• Sonuç bulunamadı

1. SİYASAL İKTİDAR KAVRAMI

2.4. Günümüzde Sivil Toplum Kavramı

2.4.1. Özel alan-kamusal alan ayrımı

2.4.1.1.Özel alan-kamusal alan tartışmaları

Özel alanla kamusal alan arasındaki sınırları net bir şekilde çizen ilk düşünürler Locke, Rousseau ve Hegel’dir. Locke siyasal otoritenin temelinin atıldığı toplumsal sözleşmenin aile dışındaki toplumsal yaşamda gerçekleştiği yolundaki düşünceden hareketle; özel yaşamı duygusallığın, aşkın, duygunun, merhametin, özverinin sembolü olan “kadın”ın alanı olarak tanımlarken, kamusal alanı rasyonelliğin, sözleşmenin,

“mücadelenin” gerçekleştiği bir “erkek” alanı olarak tanımlamaktaydı. Locke’un kamusal alanında bir “siyasal” bir de “toplumsal” olmak üzere iki boyut bulunmaktadır. Sınırlı siyasal kamunun varlık sebebi toplumsal kamunun özgürlüğünü korumaktadır. Özetle Locke’da biri kadınların alanı olan “özel”, biri özgür erkeklerin alanı olan “kamusal”, biri de toplumun hizmetindeki polis, savcı ve askerin alanı olan “siyasal” olmak üzere üç alan bulunmaktadır. Locke’un aksine Rousseau ve Hegel siyasal otoritenin şahsında eriyip yok olan bir kamusal alanın altını çizmektedirler326. Diğer bir ifadeyle Rousseau ve Hegel’e göre biri kadının, çocukların, özgürlüklerin dünyası olan “özel”, biri de devletle

325 Akpınar, a.g.e., s. 49.

326 Çaha, Ömer, Sivil Toplum, Aydınlar ve Demokrasi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1999, s.48, 49.

özdeşleşmiş, devleti “tanrısal bir aşk ve muhabbet” gibi yüreğinde hisseden erkeklerin dünyası olan “kamusal” olmak üzere iki yaşam alanı bulunmaktadır. Bu iki düşünürün elindeki kamusal alan tamamen devletle iç içe geçmiş bir alandır327. Ancak iki düşünürün bu konudaki görüşlerini tam olarak aynı çerçevede değerlendirmek mümkün değildir.

Kamusal alan kavramını ayrıntılı bir şekilde tartışan ve gündeme getiren ise Habermas’tır. Habermas’ın altını çizmeye çalıştığı kamusal alan, Avrupa’da sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkan yeni toplumsal ve siyasal alandır328. Bu dönemde gittikçe daha da önem kazanan kentler aynı zamanda kamusal alanın da temel olgusu durumundadırlar. Buradaki kent hayatının, temel inceliği aile dışında yabancılarla birlikte yaşama durumudur. Kamusal, başkalarıyla paylaşılan ortak ve açık işler alanıdır. Bu ortak ve açık işler alanı, insanlar çoğalıp düzen sağlayıcı ayrı bir siyasal yapının (devlet veya dengi mekanizmalar) ortaya çıkmasıyla, birey ile siyasal alan arasında doğan ortak bir alanı ifade etmektedir. Birey için önemli olan bu “ikincil ara dünyaya” kamu alanı adı verilmektedir329. Ancak bu gelişmeyle birlikte, ekonomik üretim faaliyetleri aileden koptu.

Aynı zamanda kapitalist toplum yapısı öncesinin aksine gelinen noktada tarım ve imalat sektörünün merkezi durumundaki aile bu durumunu da kaybetti. Bu alandaki faaliyetler kamusal alana kaydı. Geleneksel toplumda kısaca siyasal, kültürel, ekonomik yaşamın merkezi konumundaki aile modern toplumda bu yöndeki işlevlerini kamusal alana yani ailenin dışındaki toplumsal alana bıraktı330. Habermas’ın burada dikkat çektiği nokta, kapalı toplumlar arasında örgütlenmiş olan geleneksel toplumun sanayileşmeyle birlikte kazandığı yeni görünümdür. Bu görünüm, ailenin ve cemaatlerin etrafındaki “geleneksel barikatlar”ın kaldırılarak ortak bir alanda buluşmasını ve burada bir “aleniyet” kazanmasını anlatmaktadır331.

