yı çağırır. Gerçekten de, iyiliğin, uysallığın ve dürüstlüğün ete kemiğe bürünmüş hali olan Anna eşleri barıştırır. Anna, kendisinden 20 yaş büyük, katı, kendini beğenmiş ve etiket meraklısı, St. Petersburg'un üst düzey bir memuruyla evlidir. Erkek kardeşinin evinde, Madam Oblonski'nin kız kardeşi Kiti'nin aşık olduğu, kasıntı bir subay olan Kont Vronski'yle tanışır. Kiti'ye derin bir aşk besleyen, ağırbaşlı ve içine kapanık bir delikanlı olan Levin, genç kızın gözünün bu parlak askerden başkasını görmediğini fark ederek, ümitsizlik içinde kendi mülküne çekilir. Bununla birlikte Kiti, Vronski'nin pek umurunda değildir. Onun ilgisini çeken Anna'dır. Anna, sadık biri olmasına rağmen bu adama direnemez.

Hata yaptıktan sonra her şeyi kocasına itiraf eder. Kocası ilk başta görüntüyü kurtarmak dışında bir şey düşünmez. Karısı hasta olunca, onu affetme noktasına gelir. Ama Anna iyileşir ve sevgilisiyle yurt dışına gider. O zaman Anna, istediğini elde etmiş olmanın bir sonucu, acı çekmeye başlar. Vronski onun peşinden gitmek için askeri kariyerinden vazgeçmiş olmasına hayıflanırken Anna oğlunu Karenin'in himayesinde bırakmış olduğuna yanıp yıkılır. Gizlice çocuğunu görmek için ülkesine geri döner. Bu buluşma onu sakinleştirmek bir yana ümitsizliğini artırır. Peş peşe hayal kırıklıkları yaşayarak, hayata daha fazla katlanamayacak noktaya gelir ve kendini bir trenin altına atar. Vicdan azabından kıvranan Vronski Türklere karşı savaşmak üzere gönüllü olarak askere yazılır. Bu hüzünlü ve sert öykünün karşısında Kiti ve Levin'in mutluluk saçan hikayesi vardır. Genç kız, aşkının peşini bıraktıktan sonra Levin'in sağlam karakterli ve dürüstlüğünden etkilenerek ona yönelir. Onunla evlenir; birlikte kırda yaşamaya giderler ve Lev Tolstoy'un altın kuralı icabı, orada sıradan insanların mutluluğunu bulurlar. 162

Yazar, Anna Karenina'da, asla kendini tekrar etmeden, şaşılacak bir rahatlıkla, tarihi romanındaki kadar canlı, çekici çok sayıda karakter yarattı.Böylesi bir kendini yenileme gücü, kuşkusuz kendini gün be gün geliştirmesinden kaynaklanıyordu. Hayal gücü daha sınırlı olsaydı, acaba daha kapalı, daha az kararsız, daha az dağılmış mı olurdu? Bir kez daha, arkadaşlarıyla buluşmalarından, çeşitli olaylardan, kişisel duygulanmalardan yararlanarak "romanın özsuyunu"

oluşturuyordu.163

162 Troyat, H. (2010). Lev Tolstoy. ( Çev. Z. Canan Özatalay, Işık Ergüden). İstanbul: İletişim Yayınları., 495.

163 Troyat, H., a.g.e., 496.

Zaten Anna Karenina karşısındaki tutumu, tüm çalışması boyunca, yaratılanın yaratan üzerinde bir baştan çıkarma teşebbüsünde bulunduğunu düşündürecek kadar değişti. Anna ve Vronski'nin aşk romanının gerisinde, Lev Tolstoy ve Anna'nın aşk romanı vardır. Başta, Lev Tolstoy kadın kahramanını sevmez: ahlaken onu mahkum eder. Onda şehvetperestliğin cisimleşmesini görür ve tuhaf bir şekilde, ondan güzelliği bile esirger.Nesiller boyunca okuyucular için, cazibenin ve zarafetin özü olacak bu kadını, konuyla ilgili ilk notlarında şöyle niteler:

"küçük, dar bir alın, kısa, kıvrık bir burunla çirkindir ve oldukça iridir. Öyle iridir ki neredeyse iğrenç görünecektir... Ama yüzünün çirkinliğine rağmen, kırmızı dudaklarındaki sevecen gülümsemede, onun hoşa gidebilmesine olanak veren bir şey vardı." Fiziği için bunları yazar. Ruhense, bir erkek avcısıdır. Eserin müsveddelerinin birinde, Anna'nın tasvirine ayrılmış tüm bir bölümün başlığı şöyledir: " Şeytan." Dünyaya kötülüğü o getirir. Hem kocası hem sevgilisi kurbanıdır.

