• Sonuç bulunamadı

Siyasal iktidarın sınırı olarak sivil toplum

3. SİVİL TOLUM ve ÖZGÜRLÜKLER İLİŞKİSİ

3.3. Örgütleme Özgürlüğünün Sivil Toplum Bakımından Önemi

4.1.3. Siyasal iktidarın sınırı olarak sivil toplum

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan, siyasal iktidarın egemenlik hak ve yetkisinin sonucu olarak siyasal güce sahip olduğu ve sahip olduğu bu gücün hiç bir şekilde sınırsız olmadığı ve keyfi olarak kullanılamayacağı görülmüştür. Aynı doğrultuda olarak siyasal iktidarın sahip olduğu siyasal gücü, vatandaşların can ve mal güvenliğini korumak, adaleti tesis etmek için kullanması gerekmektedir. Ancak siyasal gücün kullanım alanının genişlemesi insan hak ve özgürlükleri için tehlike oluşturmaya başlar. Siyasal gücün genişlemesi devletin büyümesi anlamına gelir. Sınırsız güç ve aşırı büyümüş devlet, siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların artmasına neden olur621. Dolayısıyla belirttiğimiz gibi özgür bir toplumda devletin güç ve yetkilerini sınırlayacak başta anayasalar ve yasalar olmak üzere çeşitli yöntemler oluşturulmuştur. Ne var ki, haklar ve özgürlükler tam manasıyla bu araçlar vasıtasıyla korunamaz. Aynı şekilde devletin keyfi ve sınırsız gücü de yine sadece bu araçlarla tam olarak sınırlandırılamaz622. Eğer daha başka şartlar ve araçlar mevcut değilse siyasal iktidarın, sözü edilen engelleri her zaman için aşması mümkündür623. Bu nedenle siyasal iktidarın güç ve yetkilerini belirlemek ve çerçevesini çizmek için yani onu sınırlandırmak için sivil toplumun da devreye girmesi diğer bir ifadeyle sivil toplumdan yararlanılması gerekmektedir. Esasında bu da hak ve özgürlük anlayışına bağlı olarak kendi kendine gerçekleşen bir durumdur.

619 Teziç, a.g.e., s. 367.

620 Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 288; Savcı, a.g.m., s. 103.

621 Aktan, “Yeni Sivil Toplum Sözleşmesi”, s. 133.

622 Aktan, “Yeni Sivil Toplum Sözleşmesi”, s.134; Özellikle ülkemizin yakın tarihteki siyasal yaşamı içerisinde meydana gelen olaylar bu düşünceyi destekler niteliktedir. Bkz. Erdoğan, Mustafa, Türkiye'de Anasalar ve Siyaset, 3. Baskı, Liberte, Ankara, 2001, s. 63 vd.

623 Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 260.

Sivil toplumun siyasal iktidarın sınırlandırılmasındaki en temel işlevi, siyasal iktidarı dengeleyecek ve onun denetim altında tutacak kuvvet merkezleri teşkil etmeleridir.

Bunun olabilmesi için de bu tür grupların hem sayıca çok, hem de bağımsız ve ekonomik açıdan kendi kendilerine yeter durumda olmaları gereklidir. Bu ne kadar böyle ise siyasal iktidarın gücünün sınırlanması ve denetlenmesi ihtimali de o kadar yüksektir. Siyasal iktidar bir veya bir kaç grubu zorla bastırma, çıkar sağlama veya buna benzer yollarla etkisizleştirebilir, ama aynı şeyi sayıları yüzleri, binleri bulan grup ve örgütlere yapamaz.

O bakımdan sivil toplum örgütlerinin hem sayıca çok hem de güçlü olmaları siyasal iktidarı sınırlama işlevi açısından o denli önemlidir624.

Diğer taraftan konuya başka bir bakış açısından, “merkez-çevre“625 ilişkisi bakımından da bakılabilir. Demokrasi, toplumun kendisini yönetmesi olduğuna göre, buradan merkez ile çevre arasında “iktidar paylaşımı” sorununun çıkacağını kabul etmek kaçınılmaz olacaktır. Bu ise kamu alanının daralması (daraltılması), buna karşılık özel alanın genişlemesi (genişletilmesi) anlamına gelmektedir. Şu halde, çevre kendisine özgürlük alanları açabilmek, bu alanları genişletebilmek ve ayrıca koruyabilmek, yani özgürlük alanlarını bir yandan açarken diğer yandan da elde edilenleri koruyabilmek için sürekli merkezi kontrol etmek zorundadır. Böyle olmadığı yani kontrol edilmediği takdirde merkez, kesin olarak kendi içerisine kapanarak otoriter bir şekilde davranmaya yönelecektir626. Bu durumda da, sözünü ettiğimiz özgürlük alanları açma, bu alanları genişletme ve koruma adına siyasal iktidarı kontrol altında tutma işine öncülük edecek ve bunu bilfiil yerine getirecek yine sivil toplum örgütleri olacaktır.

