• Sonuç bulunamadı

TKHK m 4’te Yer Alan Müteselsil Sorumluluk Düzenlemesinin Hukukî Temeli ve

TKHK m. 4’te getirilen müteselsil sorumluluğa ilişkin düzenlemenin hukukî temeli ve bu anlamda mantığı Fransız Hukuku’nda gelişen doğrudan talep hakkı veren dava (action directe) ile yakın ölçüde bağlantılı bulunmaktadır357. Bu açıdan bu kavramın açıklanması konunun daha iyi kavranması açısından isabetli olacaktır.

Doğrudan talep hakkı alacaklıya sözleşmenin diğer tarafı olan borçludan başka kişilere de doğrudan, sanki arada bir sözleşme ilişkisi varmışçasına, başvurma imkânı veren bir talep hakkıdır358. Bu bağlamda, alacaklıya sağlanan sui generis şahsi bir teminat olarak ortaya çıkmaktadır359. Dikkat edilmelidir ki doğrudan talep hakkı sadece sözleşmeden doğan belli hakların sözleşme tarafı olmayan birine karşı kullanılmasına ilişkindir, yoksa sözleşmenin tamamının devri söz konusu değildir. Esas itibarıyla böyle bir hak, Fransız Hukuku’ndaki “Sözleşmelerin Nisbiliği”360 ve “Alacaklıların Eşitliği İlkesi”361 ile çatışma içinde bulunmaktadır.

356 Atamer, TKHK m. 4 Eleştiriler, s. 103 357 Atamer, TKHK m. 4 Eleştiriler, s.97, dn.37

358 François, Jerome, Droit Civil, Economica, 2000, s. 275; Terré, François/ Simler, Philippe/

Lequette, Yves, Droit Civil, Les Obligations, Dalloz, 2005, s. 1131; Delebecque, Philippe/ Pansier, Frederic-Jerome, Droit des Obligations, 1.Contrat et Quasi-contrat, Litec, 2003, s. 261; Vermelle, George, Droit Civil Contrats Spéciaux, Paris, 2000, s. 51; Cozian, Maurice, L’action

directe, Paris, 1969, s. 34)

359 “Doğrudan talep, bir alacaklının borçlusuna karşı sahip olduğu bir münhasırlık hakkı (droit d’exclusivité) dır, sıra (rang) kavramına üstünlük verilmesini gereksiz kılar. (…) Doğrudan talebin yararı, başka alacakların yarışmasını ve mevcut alacakların değerlerinin karşılaştırılmasını önlemesinde görülür.” (naklen, Yavuz, Cevdet, Türk İsviçre ve Fransız Medeni Hukuklarında Dolaylı Temsil, İstanbul, 1983, s. 69; Cozian, s. 338)

360 Fransız Medeni Kanunu (“Fransız MK”), m. 1165, Buna göre sözleşme ilişkisinin yalnızca kendi taraflarını bağlar ve sözleşme kapsamda ileri sürülebilecek talep hakları yalnızca diğer tarafa karşı ileri sürülebilir (Code Civil, version consolidée au 1 juin 2009, (http://www.legifrance.com/affichCode.do;jsessionid=7815A0DA247B9EA48100EA3E6218781B .tpdjo17v_2?cidTexte=LEGITEXT000006070721&dateTexte=20090705)).

Doğrudan talep haklarının türlerine göre bir ayrım yapılacak olursa; genel itibarıyla ödemeye ilişkin doğrudan talep hakları (les droits d’action directe en

paiement) ve sorumluluğa ilişkin doğrudan talep hakları (les droits d’action directe en garantie / en responsabilité) olarak kavramsal açıdan ikiye

ayrılmaktadır. Ödemeye ilişkin doğrudan talep haklarıyla ilgili olarak, benzer düzenlemelerin Türk ve İsviçre Hukuklarında kira ve vekâlet sözleşmeleri bakımından söz konusu olduğu söylenebilecektir362. Kiralayanın alt kiracıya doğrudan talep yöneltmesi (BK m. 259/ İsvBK m. 264) ve aynı şekilde vekâlet verenin alt vekile doğrudan talep yöneltmesi (BK m. 391/ İsvBK m. 399) aynı esasa dayanmaktadır363. Bu kanun hükümlerinde, doğrudan bir başkasının menfaati nazara alınarak bu kişi için bazı sonuçların meydana gelmesini sağlamaktadır.

