• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.6 Çeviriden Çeviribilime Geçiş Süreci

1.6.2. Metnin türü ve işlevine göre çeviri değerlendirmeleri

Metin türüne ilişkin görüşler ilk olarak Antik dönemde Cicero ve daha sonra onun izinden giden Hieronymus tarafından ortaya atıldıktan sonra yetmişli yıllarda metin dilbilimin ortaya çıkışıyla çeviri yaklaşımlarında metnin türü ve işlevi önemli olmuştur. Gottsched, Breitinger, Lessing, A.W.Schlegel, Novalis, Goethe gibi yazarlar da yazınsal metin çevirilerinde kaynak metnin içeriğine bağlı kalınması ya da sanatsallılığın korunması amacıyla kaynak metnin biçim ve biçemine bağlı kalınması yönünde görüşlerini metne bağlı olarak sunmuşlardır. Dilbilimde metinler üzerinde durulması çeviribilimde metin bağlamının önemsenmesine ve en küçük tümcenin dahi metin niteliği taşıdığı görüşüne sebep olmuştur.

Prag Okulu temsilcilerinden Bühler’in dilleri anlatım, betimleme ve seslenme olarak üçe ayırdığı “Organon Modeli”ni Reiss metin türü bağlamında çeviriye uyarlar. Kaynak metnin türünün belirlenmesiyle çeviri metnin erek kültürde

31 Bkz. Stolze, R.(2013). Dilbilimsel Görecelik İlkesi (Sapir/Whorf Hipotezi). A.g. e. 36-37.

işlevini sağlayacağını belirten Reiss, dili metindeki işlevlerine göre dört gruba ayırır.

Bunlar:

1. Bilgilendirici metinler: düz yazı (Örn. Ansiklopedi maddesi) 2. Yazınsal metinler: söz sanatları içeren yazınsal dil( Örn. Roman) 3. İşlemsel metinler: söyleşisel (örn. Banka hesap bildirim formu)

4. Görsel ve işitsel metinler: görsel ve işitsel malzemenin yanı sıra söyleşisel dil (Örn. Reklamlar, seçim konuşması).32

Bilgilendirici metinleri “içerik ağırlıklı”, yazınsal metinleri “biçim ağırlıklı” ve işlemsel metinleri “çağrı ağırlıklı”, görsel ve işitsel metinleri “içerik, biçim, çağrıgörsel-işitsel malzeme ağırlıklı” olarak adlandırır. Reiss, bir metnin anlaşılmasını ve çözümlemesini kolaylaştırmak için “dil içi yapılar” ve “dil dışı öğeler”

şeklinde sınıflandırma yapar. Dil içi yapılar, anlamsal, sözcüksel, dilbilgisel ve biçemsel yapıları; dil dışı öğeler, erek kültürde yer, zaman, durum ve erek okurun altyapısını, bilgi birikimini kapsar. Reiss’in metin türüne bağlı çeviri yaklaşımı kaynak odaklı olsa da metinde dil dışı öğelerin gündeme gelmesiyle çeviri metnin erek ekindeki işlevselliği önem kazanır. Çevirinin işlevselliği üzerinde durulması Reiss ve

“Skopos Kuramı”nın kurucusu Vermeer’i ortak noktada buluşturur. Çevirinin kültürel bir aktarım olarak görüldüğü Skopos Kuramı’nda çevirmen ve çevirmene görev veren kişi ya da kurumun amacı önemlidir. Erek kültürün gereksinimlerine göre değişebilen çevirinin amacında Reiss, metin türleri üzerinde durarak beş farklı şekilde gruplandırma yapar. Bunlar “sözcüğü sözcüğüne çeviri, dilin sözdizim, anlamdizim ve dilbilgisi gibi işleyişini odak alan “anlamsal çeviri”, kaynak metnin kendi okurunda yaratmış olduğu etkiyi erek dilde de yaratmayı amaçlayan ve (…) erek dil okurunu yazara götüren “filolojik çeviri”, bilgi ve içerik aktarımının ön planda ve kaynak ile erek dil arasında işlevin belirleyici olduğu “iletişimsel çeviri”

ve son olarak da kaynak metni belli amaçlar doğrultusunda değiştiren “işleyici çeviri”.33

32 Yazıcı, M. (2005). A.g.e.143.

33 Yücel, F.(2007). A.g.e.115.

Metin odaklı çeviri yaklaşımları yalnızca metne odaklandığından ve metin dışı öğeleri, çeviriyi etkileyen etmenleri yeterince göz önünde bulunduramadığından dolayı öznel ve sınırlayıcı olarak kalmıştır.