Böylece üst düzey memur Karenin, ilk başta duyarlı, kültürlü, uysal,namuslu bir adam olarak betimlenir. Temel kusuru, sulu göz olmasıdır. Karısının sadakatsizliğinden kuşkulanarak, kız kardeşine şöyle der: "Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum, keşke biri bana acısa, ne yapmam gerektiğini söylese!.." Vronski'ye gelince, bir ilk versiyonda, "iradeli, iyi, samimi" bir subaydır. Kısacası, tezat yoluyla, şeytani Anna'nın ruhunu daha da kara gösterecek iki figür söz konusudur. 164

Bir yandan da, Lev Tolstoy farkında olmadan günahkar kadına ilgi duyar. Bu kadın onu heyecanlandırır, kaygılandırır, duygulandırır. Lev Tolstoy neredeyse aşkını itiraf edecektir. Bir anda ondan güzelliği esirgeyemez olur. Estetik operasyonu başarıyla sonuçlanır. Kıvrık burunlu şişman kadından bir afet-i devran çıkar: "Vronski, çok güzel ya da çok kibar, zarif olduğu için bakmamıştı ona.

Yanından geçerken kadının yüzünde aşırı bir tatlılık, bir şefkat ilişmişti gözüne...

Uzun kirpiklerinin gölgesi düştüğü için koyu gözüken pırıltılı, yeşil gözleri Vronski'nin yüzünde bir an dostça, dikkatle onu tanımaya çalışıyormuş gibi durdular;sonra hemen birisini arıyormuş gibi kalabalığa döndüler... Sanki bir şey bütün varlığını tıka basa doldurmuş, [...]kah bakışlarının pırıltısında, kah gülümsemesinde belli ediyordu kendini." Daha ileride, yazar bize "oldukça dolgun bedenini son derece kolaylıkla götüren hızlı yürüyüşü" nden bahseder. Küçük Kiti "genç kızların, evli, yaşlı kadınlara tutuldukları biçimde" Anna'ya tutulur. "Anna sosyeteden bir

164 Troyat, H., a.g.e.,497.

hanımefendiye ya da sekiz yaşına bir çocuk annesine hiç benzemiyordu. Kiti'yi şaşırtan, çeken gözlerinin kimi zaman hüzün dolu, ciddi anlatımı olmasa hareketlerinin kıvraklığıyla, tazeliğiyle, kah gülümsemesinde kah bakışında beliren canlılığıyla bir kızdan ayırt edilemezdi." çocuklar bile onun cazibesine ve eline dokunmak, alyansıyla oynamak için birbirleriyle kavga ederler. Baloda, herkesi gölgede bırakır. Lev Tolstoy onun görünümünü kendinden geçerek tasfir eder: "Eski bir fildişi oyması gibi düzgün, dolgun omuzları, göğsünü, zarif, ince bilekli yuvarlak kollarını açıkta bırakan kısa, siyah kadife bir tuvalet vardı üzerinde... Hepsi kendi saçı olan simsiyah saçlarında muhabbet çiçeklerinden küçük bir taç vardı.

Kemerinin beyaz danteller arasındaki siyah kurdelesinde de aynı çiçekten yapılmış bir dizi vardı. Saç tuvali sadeydi. Yalnızca, kıvırcık saçlarının her zaman yanlardan ve arkadan sarkan kısa bukleleriydi dikkat çeken süsü. Düzgün, sağlıklı boynunda bir dizi inci vardı." Bu noktadan sonra hiç şüphe yoktur. Anna'nın çekiciliği, şık elbiselere hiçbir şey borçlu değildir. Kendisinin bile farkında olmadığı bir cazibe yayılır vücudundan. "Evet, diye geçirdi içinden Kiti. Onda yabancı, şeytanca, aynı zamanda çok hoş bir şey var." (S. 497-498)

