• Sonuç bulunamadı

1. SİYASAL İKTİDAR KAVRAMI

2.3. Aydınlanma Felsefesinde Sivil Toplum

2.3.3. Siyasal toplum-sivil toplum ayrılığı

2.3.3.3. Tocqueville ve sivil toplum

Günümüzde sivil toplum konusunda yapılan tartışmalarda görüşlerine sıkça başvurulardan birisi de Alexis Tocqueville’dir. Tocqueville, bu konudaki görüşlerini ünlü eseri “Amerika’da Demokrasi”de (1835) ele almıştır.

Tocqueville sivil toplum-siyasal toplum (devlet) ikilemini, sivil toplum, devlet ve siyasal toplum şeklinde üçlü bir yapıya dönüştürmüştür. Devlet ve sivil toplumdan ayrı bir siyasal toplumun varlığını ileri sürmüş, bunun farklı yönlerini ortaya koymuştur274. Devlet, kendi demokratik meclisiyle, mahkemeleri, yönetim kademeleri, güvenlik birimleri ve ordusuyla mevcuttur275. Özel menfaat ve ekonomik faaliyet alanı olan sivil toplum ise

“kapitalist ekonomi”yle özdeşleştirilen sivil topluma karşılık gelir. Bu konuda Tocqueville farklı bir biçimde siyasal toplum ayrılığını ortaya koyar. Böylece siyasal olma niteliğinin

271 Akpınar, a.g.e., s. 27.

272 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 158.

273 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 158,159.

274 Akpınar, a.g.e., s. 40.

275 Tocqueville, De Alexsis, Amerika’da Demokrasi, Çevirenler: İhsan Sezal, Fatoş Dilber, Yetkin Yayınları, Ankara, 1994, s. 50 vd. ve 64 vd.

devletin tekelinde olmadığının savunuculuğunu yapar276. Aslında ortaya konan, siyasal toplum, devlet ve sivil toplum arasındaki siyasal nitelikteki aracı kurumların etkinleştirilmesi anlamına gelecektir. Bunun amacı ise siyasal iktidarın birden fazla ve farklı ellere dağılmasını sağlayarak, demokrasinin felce uğramasını engellemektir277.

Tocqueville, eserinde temel olarak, Hegel’in savunduğu evrensel bir devlet anlayışının arkasında saklı duran tehlikelere dikkat çekmiştir. Ona göre, toplumların karşılaştığı en büyük tehlike, bireysel çıkarların doğurduğu çatışma ve düzensizlik değil;

bu düzensizliği önleyeceği ümidiyle seçilen “devlet despotizmi” biçimidir. Toplumsal yaşam, toplumu bir bütün olarak temsil etme ve koruma iddiasındaki siyasal kurumların altında ezilmektedir. Sivil toplumun siyasal aygıta verdiği iktidar, sivil toplumun kendisine karşı çevrilmektedir. Toplum, demokrasi adına refahını sağlayan ve özgürlüklerini çalıp

“yağmalayan”, meraklı ve her şeye karışan devlet iktidarının hükmü altına girmektedir.

Böyle bir yapıda siyasi iktidar toplumu ne geriletecek ve ne de ilerletecek bir şekilde mevcut durumu sürdürür ve toplumda idarenin başındakilerin iyi düzen ve toplumsal istikrarı adına verdikleri uyuşukluğu sürekli hale getirir278.

Bu, insan yığınlarının üstünde onların isteklerini yerine getiren ve “kaderlerine bekçilik eden güç”, mutlak, düzenli, tedbirli ve ılımlıdır. Böylesi bir hükümet, mutlulukların tek egemeni ve tek aracı olmak koşuluyla, yığınların mutluluğu için çalışmaya hazırdır. Güvenliklerini sağlar, ihtiyaçlarını planlar ve yerine getirir, eğlenmelerini kolaylaştırır, önemli sorunlara çözüm getirir, üretimi yönlendirir ve mirasın bir kuşaktan diğerine geçmesini ve paylaşımını sağlar. Böylelikle özgürlüğün kullanılmasını günden güne yararsız bir hale getirir279. Özgürlüğü bu şekilde yararsız hale getiren bu güç aynı zamanda toplumu da kuşatır.