Gerçekten de toplum ile siyasal iktidar arasındaki örgütler bütünü olarak sivil toplumun en temel işlevi siyasal iktidarın toplum tarafından etkin kontrolünü yani sınırlanmasını sağlamasıdır. Siyasal iktidarı kontrol eden sivil toplum, hem gücün siyasal iktidar tarafından baskıcı bir biçimde kullanılmasını sınırlandırır, hem de baskıcı siyasal iktidara karşı muhalefeti örgütleyerek, demokratik olmayan rejimlerin meşruluğunu zayıflatır627. Güçlü bir örgütlenmeye sahip olan “demokratik sivil toplum”, bu güçlü örgütlenme düzeni ile siyasal iktidarın topluma hesap verme durumunu artıran bir

624 Yayla, a.g.e, s. 150.

625Türk siyasal hayatında merkez-çevre ilişkileri üzerine bir değerlendirme için bkz. Mardin, Şerif, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Makaleler 1, 12. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 35 vd.

626 Hocaoğlu, Durmuş, “Sivillik ve Demokrasi”, Yeni Türkiye, Sivil Toplum Özel Sayısı, Yıl: 3, Sayı: 18, 1997, s. 111.

627 Tosun, a.g.e, s. 119.

unsurdur. Siyasal iktidarı elinde tutanlar, sivil toplum örgütleri aracılığı ile faaliyet ve uygulamalarına ilişkin hesap verme konusunda belki kendilerini bağımlı kılmazlar. Ama vatandaşların, bu yolla, siyasal iktidara “saygı” ve “güvenleri” artar. Bu ise siyasal iktidarın meşruluğunu artırır628. Dolayısıyla meşruluğunu bu anlayışta gören bir siyasal iktidar, uygulamalarına bu durumu göz önünde bulundurarak yön verecek ve ister istemez kendini sınırlayacaktır. Aksi halde sahip olduğu gücün sınırlanmadığı başka bir anlatımla önünde toplumsal engeller olmayan siyasal iktidar bu haliyle her zaman tehlikeli ve sakıncalıdır, “despotizme” çıkarılmış davetiyedir. Bu nedenle özerk, çoğulcu bir sivil toplum, iktidarın sınırlanmasının ve dolayısıyla demokrasinin “olmazsa olmaz” koşuludur.

Sivil toplum despotizmi önleyici bir araçtır. Siyasal iktidarın baskıcılığının tüm toplumu etki altına almasını önlemek için iktidar “tekellerine” engel olacak sivil örgütlerin oluşturulması gereklidir629.

Bu doğrultuda sivil toplum örgütlerinin bazıları, kayıp kişiler, yargısız infaz, işkence, gözaltındaki kişiler, tutuklu ve hükümlülerin şartlarının iyileştirilmesi gibi belirli alanlarda çalışmalar yapmakta ve bu konularda hükümetler nezdinde girişimlerde bulunmaktadır. Diğer bazıları ise, insan hakları ihlalleri hakkında bilgiler toplayarak bunları kamu oyuna açıklamak suretiyle kamu oyunu harekete geçirmeye çalışmaktadır630. Bu, sivil toplum örgütlerinin önemli bir işlevi olarak ortaya çıkmaktadır. Zira hak ve özgürlüklere önem verilmeyen, demokratik olmayan rejimlerde hükümetlerin bütün karar, faaliyet ve hareketleri büyük bir gizlilik içinde yapılırken, demokratik rejimlerde açıklık ilkesi hakimdir. Çünkü demokratik devlet, yönetenlerin halkın kontrolü altında olduğu devlettir. Bu kontrolün olabilmesi için de yönetenlerin her çeşit hareket ve kararlarının yönetilenlerce bilinmesi gerekir631. Şu halde, bunun anlamlı olabilmesi için haber alma kanallarının çeşitliliği ile beraber farklı fikirleri temsil eden sivil toplum örgütlerinin bu fikirler doğrultusunda insanları bilgilendirmesi ve çoğulculuğu sağlaması gerekir. Ancak böyle çoğulcu bir ortamda hakim bir fikrin siyasal iktidarca topluma dayatılmasının önlenebilmesi mümkündür.