Habermas’ın altını çizdiği kamusal alanı birkaç noktada özetlemek mümkündür.

Birincisi bu kamusal alan sanayi toplumunun bir ürünüdür. İkincisi, bu kamusal alan inşa edilmiş bir kamusal alan değildir. Diğer bir değişle, modernleşmeyle birlikte kendiliğinden doğup gelişmiş olan bir alandır. Üçüncüsü bu kamusal alan “aleniyetin tehazür ettiği” bir alandır. Geleneksel toplumun öğüttüğü, görünmez kıldığı unsurlar, tartışma konuları,

327 Çaha, a.g.e., s.50.

328 Çaha, Ömer, “Mahrem Kamusal Alan”, Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 2, 2003, s. 79.

329 Aydın, Mustafa, “Kamusal Alan ya da Siyasetin Ön Bahçesi”, Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 4, 2003, s. 7.

330 Çaha, a.g.e., s. 47.

331 Çaha, “Mahrem Kamusal Alan”, s. 79.

değerler, semboller, aktörler bu alanda etkinlik kazanmıştır332. Bu doğrultuda yine Habermas’a göre kamusal alan bireylerin kamusal sorunlar ve ortak çıkraları karşılamak üzere bir araya geldikleri alan olarak belirmekte ve bu bakımdan konuşmalar yoluyla siyasal katılımın gerçekleştiği bir tiyatroyu andırmaktadır333. Bu bakımdan kamusallığın en belirgin özelliği herkese açık olmasıdır: Yani bir eylem ya da eylem yeri herkese açık ise bu kamusaldır. Kamusal dendiği zaman ilk akla gelen devlet bile, bu özelliği ile kamusaldır (yani herkese açıktır). Buna göre basit olarak ifade etmek gerekirse kamu herkes, kamusal da herkese açık olan demektir. Kamunun öznesi de genel olarak halktır334.

2.4.1.2.Modern kamusal alan

Toplumsal görüş ve düşüncelerin ifade alanı olarak kamusal alan çoğu kere özel alana karşılık olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte kamusal alan, birey için önemli sığınaktır. İnsanların gittikçe artan toplumsallaşması ile özel hayatlarının daralan biçimleri arasındaki çelişki varlığını sürdürdüğü müddetçe, kamusal alan aynı zamanda temel bir toplumsal ihtiyacın genel ifadesi olmaktadır335. Çünkü kamusal ve özel alanlar arasındaki ayrım, doğası gereği, özgürlüklerin çoğunun kamusal alanda güvence altına alınmasını zorunlu kılar. Kamusal alan herkesi, toplumu yani bütünü ilgilendiren kavramdır. Ayrıca kamusal ve özel alanlar arasındaki sınır sürekli değişmekte olan bir tanıma işaret eder.

Dolayısı ile kategorik olarak kamusal alanın dışındaki şeyler çok sınırlı ve azdırlar. Öyle ki kamusal alanda bir tür “çoğunluk despotizmi” veya “devlet baskısı” meydana getirilirse, kişilerin özgürlüklerine sahip olarak yaşamaları hemen hemen imkansızlaşır336.

Görülmektedir ki birçoklarının kullandığı kamusal-özel alan ayrımları doğru değildir. Çarşı, sokak, cami gibi “özel” olarak düşünülen bir çok şey kamusal alanın içindedir. Burada yaygın olarak yapılan bilinçli yanlış, kamusal alanı bir tür “resmi alan”

haline dönüştürmektir. Halbuki devlet eliyle yürütülen birimler kamu kesimini meydana getirir. Kamusal alana bugün (ülkemizde) birçokları resmi alan gibi yaklaşmaktadırlar.

Durum böyle olunca öğrenciler, hatta vatandaşlar, bir süre sonra vatandaş olmaktan ziyade

“kamu personeli” muamelesi görmektedirler. Devlet ısrarla kamusal alanı bir resmi alan

332 Çaha, “Mahrem Kamusal Alan”, s. 79.

333 Arslanel, a.g.e., s. 30.

334 Aydın, a.g.m., s. 7.

335Aydın, a.g.m., s. 7.

