• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK- MOĞOL GELENEĞİNDE YAĞMA VE ÇAPUL

3.2 MOĞOLLARDA YAĞMA VE ÇAPUL

13.Yüzyıl başlarında Cengiz Han önderliğinde birliğini sağlayan Moğol kabileleri elli yıl gibi çok kısa bir sürede Pasifik Okyanusundan Orta Avrupa’ya kadar olan toprakları (dünya yüzölçümünün yaklaşık 1/3 ü) ellerine geçirmeyi başarmışlardır.

Moğol fetihleri Kore ve Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinden, Ortadoğu’ya, Hazar’ın kuzeyinden Avrupa topraklarına kadar nerede ise Afrika hariç tüm dünyayı etkilemiştir.

23 Nihat Çetinkaya, Kızılbaş Türkler, s.203

19

1258 yılında Ayn Calud Savaşında Baybars komutasındaki Memluk ordusuna karşı yenilgi alan Moğol ordusu Afrika topraklarına uzanmayı başaramadı.

Moğolistan gibi ıssız bir coğrafyada hayvancılık yapan atlı Moğol kabilelerinin nasıl olup da bu kadar kısa bir sürede böylesine olağanüstü bir başarıyı göstermiş oldukları tarihçiler arasında bu gün bile tartışılmaktadır. Bu durumu biraz olsun anlamak için Moğolların yaşam tarzına bir göz atmak faydalı olacaktır.

Çok aşırı ısı farklarının olduğu Moğolistan Ovalarında (-40 C ile +40 C arası) koyun, keçi ve büyükbaş hayvan yetiştiren Moğollar göçebe bir yaşam tarzı sürmekte idiler. Hayvancılıkta kullandıkları en büyük yardımcıları ise şüphesiz atları idi. Göçebe Moğollara en basit olarak lazım gelen ihtiyaç, hayvanlarını otlatabileceği otlaklar idi.

Otlak meselesi Moğol kabileleri arasındaki en büyük düşmanlık sebebi idi. Çünkü Moğolistan’da en önemli amaç, elde bulunan otlakları muhafaza etmek veya büyüyen kabilenin yeni otlaklara sahip olabilmesi idi. Bunun için ise komşu kabileler ile bitmek tükenmek bilmeyen çatışmaların olması kaçınılmazdı.

Bozkırlarda yeni otlaklar elde edebilmenin ve hareketliliğin en önemli vasıtası atlara sahip olmaktan geçiyordu. Moğol kabileleri için atlar; hem hayvan sürülerini yönlendirmekte en başta gelen yardımcıları hem de kabileler arasında yapılan savaşlarda ve baskınlarda başarının en başta gelen unsuruydu. Bu yüzden tüm Moğol halkı atlarla iç içe bir yaşam sürüyorlardı ve genç, yaşlı, kadın erkek hepsi çok iyi birer binicilerdi.24 Moğollar muhtemelen Çinlilerden öğrenmiş oldukları üzengi yapımı ile atları dizgin olmaksızın kullanabiliyorlar ve at üstünde geriye dönerek ok atabiliyorlardı. Bu durum savaş esnasında düşman ordularına karşı büyük avantaj sağlıyordu.

24 Robert Marshall, Doğudan Yükselen Güç (İstanbul, 1995, Sabah Kitabevi), s.25

20

Kabileler arasındaki mücadelelerde atların dışında en önemli bir diğer faktörde savaşçı toplum yapısıdır. Her ne kadar tüm tarih yazımlarında “dağlı” insanların çok sert mizaçlı ve savaşçı yapıda insanlar olduğunun, “ovalı” insanların ise barışsever ve yumuşak karakterli insanlar olduğunun altı çizilse de bunun tam tersini de rahatlıkla iddia etmek mümkündür. Çünkü dağ gibi fiziki korumanın kolaylıkla sağlandığı bir ortam saldırılardan korunmak için savaşçı özelliklerin fazlaca geliştirilmesine gerek bırakmaz. Çünkü dağ zaten bir engel olarak saldırganın karşısındadır. Aslında dağlı bir yaşam tarzını benimseyen gruplar bu zor şartlardaki yaşamı güvenlik amacı ile tercih etmişlerdir. Oysa ovada saldırıya uğrayan topluluğun savaşmaktan başka çaresi yoktur.

Saldırganların hakkından gelebilmek için iyi savaşmaları da gereklidir. Bu durum aslında ovalı insanların daha savaşçı ve saldırgan olmalarının altında yatan en önemli etken olmalıdır. Dünya tarihine bakıldığında hep bozkırlıların istilaları vardır. Türklerin, Moğolların ve İslamiyet’in ilk yüz yılındaki Arapların çok uzun bozkırları ve düzlükleri kat ederek geniş toprakları istila edebilmelerinin sebebini ovalardaki göçebe toplumların savaşma kabiliyeti ile izah edebilmek mümkündür. Dağlıların ise bulundukları dağdan ayrılmak ve yeni fetihler peşinde olmak gibi dertleri fazla olmamıştır. Dünya tarihinde büyük sonuçlara yol açan savaşlar dağ savaşları değil meydan savaşlarıdır. Bu da bozkırlıların saldırgan kişiliklerinin neden olduğu bir sonuç olabilir.