Siyasal iktidarın güç ve yetkilerinin sınırlandığı, kişilerin ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı bir sosyal düzen oluşturmayı ve kurumsallaştırmayı hedefleyen ve

628 Tosun, a.g.e., s. 124.

629 Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 81, 82.

630 Ünal, a.g.e., s. 103.

631 Özçelik, a.g.e., s. 131.

siyasal iktidarı hiçbir zaman “tek gözetici” ve “koruyucu” olarak görmeyen sivil toplumun insan hak ve özgürlükleri için güvence632 ve siyasal iktidarın sınırlandırılması için bir alan olması işlevleri ise temelde şuradan kaynaklanmaktadır. Sivil toplum, aşırı büyümüş,

”ceberrut”, baskıcı, yasakçı ve “müsrif” devlete karşıdır. Sivil toplum, devlet etkinliğinin en asgari düzeye indirilmesinin bir zorunluluk olduğunu, sınırlı ve sorumlu devletin meşru ve kabul edilebilir olduğunu savunur633. Devlete geniş bir faaliyet alanı tanındığında, bireylerin özgürlük alanının o oranda daralacağının634 bilincindedir. Çünkü son değerlendirmede sivil toplum, kendi sivilliğini yani kendi varlığını korumak için zorunlu ve doğal olarak siyasal iktidara bir sınır, onun geçemeyeceği bir hat oluşturmak durumundadır. Özellikle söz konusu özgürlükler olunca, bir bütün olarak sivil toplum örgütleri seslerini yükseltecekler, eleştirilerini arttıracaklar, hatta bu uğurda özgürlüleri korumak için aktif direnmeye kadar gideceklerdir. Bu durum hiç şüphesiz ki, siyasal iktidarı geri adım attıracak kendisini dengelemesini sağlayacak etkili bir yoldur. Başka bir anlatımla, eğer hak ve özgürlükler düşüncesi, toplum tarafından önemle benimsenmiş bulunuyorsa, idare edenler yersiz bir müdahalenin doğuracağı tepkiyi hesaba katarak ölçülü davranmaya zorlanmış olacaklardır635.

Buna ilave olarak sivil toplum anlayışı ile siyasal iktidarın düzenleyici kural koyarak, sivil yaşamın her alanına müdahale etmesi arasında bir çelişki söz konusudur.

Siyasal iktidarın düzenleyici kuralları, toplumsal yaşamın tüm verilerini dikkate alması imkansız olan kurallardır. Bir de bu kuralların uygulanmasında toplumsal şartlar göz önüne alınmıyorsa636 işte o zaman sivil toplumun anlamlı olabilmesi için siyasal iktidarın sınırlanması ve sivil toplumun da bu konuda etkili olması gerekmektedir. Bu bakımdan sivil toplum denildiği zaman, en geniş anlamıyla “kendisiyle ilgili kararları alan ve hiçbir dış müdahaleye tabi olamayan insan topluluğu”nun anlaşması yerinde olacaktır637. Kendisiyle ilgili karaları alabilen, özerk sivil toplum örgütleri sayesinde siyasal iktidarın sınırlanmasında vatandaşların kamusal konulara ilgisi daha da artacaktır. Bu hem siyasal ilgisizliği azaltacak, hem de demokrasinin toplumsal tabana yayılmasına aracılık edecektir.

632 Aktan, “Yeni Sivil Toplum Sözleşmesi”, s. 142.

633 Aktan, “Yeni Sivil Toplum Sözleşmesi”, s. 144.

634 Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyaset, s. 43.

635 Kapani, Kamu Hürriyetleri, s. 251.

636 Fincancı, Yurdakul, ’’Sivil Toplum-Asgari Devlet-Sivil Devlet’’, içinde. Sivil Toplum, Editör:Yurdakul Fincancı,Türkiye Sosyal, Ekonomik, Siyasal Arastırmalar Vakfı, İstanbul, 1991, s. 3.