Bununla birlikte, Anna Karenina amansız güzelliğinin yol açtığı dramlardan sorumlu değildir. Doğduğu andan itibaren üzerinde kötü bir büyü vardır. Kaderini seçtiği anda, bu büyü devreye girer. Yazar, bu yoldan çıkmış kadının ruhunun detaylarına özen gösterdikçe, onun etrafındaki sağlıklı ve sıradan insanlara karşı antipati hisseder. Başlangıçta cellat Anna, kurbanlar Karenin ve Vronski'!ydi. Artık roller değişmiştir. Bu iki adamdan hiçbiri onu hak etmez. Bilinçli bir öfkeyle, Lev Tolstoy, onlara düşünmeden vermiş olduğu nitelikleri tek tek geri alır. Anna'yı yüceltmek, aklamak için onları alçaltır. 165

Karenin katı, egoist,dar kafalı, Petersburg bürokrasisinin tipik bir ürünü haline gelir. İdari ödevleri hayatın gerçeklerini görmesini engeller; en küçük bir hareketi bile yasaya, geleneklere uygundur; ele geçirdiği her şeyden soğur ve onu çirkinleştirir;

karısı onun nazarında hizmetçi takımının bir parçasından başka bir şey değildir.

Sadece fırtına yaklaşırken karısının "özel yaşamı, düşünceleri, istekleri" olduğunu ilk kez açık seçik getirir gözünün önüne ve bu varsayım onu korkutur, bunu kafasından atmayı tercih eder. Nasıl ki bazıları kırdan nefret eder ve sadece bir

165 Troyat, H., a.g.e., 498.

kaldırımda rahat yürürse, hayat resmi ilişki türlerinin dışında olanca çıplaklığıyla karşısına çıktığında, Karenin de bocalamaktadır. "Karımın duyguları, ruhunda olan, olabilecek şeyler beni ilgilendirmez. Onun kendi vicdani sorunudur bu. Din ilgilenir bununla." Ve daha ileride: "Yaşamımı onunkiyle birleştirmekle hata ettim. Ama kötü bir şey yok bu hatamda, bu yüzden de mutsuz sayılmam." Sahte onur, memurlara özgü dindarlık, ikiyüzlülük, korkaklık, dürüstlük ve ciddiyet karışımı bu şahıs, insanlarda karısının uyandırdığına zıt bir izlenim uyandırır. Eğer Anna ortaya çıkmasıyla birlikte insanların kalbini ısıtıyorsa, o istemeden dondurur. Oblonski'lerin akşam yemeğinde "konuklar arasında esen soğuk havanın suçlusu Karenin'dir". 166

Bununla birlikte, "karşıtlıklar kurmaya dayalı" tarzına sadık Lev Tolstoy, bir roman kişisini tek bir kumaştan biçmeyi reddeder. Karenin, hastalanan karısına karşı aniden insanileşir. Zırhı parçalanır. Merhamet dolu olarak, hoşgörülülüğünden ötürü kendine hayranlık duyar. İşi, onun evinde Anna'nın sevgilisini ağırlamaya kadar götürmez mi? "Karısına duyduğu acıma, onun ölümünü istemiş olmaktan duyduğu pişmanlık, en önemlisi de bağışlamanın verdiği sevinç birden yalnızca acılarını dindirmemiş, ona o güne dek bilmediği bir iç huzuru da vermişti." Fırtına kısa bir süreliğine diner. Anna iyileşir ve Karenin yeniden katılaşır. Can çekişen bir kadının başucunda yüce olan şey, sağlıklı bir kadının yanında gülünç hale gelir. Bir cemiyet insanı olarak, cemiyetin gereklerine göre hareket eder. Böylece daha sonra kendisini suçlayacağı hiçbir şey yapmaz. Anna ise "kocasının onu içine düşürmeyi planladığı yalan ağını parçalamak" ister. "Ne olursa olsun! Her şey yalandan, kendi kendimi aldatmaktan güzeldir," der kendi kendinde.