Bu bölüm altında özellikle incelemesini yapacağımız ve satım sözleşmeleri bakımından söz konusu olan doğrudan talep hakkı ise tipik olarak sorumluluğa ilişkin doğrudan talep hakkıdır. Zincirleme satım ilişkileri olarak adlandırılan ve birbiri ardına gerçekleşen satım ilişkilerinde, herhangi bir ayıbın vuku bulması neticesinde, satım zincirinin herhangi bir noktasındaki halka kendisinden önceki halkalara başvurabilmektedir364. Bu hakkın doğrudan kanuni bir temeli bulunmayıp olduğu gibi yargı uygulamasından ileri gelmektedir365. Dolayısıyla, bu şekilde ancak haksız fiil temeline dayandırılabilecek bir sorumluluk ilişkisinin sözleşmesel sorumluluk ilişkisi kapsamına sokulmasına imkân veren bu hakkın temelinin gerekçelendirilmesine özel olarak gayret gösterilmiş ve aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Fransız Hukuku’nda satım sözleşmeleri bakımından doğrudan talep hakkının yargı kararlarında ilk defa ne zaman kabul gördüğünün tespiti güçtür. Ancak bu konudaki ilk gelişmelerin Fransız Medeni Usul Kanunu’nun yürürlüğe

362 Fransız Hukuku bakımından da aynı tarzda düzenlemeler Fransız MK’nın 1753. (alt kiracıya doğrudan talep) ve 1994. (alt vekile doğrudan talep) maddelerinde yer almaktadır.

363 Yavuz, Dolaylı Temsil, İstanbul, 1983, s. 70-71

364 Benabent, Alain, Droit Civil, Les Obligations, Montechrestien, 9. edition, s. 189 365 Delebecque/ Pansier, s. 263; Terré/ Simler/ Lequette, s. 1133

girmesinden evvelki döneme rastladığı düşünülmektedir366. Doktrinde ise ilk defa Duranton tarafından 1820’de ortaya konulan bir kavramdır. Duranton’a göre “bazı

istisnai hallerde, alacaklı bu sıfatıyla üçüncü kişilere karşı, borçlunun borçlularına karşı, sanki arada bir sözleşme ilişkisi varmışçasına bir talepte bulunabilecektir.”367 Yazar, bu yaklaşımda bulunurken kıyas’en Fransız MK m. 1753 ve m. 1994’de yer alan talep haklarından yola çıkmaktadır.

Böyle bir hakkın kanunun da ötesinde yargı kararlarından yola çıkılarak kabul edilebilmesi Kıta Avrupası klasik özel hukuk sistemi anlayışı içinde istisnai bir durumdur. Tarihsel süreçte368, kavramın kabul edilmesine ilişkin olarak, genel prensiplerle çelişmesi itibarıyla belli çekinceler ileri sürülmüştür. Öyle ki böylesine istisnai ve kanuni dayanağı bulunmayan bir hakkın kabulü ancak bu hakkın üstün bir değeri korumasından hareketle mümkün olabilecektir. Dolayısıyla yargı kararlarında kavramın ortaya konulmasında öncelikle hakkaniyet ve nasfet ilkelerinden369 yola çıkılmaktadır. Doktrinde ise, bu hakkın kabul edilebilmesi için sadece hakkaniyet ve nasfet ilkelerinin yeterli olamayacağı belirtilmiş, en azından alacaklı ile sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişi arasında bir bağın bulunması aranmıştır. Daha sonraları ortaya atılan bir görüşle beraber, satılan maldan kaynaklanan garanti sorumluluğunun esas itibarıyla malın bir parçası, bir fer’i370 olduğu ortaya koyulmuş, bu şekilde mal devredildiğinde otomatik olarak bu hakların da devredileceği kabul edilmiştir371. Bu görüş, devredilen talep hakkının devirle birlikte tükenmesi yönünden eleştirilmiştir372. Zira bu husus dikkate alınmadan eski talep sahibinin talep hakkının (rücu amaçlı) devam ettiği ifade edilmektedir. Yine ortaya atılan bir başka görüş ise, doğrudan

