• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: ESERLERİNİN İNCELENMESİ

2.1. SAFAHAT VE HOPHOPNAME’NİN GENEL TANITIMI 1.Safahat Hakkında 1.Safahat Hakkında

2.2.3. Ahlak-Terbiye

İyi bir gözlemci olan Akif, bir sosyolog gibi davranarak, toplumda gördüğü yanlışları edebiyatı araç olarak kullanarak okurlara aktarır. O, toplumda “ahlaksızlık”

diye anılan fuhuş, boşanma sonucu dağılan yuvalar, meyhaneler, dedikodu, bozgunculuk, ikiyüzlülük, utanma duygusundan mahrum olma, gördüğüne aldırmama,

94 A.g.e., s.270.

49 duygusuzluk, yalancılık, zulme tapma, menfaatperestlik, edepsizlik, dalkavukluk gibi yanlış davranışları eleştirir. Vahit İmamoğlu da Akif’i düşündüren en büyük problemlerden birinin “ahlak bozukluğu” olduğunu şu cümlelerle ifade eder:

“Akif’e göre toplumun içinde bulunduğu en büyük problem ahlak bozukluğudur.

Bir toplumda ahlak bozukluğu kendisini adaletsizlik, sözünde durmamak, yalancılık, dalkavukluk, korkaklık, iki yüzlülük, bencillik, fitne gibi tezahürleriyle ortaya koymaktadır. İşte Akif bu durumdan kurtulmanın ancak İslam ahlakıyla olabileceğini belirtmekte, fakat bu konuda çevresinde gördüklerine dayanarak fazla iyimser görünmemektedir.”95

Mehmet Akif’e göre, ahlakın temeli din olduğu için insanlardaki dinî hassasiyetler azaldıkça ahlakî özellikler de gittikçe zayıflamaktadır. Bahsedilen dönemde toplum içinde alçakça bir yaşam, korkaklık, şahsi menfaatlerin her türlü ahlakî ve toplumsal değerlerden üstün hâle gelmesi, haksızlık, utanmazlık her türlü yüce duyguların ötesine geçmiştir. “Hatıralar”da kişisel çıkarların ahlakı yok ettiği, bunun sonucunda da düşmanların hücumuna zayıf düşüldüğü ifade edilir:

Burnumuzdan tuttu düşman biz boğaz kaydındayız Bir bakın: Hâlâ ihtiras ardındayız.96

Bir diğer şiirinde ise Akif’in, ahlakî görüşlerini dine dayandırdığını daha açık bir şekilde ortaya koyduğunu ve toplumdaki ahlaksızlıkları daha ayrıntılı sıraladığını görüyoruz:

Çünkü izzet nerde, bir bak, nedir ahlakımız.

Müslümanlık pak sıretten ibaretken yazık Öyle saplandık ki levsiyâta: Hâlâ çıkmadık.

Zulme tapmak adli tepmek hakka hiç aldırmamak

95 Vahit İmamoğlu, Mehmet Akif ve İnanan İnsan, Ravza Yayınları, İstanbul 1996, s.51.

96 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Hece Yayınları, Ankara, 1991, s.295.

50 Kendi asudeyse, dünya yansa, baş kaldırmamak

Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehaşi etmemek.

Kuvvetin meddahı olmak aczi hiç söyletmemek Mübtezel birçok merasim inhinalar, yatmalar.97

Ahlakî bozukluğun, fertlerden başlayarak toplumu çöküntüye uğratacağının, toplumun çökmesinin ise başka milletlere esareti doğuracağının ve bu şekil maneviyatı ölen bir toplumun ayakta kalma ihtimalinin olmayacağının farkında olan sanatçı, çözüm önerisi olarak insanlarda Allah korkusu, yani dinî hassasiyetin geliştirilmesine, çiğnenmemek için ahlakımızı fertlerden başlayarak düzeltmemizin gerekliliğine özellikle vurgu yapmaktadır:

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…

Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın Davranın haykırmadan nakus-i izmihlâliniz...

Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira hâliniz...

Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mateme!

