• Sonuç bulunamadı

5. MÜSLÜMAN HANEDANLAR ARASINDAKİ SAVAŞLARIN YAĞMA VE

5.5 TİMURLU SAVAŞLARI

Osmanlı tarihinde en fazla iz bırakan, hakkında çok şey yazılanlardan ve tartışılan hükümdarlardan biri de Timur'dur.

Timur’un Türk ve Müslüman olmasına rağmen Osmanlı kaynaklarının pek çoğu Timur'u Ankara savaşı ve Anadolu işgali dolayısıyla olumsuz bir kişilik olarak anlatmaktadırlar, İlk dönem Osmanlı kronikleri Âşık Paşazâde, Oruç Bey, Neşrî, Lütfi Paşa Tarihi gibi kaynaklar Ankara Savaşı ve sonrasını anlatan bölümlerinde Timur'a ve seferlerine uzunca yer verirler. Ancak Timur’un maiyetinde olan Şerefuddin Ali El-Yezdî ile Nizâmuddin-i Şâmi 'Zâfernâme' adıyle Farsça iki müstakil eser telif

82Cündi: Atçılık ile uğraşan, iyi ata binen, cirit sporu yapabilenlere verilen ad…

83 Emecen, Yavuz Sultan Selim, s.265

57

etmişlerdir. Her iki eser de Timur'u seferlerini ve icraatlarını yüceltmeyi hedeflemiş eserlerdir. Dolayısı ile bu eserlerden Timur hakkında tarafsız bir gözlem beklemek zordur. Yine Timur'un çağdaşlarından olup Bursa ve Şam'da yaşamış olan eserleriyle ünlü Şihâbuddîn Ahmed, İbn Arabşah'ın 'Acâibu'l-Makdûr Fi Ahbâri Timur' adlı müstakil eseri bu konuda göze çarpan bir eserdir. Bu eser Timur'un Deşt-i Kıpçak, Ortadoğu, Anadolu ve Mezopotamya'daki seferlerini konu ederek Timur dönemini işler.

İbn Arabşah, Timur'un seferlerinin yol açtığı, felaket ve tahribatı konu eden önemli bir kaynaktır. Bunların yanısıra, İspanya-Castilya Kralının elçisi olarak sefer edip, Bizans , Anadolu ve Sultaniye'ye gidip Timurla görüşen Ruy Gonzalez De Clavijo'nun yazdıkları da aynı derecede öneme sahiptir. Ancak dönemin Timur hakkında eleştirel bir eseri yine de İbn-i Arabşah’ın eseridir.

Tüm bu kaynaklar dikkate alındığında, Timur'un Semerkand, Taşkend, Sultaniye gibi bazı merkezler dışında Cengiz-Moğol geleneğine uyarak İslam Coğrafyasında büyük bir yangın bırakıp, kargaşa ortamı/hercümerce çevirdiğini, onulmaz büyük tahribata yol açmış olduğunu görüyoruz. Cengiz ve Timur’un yöntemleri mukayese edildiğinde aralarında büyük benzerlikler bulmak mümkündür. İki hükümdar da çok büyük bir coğrafya üzerinde genelde Müslüman nüfuslara sahip devletlere karşı benzer metotlarla büyük bir tahribat ve yağma gerçekleştirmiştirler. Böyleyken Timur’un yaptıklarının meşruiyetini İslam’dan aldığını iddia etmiş olması oldukça gariptir.

Timurlular, Anadolu’ya gelmeden önce Altınordu Devleti ve Karakoyunlular ile yaptıkları savaşlarda savunmasız şehirleri nasıl büyük bir katliama uğratmışlardır.

