• Sonuç bulunamadı

4. BİRİNCİL KAYNAKLARDA YÜKSELME DEVRİNE KADAR OLAN

4.4 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’SİNDE GAZA

Evliya Çelebi kendisi hakkında eserinde pek çok bilgilere yer vermektedir. Bu bilgilerden yararlanarak 1611 yılında İstanbul Unkapanı’nda dünyaya geldiğini öğrenmekteyiz. Babası Saray-ı Amire’nin Kuyumcubaşısı olan Derviş Mehmed Ağa’dır. Evliya Çelebi eserinde kendisinin Germiyanoğullarından olduğunu ve ailesinin İstanbul’un fethi sonrasında İstanbul’a geldiğini belirtmektedir. Atalarının soy olarak Hoca Ahmed Yesevi’ye uzandığını iddia eder.

Evliya Çelebi okul çağına geldiğinde Şeyhülislam Hamid Efendi medresesine gider ve burada 7 yıl ilim tahsili yapar. Ardından saraya intisab ederek eğitimine Enderun’da devam etmiştir. Burada şakacı kişiliğiyle kendisini etrafına sevdiren Evliya Çelebi padişah IV:Murat’ın da ilgisini çekmiş ve padişah sıkıntılı olduğu zamanlarda onu yanına çağırtarak sohbet etmiştir. Enderun’da dört yıl kalan Evliya Çelebi 40 akçe maaş ile sipahi zümresine dâhil olmuştur.

Evliya Çelebi yazmış olduğu 10 ciltten oluşan seyahatnamesi ile bu dalda en kapsamlı eser bırakmış şahsiyet olarak dikkat çekmektedir. Seyahati sevmesini eserinde konu edinirken; bir gün Hz. Muhammed’i rüyasında gördüğünü ve onun yanına giderek

“şefaat ya Resulullah” diyeceği yerde heyecanlanarak “seyahat ya Resulullah “dediğini ve Hz. Peygamberinde bu imkânı ona bahşettiğini söyler.

42

İlk olarak genç yaşlarında iken İstanbul’un her semtini kendi imkânları ile gezmiş olan Evliya Çelebi İstanbul dışına ilk seyahatini 1640 yılında Bursa’ya yapmıştır. Daha sonra Osmanlı sınırları içindeki pek çok bölgeye çeşitli vesilelerle gitmiş ve buralarda gezip gördüklerini 10 ciltlik seyahatnamesinde yazmıştır. Özellikle daha sonraları Sadrazam’da olan Melek Ahmed Paşa’ya yakınlığı sayesinde onun görev yaptığı tüm beldelere gitmiştir. Asker kökenli olması sebebi ile pek çok seferlere de katılan Evliya Çelebi bu seferleri ve seferlerde elde ettiği mal ve ganimetleri akıcı bir dille anlatmıştır.

1670 yılında sekiz tane kölesi ile birlikte hacca gitmek için yola çıkan Evliya Çelebi bu esnada normal hacıların izlediği yolun aksine daha önce görmediği beldelerden giderek bu yerleri de gezme imkânına sahip olmuştur.

Hiç evlenmemiş olan Evliya Çelebi kendi ifadeleri ile iyi ata binen, cirit oynayan, hareketli ve hoş sohbet bir insandır. Kendisi aileden zengin bir kişi olduğu için yaptığı seyahatlerin maddi finansmanı anlamında bir sıkıntı çekmese de uzun ve masraflı olan bu yolculukları esnasında kendisi ve yanındakilerin masraflarını temin edebilmek için bazen tahrir yapmak, mektup taşımak, vergi toplamak gibi görevleri kabul etmiştir. Ayrıca yerine getirdiği hizmetlerden alınan atiyyelerden, seferlerde payına düşen ganimetlerden veya bunların satışından kazandığı paraları da bu seyahatlerde harcamak zorunda kalmıştır.

Eserinde gezdiği ve gördüğü yerleri akıcı ve mübalağalı bir dille okuyucuya aktaran Evliya Çelebi halk diline çok yakın bir dil kullanmıştır.

Evliya Çelebi 1684 yılında vefat etmiştir.

Gaza her ne kadar fi sebilillah ve din-i Muhammed aşkına yapılan kutsal bir savaş olarak tanımlansa da, Evliya Çelebi’nin anlatısından maddi kazançların

43

İslam/Osmanlı askerinin motivasyonunda çok daha etkili olduğu anlaşılmaktadır.58 Osmanlı seferlerinde bulunan askerlerin temel amacının maddi beklentiler olduğu gaza ve bunun neticesinde kâfirlerden elde edilen ganimetin dinen helal olduğu konusunun ise bunları yapanları vicdanen rahatlatmaya yarayan bir unsur olarak düşünmek gerekir.

Bu yüzden gaza fikrini Osmanlı’nın o devirdeki resmi ideolojisi olarak canlı tutulması gerekli olan bir anlayış olarak görmek gerekir. Böylece ekonomik getirisi oldukça iyi sayılabilecek olan hareket dinden aldığı meşruiyetle de uzun yüzyıllar boyu canlı olarak ayakta durabilmiştir.

