• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK- MOĞOL GELENEĞİNDE YAĞMA VE ÇAPUL

3.1 SELÇUKLULARDA YAĞMA VE ÇAPUL ANLAYIŞI

Orta Asya’da Çin İmparatorluğunun siyasal ve askeri baskıları yüzünden doğu ve güney yönüne doğru akınlar yapma imkânı kalmayan Türk kabilelerinin artık tek istikameti batı yönü idi.15 Bu yüzden Selçukluların Anadolu coğrafyasına doğru yaptıkları ilerlemenin başlangıcını aslında 744 yılında Göktürk Hakanlığının yıkılışı ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olur. Nitekim Çin Kaynağı Tang-Şu’ya göre

13Türklerin demirci olması ve silah üretmelerini, Cengiz Han’ın ilk ismi olan Timuçin’in anlamının demirci olmasını ve onun bir müddet bu mesleği yapmış olduklarını yine her iki ulusunda çok güçlü ok ve yay takımları yaptıklarını ve bunları at üstünde çok etkili olarak kullanabildiklerini hatırlayınız.

14 Cengiz Han ordularının çok kısa bir sürede Karakurum gibi 10.000 km uzak bir bölgeden gelip Macar Ovasında Macarlarla savaşarak geri dönmesi, Türklerin Selçuklular döneminde Horasan’dan Anadolu’ya Çağrı Bey önderliğinde yaptıkları yağma seferleri buna örnek olarak verilebilir.

15Çin göçebe saldırıları ile baş edebilmek için bu tür saldırılarda bulunan küçük göçebe topluluklarının liderlerine kendi ordusu içinde ordu komutanı rütbesi vererek bir çözüm bulmaya çalışmıştır. Göktürk Hakanlığının da Uygurlar kullanılarak Çin tarafından baskı altına alınması yine bu politika ile açıklanabilir.

15

Uygurlar ve üç Karluk kabilesi 776-779 yılları arasında batıya göç ederek kendilerine yeni yurtlar edinmişlerdir. 16 Çünkü artık Doğu yönünde mücadele etme imkânının kalmadığı güçlü bir Çin İmparatorluğu vardı. Çin kendisine karşı yapılan yağma amaçlı saldırıları bitirmiş ve bu yönde kendisine bir fırsat kalmadığını gören göçebe Türkleri Batı’ya göç etme tercihi ile karşı karşıya bırakmıştı. Böylece bu kabileler önce Maveraünnehir bölgesine daha sonra ise Horasan ve Azerbaycan yönüne, oradan da Anadolu’ya doğru harekete geçtiler. Horasan’da güçlü bir şekilde hâkimiyet kurmuş olan Karahanlılar ve Gazneliler ise ciddi birer rakip idiler. Zaman içinde bunları ortadan kaldırdılarsa da onların güçlü olduğu dönemlerde kendilerine yurt aramak gayesi ile Anadolu’ya kadar uzandılar. İlk Anadolu Seferi Çağrı Bey önderliğinde 1018 yılında yapılmış ve bu seferden pek çok ganimetler ile dönülmüştür. Bu esnada Abbasi Halifeliğine tabi olan pek çok bölgeden geçmişler halkı Müslüman olan bu beldelerde de yağma ve talan eylemleri gerçekleştirmişlerdir.

“Selçuklu Devleti’nin kuruluş yıllarında Oğuz Kabileleri, feodal Türk siyasi anlayışına (töreye) göre kendi beyleri idaresinde müstakil hareket ediyor, kendi geçimlerini sağlamak ve oturacak bir yurt bulmak ihtiyacı ile Müslüman beldelerini istila ve yağma ediyorlardı.”17

Osman Turan Müslümanlığı benimseyen Selçukluların İslamiyet’e çok büyük katkılar yaptığını özellikle vurgulayan bir ilim adamı olmasına rağmen Selçukluların feodal yapıdan gelen İslamiyet’e zıt bir töresini “geçimlerini sağlamak” gibi bir gerekçe ile normal addeder bir tutum içindedir. Ayrıca bunun yanında “oturacak yurt bulmak ihtiyacı” havada kalmakta ve konargöçer yaşayan bir topluluğun o dönem için ne

16 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul: 2010, Ötüken Yayınları), s. 47.

17 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.47

16

amaçla birden yerleşik hayat ihtiyacı içinde olması gereği cevaplanamamaktadır. Bu yağma ve istila hareketinin Müslüman beldelerine karşı yapılmış olması dikkat çekicidir. İslami anlayışta bir Müslüman beldeden ganimet almak yasaklanmıştır.

Çünkü bir Müslümanın diğerine malı ve canı haram kılınmıştır. Oysa feodal Türk geleneği bunun tam zıddıdır. Müslüman olsun olmasın ganimet toplamak ve yağma yapmak âdeti Selçuklularda da etkili durumda olup, İslamlaşmış olmak henüz bu geleneği değiştirmiş görünmemektedir.