Mesela İsfahan şehrinin işgali sonrasında buradan para ve diğer zenginliklerin kaçırılmaması için önlemler alınmış ve bu amaçla şehrin kapılarından bir kısmı taşlarla örülerek önlem alınmış birkaç kapı ise askerlerce kontrol altına alınmıştır. Timur şehri askerlere bırakarak başka bir diyara gitmiş ancak şehir içinde bir askerin İsfahanlı bir

58

kıza musallat olması sebebi ile çıkan isyanda üç bin kadar Timurlu askeri katledilince tekrar dönerek şehirde on binlerce kişiyi katlettirmiştir. Timur yapmış olduğu bu katliamların ileride olabilecek katliamları önlediği gibi ilginç bir sav ileri sürmüştür.84

Timurlular Anadolu’ya yapmış olduğu ilk seferde Sivas’ı 18 günlük bir direnişten sonra kale komutanı Malkoçoğlu’nun “kimsenin kanı dökülmeyecek” sözü alması üzerine teslim aldılar. Malkoçoğlu’na verilen söz tutularak kale müdafileri hendeklere atılıp üzerlerine diri diri toprak atılmak sureti ile katledildiler. Halktan aman parası alınarak esir alınan pek çok genç kız ile birlikte geri dönüldü.85

Timur’un Anadolu Seferi esnasında gerçekleştirdiği Ortadoğu Seferi de Müslümanlık adına hareket ettiğini iddia eden bir devletin başka bir Müslüman devleti sadece yağmalamak ve ganimet elde etmek üzere ne derece acımasız olabileceğini gösteren en iyi örneklerden biridir.

Anadolu’da Sivas’ın teslim alınmasından sonra Malatya, Antep ve Halep kısa sürede Timurlular tarafından ele geçirildi. Hama ve Humus hiç mücadele etmeden şehri teslim etmeyi kabul ettiler. Ancak Şam önlerine gelindiğinde Şamlılar kaleyi teslim etmediler. Uzun mücadele sonunda teslim olmaktan başka çarenin kalmadığını gören şehir teslim olmayı kabul edince şehrin geleneklere uygun olarak üç gün yağmalanmasına izin verildi. Burada bir müddet kaldıktan sonra dönüşte Hama’yı da yağmalattı.86

Timur Anadolu Seferi’nde 1402 yılında Osmanlı ordusunu mağlup etmiş ve Yıldırım Beyazıt’ı esir etmişti. Meydan Savaşı sonrası ileri harekâtına devam eden Timurlu ordusu Bursa’ya giderek şehri ve Osmanlı Sarayını yağmaladı. Yıldırım’ın savaşta

84 Roux, Aksak Timur, s.99

85Uzunçarşılı,Osmanlı Tarihi, I.cilt, s.303

86 Roux, Aksak Timur, s.137-138

59

yakalanamayan oğlu Osmanlı hazinesini Bursa’dan kaçırmaya vakit bulamamış ve zengin Osmanlı hazinesi Timurluların eline geçmiştir. Bursa’yı işgal eden ordu, evleri de ateşe vererek şehri nerede ise tamamen harap etti.87

Timur’un yaklaşık 40 yıl süren hükümdarlığı döneminde yapmış olduğu savaşların çoğunluğunun Müslüman devletler ile olduğu bilinmektedir. Sadece Hint Seferi ve Anadolu seferi esnasında İzmir Kalesi’nin Rodos şövalyelerinden alınması onun gayrimüslim devletlerle yapmış olduğu mücadeleler olarak dikkat çekmektedir. Bazı tarihçiler İzmir Kalesinin Timur tarafından sadece göz boyamak ve cihad yapıyor görüntüsü vermek için yapıldığını iddia etmektedirler. Timur, Rodos şövalyelerinden temizlediği İzmir toprağını tekrar canlandırdığı Aydınoğulları arazisine eklemiştir.88

İki Müslüman devlet arasında yapılan Ankara Savaşı’ndan sonra hem Osmanlı tarafı hem de Timurlu tarafı birbirlerini kâfirlikle suçlamışlardır. Timurlu tarafı, ordusunda gayrimüslim savaşçı bulunduran Osmanlıları, Osmanlı tarafı ise İzmir Kalesini aldıktan sonra limanın işletmesini gayrimüslimlere veren Timurlu tarafını dinsizlikle itham etmektedir.