Tüm Moğol toplumu diğer bozkırlılar gibi eli silah tutan tüm erkekleri ile bir ordu millet gibidir. Tarihçiler Cengiz Han dönemindeki Moğolistan’ın 200.000 olan nüfusunun yaklaşık 70.000 adedinin asker ve savaşçı olduğunu yazar. Bu rakam ordu-millet kavramının ne boyutlarda olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Toplumun göçer yapıda olması askeri disiplinin temelini oluşturur. Çünkü göç olayı oldukça koordine bir hareket olup her hareketin kontrol altında tutulması çok önemlidir. Göçer topluluk içinde koordinasyon olmadan bu kadar uzun yolların kat edilmesi imkânsızdır.

21

Çin imparatorluğunun kuzey bozkırlarından yapılan saldırılara karşılık verememesi ve bu saldırıları yine bozkırlarda yaşayan ve çeşitli şekillerde imparatorluğun yanına çekilmiş olan gruplara ihale ederek önlemeye muvaffak olduğu söylenebilir.

Göçebelerin bir yerden başka bir yere göç etmeleri ve kısa sürede orada düzenlerini kurabilmeleri çok dikkat çekicidir. Fas’lı Seyyah İbn-i Batuta Türk göçebelerin birkaç saat içinde koca bir şehir kurmasını müşahede etmiş ve bunu çok ilginç bulmuştur.25 Bazı tarihçiler Moğolların bu kadar geniş bir coğrafyada başarılı fetihler yapmış olmasını göçebe yaşam tarzı ile ilintilendirirler. Moğol Savaşçılar göçebe dönemi tecrübeleri ile yanlarında kurutulmuş et, peynir v.s bulunduruyor, gidecekleri yönü çok iyi tayin edebiliyor, nehir ve akarsular üzerinden don tuttuğu zaman geçilebileceğini geçmiş tecrübelerden iyi hesap ediyorlardı. Bu durum askerlere çok büyük avantajlar sağlamaktaydı.26

Tarihsel verilere göre Moğolistan çevresinde bulunan yerleşik toplumlar ilk Moğol saldırıları ile M.Ö. 800 yılından itibaren karşılaşmaya başladılar. Çinli yetkililer bu saldırıları başlangıçta kuraklığa bağlı açlık ile açıklamaya çalışıyorlar ve bunlara bir miktar rüşvet vermek yolu ile bu işi çözme yoluna gidiyorlardı. Göçebeler ise Çin’i talan edilmesi gereken bir yer olarak görüyorlardı.

Göçebeler bazen yerleşikler ile ticari ilişkiler içinde oluyorlardı. Onlara hayvansal ürünler vererek karşılığında altın, gümüş, ipek, işlenmiş madenler, kılıç, zırh gibi malzemeleri takas ediyorlardı. Ancak içlerinden pek çoğu bunları hırsızlık ya da talan yolu ile elde etmeye çalışıyordu.27Üstelik bu durum toplum içinde yadırganan bir davranış değildi.

25 İbn-i Batuta, Büyük DünyaSeyahatnamesi (Yeni Şafak Kültür Yayınları) s.159

26Nazile Abbaslı, Cengiz Han (İstanbul: 2008, Bilge Karınca Yayınları), s.137.

27 Robert Marshall, Doğudan Yükselen Güç, s. 5.

22

Cengiz Han dönemi ve sonrasında dünyanın yerleşik topraklarının büyük bir kısmını kısa sürede fetheden Moğollar belli başlı tüm büyük merkezleri yakıp yıkmış ve talan etmişlerdir. 1211-1213 arasında Çin’e yapılan seferde çok büyük ganimetler elde edilmiş dönüşte binlerce insan kılıçtan geçirilmiştir. Cengiz’in Çin Seferinden dönüşte burada elde ettiği zafere karşı Çin topraklarında hiçbir asker bırakmaması onun sadece yağma amaçlı olarak bu sefere çıktığının önemli bir göstergesidir. Dönüşte yapılan katliam ise buraları korkuya boğarak otoritesini tanıtmak olarak açıklanabilir.28

Moğollar tarafından 1220 yılında Buhara’nın işgal edilmesi, 1221 yılında Merv’in işgal edilmesi, daha sonra Herat, Nişabur ve 1258 yılında Hülagu’nun Bağdat’ı fethi esnasında çok büyük katliamlar yapılmış ve tarihçilerin ifadelerine göre kafataslarından kuleler yapılmıştır.29

Cengiz Han ordusundaki göçebe Moğol askerleri deriden yapılma elbiseler giyiyorlardı ve Cengiz Yasasına göre bunların paralanıncaya kadar çıkartılması yasaklanmıştı. Bu derece fakirlik içinde olan Moğol askerlerine ganimetler için savaşılmasını tavsiye etmek zor olmasa gerekir.30 Cengiz Han ordusunda bulunan yüksek rütbeli subaylarda ganimeti çok önde tutan bir mücadele içinde idiler. Bir savaş esnasında savaş bitmeden ganimet peşine düşen amcası, yeğeni ve Prens Altan, Cengiz Han tarafından engellenmeye çalışılınca, ondan ayrılarak Ong Han tarafına geçmişlerdir. Bu durum savaşçıların aslında en önemli motivasyonunun Cengiz’e sadakat değil, ganimet unsuru olduğunu gösterir.31

28 Nazile Abbaslı, Cengiz Han, s. 121.

29 Robert Marshall, Doğudan Yükselen Güç, s.29, 30, 31.

30Nazile Abbaslı, Cengiz Han, s. 98.

31Nazile Abbaslı, Cengiz Han, s. 78.

23

4. BİRİNCİL KAYNAKLARDA YÜKSELME DEVRİNE KADAR