• Sonuç bulunamadı

Alternatif bir temsil sisteminin oluşumunda sivil toplumun etkileri

3. SİVİL TOLUM ve ÖZGÜRLÜKLER İLİŞKİSİ

4.2. Siyasal İktidarın Dönüştürülmesi Çabalarında Sivil Toplum

4.2.3. Alternatif bir temsil sisteminin oluşumunda sivil toplumun etkileri

Sivil toplumun belki de en demokratik işlevi, devlet aygıtı ile toplum arasında bir tür iletişim aracı olarak “çevrenin” taleplerini “merkeze” aktarması ve çıkarları temsil etmesidir. Böylece demokrasinin ana unsuru olan düzenli seçimler dışında fakat onu tamamlayan, demokratik hesap verme sürecini güçlendiren farklı bir temsil aracı sağlanmış olur671 . Bu farklılığın önemi ise dönemsel olan seçilmelere karşılık sivil toplum örgütlerinin sürekliliğinde yatmaktadır. Temsili demokrasinin iyi işlemesi bu örgütlerin toplumsal temelli istemlerine cevap verilmesiyle yakından alakalıdır. Seçmenin, seçimde vardığı karar tek başına geçerli olmaz. Devletin işleyişi sivil toplumun varlığını sürdürecek bir yapıda olmalıdır672.

668 Savcı, a.g.m., s. 123.

669 Savcı, a.g.m., s. 124.

670 Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 264.

671 Gençkaya, a.g.m., s.104.

672 Fincancı, a.g.e., s. 124.

Siyasetin “kayganlaşan” zemininde demokratik ve örgütlenmiş bir sivil toplum, bugün temsili sitemlerin ve dolayısıyla siyasal partilerin içine düstüğü temsil ve meşruluk krizlerinin aşılmasını sağlayacak mekanizmaları da sunar. Bireylerin, sivil toplum örgütleri aracılığı ile siyasal iktidarın gündelik yaşamı çeşitli açılardan etkileyen kararlarına karşı talep ve görüşlerini iletebildiği, yerel düzeydeki çeşitli karar alma süreçlerine katılabildiği ölçüde yeni siyasal değerlerin üretilmesine katkıda bulunması beklenir673. Bu yeni değerlerden en göze çarpanı ise bireyin, siyasal partilerin “emir-komuta” zincirinden çıkması ve siyasal partilerin doğrudan toplumsal grupların etkili bir biçimde yönlendireceği kurumlara dönüşmesidir. Başka bir anlatımla genel siyaset, siyasilerin

“tekel”inden alınarak, kararların oluşumunda halk çok daha etkili bir konuma getirilmektedir674. Buna ilaveten denilebilir ki, artık “sağ” ve “sol” ideolojiler arasındaki ayrımın anlamını yitirmiş olması dolayısıyla temsili demokrasi günümüz gelişmiş toplumlarında bir noktada yetersiz görülmektedir. Böyle olunca siyasal partiler, sosyal sınıfların temsilcisi olma özelliğini eskisi kadar temsil etme iddasını kaybetmiştir. Basın ve iletişim, haberleşme alanındaki yeni gelişmeler ile varılan noktada birkaç yılda bir oy vermenin siyasal katılım açısından yetersiz görülmesine neden olmaktadır. Bu nedenle sivil toplum örgütleri siyaseti daha sürekli bir şekilde etkilemenin araçlarından biri haline gelmişltir675. Böylece, halk görüşlerini aracı olmadan doğrudan kendi oluşturduğu araçlar vasıtasıyla doğrudan ifade etme imkânı bulmaktadır. Bunun ötesine de geçerek yine bu araçlar sayesinde proje üretme ve sorunlara çözüm bulma fırsatları doğmaktadır676.