Timur Anadolu seferi esnasında karşılaştığı tüm şehirleri yakıp yıkarak yağmalatmış ve buradan büyük bir ganimet ile geriye dönmüştür. Özetle yıkacağını yıkıp, soyacağını soyduktan sonra Anadolu’da daha fazla durmamış89 idi.

87 Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, s,201

88 Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi , c.1, s.215

89 Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi, c.1, s.216

60

SONUÇ

Osmanlı yükseliş döneminde yapılan savaşlar gaza ve ganimet kavramları açısından değerlendirildiğinde aşağıda yazılı değerlendirmeleri yapmak mümkündür.

Türklerin ve Moğolların Orta Asya bozkırlarında sürdürmekte olduğu göçebe yaşam tarzının savaşçı özellikleri ön plana çıkaran bir yaşam tarzı olduğu, ayrıca iyi ata binen ve iyi silah kullanabilen bu iki milletin yerleşik toplumlara nazaran askeri olarak daha gelişmiş meziyetlere sahip olduğu söylenebilir.

Göçebe yaşam tarzı içindeki toplumların üretim anlamında hayvan sürüleri beslemekten başka bir ekonomik faaliyetleri yoktur. Ancak bu ekonomik faaliyet zaman zaman ağır mevsimsel şartlar yüzünden aksamakta ve hayvan sürüleri kolaylıkla telef olabilmektedir. Bu durum bozkırda yaşayan bu kabilelerin birbirlerinden hayvan çalmalarına ya da bir araya gelerek yerleşik yaşayan toplumların ürettiklerine el koymaya zemin hazırlamış ve bu durum gitgide bir yaşam tarzı olarak yerleşmiştir.

Başka bir topluluğun ürettiği mallara haksız olarak el koymaya dayanan bu yaşam şekli zamanla bu topluluklarda bir hak olarak telakki edilmeye başlanmıştır.

Bu yaşam tarzını sürdüren Türkler 7. Yüz yılda zuhur eden İslam diniyle yine savaşçı özellikleri sebebi ile askerlik hizmeti vermek üzere katıldıkları Abbasi ordusunda karşılaşmışlardır. Kendi yaşam tarzları olan yağma kültürü ile İslam dininin getirmiş olduğu ganimet kültürü arasında şaşırtıcı bir benzerlik bulunması da bu dine katılımı onlar için kolaylaştırmış olmalıdır. Çevresinde var olan ve “Sana bir tokat atana öbür yanağını çevir” diyecek kadar barışçıl olan Hristiyanlık, Yahudilik ve Türklerin hayatları boyunca iç içe yaşadığı hayvanları kutsayan ve onlara dokunulmamasını

61

emreden Budizm gibi büyük dinleri benimsemekte zorlanan Türk sosyal yapısı 8. Yüz yılda tanıştığı İslam dini ile çok kısa sürede kaynaşmıştır. Türklerin savaşçı ve yağmacı hayat tarzının “ kâfirlerden alınan ganimetin helal ve temiz olarak yenilmesini” emreden İslam dini kuralları ile örtüştüğü açıktır.

İslam dini ortaya çıktıktan sonra bu dinin ilk çıktığı coğrafyadan başlamak üzere fetih yolu ile yayıldığı tüm topraklara insanların tüm hayatlarını düzenleme içine alan bir kurallar dizisi getirmiş ve savaşlarda da uyulması gerekli olan davranışları hukuksal olarak ortaya koymuştur. O zamana değin hiçbir kurala bağlı olmaksızın yürütülen savaşlar İslam’ın vaz etmiş olduğu emirler doğrultusunda belirli kurallara bağlanmıştır.

İslamiyet savaş gerçeği ile başlangıçta müşrik Mekkelilerden kendini savunmak zorunda kalmasından dolayı karşı karşıya kalmış ise de Hz. Muhammed’in vefatından sonra fetihler dört bir yana doğru devam etmiş ve İslam orduları bu fetihlerde İslam’ın savaş hukukunu uygulamışlardır. İslam’ın getirmiş olduğu düzenlemeleri ifade etmesi bakımından Hz. Muhammed’in fetih için görevlendirdiği bir ordu komutanına yapmış olduğu şu tavsiyeler dikkat çekmektedir: “Her zaman içinde Allah korkusu olsun.

