• Sonuç bulunamadı

4. BİRİNCİL KAYNAKLARDA YÜKSELME DEVRİNE KADAR OLAN

4.1 AŞIK PAŞAZADE : TEVARİH-İ ALİ OSMAN

Âşık Paşazade bilinen ilk Osmanlı tarihçilerindendir. Asıl adı Derviş Ahmed olup mahlası Aşıki’dir. Büyük dedesinin Âşık Paşa olmasından dolayı kendisi Âşık Paşazade olarak anılmaktadır. Derviş Ahmed’in kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte anlattıklarından yola çıkmak suretiyle 1393 ila 1400 yılları arasında bir tarihte doğmuş olması gerektiği tahmin edilir. Franz Babinger onun 1400 yılında doğmuş olması gerektiğini yazsa da telif etmiş olduğu eserde anlattıklarına bakıldığında kendisi 1413 yılında Geyve’de henüz 13 yaşında olan II. Murat ile Musa Çelebi’nin mücadelesine aktif olarak katıldığını yazmaktadır. Bu yüzden onun bu tarihte yaklaşık yirmi yaşlarında bir genç olması gerektiğini dolayısı ile 1393 yılında doğmuş olmasının muhtemel olduğunu yazan tarihçiler bulunmaktadır.32

Çelebi Mehmet’in o zamanlar 13-14 yaşlarında olan oğlu Şehzade Murat’ın amcası Musa Çelebi ile olan mücadelesine aktif olarak katılmış olan Derviş Ahmet Geyve civarlarında iken hastalanmış ve bir müddet Orhan Gazi’nin imamının oğlu olan Yahşı Fakıh’ın evinde kalmıştır. Bu esnada evinde misafir olduğu kimseden Osmanlıların Yıldırım Beyazıt dönemi sonuna kadar olan tarihi olayları dinleyip hafızasına nakşettiğini aşağıdaki satırlardan anlamaktayız;

Ol vakt du’acı fakir köyde kaldum. Orhan’un imamı oğlı Yahşı Fakıh evinde hasta oldum.Geyve’de anda kaldum. Menakıb-ı Al-i Osman’ı ta Yıldurum Han’a gelince ol imam oglından nakl itdüm kim habar virürin (metin v. 93a-b)

32Aşık Paşazade, Osmanoğulları’nın Tarihi Haz. Kemal Yavuz, M.A.Yekta Saraç (İstanbul:

2007, Gökkubbe Yayınları), s.31

24

Aşık Paşazade’nin anlatımından tarihe gençlik yıllarından itibaren meraklı olduğu anlaşılmaktadır. Bunu hasta yatarken bile yapmış olduğu tarih sohbetlerinden anlamak mümkündür. Ayrıca yazmış olduğu tarih okumalara, dinlemiş olduğu şeylere ve en önemlisi bizzat yaşayarak görmüş olduklarına dayanmaktadır ki bu yüzden Osmanlı tarihi konusunda kendisinden öncekilere nazaran yazılmış en kapsamlı eser olarak dikkat çekmektedir.

Aşık Paşazade ömrü boyunca üç tane padişah ile (I. Mehmet, II. Murat ve II.Mehmet) birlikte seferlere katılmış ve onlarla bizzat tanışmış ayrıca onların iltifatlarına nail olmuştur. Fatih’in İstanbul’u fethine de katılmış hatta seferden sonra ganimet malından kendisine ev verilerek İstanbul’da kalması sağlanmıştır.33 Ömrünün ilerleyen yıllarında bile aktif olarak seferlere katılmış ve bu seferler esnasında kendisine düşen ganimetlerle ödüllendirilmiştir. Ölüm tarihi olarak Boğdan Seferi sonrasında öldüğü dolayısı ile 2. Beyazıt’ın Boğdan Seferi sonrasında (1484) ölmüş olabileceği iddia edilse de bu sefer büyük olasılıkla Fatih Sultan Mehmet’in yapmış olduğu Boğdan Seferi olup ölüm tarihinin 1481 yılında Fatih Sultan Mehmet’in vefatından bir müddet öncedir.