Davranın, zira gülünç olduk bütün bir âleme…98

Ruh-i izmihlalimiz ahlakın izmihlalidir.

Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli.

Bir halas imkânı var: Ahlakımız yükselmeli.

Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız.

Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız.99

97 A.g.e., s.299.

98 A.g.e., s.294.

99 A.g.e., s.299.

51 İrfan ve vicdanın kendi başına ahlakı oluşturamayacağına inanan Akif’in ahlakı, Kuran’daki ahlakî ilkeler olan dürüstlük, sözünü yerine getirme hassasiyeti, temizlik, yalan, iftira, zina, dedikodudan kaçınma, insanlara insanca davranma, küfürden uzak durma gibi ilkelere dayanır. Konuyla ilgili Nurettin Topçu’nun tespitleri de bu noktada önem taşımaktadır:

“Ahlakta yapılacak inkılâbın esaslarını ise Kuran’da arıyordu. Ahlak sahasındaki alçalmamızın sebebi, dini elden bırakmamızdır. Ama hangi dini? Akif, ahlakımızın ancak İslam’ın hakiki kaynaklarından hayat ve ilham alabileceğine inanmıştı.”100

Akif’in sosyal hayatta görüp eleştirdiği davranışlardan birisi toplumsal hayatın düzeninin bozulmasını ve ahlakî değerlerin çürümesini hızlandıran ikiyüzlülüktür. Onun şiirlerinde zaman zaman karşılaştığımız bu tür dalkavuk insanlar, her gelen yöneticinin kişiliğine göre davrandıklarından hayatta her zaman egemenliklerini sürdürmektedirler.

Bu ikiyüzlü ahlaksızlar, saltanat ve güç kimde ise menfaatleri için derhal o kişinin düşünce ve hayat tarzına uyum göstermektedirler:

Sofusun farz edelim, şimdi de boy boy tesbih…

Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teşbih!

Taylasan, cüppe, kavuk, hırka, hep esbabı-ı riya, Dış yüzünden Ömer’in devri, muhitin güya.

…..

Çünkü madem yürüyen sade senin saltanatın, Şimdilik heykeli sensin tapılan menfaatin.

Kanma, hey kukla kıyafetli adam, hey sersem!

Herifin ağzı “samed”, midesi yüzlerce “sanem”

Sen de bir tekmede buldun mu, nihayet, yerini,

100 Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1998, s.49.

52 Ne kılıktaysa gelen, hepsi hüviyetlerini,

Aynı mahiyete aktarma ederler çabucak.

Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak.101

İnsanların çevrelerindeki olaylar karşısında duyarsız yaklaşım sergilemeleri, işlerine gelmeyen durumları Allah’ın takdiri olarak bahane etmeleri de sanatçı tarafından eleştirilir. Örneğin “Hakkın Sesleri”nde toplumun gördüğüne aldırmama özelliği “en metin ahlakımız” şeklinde tanımlanmıştır:

En metin ahlakımız yahut görüp aldırmamak!

Yıktı bin melun kalem namusu, bizler uymadık;

‘Susmak evlâdır.’ deyip sustuk… Sanırsın duymadık!

Kustu bin murdar ağız şer’in bütün ahkâmına;

Ah, bir ses bari yükselseydi nefret namına!

Altı yüz bin can gider; milyonla iman eksilir;

Kimseler görmez! Gören sersem de Allah’tan bilir!102

Burada anlatılan ikiyüzlü, çıkarcı insanlar mesele kendi menfaatleri olduğu zaman ise çok farklı davranmaktadırlar:

Sonra, şayet şahsının incinse, hatta bir tüyü:

Yer yıkılmış zanneder seyr eyleyen gümbürtüyü!

Kırkın aylıktan biraz yahut geciksin vermeyin;

Fodla çiy kalsın, ‘Pilav bitmiş.’ deyin, göstermeyin, Fes, külah, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;

Midelerde fışkırır ta Arş’a aç bir velvele!