Kutsal metinlerin dokunulmaz ve değiştirilemez, yazınsal metinlerin sanatsallığının tek olduğu görüşü, yirminci yüzyıla kadar çevirmenlerin çeviri yaklaşımlarının ve çeviri kuramlarının kaynak odaklı olmasına sebep olmuştur.

Yirminci yüzyıl yazınında biçimci kuramlar da kaynak odaklı çeviri yaklaşımını savunmuştur. Saussure’ün biçimci yaklaşımı, Prag Ekolü, Rus Biçimciliği ve Yeni Eleştiri gibi yazın kuramlarını etkilemiş ve metinlerin yapısalcı yaklaşımla ele alınmasına yol açmıştır. Biçimciler, bir eseri onu oluşturan maddi ve manevi koşullardan ayrı tutarak değerlendirmiş, bağımsız bir bütün olarak yalnızca eser üzerine odaklanmışlardır. Yazın kuramlarında çeviriyle uğraşan Roman Jakobson, Jiri Lvey ve Anton Popoviç gibi kuramcılar, yazın çevirisinde kaynak ve erek dil arasında “kayma” ya da “sapma” olup olmadığı konuları üzerinde durmuşlar, çevirinin doğası gereği kültürel bir aktarım olan dilde kayma ve sapmaların olması gerektiğini savunmuşlardır.

1.6.3. Erek Odaklı Çeviri Kuramları

Bilimsel gelişmeler, ticari ve kurumsal alanda uluslararası ilişkilerin artması, kendi ürününü başka kültürlere tanıtabilme ve pazar oluşturabilme ihtiyacı, bunun yanı sıra hızla gelişen iletişim olanakları çeviriyi erek kültüre yöneltmiştir.

Çeviri kuramları da yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren “erek kültür odaklı”

olarak ortaya çıkmıştır. 1965’te gerçekleştirilen Uluslararası Çeviribilim Toplantısı’nda Otto Kade sözlü ve yazılı çeviri eğitimi için “Translation” kavramını kullanır ve çeviribilimin özgün kavramları 1970’li ve 1980’li yıllarda yerleşmeye başlar. İlk olarak İsrailli çeviribilimciler erek odaklı çeviri kuram ve yaklaşımlarını gerçek çeviri uygulamalarından yola çıkarak ortaya koyarlar. Erek ve işlevsel odaklı çeviri kuramları çerçevesinde Even Zohar, Gideon Toury, Holz-Maenttaeri ve Reiss/Vermeer’in kuramları ele alınacaktır.

Erek odaklı çeviri kuram ve yaklaşımları, gerektiğinde kaynak metnin betimlemesini de yaparak öncelikle çeviri süreci ve erek metnin oluştuğu kültürel ortamı dikkate alır ve erek metnin erek kültürdeki işlevselliği üzerinde durur.

1.6.3.1. Even Zohar ve çoğul dizge kuramı

İsrailli kültür araştırmacısı Even-Zohar, Rus biçimcileri Y.Tınyanov ve R.

Jakobson’dan etkilenerek edebiyat-kültür ilişkisi çerçevesinde bu kuramı geliştirir.

Edebiyatı toplumsal, kültürel ve tarihsel bir sistemin parçası olarak ele alan Rus biçimcilerine göre bir ulusun kabul ettiği dilde yazılmış özgün edebiyat eserleri birbiriyle karşılıklı ilişki içindedir ve bu ilişkiler çerçevesinde merkez ya da çevresel konumda çekişmeli bir mücadele halinde yer alırlar. Bu görüşten yola çıkarak Even-Zohar “çoğuldizge” terimini belli bir kültürdeki tüm yazınsal dizgeler için kullanır.