Osmanlı Devletinin kısa bir süre zarfında Anadolu ve Balkanlarda hızlı bir genişleme göstermesinde dönemin savaş ekonomisinin getirilerini toplumsal gruplara dengeli ve tatmin edici bir şekilde dağıtmış olması gösterilebilir. Osmanlıların kuruluş döneminde seferlerden elde edilen ganimetlerin sadece gazilere dağıtıldığı, İslami kurallara göre bu mallardan ve esirlerden padişaha ayrılması gerekli olan (“pençik” adı verilen sistem) miktarın alınmasına II. Murat devrinde başlandığı bilinmektedir. Anadolu ve Rumeli’nin dağınık ve pek çok milliyeti bir arada barındıran yapısının Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve büyüme dönemlerinde bu faaliyetleri yürütebilmek için uygun

33 İstanbul’un fethi esnasında 55-60 yaşları arasında olmalıdır.

25

bir zemin oluşturduğu söylenebilir. Bu bölgede yüzyılların hâkimi olan Bizans imparatorluğu artık İstanbul ve çevresinden ibaret bir şehir devleti görünümüne bürünmüştü. Moğolların ağır bir darbe vurarak zayıf düşürdüğü ve kendine bağlı kukla padişahlar ile Anadolu’yu yönettirdiği Selçuklular da bu coğrafyada eskisi gibi varlıklarını hissettiremiyorlardı. Bu siyasal boşluk yerel beyliklerin güç kazanmasına zemin hazırlıyordu.

Tevarih’i Al-i Osman’da yazılanlar incelendiğinde Osmanlıların gaza felsefesinden ziyade ekonomik getirisi oldukça fazla olan ve o dönem için başıboş bir coğrafyada sürekli savaşarak yeni topraklar ve ganimetler elde etmeye dayanan bir yaşam tarzını benimsediğini görürüz. Âşık Paşazade’nin bizzat kendisinin de bu tür mücadelelerde en ön safta yer almış olması ve yapmış olduğu seferlerde alınan ganimetlerden sık sık bahsetmesi bunu doğrular.

Osmanlı kuruluş yıllarında henüz küçük bir beylik iken çevredeki tekfurlarla olsun veya meşruiyet almak durumunda olduğu Selçuklu Sultanlığı ile olsun ekonomik anlamda iyi ilişkiler içinde olmuştur. Eserin 8. Bab’ında Osman Gazi’nin uzun mücadeleler sonrasında bir hisarı zapt ettiği ve alınması çok güç görülen bu hisarı ele geçirdikten sonra kardeşinin oğlu Aktimur’u pek çok hediye ve armağanlarla birlikte o dönemin Selçuklu Sultanı Alaaddin’e gönderdiği, Alaattin’in de bu jeste karşılık Osman Gazi tarafına sancak, sancak ile ilgili eşyalar, iyi atlar ve gaza için çeşitli silahları gönderdiği yazmaktadır. Ancak kaynaklarda bunların ne olduğu konusunda detaylı bilgiler maalesef bulunmamaktadır.

Osman Gazi yapılan savaşlarda gayrimüslim savaşçılarla birlikte olmakta ve kazanılan ganimetlerden onlara paylar vermektedir. Zaten 10 numaralı Bab

26

“Harmankaya kâfirlerinin Osman Gazi ile ne yönlerden tanışık olduklarını ve neler yaptıklarını bildirir” başlığı ile başlamaktadır.34

Harmankaya kâfirlerinin başı olarak bahsi geçen kimse Köse Mihal olup Osman Gazi ile birlikte seferlere çıkmaktadır. Üstelik bu ikiliye hizmet edenlerin çoğunluğu da Harmankaya (Bilecik’te bir yer) kâfirleridir. Osman Gazi ve Köse Mihal’in başını çektiği bu grup pek çok gayrimüslim yerleşim bölgelerini basıp, yağmalamakta ve ganimetler arada ortak olarak bölüşülmektedir. Köse Mihal ve beraberindeki gayrimüslim savaşçılar bölgeyi çok iyi tanıdıkları için Osman Gazi’ye kılavuzluk yapmaktadırlar. Osman Gazi Harmankaya kâfirleri ile niçin birlikte olduğunu soranlara

“Komşularımızdır, biz bu yere geldiğimiz zaman acınacak durumda idik, bunlar bizi hoş tuttular. Şimdi bize yakışan bunlara saygı duyup iyilik etmektir.” cevabını verdi.35

Bu hikâye Osmanlıların henüz küçük bir beylik iken kendi askeri ve ekonomik çıkarları ile uyumlu olan gayrimüslim kesim ile iyi ilişkiler içinde olduğunu ve onları, üzerlerine gaza yapılması gerekli bir grup olarak görmediğini gösterir. Nitekim 10.