637 Kuzu, Burhan, ’’Demokrasi-Resmi İdeoloji-Sivil Toplum, Gündüz Ökçün’e Armağan, AÜSBFD, Cild: 47, Sayı: 1-2, Ankara, 1992, s. 361.

Böylece siyasal irade de bu anlamda ortaya konan çözüm önerilerinden yararlanacaktır638. Neticede siyasal iktidar toplumsal taleplere göre bir hareket hattı çizmek durumunda kalacaktır.

Siyasal iktidarn sınırlandırılması ve sivil toplumla ilişkisinin değişik bir boyutuna burada değinmek gerekir. Siyasal iktidarın, toplumsal yaşamın kültürel, siyasal ve ekonomik alanlarında sivil toplum örgütleri arasında gelişecek olan rekabette taraf olmaması gerekmektedir. Bununla birlikte “ideolojik devlet” gürünümünde olan “anti-demokratik” rejimlerde siyasal iktidar savunduğu ve taşıdığı ideolojiye (resmi ideoloji) yakın olan guruplara ayrıcalık tanımakta639 bu ideolojiyi benimsemeyen, bu ideolojiye uzak olan grupları ise büyük ölçüde sınırlamaktadır640. Böyle olunca, siyasal iktidar, sivil toplum örgütleri arasındaki dengeyi tam anlamıyla bozmaktadır. Bu nedenle “sağlıklı”,

”hakkaniyet”e dayalı bir sivil toplumun gelişmesi devletin ideolojik değil hukuki nitelikli bir devlet olmasına bağlıdır641. Bunun için ise yani sağlıklı bir sivil toplum alanının varlığı ve gelişmesi için yine belirttigimiz üzere güçlü bir sivil toplum örgütlenmesi 642, demokratik değerleri benimsemiş bir sivil toplum alanı zorunludur. Ancak bu şekilde devletin müdahalesi anlamında olan ideolojik saiklerle, taraf tutması, bu örgütlerden bazılarını kayırması önlenebilecektir. Çünkü böyle bir sivil alanda devletin her müdahalesi, desteklediği örgütlerin “ideolojik aygıt”lığını, diğer tarafta kalanların ise “sivil”liğini daha da belirgin bir hale getirecektir. Özetleyecek olursak, sivil toplum, hak ve özgürlüklerin korunması bakımından olduğu kadar kendi bekası yönünden de siyasal iktidarın faaliyetleri açısından, sınırlandırılması sonucunu doğurur. Yalnız şu var ki, sınırlı siyasal iktidar projesi643 sadece sivil toplumun varlığı ile gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir elbette.

Bu, ancak bir önceki başlık altında ele aldığımız ve bunlara sivil toplumu da dahil ettiğimiz bütün unsurların mevcudiyeti ile mümkündür. Ne var ki, sivil toplumun bu işlevi layıkıyla yerine getirilebilmesi için özerk, yani siyasal iktidarın etki ve nüfuzundan uzak olması gerekir. Ayrıca sivil toplumun bu işlevi siyasal iktidarın eylemlerinden haberdar olmayı sağlayan vasıtaların varlığı ile mümkündür. Bu görevi, yazılı ve görsel basın yerine getirir.

638 Doğan, İlyas, a.g.e., s. 95.

639 Bu tür örgütlerin devletin “ideolojik aygıtları” gibi çalıştıklarına ve bunların birer sivil toplum örgütü sayılamayacaklarına işaret etmiştik. Bkz Yavuz, a.g.e., s .70.

640 Çaha, a.g.e., s.71; Öyle ki, resmi ideolojinin yanındaki toplumsal gruplar sivil toplum örgütü sayılıp yetkilendirilirlerken daha az makbul ya da açıkça hasım olan diğer gruplar denetim altında tutulmaları gereken “yerleşik” ya da “özel” çıkar çevreleri olarak nitelendirilmektedir. (Beckman, a.g.m., s. 3.)

641 Çaha, a.g.e., s. 72.

642 Kuzu, a.g.m., s. 335.

643 Gray, a.g.e., s. 2.

Özgür basın, kamusal sorumluluklarına ticari hırslarının üstünde ayrıcalıklı bir yer verebiliyorsa özel sektörden çok sivil toplumun bir parçası sayılır ve sivil toplumun siyasal iktidardan bağımsızlığının güvencesini644 oluşturur ve siyasal iktidarın sınırlanmasında yardımcı olur.