Bu güç toplumun her bireyini “güçlü pençesi”nin içine aldıktan ve istediği gibi biçimlendirdikten sonra tüm toplumu da avucunun içine alır. Toplumu karışık kurallar ağıyla örer ve en yetenekliler bile bu kurgunun dışına çıkamazlar. İnsan iradesi yumuşatılmış ve yönlendirilmiştir artık. Hükümeti çoban, halkı da çekingen ve çalışkan bir sürüye dönüştüren bu güç zalim değildir; ama halkı baskı altında tutar, kuvvet ve yüreklilikten yoksun bırakır ve aptallaştırır280.

276 Akpınar. a.g.e, s. 40.

277 Eker, a.g.e., s. 54.

278 Keane, Demokrasi ve Sivili Toplum, s. 79, 80.

279 Tocqueville, a.g.e., s. 266.

280 Tocqueville, a.g.e., s. 266.

Tocqueville, seçimle gelen bu devlet despotizmini önlemek için devlet ve sivil toplum alanlarında iktidar tekellerine engel olacak yapıların güçlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Despotizmi engelleyecek siyasal yapıların ise, devlet denetimi dışında kalan sivil birliklerin oluşturulması ve geliştirilmesiyle mümkün olabileceğini söylemektedir. Ona göre, bilim ve edebiyat çevreleri, okullar, yayınevleri, yurtlar, imalat işletmeleri, dini cemaatler, belediyeler ve bağımsız aile gibi sivil birlikler devlet despotizminin önündeki en büyük etkendir. Toplumun bağımsız gözü olarak kabul ettiği sivil toplum birliklerinin, bireylerin dikkatlerini kendi bencil, çatışma doğuran, dar ve kişisel hedeflerinin ötesine çevirebilmelerini sağlayan ve bu birlikler sayesinde diğer yurttaşların desteğini kazanmak için onlara ellerini uzatmaları gerektiğini öğreten alanlar olduğunu söylemektedir281.

Tocqueville, sivil birliklerin var kalmaları ve eşgüdümlerinin sağlanması bakımından daima merkezileşmiş devlet kurumlarına bağılı olduklarını kabul eder. Ancak, bireylerin ve gurupların özgürlük ve eşitliği, yerel özgürlükleri besleyen ve “tikel çıkarların“ etkin şekilde ifade edilmesini sağlayan örgütlenmelerin korunmasına da bağımlıdır. Devletten bağımsız, çoğulcu ve örgütlü bir sivil toplum, demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Her kim devlet ile sivil toplumun birleşmesini teşvik ederse, demokratik devrimi tehlikeye atmış olur. Önünde toplumsal engeller olmayan devlet iktidarı her zaman tehlikeli ve sakıncalıdır, despotizme çıkarılmış davetiyedir282.

Diğer taraftan Tocqueville, eşitlik283-özgürlük dengesini bir sorunsal olarak ele almıştır. Bu iki kavramın aynı düzeyde olmadığını belirtmiştir. Ona göre, kişilerin özgürlüğe olan duyguları ve eşitliğe karşı hissettikleri aslında farklı iki şeydir. Demokrat çağların insanını büyüleyen eşit olmak özel bir haz verir ve insanın toplumun diğer imkânlarından yararlanacağına sıkıca eşitliğe sarılmasına neden olur. Çünkü eşitlik yaşadıkları çağı diğerlerinden ayıran bir özelliktir. Ayrıca insanlar eşitliğe, sonsuza dek süreceğini sandıkları için sıkıca bağlanırlar. Oysa siyasal özgürlük çok da kolay yitirilebilir. Ona sıkıca sarılmayı ihmal etmek, yitirilmesine izin vermek demektir284.

Özgürlüğün getirdiği yararlar belli bir süreçten sonra görülür. Onları oluşturan sebeplerde yanılmak kolay olur. Eşitliğin yararları hemen fark edilir, kaynaklarına inmek

281 Rowley, a.g.m., s. 402.

282 Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 82.

