• Sonuç bulunamadı

3. SİVİL TOLUM ve ÖZGÜRLÜKLER İLİŞKİSİ

3.3. Örgütleme Özgürlüğünün Sivil Toplum Bakımından Önemi

4.1.2. Siyasal iktidarın sınırlandırılma yöntemleri

4.1.2.4. Kuvvetler ayrılığı

Kişinin ve özgürlüklerinin korunması amacıyla siyasal iktidarın sınırlandırılması için başka bir arayış da “kuvvetler ayrılığı” olmuştur. Buna göre, elinde yetki ya da güç bulunduran her makam ya da kişi, bunu kötüye kullanılabilir. Onun için de kuvvetlerin ayrı ayrı ellerde bulunması gerekir594.

589 Çavuşoğlu, Naz, Anayasa Notları, Beta, İstanbul, 1997, s. 49, 50.

590 Çam, a.g.e., s. 376.

591 Bkz. Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 84.

592 Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 107, 108.

593 Erdoğan, Anayasa ve Özgürlük, s. 21.

594 Teziç, a.g.e., s. 386.

Kişi hak ve özgürlüklerinin önemli bir güvencesi ve devlet örgütlenmesi içinde yeri olması gereken kuvvetler ayrılığı ilkesi595 şöylece özetlenebilir; Anayasa teorisi açısından, devletin üç temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar yasama, yürütme, yargıdır. İşte kuvvetlerin ayrılığı ilkesi, bu işlevlerin her birinin yerine getirilmesinin ayrı birer kuvveti (erk’i) gerektirdiği düşüncesinden hareketle, devletin örgütlenişini bu işlevlerin düzenlenmesi tarzı açısından ele almaktadır. Bu değerlendirmede işlevlerine göre farklılaşan her bir kuvvetin ayrı ve esas olarak birbirinden bağımsız birer organ şeklinde örgütlendirilmesi önerilmektedir596.

Kuvvetler ayrılığı ilkesini kişi hak ve özgürlüklerine bir güvence getirmek amacıyla ele alan ilk düşünürler John Locke ve Montesquieu’dur597.

Locke, devlet yönetiminde yasama, yürütme ve “konfederatif “ olarak üç kuvvet ön görür. Locke’a göre yasama ve yürütme birbirinden ayrılmalıdır. Çünkü bu iki kuvvetin bir elde olması, yetkilerin kötüye kullanılmasına yol açar. Bunun nedeni yasama yetkisini kullananların, kendilerini kanunların üstünde görmeleri ve dolayısıyla kanunları kendilerine uygulamama ya da kanunları kendilerine uygularken bazı ayrımlar yapabilmeleri durumudur598. Bunun için de yasamadan farklı olarak, sürekli faaliyet halinde olan ve kanunları uygulayacak ayrı bir yürütme kuvveti gereklidir. Devletteki konfedaratif kuvvet ise savaşa, barışa karar verir ve antlaşmalar yapar. Locke’a göre yürütme ve konfedaratif kuvvetler birbirlerinden kesin olarak ayrılmazlar. Her ikisi de aslında yasamaya bağımlı olup, onun koymuş olduğu kurallara göre hareket ederler.

Yasama ve yürütme güçleri birbirlerine eşit iktidarlar sayılmazlar. Devlete biçimini veren yasama, yürütmeden üstündür. Yürütme gücü, eldeki yasalara uymak zorunda olduğundan, ister istemez sınırlanmıştır599. Ancak yine de yürütme belli bir hareket serbestisine ya da takdir yetkisine sahiptir. Çünkü toplumun iyiliği için yürütme geniş bir takdir yetkisine sahip olabilmelidir. Locke yargılamayı ayrı bir kuvvet olarak düşünmemekte onu da yasamaya bağlı bir faaliyet olarak kabul etmektedir600. Çünkü yargıçlar, yasama organının

595 Özçelik, a.g.e., s. 271.

596 Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 199.

597 Teziç, a.g.e., s. 388.

598 Feyzioğlu, Turhan, “Kuvvetler Ayrılığı Nazariyesi”, AÜSBFD, Cilt: 2, No: 14, 1943, s. 51.

599 Akipek, İlhan, “Kuvvetler Ayrılığı Nazariyesinin Doğmasına Amil Olan Fikirler”, AÜHFD, Cilt: 9, No:

12, 1952, s. 180.

600 Teziç, a.g.e. , s. 388.

yapacağı yasalara göre anlaşmazlıkları gidereceklerinden kendilerinin yasamaya bağlı olmaları gerekir601.

Locke, yaşadığı döneme uygun olarak daha çok yürütme gücünü (kralın gücünü) sınırlamakta ve şayet yürütme belirli sınırları aşar veya sorumluluklarını yerine getirmezse egemenliğin kaynağı olan halkın karşı koyma hakkının olduğunu göstermektedir602. Düşünür, yasama gücünün de sınırlarını belirler ama toplumun kendi amaçlarına ve faydasına uygun yasalar çıkaracağını daha muhtemel görür. Ona göre, yasama gücü kendi başına barışı koruma aracıdır, ancak bu gücün de toplumsal faydaya aykırı kullanılması veya yürütmenin kişi haklarına aykırı tutumları vatandaşları ve toplumu devamlı bir karşı koyma ihtimaline açık bırakır. Yargı burada yasamanın “barışlandırıcı” bir aracı durumundadır603.

Locke’un yanı sıra bu ilkeyi ele alan Montesquieu‘nun önemi bu konuyu en açık olarak ortaya koymuş olması ve kişi özgürlüklerini de kuvvetlerin ayrılmasından doğacak dengeye bağlamasıdan kaynaklanmaktadır. Locke‘dan farklı olarak Montesquieu, yasama ve yürütmeye ilaveten üçüncü bir kuvvet olarak yargıyı kabul etmektedir604.