Ortalık altüst olurken ses çıkarmazdın, hani, Öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!103

101 A.g.e., s.406.

102 A.g.e., s.214.

103 A.g.e., s.214.

53 Mehmet Akif, “Hakkın Sesleri”nde vatanı düşman ayakları altında çiğnenen toplumun buna hiç tepki göstermeyişini, ruhsuzluğunu, uyuşmuşluğunu, kabullenmişliğini bir ahlakî bozukluk olarak görür, hüsranın ve yok oluşun en korkunç şekli olarak değerlendirir:

Duygusuz olmak kadar dünyada lâkin dert yok;

Öyle salgınmış ki melun: Kurtulan bir fert yok!

Kendi sağlam… Hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin!

İşte en korkuncu hüsranın, helâkin, haybetin!104

Sanatçıyı derinden etkileyen bu durum “Hatıralar”da da karşımıza çıkar.

Toplumun geneline hâkim olan söz konusu ahlak bozukluğu, bu sefer daha sert bir dille eleştirilir:

Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç aldırmamak;

Kendi asudeyse, dünya yansa, baş kaldırmamak;

Ahdi nakz etmek, yalan sözden tehaşi etmemek;

Kuvvetin meddahı olmak, aczi hiç söyletmemek Müptezel birçok merasim: inhinalar, yatmalar, Şaklabanlıklar, riyalar, muttasıl aldatmalar.

Fırka, milliyet, lisan namıyla daim ayrılık;

En samimi kimseler beyninde en ciddi açık;

Enseden arslan kesilmek, cepheden alçak kedi...105

“Süleymaniye Kürsüsünde”ye baktığımızda Türkistan’da cehalet, nifak gibi olumsuz durumların beraberinde ciddi bir ahlak bozukluğu olduğunun da şahidi oluruz.

Bölgedeki ahlak düşkünlüklerinin boyutu o kadar büyüktür ki vaiz bu durumu camide anlatamadığı gibi, caminin dışında da utanacağı için bahsedemeyeceğini itiraf eder.

104 A.g.e., s.218.

105 A.g.e., s.299.

54 Osmanlı toplumundaki ahlakî çöküş ve bu durumun getirdiği ağır sonuçlar, çıkılmaz durum “Asım”da Köse İmam’ın anlatımıyla verilir:

Kimi idmanlı edepsiz, kimi talimli rezil, Kiminin fıtratı azade hayâ kaydından;

Kiminin iffeti ikbaline etten kalkan.

O kumarbaz, bu harami, şunu dersen, ayyaş, Sonra mecmuu müzevir, mütebasbıs kallaş…

Bu muhitin bakalım şimdi içinden çıkabil;

Ne yaparsın? Ömer olsan, yine hâlin müşkil.

Uğramaz doğru adam semtine, lâkin heyhat, Gece gündüz seni ızlale müvekkel haşerat!

Kulağın hak söze artık ebediyen hasret;

Kustuğun herze: Ya hikmet, ya büyük bir nimet!

Yutan olmazsa dedin, öyle mi? Beyhude merak;

Dalkavuklar onu hazmetmeğe candan müştak!106

Ahlakı milletin ruhuyla eşdeğer gören Akif, bir milletin ahlakının yok olmasını ölümlerin en korkuncu olarak niteler:

Oyuncak sanmayın! Ahlak-ı milli, ruh-ı millidir;

Onun iflâsı en korkunç ölümdür: mevt-i küllidir.107

Akif’e göre ahlakın ve milletin çöküşünü önlemek için insanlarda kaynağını Allah korkusundan alan fazilet hissinin uyandırılması gerekmektedir:

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır, Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan’ın…

Ne irfanın kalır tesiri katiyyen, ne vicdanın.108

106 A.g.e., s.405-406.

107 A.g.e., s.292.

55 Şiirin devamında üslûp daha da sertleştirilir ve içinde Allah korkusu olmayan insanların yaşadığı hayatın, hayvanların yaşamından pek de farklı olmadığı dile getirilir.

Bireyin ve toplumun vicdanını oluşturan Allah korkusunun olmadığı toplumda ise namus ve şeref gibi değerlerden de bahsetmenin abes olduğu kanaatine varılır:

Onun tatili: İnsanîyetin tevki- hüsranı!