283 Eşitlik konusunda ayrıntılı bir açıklama için bkz. Öden, Merih, Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2003.

284 Tocqueville, a.g.e., s. 164, 165.

basittir285. Eşitlik ilkesi siyasal dünya da uygulanmadığı halde halk tarafından uygulanabilir bir niteliktedir. Hayatın keyfini çıkarma, aynı mesleğe girme, aynı yerlere gidebilmek için kullanılan eşit haklar geçerli olabilir. Kısaca insanların yönetimde eşit görevler almasalar bile aynı biçimde yaşama ve servet arama hakları vardır286. Eşitliğin doğurduğu tutku hem güçlü hem de herkes içindir. Siyasal özgürlük çaba harcanılmadan ele geçmez, ödün vermeden alınan siyasal özgürlük ise mutluluk vermez. Eşitlikte mutluluğu kişi kendine sunar, hayattaki basit olaylar bile mutlu bir olay niteliğine bürünür, onların “tadını çıkarmak” için bu duyguyu yaşamak bile tek başına yeterlidir287.

Bu eşitlikçi yapıyı doğuran modernleşmeyle gelen değişimlerdir. Modern toplumda birey, aile ve diğer hiyerarşik toplumsal yapılardaki doğal bağlardan kopmuştur.

Özgürleşmiş birey kendini bu tür eşitlik ilişkisinin olmadığı toplumsal kurumlara itaat zorunda hissetmez. Gerekirse bağımsız hareket edebilme serbestisine sahiptir. Yani modern toplum insanın geleneksel toplumsal bağlarının gevşediği ve bunun aksine bireyin

“atomize“ hale geldiği bir toplumdur288.

Tocqueville eşitliğin neden olduğu demokrasi ile devlet-birey ilişkilerinde sorunlara neden olacak daha başka hususlara dikkat çeker. Ama tabi ki bu, onun, eşitliği büsbütün kötü ve olumsuz bir manada değerlendirdiği anlamına gelmez.

Toplumsal yaşamdaki “atomizasyon“ modern toplumdaki bireyleşme eğiliminin olumsuz bir yönü olarak karşımıza çıkar. Modern dünyadaki özgürlük düşüncesi bencilleşen bireylerden oluşan bir toplumda anlamsız kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bireyin bu denli yalnız başına kalması ve “siyasal otorite“ tarafından kuşatılması demokrasi açısından tehlikelidir. Devletin merkezi gücünün artması hem kişi hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi tehlikesini beraberinde getirmekte hem de bireyi adeta içinden çıkılamaz bir duruma itmektedir. Bu durum bireyin giderek özgürlük bilincini yitirmesini beraberinde getirmektedir289.

Ölümcül bir hastalığı andıran baskı rejimi, insanları aralarında böldüğü sürece sürekliliğini sağlar. Bencillik bu rejimin bünyesine uyar. Toplumun refahı için çalışanlar onun gözünde “asidir“. Ona göre iyi yurttaş, kendinden başkasını düşünmeyen yurttaştır.

Baskı rejiminin doğurduğu kötülükleri eşitlik besler. Baskı rejimi ve eşitlik birlikte ve

285 Tocqueville, a.g.e., s. 165.

286 Tocqueville, a.g.e., s. 164.

287 Tocqueville, a.g.e., s. 165, 166.

288 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 88.

289 Doğan, İlyas, a.g.e, .s. 89.

zararlı bir şekilde birbirini tamamlar ve birbirine de yardım eder. Eşitlik halkın birbirini düşünmemeyi, baskı rejimi ise “genel kayıtsızlığı“ bir erdem olarak saymayı benimser290.

Öte yandan halkın eşitsizliğinin söz konusu olduğu bir devlette insanların kaba kuvvete karşı bağımsızlıklarını korumaları güçleşir. Aralarında hiç biri bu güçle savaşacak kadar güçlü değildir. Egemenliği ancak birleşerek koruyabilirler. Böylesi bir birlik de her zaman söz konusu olmayabilir291.