Evliya Çelebi yazmış olduğu seyahatnamede ganimet beklentilerinin Osmanlı ordusunu savaşlarda nasıl motive ettiğini canlı örneklerle anlatmaktadır. Evliya eserinin en çarpıcı hikâyelerini ganimet ve yağma anlatımlarında görmek mümkündür. 59

Evliya Çelebi’nin anlatımları dikkatle okunduğunda savaşlarda askeri ölümü bile göze alacak derecede yönlendirebilmenin en iyi yolu onlara fethedilen kale ve şehirlerdeki ganimetlerin ne kadar bol olacağını iyi anlatmaktan geçer. Evliya Çelebi yukarıdaki düşüncelerini doğrulayan pek çok olayı eserinde anlatmaktadır. Mesela Rakoçi ile yapılan tabur savaşının uzaması üzerine sefere Osmanlı ile birlikte katılan Kırım Han’ının çekilme niyetini sezen Tatar askerleri ganimet ve doyum bulmadan Kırım’a hangi yüzle döneceklerini söyleyerek şikâyette bulunmuşlardır. Bu anlatıma dayanarak orada bulunan Kırım Tatar askerlerinde ne Osmanlı Devletine bir zafer kazandırmak ne şehit ya da gazi olmak gibi düşüncelerin ağır basmadığını içlerinden bu niyette olanlar varsa da bunların ağırlıklı bir oranda olmadığı söylenebilir. Öyle ise Kırım askerlerini kendi memleketlerinden bu kadar uzakta üstelik hayatlarının da risk

58Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXVII,sayı 1 ,Mehmet Yaşar Ertaş, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gaza ,s.88

59Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXVII,sayı 1 ,Mehmet Yaşar Ertaş, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gaza ,s.88

44

altında olduğu böyle bir savaşa getiren gücün sadece ganimet beklentisi olduğunu söylemek aşırı bir yorum olamaz. Nitekim Kırım Tatarlarının uzun yüzyıllar boyunca Kırımdan kuzeye doğru yaptıkları seferlerde aldıkları esirleri Osmanlı ülkesinde sattıkları ve bu yolla geçimlerini sağladıkları bilinmektedir.

Osmanlıların yüzyıllar boyunca Avrupa’ya yaptığı seferlerin askeri alt yapısını temin edebilmenin temel faktörünün yağma ve ganimet olduğu ancak bu seferlerde bu işi yapan gruplar arasında imkânların elverişsizliğinden dolayı bazı grupların daha arka planda kaldıkları bilinmektedir. Örneğin süvari olan sipahiler ve atlı Tatar gönüllüleri seferlerde bazen ordugâhtan ayrılarak kendi başlarına yağmaya çıkıyorlar ve bu yağmalardan ganimet ve esirlerle dönüyorlardı. Oysa Osmanlı ordusundaki yaya birliklerinin böyle bir imkânı yoktu. Onlar yağma için ordunun bir şehri ya da bir kaleyi ele geçirmesini beklemek zorundaydılar. Ordu içinde bir tarafta ganimet ve doyuma ulaşmış askerler diğer tarafta ise henüz eline bir şey geçmemiş dolayısı ile henüz yapılan seferden nemalanmamış moralsiz askerler bulunmaktaydı. Bu durum ordu içinde sürtüşmelere yol açıyor ve kumandasını güçleştiriyordu.60 Evliya Çelebi aktardığı bir hikâyede yeniçerilerle tatarlar arasında mal ve ganimet çatışmasından dolayı meydana gelen bir olayda yeniçerilerin Tatar askerlerine saldırarak onların almış olduğu ganimetlere el koyduğunu buna karşılık veren tatarlar ile meydana gelen çatışma esnasında pek çok askerin öldüğünü yazmaktadır.

1661 yılında Erdel’e bir sefer yapılmış bu sefer sonucunda Trepişvar şehri Osmanlı güçlerinin eline geçmiştir. Şehirde yangın çıkmış, Osmanlı askerleri henüz yangın sönmeden yağmaya dalmışlardır. Şehirdeki bir kilise içinde bir kral kızına ait bir mezar bulunmaktadır. Mezarın içindeki mücevherlerle süslü ceset Osmanlı askerleri

60Tarih İncelemeleri Dergisi, c.XXVII,sayı 1 ,Mehmet Yaşar Ertaş, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gaza ,s.90

45

arasında şiddetli bir mücadelenin başlamasına yetmiştir. Bu esnada bir çok asker ölmüş ve ceset üzerindeki mücevherlerle süslü kıyafet, tac, sorguç, parmaklarındaki elmas, yakut ve zümrüt yüzükler ile mezar dolusu mücevherler kapanın elinde kalır.61

5. MÜSLÜMAN HANEDANLAR ARASINDAKİ SAVAŞLARIN