Budur hilkatte cari en büyük kanunu Hallak’ın O yüzden başlar izmihlâli milletlerde ahlakın.

Fakat ahlakın izmihlâli en müthiş bir izmihlal;

Ne millet kurtulur, zira milliyet, ne istiklal.109

Mehmet Akif, “Küfe”, “Seyfi Baba”, “Meyhane”, “Hasta”, “Köse İmam” gibi birçok şiirinde toplumdaki ahlakî bozuklukların sonucu oluşmuş sefalet manzaralarını bazı olaylardan yola çıkarak, hikâyeleştirerek tasvir eder. Örneğin “Meyhane” adlı şiirde kahvehanede kafayı çeken bir adama karısı gelerek, ailelerindeki maddi-manevi sıkıntıları dile getirir ve karşılığında kocasından“ – Cehennem ol seni hınzır orospu, git.

Boşsun!”110-cevabını alır.

Aile içi şiddetin eleştirildiği “Köse İmam”da ise dört evlilik konusundaki yanlış anlayışa ve bunun doğurduğu ahlakî sorunlara da dikkat çekilir. Burada şeriata göre hem boşama hem de dörde kadar evlenme hakkı olduğunu savunan, karısını, üstüne evlenmesini istemediği için dövdüğünü ve boşamak istediğini belirten adama Köse İmam, ders niteliğinde cevaplar verir. O, işsiz-güçsüz, meyhanelerde vakit öldürmekten başka bir şey yapmayan bu sefil kocaya şeriata göre bir kadının bile çok olduğunu ve karısının bu durumun farkında olmadığına şükretmesi gerektiğini söyleyerek onları barıştırıp evlerine gönderir. Sonda ise Akif’in şu düşünceleri yer alır:

Dinledin, gördün a oğlum, ne bozuk terbiyemiz;

108 A.g.e., s.292.

109 A.g.e., s.292.

110 A.g.e., s.51.

56 Ne yapıp yapmalı insanlığı öğretmeliyiz.111

Genele batkımızda Mehmet Akif, toplumun ahlakî iflâsın eşiğinden dönmesi, içinde bulunduğu gerilik, uyuşukluk, ahlakî çöküşten kurtulması için tek çare olarak ahlakın yükseltilmesini önerir ve önce de belirttiğimiz üzere bunun tek yolunu dine yönelmekte görür. O, Abese Suresi’nin 10. âyetinin tefsirinde, ahlaksızlığın giderilmesi için Kuran’a sarılmanın gerekliliğini şu şekilde ifade etmiştir:

“Görülüyor ki bu âyeti kerime ile Cenabı Hak ümmete edep öğretiyor. İnsanlık öğretiyor. Öyle bir surette ki: Eğer biz o adaba sarılmış olsaydık, bugün milletlerin en büyüğü olurduk.”112

Milletinin çağdaş düşüncelerden bu denli uzak kalmasının pek çok sebebi olmasına rağmen Sabir’e göre en önemli sebep yine toplumun kendisidir. Üstelik Azerbaycan’da bu konuyla ilgili Sabir’in gözlemledikleri ve Molla Nasreddinci diğer edebiyatçıların anlattıkları da düşünülürse durum gerçekten vahimdir.

Bu sebepten dolayı da Sabir, temelinde cehalet olan toplumdaki bu ahlakî çöküntüyü her fırsatta irdelemiş, hatta sayı olarak bakılırsa şiirlerinde en çok bu konuyu farklı bakış açılarıyla, kimi zaman da alaycı ve sert bir dille eleştirmiştir. Onun tüm bu ahlakî çöküntüler karşısında neden bu kadar sert bir tavır takındığı ise “Ne Yazayım”

şiirinde şu şekilde anlatılmıştır:

Şiire meşgul ederek hatir-i gam-mailimi, Koyuram genşerime kâğıdımı, çernilimi, Gelirem yazmağa bir kelime, tutursan elimi, Korkuram ya ne üçün, çünki kesirsen dilimi, Ey eceb, ben ki sadakat yolunu azmayıram.