Vronski'de bir sevgilinin yanı sıra bir müttefik, bir dost bulduğuna inanır. Ama ilk versiyonda kristal kadar berrak bir ruhla donatılmış olan Vronski, Karenin gibi, Anna figürünü yükseltmek üzere bir alçalma sürecine tabi olur. Lev Tolstoy kadın kahramanına tutuldukça, erkek kahramanından soğur. Hiç kuşkusuz, Vronski sadece iyi görünümlü, kibirli ve budala bir teğmen değildir, ama aynı zamanda aşk entrikalarını av zevkiyle bir tutan, başkentin "muhallebi çocuklarından" biridir. "Onun Petersburglu tanıdıkları taban tabana zıt iki gruba ayrılırdı. Birinci grupta sıradan aptal, en önemlisi de gülünç insanlar vardı. Bunlar bir kocanın, nikahlı karısından başka bir kadınla ilişkisi olmaması gerektiğine; kızın masum, kadının utangaç,

166 Troyat, H., a.g.e., 499.

erkeğin tam erkek, ağırbaşlı, sağlam karakterli olması, çocuklarını iyi yetiştirmesi, aielsini kendi kazancıyla geçindirmesi, borçlarını ödemesi, bu gibi bir çok aptalca şeyin daha gerektiğine inanırlardı." Öte yanda, bir başka dünya vardı: "Bunlar için en önemli olan yakışıklılık, güzellik, kibarlıktı. Soylu, cesur, neşeliydiler. Kişinin tutkularına kendini yüzü kızarmadan bırakmasının, geri kalan her şeyin hafife almasının gerektiğine inanırlardı." Bekar Vronski bu ikinci dünyada kendini daha rahat hisseder. Ama ne zaman Anna'yl karşılaşsa, kendine güvenini kaybeder.

Görülmemiş şiddette bir tutku onu sarar. Ama genç kadın onun için yeni olmanın çekiciliğini kaybetmeye başladığında, Anna'ya nüfuz eden iyilik, zarafet, yoğun duygular karşısında kimi zaman boş inançlara dayalı kaygılar hissedecektir.

Anna'yla ilgili en fazla kafasını karıştıran şey, kadının ayrılmış olduğu oğluna karşı duyduğu acı dolu sevgidir. Onu bir anne olarak görmeyi reddeder. Anna bunun farkında olduğundan, küçük Sergey'le buluşmasının kendisinde yarattığı neredeyse fiziksel acıyı onunla paylaşmamayı tercih eder. Vronski'nin anlayışsızlığı onu yalnızlığa mahkum eder. "Buna bir başına katlanmak zorunda olması acısına daha da artırıyordu. Vronski ile paylaşamazdı acısını. Paylaşmak ta istemiyordu. Onun mutsuzluğunun başlıca nedeni olan Vronski, onun oğluyla görüşmesi konusunu önemsemeyebilirdi. Bunu biliyordu Anna. Onun acısını Vronski'nin bütün derinliğiyle hiç bir zaman anlamayacağını, bu konu açılınca takınacağı soğuk tavır yüzünden ondan nefret edeceğini biliyordu. Dünyada en çok korktuğu buydu." 167

Bu ilişkinin yavaş yavaş bozulması, Lev Tolstoy tarafından bir hekim dikkatiyle gözlemlenir. Hastalığın her evresi anında betimlenir. Sadece iki sevgilinin ilişkileri değil, aynı zamanda ortak yaşama dayanamayan iç dünyaları da yıpranır.

Kurallarını tanımadıkları için kendilerini bağışlamayan sosyeteden dışlanmış olarak, desteksiz, arkadaşsız, amaçsız bir şekilde yapay bir boşlukta süzülürler.

Kamuoyunu hiçe sayacak kadar güçlü olduğunu iddia eden Anna, belki de çocukluğundan beri var olan ve faydalı olduğunu hiç düşünmediği, manevi bir çatının çöktüğünü, devrildiğini hisseder. İki varlık nedeninden -oğlu ve sevgilisi- birincisi ondan alınmıştır, dikkat etmezse ikincisi de öyle olacaktır. Bundan korkar, Vronski'nin eski özgür hayatını özlediğine inanır, onu, kendisini mahkum eden insanlarla gizli gizli buluşmakla suçlar. Kendisini yüz üstü bırakılmış, aldatılmış hisseder; kıskançlık onu yiyip bitirir; artık sadece sevgilisini cezbetmek için yaşar.