Tocqueville, insanların bu özelliklerinin yani özgür olmak istemelerine kıyasla eşit olmanın onlar için daha önemli olmasının, yukarıda da belirttiğimiz gibi devlet, birey ilişkisi ve kişi hakları ile özgürlüklere saygı konusunda önemli tehlikelere neden olduğunu ortaya koymuştur. Ona göre, Amerikalılar, insanları birbirinden uzak tutan eşitliğe karşı özgür kurumları silah olarak kullanarak mücadele etmişler ve başarılı da olmuşlardır. Aynı zamanda siyasal yaşamı ülkenin dört yanına yayıp olabildiğince çok yurttaşın birlikte davranma imkânlarını hissetmesini sağlamayı da öngörürler292. Bununla beraber, diğer toplumlarda demokrasinin sağlayacağı eşitliğin bireyi devlet karşısında güçsüz bırakan ve doğal olarak özgürlükler açısından oluşan tehdidin olmayacağı anlamına gelmez293.

Tocqueville, bu görüşleriyle aynı zamanda kendi toplum ve devlet anlayışını da ana hatlarıyla ortaya koymuş olmaktadır. O, bir siyasal sistemin sadece özgürlükleri ve eşitliği yani doğal hakları benimsemesini yeterli bulmaz. İnsan haklarının devlet otoritesi karşısında dokunulmazlığını sağlamak için çoğulcu bir toplumsal yapının gerekliliğine dikkat çeker. Bu çoğulcu toplum, örgütlüdür. Bunun aksine yığınlar halinde eşit bireyi, kamuoyunda oluşan fikirler biçimlendirir294.

Tocqueville, ayrıca ilginç bir şekilde Amerika’da bir çoğunluğun baskısından söz etmektedir295. Ona göre, demokratik yönetimlerin özü çoğunluğun kesin egemenliğidir.

Demokratik ülkelerde buna karşı koyan hiçbir kuruluş yoktur296. Örneğin bir kişi haksızlığa uğradığında nereye başvurabilir? Eğer bunun cevabı kamuoyuysa, zaten çoğunluk kamuoyudur, yok eğer yasalarsa o da çoğunluğun temsilcisidir, çoğunluk

290 Tocqueville, a.g.e., s. 169.

291 Tocqueville, a.g.e., s. 48.

292 Tocqueville, a.g.e., s. 170.

293 Tocqueville, a.g.e., s. 48.

294 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 90.

295 Erdinç, Tahsin, “Alexis Tocqueville ve ABD’de Sivil Toplumun Temelleri (Sivil Toplum Örgütleri ve Kurumları)“, Yeni Türkiye, Sivil Toplum Özel Sayısı, Sayı: 18, Yıl: 3, 1997, s. 389.

296 Tocqueville, a.g.e., s. 95.

tarafından seçilmiştir ve onun elinde “pasif“ bir oyuncaktır297. Yine aynı şekilde Amerika’da çoğunluk, düşünce özgürlünün çevresine belli bir sınır çizmiştir. Bu sınır dışına çıkmamak şartıyla her yazar istediğini yazabilir ama dışarı çıktığında da artık ona

“acımaktan“ başka bir şey yapamayız, sürekli acı çeker ve acımasız bir şekilde eleştirilir;

sonunda kamunun şarlarına boyun eğmek zorunda kalır298.

Tocqueville, çoğunluk baskısına dayanarak Amerika’da düşünce özgürlüğünün dahi olmadığını söylemektedir299. Kast edilen bu durum yasal düzenlemede düşünce özgürlüğünün olmaması noktasında değildir. Çoğunluk kişi üstünde her bakımdan öyle bir baskı oluşturmaktadır ki, kişi kendinde çoğunluk fikrinin dışına çıkabilecek gücü bulamamakta, çoğunluk fikrinin aksi düşüncelerini açıklayamamaktadır.

Tocqueville’in aslında Amerikan toplumunun demokratik gözleminden ortaya koyduğu teorik düşünceleri, tartışmaya açıktır. Ancak bir kere oluştuktan sonra önüne geçilmez olan ve özgürlükleri çiğneyebilen çoğunluk baskısının bir gerçek olduğu da verilen örneklerle ortaya çıkmaktadır. Çoğunluğun “mutlak gücünün“ baskısını, oluştuktan sonra gerek yasama, gerek yürütme ve idare düzeyinde görme imkânımız vardır300.