Unutma ki onun yardımı olmadan sen hiçbir şey yapamazsın. İslam’ın bir barış ve sevgi misyonu olduğunu her zaman hatırla. Yolunun üzerindeki meyve bahçelerini ve ekili tarlaları tahrip etme. Karşında mağlup olana karşı adaletli ol. Manastırlarda ve kutsal mekânlarında münzevi olarak yaşayan din adamlarına ve onların binalarına karşı saygılı ol. Sivil insanları öldürme. Kadınların namus ve iffetine karşı olduğu gibi fethedilen yerlerin halklarına karşı da nefret uyandırıcı hareketlerde bulunma ve zulüm yapma.

Yaşlılara ve çocuklara zarar verme. Sivil halktan hediye kabul etme. Sivil halkın evlerini askerlerin için kışla ve barakalar haline getirme.” (Buhari, Menakıb, 9)

Türkler’in ve Müslüman olan diğer milletlerin İslam dinine girdikten sonra bu dinin kurallarını birden tam olarak benimsemedikleri ve eski kökleşmiş olan

62

geleneklerini Müslüman olduktan sonra da devam ettirdikleri görülmektedir. Bu yüzden bu dine girdikten sonra da Orta Asya geleneğinden gelen yağma ve çapul gelenekleri kısmen olsa da devam ettirilmiştir. Üstelik bu esnada sadece kafirler üzerine gaza yapılabileceği emrinin çoğu zaman göz ardı edilmiş olduğunu ve Müslüman topluluklar üzerine çeşitli bahanelerle savaş açılarak yağmalar yapılmış, ganimet alınmış olduğunu görmekteyiz. Ancak bu tür seferlerin meşruiyetini yine din adamlarının fetvaları ile sağlamayı da ihmal etmemişlerdir.

Türklerin İslam dinine girdikten sonrada yaşam tarzının çok fazla değişmediğini, temel olarak savaşmaya, ganimet elde etmeye veya savaşarak elde edilmiş olan topraklardan alınan vergilerle ekonomik döngüsünü sürdürmeye çalıştığı görülmektedir.

Osmanlı Devletinde kapitalizmin çok geç dönemlerde ortaya çıkmasına, burjuvazinin nerede ise hiç oluşmamasına biraz da bu gözle bakmak gerekmektedir. Türklerin yağma (:ganimet) ile ekonomik döngüsünü sağlamasının durması artık çevresindekilerin bunu güç ile durdurması ve bunu onlara yapma imkânını sağlamaması ile mümkün olabilmiştir.

Dönem olarak bakıldığında bir ülkenin başka bir ülkeyi yağmalamasının o zamanın şartlarında olumsuz karşılanmadığı ve yeterli gücü eline geçirdiğini düşünen devletlerin başka toplumların elindeki malları zor kullanarak almasının meşru bir hak olarak görüldüğü bir gerçektir. Günümüzde de bu durum değişik şekillerle sürdürülmekte olup dünyanın büyük devletleri ellerindeki gücü kullanarak mazlum toplumların elindekilere el koymaktadırlar.

Osmanlı Devletinin kuruluşunun özellikle gaza kültürü bağlamında açıklanmaya çalışılması gaza’ya manevi olarak çok büyük bir anlam yüklenerek büyük bir

63

imparatorluğun sadece bu felsefe sayesinde kurulduğu sonucuna varmak bu esnada elde edilen ve aslında bu mücadeleyi yapanların dünyevi anlamda önemli bir amaçlarının da mal ve ganimet elde etmek olduğu gerçeğini görmemek akla uygun bir yaklaşım değildir. Çünkü sadece gazilik mertebesi kazanmak isteyen kimselerin bir askeri ordu içinde çok büyük bir oran teşkil etmeyeceğini ve bu tür büyük askeri mücadelelerde askeri motivasyonun ancak mal ve ganimet vaad ederek sağlanabileceği açıktır.