336 Bacık, Gökhan, “Devlet ve Birey Aşınırken Kamusal Alanı Düşünmek”, Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 2, 2003, s. 27.

gibi “yönetmek” istemektedir337. Bu bakış açısıyla özel alan da, kamusal alanda bir takım haklardan mahrum bırakılacak olan insanların bu mahrumiyetlerini sözde tatmin etmelerine imkân tanınan “tecrit” alanı durumunda olmaktadır. Halbuki, özel alan demek bireyin dilediği gibi yaşayabileceği ve yalnızca kendisine ait olması bakımından, o çerçevede başkalarına, kamusal (müşterek) alanda olduğu gibi, kendisinin eşitleriymişçesine davranmak zorunda olmadığı ve hiçbir suretle de müdahalenin yapılamayacağı alan demektir338. Modern anlamda kamusal alan, herkese açık ve herkesin eşit olduğu alana denir. Kamusal alan, resmi alana yani devlete ait olan değil, kamusal topluluk olarak bir araya toplanmış özel şahısların ortak alanıdır339. Kesin olan şu ki, Habermas’ın belirttiği, çeşitli konuların tartışıldığı, değerlerin ele alındığı, kısaca konuşmalar yoluyla siyasal katılımın gerçekleştiği nitelikte bir kamusal alana, bir tür

“resmi alan” şeklinde yaklaşılması, kamusal alanı gerçekte ne olduğundan uzaklaştıracağı gibi, sivil toplumun da etkinlik ve faaliyet alnını oldukça sınırlayacaktır.

Günümüzde kamusal alan konusunda dikkat çeken bir diğer husus, özel alanın kamusal alanla bir nevi bütünleşmesi durumudur. Geleneksel toplumlarda oldukça sınırlı bir kamusal alan, buna karşılık aile, ekonomik gruplar (özellikle de loncalar ) ve dini yapılar arasında gelişen genişçe bir özel alan söz konusuydu. Aslında geleneksel toplumun özel alanı “çoklu” bir alandı. Başka bir anlatımla sınırlı sayıdaki kamusal alana karşı birbirinden “kalın duvarlarla” ayrılmış olan, çok sayıda özel alan söz konusuydu. Oysa modern toplum bu özel alanların sayısını, kapsamını, alanını ve işlevlerini azaltırken, kamusal alanınkini olabildiğince genişletmiş oldu. Ailenin, loncaların ve hatta dini yapılanmaların icra ettikleri bir çok faaliyet bugün artık kamusal kurumlar tarafından yerine getirilmektedir. Bu bakımdan kamusal alanla özel alan arasındaki geleneksel “fay hattının” artık fazla da geçerli olmadığı söylenebilir340.

Bu durumu daha da açacak olursak: Özel alanın aile ile, bireysel tercihler, din ve şahsi kimliklere güç katan “ikincil kurumlarda” tezahür ettiği düşünülmüştür. Kamusal alan ise siyasal ve ekonomik kurumların alanı olarak ortaya çıkar341. Ne var ki, kesin bir kamusal-özel alan ayrımı ortaya koymak çok kolay değildir. Bu zorluğu aşmak ise soyut

337 Bacık ,a.g.m., s. 27.

338 Toku, Neşet, “Eşit-Yurttaş ve Özgür-Bireyin Varoluşunun Hukuki Temelleri”, Liberal Düşünce, Yıl: 7, Sayı: 28, Güz, 2002, s. 220.

339 Toku, a.g.m., s. 220.

340 Çaha, “Mahrem Kamusal Alan” ,s. 80

341 Kömeçoğlu, Uğur, “Kamusal Alan Kavramlaştırmasında Bazı Teorik Sorunlar “, Sivil Toplum, Yıl:1, Sayı:2, 2003, s.12, 13.

kavramları somutlaştırmakla mümkün olur. Başka bir ifadeyle, şayet mekanı özel ve kamusal biçiminde “şeyleştirmez” isek, özel ve kamusal, mekan içinde bir arada varolan karşılıklı iktidar ilişkileri biçiminde yorumlarsak, ayrım anlamlı olacaktır. Özel mekanlarda her şeyi ve herkesi dışlamaya yetkilisiniz veya istediğiniz kişileri dahil etme, dolayısıyla diğer şey ve kişilere engel koyma, onları dışlama gücüne sahipsinizdir. Ancak özgürleştirici önemi sıkça vurgulanan, özel alan için özgürleştirici olan bu “dışlama gücü, sahip olunabilecek tek güç olarak ortaya çıkarsa özgürleşme özel mekana hapis olma, yani özel alanın bunaltıcı bir alana dönüşmesi biçimini alabilir”342.

