• Sonuç bulunamadı

1. KONU SEÇİMİ ÜZERİNE

Osmanlı Devletinin kuruluş aşaması esnasında birçok Türk Beyliği arasından nasıl olup da ön plana çıktığı ve büyük bir imparatorluk haline dönüştüğü konusunda pek çok tarihçi değişik değerlendirmeler yapmıştır. Bu değerlendirmelere bakıldığında hemen yanı başında bulunan ve artık son demlerini yaşamakta olan Bizans ile çatışmaya girmesi ve gittikçe güçlenmesine, Selçuklu Devleti temelleri üstüne oturmasına, Bizans’ın egemenliği altında yaşayan Rum ahali ile uyumlu bir ittifak kurmasına, Rumeli’ye çıkarak bu bölgede genişleme siyasetini sürdürmesine, ağırlıklı olarak ise gaza felsefesine sıkı sıkıya sarılarak sürekli cihat halinde olmasına vurgu yapanlar olmuştur.

Gaza konusuna yerli ve yabancı tarihçiler tarafından oldukça fazla önem atfedilmiş olup belli başlı görüşler aşağıdaki gibidir. Yabancı tarihçilerden özellikle Paul Wittek’in gaza konusuna çok önem verdiği bilinir. Paul Wittek Osmanlı Devletinin varlığını bu felsefe üzerine bina ettiği düşüncesi içindedir. Ancak M. Fuat Köprülü gibi tarihçiler gaza ile birlikte başka faktörleri de işin içine dâhil ederek demografik ve sosyal faktörlere de vurgu yaparlar.

Caroline Finkel Osmanlı Beyliğinin kuruluş döneminde savaşçı kesimin hem Müslüman hem de gayrimüslim unsurlardan oluştuğunu belirterek, Osmanlı savaşlarının amacının “ beylerinin kullandığı retorik ne olursa olsun , ganimet, yağma ve köle olan bir çapulcu konfederasyon” olduğunu ileri süren Lowry’e atıf yapar.1

1Caroline Finkel, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı (İstanbul: 2007, Timaş Yayınları), s. 9

2

Halil İnalcık 13. Yüzyılda bir taraftan Haçlılar diğer taraftan ise Moğollar arasında sıkışan ve yok olmama mücadelesi içinde olan Memluk Sultanlığı ve Anadolu Türkmenleri arasında gaza ruhunun toplumları motive etmekte önemli bir unsur olduğunu söylemektedir.2 Nitekim 13. Ve 14. Yüzyılda Anadolu’da İslam dinini öğretmek, sufilik, fütüvvet ve gaza kurallarını halka öğretmek için yazılan önemli bir literatür olduğunu belirterek bu kaynakların kuşkusuz Anadolu’da ki Türkmen kesimlere belli mesajlar vermek amacında olduğunu yazmaktadır. Türkçenin henüz yazı dili haline yeni yeni geldiği bu devirde yazılan ilk eserlerin gaza fikrine vurgu yapmış olması o dönem Anadolu Türkmen ahalisinin en başta gelen yaşamsal sorununun gaza yolu ile ayakta kalabilmek olduğunu akla getirmektedir.

Halil İnalcık gaza ruhunun Anadolu Türkmenlerini ayakta tutan bir güç olduğuna vurgu yaparken gazadan elde edilen ganimetin bir gazi için helal bir kazanç olduğunu, hatta diğer kazanç yolları içinde en meşru olanlarından biri olduğunu belirtir.

Ancak Osmanlı devleti kendisinin sıkça başvurduğu bu kazanç yolunu başka Türk beylikleri için mubah görmeyen bir davranış içinde olmuştur. Mesela Osman Gazi kendi sınırları içinde yaşayan gayrimüslim ahaliyi Kütahya bölgesinde yaşayan Germiyanlı Türkmenlerinin yağma ve talan hareketlerinden korumayı kendisine bir görev olarak addetmiştir3. Bu konuda üstünde durulması gereken konu şu olmalıdır; Eğer kâfirler üzerine yapılan gaza ve onlardan alınan ganimet İslami anlamda meşru bir yöntem ise Osman Gazi bunu hangi İslami gerekçeye dayandırarak Germiyan Oğulları için yasaklamaktadır? İslami kaynaklar gaza gibi insan üzerine farz-ı kifaye olan bir ibadeti ve bunun sonucu olarak onlardan alınması meşru bulunan ganimeti bir Müslüman idarecinin bir başka kimseye karşı yasaklayamayacağını belirtir. Bu yasaklama aslında Osmanlı idareci sınıfının kuruluş aşamasında gaza ve ganimet kavramlarını sadece

2Halil İnalcık, Devleti Aliyye (İstanbul: 2012, İş Bankası Yayınları), s. 24

3Halil İnalcık Devleti Aliyye, s.25

3

kendi ekonomik menfaatleri için gerekli gördüğünü bunu bir başka Müslüman gruba yasaklamasından aslen İslami bir emir gibi algılamadığını düşündürmektedir.

Çağdaş tarihçilerin çoğu Osmanlı Devletinin küçük bir beylik iken şaşılacak kadar kısa bir süreç içinde devasa bir imparatorluğa dönüşmüş olmasında gaza ve cihat kavramlarının önemli olduğuna vurgu yapmaktadırlar. Bunun yanında gaza kavramı ile yan yana olması gereken ganimet kavramına çok fazla vurgu yapılmamaktadır. Oysa dönemin kaynaklarına bakıldığında tüm seferlerde elde edilen ganimetler ile ilgili bilgiler alelade bir olay gibi anlatılmaktadır. Özellikle gayrimüslimler üzerine yapılan seferlerde alınan mal, para, mücevher ve esirlerden bahsedilirken gaza lafzı daha arka planda durmaktadır. Aslında İslami anlayışa göre bir gazinin temel amacı Allah rızası olmalı ve sadece ganimet amacı ile savaşmamalıdır. Osmanlı askerleri içinde devletten maaş alanlar olsa da akıncı adı verilen düzensiz grupların maaş almadığı ve bu grupların seferlerden topladıkları ganimet malları ile gelirlerini temin ettikleri bilinmektedir.