366 Ghestin, Jacques/ Jamin, Christophe/ Billiau, Marc, Les Effets du Contrat, LGDJ, 1999, s. 774 367 Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 774

368 Bkz. Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 774 vd.; Jamin, Christophe, La Notion d’Action Directe, 1991, s. 11

369 François, s. 276; Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 778;

370 Roma Hukuku’nda bu kural “accessorium sequitur principale” olarak ifade edilmektedir. (Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 804)

371 Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 787; Benabent, s. 191; Jamin, s.225; Bkz. bu yönde kararlar; Assemblée Pléniere 7 Fevrier 1986(Benabent, s.191, dn. 61)

talep hakkının hukukî temelini zincirleme satım sözleşmeleri yapısına, yani grup halinde bir dizi sözleşmenin373 bulunmasına dayandırmıştır. Dolayısıyla bu bağlamda zarar görenin zararı kendi sözleşmesinden önce yapılan sözleşmelerle ilintili olacaktır374. Bu görüş, her ne kadar da “ekonomik gerçekliği” yansıtması bakımından olumlu karşılansa da hukuku sadece ekonomik olguların bir yansıması olarak algılaması açısından eleştiri almaktadır. Eleştiride bulunan yazarlar, hukukun sadece basit olayların yön verdiği bir bilim olmadığını belirtmektedirler375. Genel itibarıyla, son belirtilen iki yaklaşım mahkeme kararlarında gerekçe olarak gösterilse de doğrudan talep hakkının hukukî temelinin dayanağının tespiti konusunda tam olarak bir sonuca varılması söz konusu olmamıştır. Öte yandan alacaklı ve borçlunun borçlusu arasında bir bağın bulunması mahkeme kararlarında tartışılan “sabit” hususlardan birisi olmuştur.

Öğretide, doğrudan talep hakkı varolan hukukî kavramlar vasıtasıyla açıklanmaya çalışılmıştır376. Ancak temel itibarıyla bunlardan hiçbiri ile tam olarak açıklanamamıştır. Doğrudan talep hakkı bir üçüncü kişi yararına sözleşme değildir; zira taraf iradeleri hiçbir şekilde oluşumunda gerekli değildir ve rol oynamamaktadır. Doğrudan talep hakkı bir vekâlet ilişkisi oluşturmaz çünkü talep sahibi kendi adı ve hesabına hareket eder. Öte yandan bir alacağın temliki ilişkisi de değildir; şöyle ki asıl borç ilişkisinin alacaklısının borçlusuna karşı olan talep hakkı saklı bulunmaktadır. Bunun yanında doğrudan talep hakkı sebepsiz zenginleşme teorisinin bir uygulaması olarak da açıklanamaz; öyle ki bu hakkın icra edilebilmesi için sözleşme ilişkisi dışında kalan borçlunun sebepsiz şekilde zenginleşmesi gereği bulunmamaktadır.

Sonuç itibarıyla söylenebilecek olan şudur ki doğrudan talep hakkı Fransız Hukukunda tamamıyla mahkeme uygulamasının bir sonucu olan orijinal bir

373 Arret de Cassation Civile 1er, 9 Octobre 1979 ; Arret de Cassation Civile 2eme, 30 Novembre 1988. Bu kararlarda talep hakkının temeli sözleşmesel olarak nitelendirilmiş ve grup sözleşmeleri kavramına dayandırılmıştır. (Vermelle, s. 50); Aynı yönde, Arret de Cassation Civile 1er, 6 Şubat 2001 (Délebecque/ Pansier, s. 263)

374 Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 791; Benabent, s. 191; Délebecque/ Pansier, s. 264 375 Ghestin/ Jamin/ Billiau, s. 814

kavramdır. Amacı, belli durumlarda adaletsiz ve hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açan “sert köşeli” sözleşmelerin nisbiliği ilkesinin deyim yerindeyse törpülenmesidir.