Montesquieu’ya göre bu kuvvetlerden birincisi yani yasama kuvveti geçici ve sürekli kanunlar yapma, eskiden yapılmış olanları düzeltme ya da yürürlükten kaldırma işidir. İkinci kuvvet olan yürütme ile idareci savaş veya barış yapar, elçi gönderir veya kabul eder, güvenliği kurar, istilaları önler. Üçüncü kuvvet ise suçluları cezalandırma ve uyuşmazlıkları yargılama kuvvetidir. Düşünür, buna da yargılama kuvveti ismini vermektedir605.

Montesquieu‘da kuvvetler ayrımının nedenleri bizim de vurguladığımız üzere şu şekilde yapılmaktadır. Özgürlük ancak “ılımlı hükümet”lerde olur. İktidarın kötüye kullanılmadığı durumda özgürlük vardır. Fakat öteden beri gelen bir tecrübe ile sabittir ki, kuvvet sahibi herkes bunu kötüye kullanma eğilimindedir. Bir takım kayıtlamalarla karşılaşıncaya kadar bu kuvveti kullanır. İktidarın kötüye kullanılmaması için eşyanın niteliği gereği kuvvetin kuvveti durdurması gerekir. Ayrıca yalnızca kuvvetler ayrılığı, kanunlara saygıyı ve uyulmasını sağlayabilir. Aynı kimsede veya halk topluluklarında

601 Akipek, a.g.m., s. 181.

602 Akyılmaz, Bahtiyar, “Tarihi Gelişim İçinde ve Özellikle Montesquieu’de Kuvvetler Ayrılığı”,Halil Cin’e Armağan, Konya, 1995, s. 49.

603 Kutlu. a.g.e., s. 111.

604 Teziç, a.g.e., s. 389.

605 Gözler, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş, Etkin Yayınlar, Bursa, 2001, s. 83.

yasama kuvveti, yürütmeyle birleşmişse asla özgürlükten söz edilemez. Gerçekten de özgürlüğün en önemli niteliği yasama ve yürütme kuvvetlerinin birbirinden ayrılmasından doğmuş olmasıdır606. Yasama kuvveti yargılama ile birleşmiş olsaydı, vatandaşların hayatı ve özgürlükleri üzerinde iktidar “keyfi” olurdu. Çünkü hakim, kanun koyucu olurdu. Yargı yürütme kuvvetiyle birleşmiş olsaydı hakim, baskı yapanın kuvvetine sahip olabilirdi607. Ona göre, yargıç hükmünü verirken yasalara bağlı kalmalıdır. Böyle olursa herkes önceden hangi hareketin yapılıp hangisinin yapılmayacağını bilir ve ona göre hareket eder608.

Özetle düşünüre göre yasama kuvveti sınırlı bir kuvvettir, çünkü kendi koyduğu kuralları uygulama yetkisi yoktur. Yürütme kuvveti de sınırlı bir kuvvettir. Çünkü yasamanın koyduğu kuralları yürütmektedir. Yargı da sınırlı bir kuvvettir. Çünkü hakimler kanunların sözlerini “telaffuz eden birer ağızdan” başka bir şey değildirler. Bu üç kuvvet kendi görevlerinin dışına çıkarsa, o sistemde özgürlükler ortadan kalkar609.

Sonuç olarak, modern kuvvetler ayrılığının “ideal şekli” şöyle özetlenebilir.

Devletin yasama, yürütme, yargı seklinde üç bölüme ayrılması özgürlüğün tesis edilmesinin ve sürdürülmesinin temelini oluşturur. Bu üç organın her birine kendi niteliklerine uygun birer devlet işlevi karşılık gelir. Her bir organ sadece kendi işlevini yerine getirmeli ve diğer organların işlevine karışmasına izin vermemelidir. Ayrıca bu üç organı oluşturan kişiler birbirinden ayrılmalı, hiçbir kişi aynı anda birden fazla organın üyesi olmamalıdır. Bu şekilde organların her biri diğerlerini “frenleyecek” ve tek başına hiçbir grup devlet mekanizmasını kontrol edemeyecektir610. Diğer bir ifadeyle, nitelikleri ayrı olan kuvvetler, ayrı ellerde bulunmalı, hiçbir taraf diğer tarafın yetkilerini dilediği zaman elinden alamamalıdır. Böylece bu kuvvetlerin birbirini denetlemesi ve düzeltici karşı koymalarla kötüye kullanmaları önlemesi, özgürlüğün korunmasına imkân tanır611. Kuvvetlerin ayrılmasının temelindeki ana fikir ise açıklandığı üzere, ancak birbirinden bağımsız olan ve karşılıklı olarak birbirlerini denetleyebilen organlar sayesinde ikdidarın kötüye kullanılmasından vatandaşların korunabiliceğidir612.

606 Akyılmaz, a.g.m., s. 55.

607 Akyılmaz, a.g.m., s. 56; Teziç, a.g.e., s. 390.

608 Akyılmaz, a.g.m., s. 56.

609 Gözler, a.g.e., s. 84.

610 Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 199, 200.

611 Feyzioğlu, a.g.m., s. 54.

612 Ünal, a.g.e., s. 74; Bu güvencenin bulunmadığı bir devlette yönetenlerin kullandığı güç en “korkunç” bir silah haline gelir ve böyle bir devlette sadece demokrasi değil, bizzat hak ve adalet en ciddi tehlikelere maruz bulunur. (Özçelik, a.g.e., s.126.)