Yazın dizgesi içinde yalnızca şiir gibi “yüksek” ve “saygın” bir edebiyat türünün olmadığını, çocuk edebiyatı, popüler edebiyat gibi “saygın olmayan”, “aşağı”

edebiyat türlerinin de bulunduğunu belirtir. Bu bağlamda kendi bağlamlarından koparılarak ithal edilen çeviri yazının ulusal yazındaki yeri ve işlevini “birincil” ve

“ikincil” olmak üzere iki şekilde gruplandırır. Çevirilerin bir ulusal yazında daha çok ikincil öneme sahip olduğunu belirten Zohar, çoğuldizgede şu üç durumun gerçekleşmesi halinde:

a) Edebiyat henüz genç ya da yerleşme sürecinde ise, b) Edebiyat zayıf ya da çevresel konumdaysa,

c) Edebiyatta dönüm noktaları, bunalımlar ve yazınsal boşluklar yaşanıyorsa çoğuldizge içinde çevirilerin birincil öneme de sahip olabileceğini söyler.34

İlk durumda genç bir edebiyat çeşitli yazın türlerinde metinler üretemediği için başka edebiyatların yazınlarından yararlanır, böylece çeviri yazın bu dizge için yenilikçi bir etkiye sahip olur. İkinci durumda ise zengin ya da güçlü edebiyatlar kendi ulusal sınırları içindeki yazın tipinden yeni bir şey üretme gücüne sahipken, güçsüz edebiyatlar moda olan örnekleri ithal ederek ulusal yazına taşır. Burada edebiyatlar geniş yazın topluluğu içinde aşama sırasına göre merkez ya da çevresel konumuyla çoğuldizgede yer alır. Merkez konumda olan güçlü edebiyatlar iken, çevresel konumda olan güçsüz edebiyatlar içinde bulundukları koşullar sonucu çoğuldizgedeki eksikliklerini çeviri yazın ile tamamlarlar. Üçüncü durumda ise yerleşmiş yazın örnekleri yeni kuşak için geçerliliğini yitirdiğinde, yerli yazınlardan kabul edilebilir yeni örnekler çıkmadığında edebiyatta boşluk oluşur ve yabancı

34 Aksoy, N.B.( )A.g.e. 42.

yazınlar yerli edebiyata sızarak bu boşlukta merkezi konuma yükselebilir. M. Yazıcı, bunu kendi edebiyat tarihimizden şu şekilde örnek vererek açıklamaya çalışır:

Osmanlıda gözde bir konumu olan Divan Edebiyatı Tanzimat’la birlikte durağanlaşır.

Tanzimat Edebiyatı da tüm yazınsal türleri üretememesi sebebiyle güçsüz ve çevresel konumda kalır. Fakat Tanzimat Edebiyatı üstünlüğünü aradaki boşluğu çevirilerle kapamaya çalışarak sağlar. Tanzimat döneminde egemen olan iki yazın türü divan edebiyatı ve sözlü geleneğin ağır bastığı halk edebiyatıdır. Çevirinin bu dönemde Arap-Fars kültürü içinde yetişmiş okur kitleyi Batı kültürüyle tanıştırması, yabancı yazının yalnızca seçkin tabakaya değil, halka indirgenerek okuma alışkanlığı kazandırması, sözlü kültürden yazılı kültüre geçişi sağlaması ve yeni yazın türlerini Türk edebiyatına kazandırması açısından çok yönlü katkısı olur.

Tanzimat döneminde Ahmet Mithad Efendi gibi önde gelen yazar ve çevirmenlerin çıkarttığı gazetelerde yabancı yazınlardan ve klasiklerden yapılan çevirilerin yayınlanması halkın kültür seviyesini artırır, aynı zamanda roman, öykü gibi yeni yazın türleriyle düz yazı geleneği yerleşir. Macera ve polisiye türünde romanların ağırlık kazandığı bu dönemde Batı yazınsal geleneğinde bu türler çevresel konumdadır, fakat edebiyatımızda saygın konumda yer almasa da getirdiği yenilikler açısından birincil derecede öneme sahiptir.