Bab’da anlatılanlara bakılırsa Köse Mihal ile Tarakçı beldesine yapılan seferde esir alınmasa da halka boyun eğdirmek için pek çok mal ve ganimet toplanmıştır. Âşık Paşazade bu durumu nasıl karşıladığını bölüm sonunda yazmış olduğu şiir ile çok güzel anlatmaktadır.

Komşuyla dost geçinmek gerekir.

Komşunu düşün de sana yılan gibi düşman olmasın.

Kime dostluk ediyorsan ondan sakın.

Düşünüp, sakınmayan başını yollarda kaybetmiştir.

Gönlünde dini bozuk, sözü yalan olanı, Özellikle kâfir bile olsa dost edinmez.

34 Tevarih-i Al-i Osman, s. 65

35 Tevarih-i Al-i Osman, s. 66

27

20. bab Köse Mihal’in nasıl Müslüman yapıldığını anlatmaktadır ve satır aralarından Osman’ın Müslüman olmazsa önce onun vilayetini vuralım dediği Köse Mihal’in oldukça kurnaz bir davranışla kendisine henüz teklif yapılmadan Osman Gazi’ye Müslüman olmak istediğini söylemesini hikâye eder. Böylece Osman ile Mihal arasında siyasi ve ekonomik birlikteliğe ilave olarak dini bir birliktelik de oluşmuştur.

Tevarih-i Al-i Osman’ın pek çok yerinde yapılan seferlerde nasıl ganimetler alındığı teferruatlı olarak yazmaktadır. Örneğin Bursa’nın fethini anlatan 23. Bab’da savaşın nasıl ekonomik bir getiriye tahvil edildiğinin güzel bir örneğini görmek mümkündür. Uzun seneler boyunca muhasara altına alınan Bursa Kalesinde direnenler artık kurtuluş çarelerinin kalmadığını görünce kuşatmayı sürdüren Köse Mihal’e “şehri ancak Sultan’a teslim ederiz” mesajını yollarlar. Ancak kaleyi sağ salim terk etmek için Sultan’ın kendilerini koruyacak bir askeri birlik göndermesini isterler. Köse Mihal ise kendilerini koruyacak olan bu askerlere ne vereceğini sorması üzerine otuz bin flori karşılığında anlaşırlar. Sultan’ın (Orhan Gazi) askerleri bu para karşılığında onları Gemlik’e kadar bırakırlar. Bursa Tekfurundan alınan otuz bin florinin tamamı Sultan Orhan tarafından gazilere paylaştırılır. Bu rakam oldukça büyük bir para olup gaziler bu para ile zengin olurlar.36

Osmanlıların İznik’i fethinde yaşananlar kadının o dönemdeki konumu bakımından ilginçtir. İznik’te aynı Bursa gibi çok uzun yıllar muhasara edilerek teslim olmaya zorlanmış ve en sonunda çare kalmadığını gören İznikliler teslim olmak zorunda kalmışlardır. Tekfur kendisini izleyen halkı ile birlikte şehri terk edince Orhan Gazi İznik’in İkülos adı verilen en güzel bahçesine gelir. Burada kendisini şehir halkı ile birlikte pek çok kadın karşılamıştır. Orhan “Bunların erkekleri hani” diye sorunca

36 Tevarih-i Al-i Osman, 23. Bab

28

erkeklerin savaş ve açlıktan dolayı kırıldıklarını ve bu kadınların çoğunun dul olduğu söylenir. Aşık Paşazade 32. Bab’da Orhan Gazi’nin verdiği bir emirle bu kadınları gaziler ile evlendirdiğini, şehrin mamur evlerini gazilere verdiğini yazar. Ayrıca “Hazır kadın ve evler ola kim kabul etmeye” diyerek şaka yollu bu duruma gönderme yapmaktadır.