Ayrıca maaşlı da olsalar askerlerin büyük bir çoğunluğu seferlerde yapılan yağma ve alınan ganimetlerden nemalanmakta ve bazı durumlarda alınan ganimetlerle zengin bile olma imkânına sahip olmaktadırlar. Osmanlı Devleti askerleri, komutanları, bürokratları ve diğer sosyal katmanlarıyla ilerleme dönemi boyunca yapılan bu seferlerden elde edilen ganimet ve esirlerin paylaşımı üzerine bir ekonomik düzen oluşturmuş ve ilerleme süreci bitinceye kadar bu durumda bir sıkıntı yaşanmamıştır.

Gaza kavramının itici gücü ganimettir. Gaza eylemine getirisi ganimet olan bir araç olarak bakmalı ve bütün askerlerin sadece sevap kazanmak amacı ile savaşmadıklarını büyük kısmının ekonomik amaçlı olarak bu gazadan elde edeceği mallar yüzünden bu seferlerde bulunduğunu düşünmek gerekmektedir. Savaşlar hem insan kaynaklarını hem de maddi kaynakları kısa sürede tüketen oldukça masraflı mücadelelerdir. Tarih boyunca sürdürmek zorunda kaldığı uzun süreli savaşları maddi

4

olarak finanse edemeyen pek çok siyasal yapının zamanla zayıflayarak sahneden çekildiklerini gösteren pek çok örnek bulunmaktadır. Bu hem kaybeden hem de kazanan açısından böyledir. Dolayısı ile ekonomik bir temele oturmayan bir savaş mantığının çok uzun yıllar sürdürülebilir olmasına imkân yoktur. Osmanlıların Kanuni döneminde, Safeviler üzerine yapmış olduğu seferlerde bu bölgenin tahrirlerinin yaptırıldığı ve bu ülkeyi kontrol altında tutmak için gerekli kalıcı askeri birlikleri doyurabilecek bir vergi geliri elde edilemeyeceğini görünce seferlerin sadece askeri operasyonlarla sınırlı bırakıldığı görülmektedir. Osmanlılar temel olarak bir bölgenin elde tutulabilmesi için o bölgeyi savunacak olan askeri birliklerin o bölge vergileriyle finanse edilmesi üzerine bir sistem uygulamaktaydı. Bu durum Bizans’ın uygulamaları ile paralellik göstermektedir. Bu sebeple askeri hadiseleri getirisi ve götürüsü ile değerlendirmek gerekmektedir. Bu noktadan hareketle ganimet olmaksızın gaza olabileceğini, hatta daha ileri gidilerek ganimet olmaksızın savaşların olmuş olabileceğini düşünmek zordur.

Birincil kaynaklarda seferlerde yapılan yağma ve alınan ganimetlerden çok detaylı olmasa da bahsedilmektedir. Özellikle Âşık Paşazade ve onun bazı bölümlerini alıntılayan Neşri’nin anlatımlarında bu tür konular çokça geçmektedir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Osmanlı askerlerinin seferler esnasında yağma ve çete durumuna sıkça başvurduklarını, çoğu askerlerin uzun ve yorucu olan savaşlara elde edecekleri ganimet uğruna katlandıklarını, hatta bu uğurda aralarında zaman zaman anlaşmazlıklar çıktığını yazmaktadır.

Osmanlı Beyliği özellikle Rumeli’ye çıkışından sonra Balkanlar’da bulunan küçük hanedanlıklar ve despotluklara karşı yapmış olduğu seferlerde bol miktarda yağma ve ganimet elde etmiştir. Bazen savaşlarda elde edilen ganimetler ile önemli

5

eserler meydana getirilmiş, hazine doldurulmuştur. Örneğin Yıldırım Beyazıt’ın Niğbolu zaferi sonrası elde edilen ganimet ile Bursa’daki Ulu Caminin inşa ettirildiği, Yavuz Sultan Selim’in ise yaptığı Doğu seferleri sonucu devlet hazinesini doldurduğu bilinmektedir.

Osmanlı döneminde gaza ve ganimet kavramlarını daha iyi anlayabilmek için dini bağlamda gaza ve ganimet kavramlarının ne olduğunu anlamak ve Osmanlının geleneklerini devraldığı Orta Asya Türk-Moğol geleneğinde yağma ve çapul konusunun ne olduğu iyi bilinmelidir. Çünkü İslamiyet’in vaz ettiği gaza ve ganimet kavramları ile Orta Asya kaynaklı yağma ve çapul geleneğinin oldukça benzer noktaları görülmektedir. Araştırmamıza dönemin temel birincil kaynakları olan Tursun Bey, Âşık Paşazade ve Neşri’nin eserleri temel oluşturacaktır.

Gaza kavramının ganimet olmaksızın düşünülmesinin sağlıklı olmayacağını ortaya koyan en önemli delil ise Müslüman hanedanlar arasında yapılan büyük savaşlardır. Bu tür mücadelelerde de gayrimüslimlerle yapılan savaşlarda olduğu gibi yağma ve talan olaylarının vaki olduğu hem dönemin kaynaklarında hem de çağdaş tarihçilerin eserlerinde sıklıkla belirtilmektedir.

2. İSLAMİ ANLAM OLARAK GAZA VE GANİMET