Osman Turan bu durumu eleştiren bazı İslam müelliflerinin Türk feodalizmini başlangıçta iyi anlamadıklarını ifade etmektedir18

Tuğrul Bey bir elçi vasıtası ile yağma ve istila hareketlerinden şikâyet eden Abbasi Halifesine; ”Doğru hareket etmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Eğer milletimden (Türkmenlerden) aç kalanlar kötülük yapıyorsa, buna karşı ben ne yapabilirim.” cevabını vermiştir.19

Tuğrul Bey’in Oğuz akınları karşısında Diyarbekir Mervani Emiri Nasruddevle’ye bir şikâyet üzerine verdiği cevap da kayda şayandır. “Kullarımın senin memleketine geldiğini haber aldım. Sen bir Sugur (uç, hudut) Emirisin, onlara mal verip kâfirlere (Bizans’lılar) karşı kendilerinden faydalanmalısın. Zira onların maksatları Ermeni beldeleridir.”20 Tuğrul Bey bu cevabında Mervani emirinden haraç alan Türkmenleri eleştirmemekte, bilakis Mervani Emiri’nin onlara haraç vererek Bizanslılara karşı yararlanması gerektiğini belirtmektedir. Tuğrul Bey meşruiyet alması gerektiğini düşündüğü Abbasi Emiri’ne yağma ve talanları yapanların başıboş Türkmen grupları olduğunu ifade ederken kendisine tabi olması gerektiğini düşündüğü Mervani

18 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.47

19 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.47-48

20 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.48

17

Emirine daha açık bir dille cevap vererek “onlara mal vererek kâfirlere karşı yararlanmasını” tavsiye etmektedir.

İbrahim Yınal’ın 1048 yılında Anadolu’ya gelerek, Erzurum’da Bizanslılar ile savaştığı (Hasankale Savaşı) ve onları yenerek 100.000 esir ve 10.000 araba yükü mal alarak Rey’e döndüğü bilinmektedir.21 Bu durum Selçukluların başlangıçta Anadolu’ya yalnız ganimet amaçlı seferlere çıktığının ve ganimet alırken Müslüman ve gayrimüslimler arasında bir fark gözetmediğini göstermektedir. Öyle ki 1071 yılında Malazgirt Savaşı ile Anadolu’nun istilasının önü Türklere açılmış olsa da Alparslan’ın başında olduğu Büyük Selçuklu Devleti yıkıldığı tarihe kadar Anadolu topraklarını vatan haline getirmeye hiçbir çaba göstermemiştir. Hatta kendilerine rakip olarak gördükleri Arslan Yabgu ahfadının Anadolu’da ayrı bir devlet oluşturma hareketlerine göz yumarak hanedanlıkta hak iddia eden grupların hevesinin Anadolu topraklarında kalmasını sağlayacak bir siyaset izlediler.

Selçuklular döneminde yapılan yağma ve çapul hareketlerinin sadece gayrimüslimlerle sınırlı olmadığını ispat eden en iyi örneklerden bir tanesi de Tuğrul ve Çağrı kardeşlerin Nişabur’u fethetmeleri esnasında yaşananlardır. Şehri kuşattıktan sonra Nişabur’a giren Tuğrul hâkimiyet sembolü olarak kuşağında üç ok ile kolunda bir yay olduğu halde Türkmenlerle beraber şehre girerken Nişabur’un Alevi ve Şafii liderleri kendisini ziyarete gelirler ve dostluklarını belirtirler. Tuğrul onlarla iyi ilişkiler kurmaya gayret etse de Çağrı töre gereği şehrin yağmalanmasını istemektedir.22 Tuğrul buna mani olmak için yaklaşan Ramazan ayını da gerekçe göstererek şehrin yağmalanmasının caiz olmayacağını söylese de Türkmen savaşçılar Tuğrul Bey’in

“şehrin yağmalanmasının haram ve helali” konusundaki fikirlerine gülerler. Tuğrul ise

21 Turan , Selçuklular Zamanında Türkiye, s.48

22 Nihat Çetinkaya. Kızılbaş Türkler(İstanbul: 2010, Kripto Kitabevi), s.202

18

“Ramazan sonuna kadar bekleyin. Bayramdan sonra ise ne istiyorsanız yapın” diyerek onları yatıştırmaya çalışır. Hatta daha sonra Abbasi Halifesinin elçisi Tus’lu Ebu Bekir de Nişabur’a gelerek Halife’nin halka iyi davranılması ve yağma yapılmaması konusundaki tavsiyelerini içeren mektubunu iletir. Ancak Çağrı Bey ve emrindeki savaşçılar bunu kabul etmezler. Çağrı eline bıçağını alarak ağabeyi Tuğrul’a “eğer yağma yapmaya izin vermezsen bu bıçakla önce kendimi öldürürüm “ tehdidinde bulunur. Bunun üzerine halktan 40.000 dinar toplanarak işgalcilere getirilir. Çağrı bu parayı Türkmenler arasında bölüştürürek para karşılığında yağma yapmaktan vaz geçirtilmiştir23

Yukarıda anlatılmış olan örneklerden de görüldüğü üzere Selçukluların kuruluş döneminde hem gayrimüslim gruplar üzerine yapılan hem de Müslüman yerleşim bölgelerine karşı yapılan seferlerde yağmalama anlamında bir ayrım gözetilmemektedir.

Üstelik bu yağma seferlerini sadece başıboş ve denetimsiz konargöçer Selçuklu grupları değil devletin en üst düzeyde kurucusu olarak sayılabilecek Tuğrul ve Çağrı Kardeşler düzenlemektedirler. Bu durum Selçuklularda kuruluş döneminde Türk töresinin oldukça etkin olarak uygulamada olduğunu İslami düzenlemelerin ise hiç de göz önüne alınmadığını göstermektedir.