45. Bab Edirne’nin fethi için yapılan büyük çatışmaları anlatır. Osmanlı askerleri tarafından bir bir ele geçirilerek fethedilen hisarlardan kaçan gayrimüslim savaşçılar Edirne’de bir araya gelerek şehri savunmaya çalışmaktadırlar. 1. Murat bunların üzerine Hacı İlbeği ve Evrenos Gazi’yi gönderir. Şehri kısa bir direnmeden sonra fetheden Osmanlı ordusu töre gereği burayı yağmalattırır. Çünkü şeriat hükümlerine göre aman’la teslim olmayan bir belde yağmalanmalıdır. Ancak Âşık Paşazade bu bölümde yağma lafzını kullanmamakta olup “Şehrin kapısını açtılar. Feth olundu. Adet olduğu üzere o gün şehri tasarruf ettiler.” demektedir. Tasarruf kelimesinden kast edilenin yağmalanmaya izin verilmiş olmasıdır. Ancak ganimet hikâyelerinde hiçbir yazar

“yağma” kelimesini kullanmamaktadır. Bu kavram ikincil kaynaklarda kullanılır.

Âşık Paşazade’nin yazmış olduğu bu eserin birçok bölümünde yağma ve ganimet paylaşımını konu edinen hikâyeler bulmak mümkündür. Âşık Paşazadenin de bizzat kendisi bu seferlerde bulunmuş ve bu seferlerden çeşitli ganimetler ve esirlerle dönmüştür. Örneğin II. Murat’ın Düzme Mustafa ile olan mücadelesinde Ulubat Köprüsü üzerindeki çatışmalara katıldığını, Balkanlarda çeşitli seferlere katılarak bir defasında beş tane esir alıp bunları Üsküp’te dokuz yüz akçeye sattığını yazmaktadır.

1438-39 yıllarında II: Murat’ın Belgrat Seferine de katılıp buradan dokuz baş esir ve dört atla Edirne’ye geldiğini, sefer esnasında II. Murat ile karşılaştığını ve Murat’ın ona

29

esir ve beş bin akçe ile iki at verdiğini yazmaktadır. Edirne’de bu esirleri satarak paraya çevirmiştir.37

Âşık Paşazade’nin anlatmış olduğu canlı tarih anlatımı içinde dikkat çeken başka bir bölüm ise yeniçeriliğin anlatıldığı 45. Bölümdür.

Karamanlı Kara Rüstem adlı bir bilgin kimse Osmanlılarda o döneme kadar savaşlarda esir alınan kimselere yapılan uygulamanın İslami esaslardan uzak olduğunu iddia ederek bunu değiştirmeyi başarmıştır.

Kara Rüstem o zamanlar kadı asker olan Çandarlı Halil’e esir alınan kimselerin beşte birinin padişahın hakkı olduğunu ve bunun İslam’a göre bir hak olduğunu ifade eder. Çandarlı Halil bu meseleyi padişaha aksettirince onun da onayı ile alınan esirlerin beşte biri padişaha verilmeye başlanır. Eğer bir kimse beş taneden daha az esir elde etmişse her bir esir karşılığı padişaha yirmi beş akçe verilmeye başlanır. Çandarlı Halil toplanan bu esirleri görünce “Bunları Türk’e verelim, Türkçe öğrensinler, Türkçeyi bilince getirip yeniçeri yapalım “ dedi. Bu uygulama ile yapılan seferlerden padişahların elde ettiği gelir artmaya başladı. Türk’e verilerek Türkçe öğretilen gayrimüslim gençler zamanla yeniçeri ordusunun temeli oldular. Ayrıca bu gençler yeniçeri oluncaya dek kaldıkları Türklerin yanında ekonomik anlamda yararlı işler yaptılar. Ağırlıklı olarak asker bir yapısı olan Osmanlı erkeklerinin yapamadığı zirai hizmetlerde çalıştırıldılar.

Beyit;

Yeniçeri’ye kapıda ihtiyaç vardır.

Her bir hizmette padişahın isteğini yerine getirirler.

Hükümdarları için ganimetten alınmışlardır.

37 Tevarih-i Al-i Osman, s. 66

30 Bulunmaz burada başka bir asker.