Kamusal alan hem sivil toplumun hem de siyasal toplumun (devlet) girip çıktığı bir alandır. Ama kamusal alan devletin sürekli işgal etmediği “tarafsız bölge”yi andıran bir alandır. Bu alan geniş toplumsal kesimlerin siyasal iktidardan özgürleşme sürecinin sonucu olarak ortaya çıkmış bir özerklik alanıdır343. Bu anlamda “ Sivil toplum hayatının önemli bir kısmını kamusal alanda geçirir; asıl mekanı orasıdır” 344. Hatta kamusal alan sivil toplumun yani kültürel, sosyal, ekonomik nitelikli örgütlenmeler ile siyasal partiler ve sosyal hareketlerin “bileşim”inden oluşan bir alandır. Siyasal iktidar ile toplumsal alan arasında özerk aracı kurumlara sahip olması nedeniyle kamusal alan, topluma ve siyasal sisteme etki edecek bir potansiyele sahiptir. Kamusal alanın gücü ve önemi de bu noktadan kaynaklanmaktadır345. Bu yönüyle kamusal alan, sivil toplum ile siyasal iktidar arasında iletişim, “kavga” ve uzlaşma alanını göstermektedir346. Başka bir bakış açısıyla denebilir ki, özel alan ile kamusal alan arasındaki “gerilim” sivil toplum yoluyla aşılır347.

Özetle, hem kamu yetkililerinin hem de kendi kendine örgütlenmiş kurumların aynı zamanda bireylerin de katılımıyla oluşan davranış alanına kamusal alan denilebilir.

Özgürlükçü bir toplum modelinde kamusal alanın bireyler gibi sivil kuruluşların da, kamusal yetkiyi kullananların da, eşit ilişkiye girebildikleri bir alan, aynı zamanda sivil toplumun somutlaştığı yerdir. Bu anlamda sivil toplumdan söz edebilmenin temel koşullarından biri kamusal alanın “yarışmacı“ ve devletin “güdümünden“ kurtulmuş olmasıdır348. Çünkü farklı toplumsal görüş ve düşüncelerin ifade mekânı olan kamusal

342 Kömeçoğlu, a.g.m., s.13.

343 Tosun, a.g.e., s. 39.

344 Belge, Murat, ”Sivil Toplum Örgütleri“, içinde. Merhaba Sivil Toplum, Derleyen: Taciser Ulaş, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İstanbul, 1988, s. 34.

345 Tosun, a.g.e., s. 39.

346 Türköne, Mümtaz’er, “Devletli Sivil Toplum”, Sivil Toplum, Yıl: 1, Sayı: 2, 2003, s. 55.

347 Akpınar, a.g.e., s. 55.

348 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 137.

alanın, siyasal iktidarın denetim ve gözetiminden “yalıtılmış olması ölçüsünde sivil toplumun var olabilmesi ve siyasetin “arka sahnesi” olarak toplumsal muhalefetin (alternatif siyasetin) gelişip olgunlaşabilmesi mümkün olacaktır349. Aksi halde, eğer kamusal alanın gerçek hakimi (aktörü) devlet olursa, devletin resmi ya da yarı resmi örgütleri (kuruluşları)nin birer sivil toplum örgütü olarak kabul edilmesi gibi tehlikeli bir durum söz konusu olmaktadır. Başka bir anlatımla, devlet ve onun kamusal alandaki uzantıları olan “aktörler” sivil toplumla özdeşleştirilebilirler350.

Kamusal alan ve özel alanla ilgili bu açıklamalardan sonra şimdi günümüzde sivil topumdan ne anlaşıldığı ve sivil toplumun niteliklerinin ne olduğu ile nasıl bir görünüm arz ettiği konusunu ele alabiliriz.