Özgürlüğün ve eşitliğin iki yönü olmasının ve Amerika’da koşulların eşitlenmesine bağlı olarak gelişen bireyciliğin sonucu olan çoğunluk baskısı (onun yanı sıra devletin büyümesinin olumsuzlukları) ve sapmaların önüne geçmek çaresi de vardır.

Bu çare, diğer demokrat ülkelerden farklı bir toplumsal yapısı olan Amerikan toplumu içinde, örgütlenme ve basın özgürlüğünün kullanılması sonucunda doğmuş kurumların (çatışma ve anlaşma birimleri, sivil toplum örgütleri) ta kendisidir301.

Tocquveville, demokrasinin egemen olduğu yönetimlerde devlet gücünü sınırlamak ve toplum çoğunluğunun yukarıda açıklandığı üzere, neden olabileceği olumsuzluklar ve baskıların önüne geçmek için oldukça yaygın bir şekilde örgütlenmiş bir toplum anlatır. Toplumdaki bu örgütlenme devlet gücünü kullananlar dışında ve sivil niteliklidir302.

297 Tocqueville, a.g.e., s. 99.

298 Tocqueville, a.g.e., s. 101.

299 Tocqueville, a.g.e., s. 102.

300 Erdinç, a.g.m, s. 391.

301 Erdinç, a.g.m, s. 391.

302 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 98.

Tocquveville, “günümüzde örgüt kurma hakkı baskıya karşı geçerli bir garanti niteliğindedir”303 ve “insanların, çoğunluğun baskısına karşı kendilerini korumaya yardımcı olan örgütlerden söz etmek istiyorum”304 demekle, sivil toplum örgütlerinin, hem bireyi hem de bireyin hak ve özgürlüklerini her türlü baskıdan korumada ne ölçüde bir öneme sahip olduklarını belirtmiştir.

Düşünür, ayrıca sivil toplum örgütleri içerisindeki bir tehlikeye de dikkat çeker.

Bu tehlike tıpkı toplumdaki çoğunluk baskısının, örgüt içerisinde yaşanmasıdır.

Tocqueville’ye göre, ”örgüt üyeleri, nöbetteki askerler gibi parola kullanırlar. Özgür iradeleri yoktur ve pasif bir boyun eğme içerisindedirler. Çoğu kez karşı çıktıkları baskı rejiminden daha ağır ve yoğun bir baskı altındadırlar”305. Ancak düşünürün açıkladığı bu tehlikeli örgüt yapısı Avrupa’daki örgütler içindir. Oysa Amerikalılar örgütlerinde sivil yönetimden aldıkları bir yönetim biçimini uygulamaktadırlar. Toplumda olduğu gibi burada da bireyin bağımsızlığı benimsenir. Üyeler hep birlikte ortak hedefe ulaşmak için çalışırlar ama ortak çizgi benimsemek zorunda da değillerdir. Hiçbiri özgür iradesinden ve düşüncesinden özveride bulunmaz ama ortak hedefe ulaşmak için de irade ve düşüncelerini bu yolda kullanır306. Bu örgütler azınlığı temsil ettiğinden tartışma ortamı hazırlarlar ve isteklerini açıkça ifade ederler307.

Tocqueville, çoğunlukçu mutlak demokratik sistemlerin de insan hak ve özgürlükleri için tehdit olabileceği değerlendirmesini yapmaktadır. Böylece çoğulcu, hoşgörüye dayalı, farklı seslerin de duyulabileceği bir toplumsal örgütlenmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu örgütlenmenin siyasal topluma ait olmayan alanda yani sivil toplum alanında gerçekleştirilmesi gerekir. Paine de sivil toplumun kendi işlerini yürütmesi ve siyasal topluma bağımlı olmamasını savunmuştu. Ancak Paine’de Tocqueville kadar ayrıntılı bir sivil toplum modeli bulmak söz konusu değildir. Yine de her iki düşünür günümüzle uyumlu bir sivil toplum tanımlanması yapmışlardır308.