Çoğuldizge kuramı açısından çeviri yazının bir ulusal edebiyattaki yeri ve işlevi değerlendirilirken hangi ülkenin edebiyat yazın geleneğinin saygın ya da merkez konumda olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; Batı’da uzun süre yüksek ya da merkez konumda yer alan Fransız edebiyatına Tanzimat sonrası çevirmenlerin yönelerek saygın görülen eserleri çevirmesi. Daha sonra Cumhuriyet öncesi dönemde İngilizceden yapılan polisiye türünde romanların çevirisinin okur tarafından daha çok beğeni kazanmasıyla merkez konumdaki Fransız edebiyatı yerini İngilizceden yapılan çevirilere bırakır. Bu durumda çoğuldizgede merkez-çevre ilişkisi yön değiştirir.

Even-Zohar’ın çoğuldizge kuramı bir kültürdeki tüm yazınsal dizgeler arasındaki ilişkiyi ve çeviri yazının o kültürdeki yerini “merkez-çevre” ilişkisi çerçevesinde değerlendirir. Çoğuldizgeye çeviri yazını da katma gerekliliğinden bahseden Zohar, toplumsal ve kültürel değişimlerin edebiyata yansıması sonucu dizgelerin merkez-çevre gibi değişken eksen üzerinde bulunabileceğini ifade eder.

Ayrıca çeviri yazınının bir ulusal kültürdeki edebiyatı ve çeviriyi, çeviri normlarını, politikalarını yönlendirdiğini belirtir. Bu kuramıyla Zohar, çeviriye toplumsal, tarihsel ve kültürel bir bakış açısı kazandırır.35

1.6.3.2. Gideon Toury ve betimleyici yaklaşımlar

İsrailli çeviribilimciler Holmes ve Toury’nin çevirinin ayrı bir bilim dalı olmasında katkıları büyüktür. Holmes, 1972’de Kopenhag’da yapılan Üçüncü Dilbilim Kongresi’ne “The Name and Nature of Translation Studies” adlı bildirisiyle katılarak çeviribilimin bilim dalı olması yönünde kuramsal, betimleyici ve uygulama alanlarını kapsayan bir model önerir. Önerisi dikkate alınmasa da Toury, Holmes’in taslağını genişleterek çeviribilimi üç başlık altında inceler. Bunlar “çeviri kuramı”,

“betimleyici çalışmalar” ve “uygulamalı çeviribilim”dir. Toury kuramında incelemelerini erek metinden başlatır. Bunu kaynak ekindeki özgün yapıtlar gibi çevirilerin de erek ekinde işlevi ve konumu olduğu gerekçesine dayandırır. Ayrıca çevirilerin erek dilde kaynak metin ve ekinden koptuğunu söyler. Betimleyici çalışmaların temel amacı, çevirilerin özgün yapıtlarla ve kendi aralarındaki ilişkilerden yola çıkarak erek ekindeki çeviri anlayışını ortaya koymaktır. Çeviri anlayışı saptanmaya çalışılırken karşılaştırmalı çözümleme yöntemiyle benzerlik ve karşıtlıklar arasındaki ilişkilerden yararlanılır. Çeviri işlemleri sürecinde yeniden oluşturulan erek metnin betimleyici incelemeler sonucunda kaynak ya da erek odaklı olduğu ortaya çıkabilir. Betimleyici kuramında Even Zohar’ın genel yazınsal dizge kuramının kurallarını belirlerken çeviriyi kullanma yöntemini takip eden Toury, çevirileri ve çeviriyi gerçek kültürel bağlamında ele alır. Buna göre bilinen

“eşdeğerlik” kavramının yanlış kullanıldığına ve çeviribilime zarar verdiğine değinen Toury, eşdeğerliğin betimleyici kuramda belirleyici olmadığını ifade eder. Ona göre

“eşdeğerlik” bilinen ve bilinmeyen arasında değişen denge ve “işlevsel-gerçek”tir.

Eşdeğerliğin dilbilimsel tanımlamasının ise kuralcı, kaynak odaklı ve yönergeci olduğunu belirtir. Çeviride eşdeğerlik erek kültürde “kabul edilebilirlik” ya da kaynak metne uygun olan “yeterlik” kavramlarıyla göreceli olarak tanımlanır. Kurama göre

35 Bkz. Çoğul Dizge Kuramı. Gürçağlar, Ş. T. (2011). Çevirinin ABC'si. (1.Baskı). İstanbul:

Say Yayınları, 133-139.

Bkz. Yalçın, P. (2015). Çeviri Stratejileri Kuram ve Uygulama. (1.Baskı). Ankara: Grafiker Yayınları, 56-58.