167 Troyat, H., a.g.e.,500.

Onun kendisini bırakmasından endişe ettikçe, daha öfkeli, hırçın olur, çabası boşa gider. Onu elinde tutmak için artık sadece güzelliğine ve ona verdiği zevke bel bağlar. Ama Vronski artık bu güzelliğe bile kayıtsızdır. Tiyatroya gitmeye hazır bir halde şık kıyafetler içindeyken ona baktığında, bir tiksinti hisseder: "Vronski, Anna'nın yüzüne baktı. Onun yüzünün bütün güzelliğini, ona her zaman yakışan süsünü gördü. Ama şimdi Vronski'yi sinirlendiren, onun güzelliğiyle inceliğiydi." Ve daha ilerde: "Ama bu güzelliği şimdi çok algılıyordu Vronski. Onun Anna'ya beslediği duyguda esrarlı bir şey yoktu şimdi. Bu yüzden de, -Anna'nın güzelliği onu çekse bile- gururunu incitiyordu." Anna bu silahın bile gelecekte işe yaramayacağını tahmin ederek, diğer erkeklerle daha fazla cilveleşir ama bu da, Vronski'yi kendisine karşı sergilediği kayıtsızlıktan çıkarmasını sağlamaz. Bunun üzerine aklını kaçıracak gibi olur, kabuslar görür, ilaç içer ve nihayet, kendisi için tek kurtuluşun ölüm olduğunu anlar. "Bu kiliseler, bu çan, bu yalan niçin? Bütün bunların tek bir nedeni var: Birbirimizden, öfkeyle birbirine küfreden şu arabacılar gibi nefret ettiğimizi gizlemek için," der Anna kendi kendine. Kesik kesik, ümitsiz, çaresiz iç monologu, kendini trenin altına attığı ana kadar sürer. 168

Lev Tolstoy, ışığı ve gölgeyi geniş kompozisyonuna dağıtarak, Kiti ve Levin -meşru- çiftini en iyi şekilde aydınlatmak istedi. Kiti, evlilikte en önemli fiili nitelikleri ortaya koyan, temiz ,ateşli ve gizemli bir kızdır. Kocası şaşırıp kalır. "Onun, bu güzel, şiir dolu Kiti'nin, evliliklerinin ilk haftalarında değil, daha ilk günlerinde masa örtüleriyle, mobilyalarla, konukların yataklarıyla, tepsiyle, aşöıyla, yemekle, daha bir sürü şeyle nasıl ilgilenebildiği Levin'i şaşırtıyordu." Bu yürekten gelen çığlık, Konstantin Levin'e değil, Lev Tolstoy'a aittir. Kadındaki ev işi becerilerine daima çok önem vermiştir. Ona göre, evli kadının evreni, yatakla, ocakla, beşikle sınırlı olmalıdır. Yazdıkça, roman kişisiyle daha fazla özdeşleşir. Utanıp sıkılmadan ona, kendi hayatının olaylarını verir, onu fikirleriyle, okuduklarıyla, kanıyla besler. Levin ve Kiti'nin aşkı, her kelimenin baş harfleri vasıtasıyla açılma, son dakika tereddütleri ve sandıkta unutulan gömlek olayı dahil düğün, yeni çiftin kıra yerleşmesi, ilk çocuğun doğumu, tüm bunlar yazarın anılarının aktarılmasından başka bir şey değildir. Levin'in erkek kardeşinin ölümü, en küçük detayına kadar Dimitri Tolstoy'un ölümünü anlatır. Levin'in mujikleriyle olan ilişkileri doğrudan Lev Tolstoy'un Yasnaya

168 Troyat, H., a.g.e.,501.

Polyana'daki tecrübesinden esinlenmiştir. Son'da, Levin vasıtasıyla, Sırbistan'a askeri yardım meselesine tavır alan Lev Tolstoy'un kendisidir. 169

Levin, toprak sahibinin toprak problemi konusundaki sıkıntının temsilcisi olur.