Nitekim Osmanlı kuruluş döneminde Osman Bey ve çevresinde bulunan gayrimüslimlerin de onunla birlikte yağma amaçlı seferlere katılması ekonomik çıkarların insanları nasıl motive edebileceğini göstermektedir. Osmanlının hem kuruluş hem de yükselme devri boyunca yaptıkları iyi incelenirse her zaman için çevresinde bulunan zengin toprakların gelirlerine savaş gücünü kullanmak suretiyle el koyduğu ve bunları kendi hazinesine aktardığı görülebilir. Bu durum savaş henüz bitmiş iken yağma ve ganimet olarak savaştan sonra ise cizye olarak devam etmektedir.

Selçukluların, Osmanlıların ve diğer Müslüman devletlerin kendi aralarında yapmış oldukları savaşlarda bile yağma ve ganimet amacının güdülmesi savaşlarda dinsel anlamda kazanılacak olan şehitlik ve gazilik mertebelerinden ziyade ekonomik kaygılarla bu mücadeleler içine girildiğini göstermektedir. Öyle ki hemen hemen tüm Müslüman devletlerin ordularının komşu Müslüman devlete saldırarak burada bulunan ve savaşçı olmayan insanların bulunduğu köy, kasaba ve şehirleri yağma ve talan amacıyla alt üst ettiğini, yakıp, yıktığını, genç oğlanlarının ve kızlarının esir edildiğini görmekteyiz. Eğer mezhepsel faktörlerde işin içine girmişse bu tür savaşların sonuçları sıradan halk için katlanarak artmaktadır.

64

BİBLİYOGRAFYA

Abbaslı, Nazile. Ufukların Efendisi Cengiz Han. İstanbul: Bilge Karınca Yayınevi, 2007.

Atsız. Aşık Paşaoğlu Tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1992.

Batuta, İbn-i. Büyük Dünya Seyahatnamesi. Çeviren Muhammed Şerif Paşa. İstanbul:

Yeni Şafak Kültür Yayınları, 1907.

Bey, Tursun. Tarih-i Ebu'l-Feth. İstanbul: Baha Matbaası, 1977.

Cezar, Mustafa. Mufassal Osmanlı Tarihi. Cilt I, II, II. 6 cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.

Çetinkaya, Nihat. Kızılbaş Türkler. İstanbul: Kumsaati Yayınları, 2009.

Emecen, Feridun M. Yavuz Sultan Selim. İstanbul: Yitik Hazine Yayınları, 2011.

Finkel, Caroline. Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı. Çeviren Zülal Kılıç. İstanbul: Timaş Yayınları, 2010.

Hammer, Joseph Von. Büyük Osmanlı Tarihi. Düzenleyen Mümin Çevik ve Erol Kılıç.

Çeviren Mehmed Ata. Cilt I, II. İstanbul: Gündoğdu Matbaası, 1992.

İnalcık, Halil. Devlet-i Aliyye. İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2010.

Marshall, Robert. Doğudan Yükselen Güç Moğollar. Çeviren Füsun Doruker. İstanbul:

Sabah Kitapları, 1996.

Neşri, Mehmed. Cihannüma. Düzenleyen Nejdet Öztürk. İstanbul: Çamlıca Yayınları, 2008.

Özel, Oktay; Öz, Mehmet;. Söğütten İstanbul'a Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar. İstanbul: İmge Yayınevi, 2005.

Roux, Jean Paul. İslamın Kutsal Savaşçısı Aksak Timur. Çeviren Ali Rıza Yalt. İstanbul:

Milliyet Yayınları, 1994.

—. Moğol İmparatorluğu Tarihi. Çeviren Aykut Kazancıgil ve Ayşe Bereket. İstanbul:

Yaylacık Matbaası, 2001.

Sinor, Denis. Erken İç Asya Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2009.

Sümer, Faruk. Oğuzlar. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992.

65

Turan, Osman. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti. İstanbul: Ötüken Yayınları, 2010.

—. Selçuklular Zamanında Türkiye. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2011.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Tarihi. Cilt I, II. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011.