Bkz. Ülsever, R.Ş. (2007). Karşılaştırmalı Edebiyat ve Edebi Çeviri. (1.Baskı). Eskişehir:

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi, 66-69.

“kabul edilebilirlik” ve “yeterlik” yerini erek ekin çeviri anlayışına yakınlık veya uzaklığa bırakır.36 Toury’ye göre, her erek metin çeviri süreci sonunda dile mutlaka yeni bir şeyler katacağı için hiç bir metnin tamamen kabul edilebilirliği sağlanamaz;

her çevirinin de her zaman özgün metne tamamen uygunluğu söz konusu olamaz, çünkü erek dil ve kültürün kurallarının kaynak dil ve kültürle birebir örtüşmesi mümkün olamaz. Bu yaklaşımlarıyla Toury, çeviri süreci sonunda oluşan metni(ürünü) değerlendirirken çevirmende hatalar bulmaya yönelik yapılan çeviri eleştirilerine yeni bir yön vererek çeviri eleştirisine nesnel saptamalar getirir.

Çeviriyi normların yönlendirdiği bir eylem olarak gören Toury, kuramında önsel normlardan, süreç öncesi ve çeviri süreci normlarından bahseder. Önsel norm; çevirmenin çeviriye başlamadan önce çeviri metni erek ya da kaynak odaklı yapma konusunda verdiği karardır. Süreç öncesi normlar çeviri politikasıyla ilgilidir.

Bu normlar, kültürel unsurlar ve zamana göre hangi kaynakların seçileceği, ana dilden ya da aracı dilden hangisinden çevirinin yapılacağıyla ilgilidir. Çeviri süreci normları, çeviri eylemi sırasında alınan kararları yönlendiren normlardır. Bu normlar kaynak ve erek metin arasındaki ilişkileri düzenler. Bu normlara matriks ve metiniçi normlar da dâhildir. Matriks normlar; kaynak metnin erek dilin yazın geleneğine uygun olarak biçimsel özelliklerinin yer değiştirmesidir. Bu normlar metne yapılan ekleme, çıkarma, açıklama ve dipnotlardır. Metiniçi normlar ise çevirmenin çeviri sürecinde mikro düzeyde aldığı dil ve dilbilgisel kararlardır.

Ünlü çeviribilimci Edwin Gentzler Toury’nin kuramının çeviri alanına katkılarını şöyle özetler:

1) Bire bir benzerlik ve yazınsal/dilbilimsel eşdeğerlik olasılığı ile ilgili düşüncelerin terk edilmesi.

2) Herhangi bir çeviri metin üretiminde hedef kültürel dizgedeki yazınsal eğilimlerin etkisinin tanınması.

3) Sabit kimliği olan özgün ileti kavramından vazgeçilmesi.

36 Aksoy, N. B.(). A.g.e. 47.

Bkz. Gürçağlar, Ş. T. (2011). Çevirinin ABC'si. (1.Baskı). İstanbul: Say Yay., 133-139.

Bkz. Yalçın, P.(2015). Çeviri Stratejileri Kuram ve Uygulama. (1.Baskı). Ankara: Grafiker Yayınları, 58-62.

Bkz. Ülsever, R.Ş.(2007). Karşılaştırmalı Edebiyat ve Edebi Çeviri. (1. Baskı). Eskişehir : Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi,61-71.

4) Kesişen kültürel dizgelerin göstergesel ağında yer alan özgün metnin ve çeviri metnin bütünleşmesi.37

Toury’nin kuramı çeviri ürünler üzerine odaklanarak çeviriye yönelik genellemeler yapılmasını sağlar ve çevirinin kültürel boyutunu vurgular.