Son olarak sivil toplum, siyasal sistemin kurallarını demokratik ilkeler çerçevesinde yeniden tanımlayarak demokratikleşme sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Sivil toplum demokratik devlet anlayışı için kurallar oluştururken devlet ile toplum arasındaki ilişkilerin niteliği, büyük ölçüde farklı özelliklere sahip sivil toplum örgütleri arasındaki etkileşime bağlı olacaktır. Denebilir ki devletin baskın olduğu ve geleneksel toplumsal ilişkilerle açıklanabilen siyasal durumdan, sivil toplumun yeni biçimlerinin ortaya çıktığı ve oluşturduğu yeni toplumsal ve ekonomik ilişkiler ve kurumlarla devleti ve devletle olan ilişkileri “dönüştürmek” çabası içine girilmelidir677. Bunun için faal bir sivil toplum, toplumdaki iletişimi bireyler arasında sağlayarak, yani bir

673 Tosun, a.g.e., s. 124.

674 San, Coşkun, ”Toplumda Demokratikleşme Alanları”, Anayasa Yargısı 10, Ankara, 1993, s. 423.

675 Doğan, İlyas, a.g.e., s.255

676 Yılmaz, Bülent Tunga, Katılımcı Demokrasi, Arı Hareketi, İstanbul, 2003, s. 44.

677 Gençkaya, a.g.m., s. 104.

noktada insanları özgürleştirerek sorumlu ve demokratik kurallara bağlı bir devlet için yol açar. Bunun oluşabilmesi için de öncelikle hak arama ve kendisini başkasının yerine koyarak düşünme duygusunun güçlü olduğu bir kültüre ihtiyaç varıdır. Bu tür bir siyasal kültür, hem sivil toplumun gelişmesini, hem de devletin sorumluluk bilincini arttırarak, sivil toplum ve demokratikleşme adına eylemlerde bulunmasını sağlayabilir 678. Ayrıca

“devlet çıkarı” ile “kamu çıkarı” ya da “devlet düzeni” ile “kamu düzeni” kavramlarının eş anlamlı kavramlar olarak ele alınması, sivil toplum vasıtasıyla düzeltilmelidir. Çünkü, genel olarak kamu çıkarı ya da düzeni denildiğinde kişi ya da grup çıkarlarından ya da maddi düzenin korunmasından bağımsız olarak, devlet düzeninin ilke ve değerlerinin korunması akla gelmektedir. Bu şekilde kamu çıkarı, devlet çıkarı ile eş anlamlı görülmektedir. Devlet çıkarından ayrı bir kamu çıkarı anlayışı benimsenmeyince, devletten bağımsız, temel politikaların çözümlenebildiği, iktidarın paylaşılması ile sonuçlanabilecek bir sivil toplum anlayışının varlık kazanması da oldukça güçleşmektedir 679.

Sonuç olarak özetle şunları söyleyebiliriz. Sivil toplum değerlendirmesi bir şekilde devletin varlığını kabul eder. Kabul edilen bugünkü yapısıyla söz konusu olan devlet olmayabilir ve değildir. Ama sorun, devletin ortadan kalkması değil, “sivil toplumun devleti” olmasıdır. Bu, devlet gücü kavramının bu güne kadar aldığı somut biçimler çerçevesinde değerlendirilirse, “gücü azalmış” bir devlet olarak da yorumlanabilir ama

“güçsüz” devlet demek değildir. Müdahale alanları sınırlanmış ve müdahale biçimleri belirli ilkelere göre yeniden tamamlanmıştır. Bu tanımlanmış biçimleri ile “etkili”,

“saydam” ve “hesap verir” de olması gerekir680. Böyle bir yapıda devletin aynı zamanda sivil topluma karşı nerde ve nasıl durduğu da bellidir. Ancak şu durum da gözden kaçırılmamalıdır. Ayrı iki varlık olarak sivil toplum ve devlet aynı “normatif sistemi”

paylaşıyorlarsa, ilişkileri uyumlu ve ortak amaçlara yönelik nitelik taşıyacak, eğer iki farklı

“normatif sistem” temeline dayanıyorlarsa, ilişkileri çatışma ve farklı amaçlara yönelik olacaktır. Birinci durumda sivil toplum ile devlet arasında uyum olduğu için sorun da olmayacaktır. İkinci durumda ise devletin dayandığı “normatif” sistem ile sivil toplumun dayandığı sistemin birbirleri üzerinde hakim olmaya çalışmaları yüzünden, ikisinden birinin baskın konuma geçmesi beklenir681. Şayet sivil toplum güçlü ve etkinse söz konusu

678 Gençkaya, a.g.m., s. 103.

679 Sunay, a.g.e., s. 237.

680 Belge, a.g.m., s. 33.

681 Tosun, a.g.e., s. 45.

“normatif sistemi” ve devleti kendi lehine yani özgürlükler tarafına doğru “dönüştürmeyi”

başarır ve sivil toplumun varlığı da buna dayanır.