Hiç şüphesiz, demokratik zihinsel dönüşümü, onu, köylülerin topraklarını geri almasını doğru bulmaya iter "çünkü Bey hiçbir şey yapmıyor, köylü çalışıyor. Boş duranı, çalışmayanı söküp atıyor yerinden." Ama içindeki aristokrat, büyük toprakların parçalandığını, Nice'e yerleşmiş toprak ağalarının Rusya'nın bağrındaki paha biçilmez tarla ve ormanları gülünç bir fiyata bıraktığını, kurnaz kahyaların, efendilerin ve çiftçilerin ardından atıp tuttuğunu, "soyluların, saflıklarından soyulmalarını" görmek canını sıkar. "Çiftlik en önemlisi de, halkın durumu değişmelidir. Yoksulluğun yerini topluca zenginlik, mutluluk alacak. Düşmanlığın yerini anlaşma, ortak çıkar... Kısacası, kansız bir devrim olacak bu. Ama çok büyük bir devrim. Kendini önce ilçemizin küçücük bir toprak parçasında, sonra ilimizde, sonra Rusya'da, en sonunda bütün dünyada gösteren bir devrim..." diye düşünür.

170

Bununla birlikte, teoriyle pratik birbirini tutmaz. Etten kemikten varlıklar, tüm güçleriyle fikir akımlarına girdiklerinde, çarklar dönmemeye başlar. Yüz istisna nihayetinde genel bir kaideyi bozar. Levin, tüm çabalarına rağmen, köylüleri efendinin maddi başarısına ortak etme girişiminde başarısız olur.

Bu toprak sahibi kaygılarına, metafizik endişeler eklenir. Evliliğinin ilk dönemlerinde, kederin ve kaygının kendisinden uzak olduğuna inanabilmiştir. Ne var ki aşk, ölüm saplantısının karşısında dayanıksız bir kaledir. Can çekişen kardeşinin başında beklediğinde beri, Levin, en önemli problem, yani canlıların dünyevi ölümü hakkındaki bilgisizliğini düşünmekten kendini alamaz. Bir çocuğun doğumu, akıl ermez gizeme olan hayranlığını yeniden canlandırır. Diğerleri gibi yaşayarak, önemsiz olan lehine önemli olanı ihmal ettiği hissine kapılır. "Üzerindeki kalın giysiyi muslin bir giysiyle değişmiş, dondurucu bir soğukta incecik giysiyle kalmış, acı çekerek öleceğini akıl yoluyla değil, bütün varlığıyla en küçük bir kuşkuya yer bırakmayacak kesinlikle anlayan bir insan gibi hissediyordu kendini Levin," diye yazar Lev Tolstoy. İncil'i, felsefecileri okur, şüphe ile ibadet arasında gidip gelir ve

169 Troyat, H., a.g.e.,502.

170 Troyat, H., a.g.e.,503.

nedenini niçinini açıklamaya çalışırken kafa karışıklığı daha da artar. Herkes için o güçlü ve dengeli bir insan, mutlu bir aile babasıyken, intihar eğilimine boyun eğme endişesiyle, bir ip görünce başını öte yana çevirir ve gezmeye giderken artık tüfeğini yanına almaz. Bu bunaltıcı düşüncelerden kurtulmak için tek yol vardır: fiziksel çalışma. Şevkle kendini çalışmaya verir. Yorgunluk düşünmesini engeller. "Levin şimdi, sanki iradesi dışında, bir pulluk gibi daha çok gömülüyordu toprağa. Öyle ki, toprağı iki yana devirmeden çıkamazdı artık," diye yazar Lev Tolstoy. Levin, köylülerle yakınlaştıkça, yavaş yavaş bilgeliklerinden etkilenir. İçlerinden biri ona

nedenini niçinini açıklamaya çalışırken kafa karışıklığı daha da artar. Herkes için o güçlü ve dengeli bir insan, mutlu bir aile babasıyken, intihar eğilimine boyun eğme endişesiyle, bir ip görünce başını öte yana çevirir ve gezmeye giderken artık tüfeğini yanına almaz. Bu bunaltıcı düşüncelerden kurtulmak için tek yol vardır: fiziksel çalışma. Şevkle kendini çalışmaya verir. Yorgunluk düşünmesini engeller. "Levin şimdi, sanki iradesi dışında, bir pulluk gibi daha çok gömülüyordu toprağa. Öyle ki, toprağı iki yana devirmeden çıkamazdı artık," diye yazar Lev Tolstoy. Levin, köylülerle yakınlaştıkça, yavaş yavaş bilgeliklerinden etkilenir. İçlerinden biri ona