İncelemesini çeviri ürünler üzerine yapan Toury, tarihsel değişkenlik içerisinde betimleyici çalışmalarını yaparak disiplinler arası araştırmalara zemin hazırlar.38

1.6.4. İşlevsel çeviri kuramları

1.6.4.1. Holz-Maenttaeri ve bir eylem olarak çeviri

Holz-Maenttaeri çeviriyi “bir amaç doğrultusunda gerçekleştirilen bir eylem türü” olarak tanımlar. Amacı ise erek kültür ortamının belirlediğini ifade eden Finlandiyalı çeviribilimci, iletişim uzmanı çevirmenin çeviriyi erek doğrultusunda yeniden kurgulayarak bir eylem gerçekleştirdiğini belirtir. Her eylemin amacı olduğu gibi çeviri eyleminin de amacı erek kültür ve erek toplum normları doğrultusunda kültürlerarası iletişimin işlevselliğini sağlamaktır. Holz- Maenttaeri’nin yaklaşımında iletişim uzmanı kabul edilen çevirmenin sorumluluğu büyüktür.39

1.6.4.2. Katherina / Reiss / H.J. Vermeer ve Skopos kuramı

Vermeer, işlevsel çevirinin temellerini atmış, çeviri süreci ve erek odaklı çeviri kuramıyla ilgili çeşitli makaleler yayımlamıştır.1984’te Reiss ile yaptığı çalışmada

“amaca uygun çeviri eylemini” ele alan Skopos Kuramı’nı geliştirmiştir. Kuram adını Yunanca “amaç, sonuç, planlanan iş” anlamlarına gelen “Skopos” kavramından alır.

Amacın erek metnin erek kültürde işleyişini sağlamak olduğunu savunan Vermeer’e göre, kuram tüm metinlere uygulanabilir. Çevirmenin uzman kabul edildiği ve sorumluluğunun artırıldığı bu kurama göre kaynak ve erek metin arz-talep ilişkisi doğrultusunda değerlendirilir. Arz- talep ilişkisi çerçevesinde çevirmen kendisine

37 Aksoy, N. B.(). A. g. e. 49.

38 Betimleyici Yaklaşımlar için bkz. Ece, A. (2010). Edebiyat Çevirisi ve Çevirmenin İzinde. (Birinci Baskı). İsatnbul:

Sel Yay., 20-28.

39 Eylem Kuramı için bkz. Yalçın, P. (2015). A.g.e. 62-63.

Bkz. Stolze, R.(2013). A.g.e. 220-225.

verilen metni bir teklif olarak görür ve çeviri etkinliği sürecinde bu teklifi kaynak kültürün para(toplumsal), dia( üye olduğu topluluğun kültürü) ve idio(kişisel kültür) boyutlarını dikkate alarak, erek metni erek kültürün para, dia ve idio’su bağlamında yeniden oluşturarak amacına göre değerlendirir. Bu kuramda yine kültürlerarası iletişimin sağlanması için çevirmenin çeviribilimsel bilgisi, geniş kültür yelpazesi, uzmanlık alan bilgileri, gözlemleme, yorumlama becerilerini içine alan çeviri edinci büyük önem taşır.40

1.7. Geçmişten Günümüze Osmanlı'da ve Türkiye'de Çeviri Etkinliği

1.7.1 Osmanlı'da çeviri etkinliği

Batı’da çeviri etkinliği gelişimini sürdürürken Osmanlılarda durum, İslam ülkelerinin önderliğini yürütme amacı ya da Arapça, Farsça gibi kültür üstünlüklerine inandıkları Doğu dillerine verdikleri öncelikten dolayı farklı seyreder. Osmanlının Arap ülkeleri ve İran gibi aynı dini paylaşan ülkeleri tek dil çatısı altında toplamak amacıyla Arapça-Türkçe-Farsçadan oluşan Osmanlıcayı resmi dil olarak kabul etmesi ve dil açısından kozmopolit yapı oluşturması onu 16.yüzyıl itibarıyla patlak veren bilim-teknik ve düşünsel alandaki gelişmelerden uzak tutar. Osmanlıda medreselerde fen, tıp, felsefe gibi dönemin önemli alanlarında verilen eğitimde eğitim dili Arapça olmuş, ders kitapları olarak da Arapça ve Farsça ya da başka dillerden bu dillere çevrilen kitaplar kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, medrese eğitimlerinde bilimsel alanlardan uzaklaşarak yalnızca dini konulara ağırlık verilmesi 18. yüzyılda pek çok alanda olduğu gibi eğitimde de iyileştirme yoluna gidilmesine sebep olmuştur. 9. ve 10. yüzyıllarda Arapçada görülen çeviri hareketliliğinin 12. ve 18. yüzyıllar arasında yavaşlaması Osmanlıları etkiler ve Bağdat okulunda Türk bilginlerinin çeviri ve yapıtlarına gereken önem verilmez. Bu ve bunun gibi etmenler, Osmanlıda çeviri hareketinin yavaş ilerlemesine sebep olmuştur. Bu durumu Akbayar şu şekilde özetler: “Osmanlılarda 18.yüzyılın başlarına kadar Batı ile kültürel ilişkilerden söz edilemez. Bunda Avrupa karşısında sağlanan askeri ve

40 Skopos Kuramı için bkz. Vermeer, H. S. (2007). Çeviride Skopos Kuramı(çev. A.H. Konar).

Türkiye İş Bankası Yayınları.(Eserin Orjinali 1996'da yayımlandı)

Bkz. Yalçın, P. (2015). Çeviri Stratejileri Kuram ve Uygulama. (1.Baskı). Ankara: Grafiker Yayınları, 66-69.

Bkz.Ülsever, R.Ş. (2007). Karşılaştırmalı Edebiyat ve Edebi Çeviri. (1. Baskı). Eskişehir:

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi, 71-73.

siyasi üstünlüğün yanı sıra, Osmanlıların parçası olduğu İslam kültürünün her alanda kendi kendine yeterli olduğu inancının da büyük payı vardır.”41

Osmanlı kapalı tutum sergilemesine karşın, diğer ülkelerle olan siyasi ve ticari ilişkilerini sürdürme ihtiyacı çeviriyi kaçınılmaz hale getirir. Bürokratik ilişkiler çerçevesinde sözlü çeviri geleneğiyle başlayan tercümanlık mesleği devletin dış ve iç ilişkilerinde önemli rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda tercümanlık dört bölümden oluşur. Bunlar:

1. Divan-ı Hümayun Tercümanlığı

2. Eyalet Tercümanlığı (Eyalet tercümanları Mısır, Mora, Trablus, Şam, Girit, Kıbrıs, Belgrat, Budin, Kudüs’le olan yazışmalarda ve mahkemelerde önemli rol oynarlar.)

3. Müessese Tercümanlığı (askeri ve eğitim kurumlarında çalışan tercümanlar) 4. Yabancı Elçi ve Konsolos Tercümanlığı.42

16. yüzyıl itibarıyla başlayan Divan-ı Hümayun Tercümanlığı’nda baş tercüman sadrazamın yabancı devlet temsilcileriyle yaptığı konuşmaları dilden dile aktarmakla ve dışarıdan gelen yazıları Türkçeye çevirmekle görevlidir. Vezir-i Azam Fazıl Ahmet Köprülü Paşa’nın 1669 yılında Girit’i Venediklilerden alması üzerine yaptığı antlaşmalarda Rum asıllı Panayotis Nicasias’ın başarı göstermesi ve diplomatik alanda iyi ilişkiler kurması sebebiyle baş tercüman olarak atanır. Daha sonra Rum asıllı tercüman Yunus Bey adını alır. Bu göreve getirilen ikinci kişi ise yine Rum asıllı, Padua’da tıp eğitimi almış Aleksander Mavrocordato olur.

Mavrocordato ile birlikte bu makam İstanbul Fener’de yaşayan Rum kökenli ailelerin tekeline girer. 17. yüzyılda azınlık ya da devşirmelerden oluşan Divan-ı Hümayun tercümanlarını padişah Hristiyan uyruklarından aldığı vergiden muaf tutar.

Tercümanlardan başarılı bulunanlara yüksek mevkilere çıkabilme fırsatının verilmesi bu mesleğin azınlık aileler arasında popüler bir hale gelmesine sebep olur.

1821’de çıkan Rum ayaklanmasıyla birlikte bu görev son tercüman başı Stavraki Aristarchi’nın ayaklanmayı çıkaranlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle Rum azınlığın

41 Eruz, F.S. (2003). A. g. e. 32.

42 Koç, Y. (2010). Cumhuriyetten Günümüze Çeviri Faaliyetleri ve Teda Projesi. Uzmanlık Tezi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, 18.

elinden alınır. Bu göreve Rum Musevi asıllı ve sonradan Müslümanlığı kabul eden

elinden alınır. Bu göreve Rum Musevi asıllı ve sonradan Müslümanlığı kabul eden