111 A.g.e., s.130.

112 İsmail Hakkı Şengüler, Açıklamalı Mehmet Akif Külliyatı, 7.Baskı, Hak Yayıncılık, İstanbul, 2000, s.145

57 Henüz gördüklerimin dörtte birin yazmayıram.113

Sabir’in ahlak-terbiye konusunu ön plana çıkardığı şiirlerinde çoğunlukla aile içindeki problemler, açgözlülük, cimrilik, dinî duyguların sömürüsü veya sömürülmesine izin verilmesi, bencillik, kibir, cahillik gibi çok farklı durumlar kara mizah tarzında değerlendirilmiştir. Şaire göre her şeyin başında öncelikle terbiye gelmektedir ve bu da ilim, eğitim olmadan olmaz:

Ümmetin rahnüması terbiyedir, Milletin pişvası terbiyedir.

Terbiyetle geçir ümuri-cihan, Her işin iptidası terbiyedir.

Valideynin, tabii, evlada Nazari-itinası terbiyedir;

Çünki evlât nimeti-haktır, Şükri-hakkın edası terbiyedir.

Nice kim, bir edibi-mümtazın Dersi-hikmet edası terbiyedir.

Cahilin de zavallı evlada Şiveyi-narevası terbiyedir;

Öğretir tıfla sui-ahlakı, Galiba, müddeası terbiyedir.

Terbiyet ilimsiz değil makbul Ki, onun muktazası terbiyedir.114

Sabir, öncelikle ailede ahlakın temelinin sağlam atılması gerektiği görüşündedir.

Ahlaklı bir toplumun oluşması için büyüklerin, anne ve babaların bu konuda bilinçli olmaları, üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmeleri gerekmektedir:

113 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, II Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.72.

114 A.g.e., s.84.

58 Oğlunun vasiteyi-hısleti olmakla fakat

Atalıq borcunu ifa edemez insanlar;

Atalıq borcu iyi terbiyenin gayri değil, Yoksa bir iştedir insanlar ile hayvanlar.115

Çocukların küçük yaştan itibaren aile içerisinde saygı, sevgi, vefa, iyilik, hakkı bilme gibi özelliklerle tanışarak büyütülmesi onların yarınları için sağlam temel anlamına gelmektedir. Düzgün terbiyeyle yetişmeyen çocukların gelecekte ne ailelerine, ne topluma faydaları olmayacağı gibi bu durum kendileri için de her iki cihanda hüsranla sonuçlanacaktır:

Bize lâzımsa hakka kul olalım, Valideyne müti oğul olalım.

Ataya hürmet etmeyen çocuğun Anaya hizmet etmeyen çocuğun Ne olur kendi nefsine hayrı Ne de ondan vefa görür gayrı!

Şüphesiz, hüsrden kenar olamaz İki dünyada bahtiyar olamaz!116

Fakat ne yazık ki toplumun cehalet batağında çırpındığı bahsi geçen dönemde birçok aile, eğitimsiz, cahil olmalarının da etkisiyle bu konuda hep hata yapmış, çocuklarının terbiyesine fazla önem vermemiş, sonuç olarak da toplumda ahlaksızlığın boyutu gün geçtikçe akıl almaz seviyelere ulaşmıştır. Sabir, “Uşaktır” şiirinde bir annenin çocuğunun yanlışını savunmak ve ya görmezden gelmek için kocasına yaptığı uyarıları, sunduğu bahaneleri sıralayarak o dönem sıradan bir ailenin çocuk yetiştirirken yaptıkları hatalara örnek vermiş olur:

Bir küfürden öteri etme eziyet balama,

115 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, I Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.296.

116 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, II Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.117.

59 Morarıp coşma, utan, komşuları yığma dama,

Sana sövdükleri gitsin başı batmış atama, Kışkırıp bağrını da yarma, uşaktır uşağım!

Ne adap vaktidir, koy sövsün, ufaktır uşağım!117

İşte buna benzer aile ortamlarında büyüyen çocuklar da gelecekte toplum için faydasız, hiçbir işe yaramayan, iyilik nedir bilmeyen, sorumsuzca yaşayan, eğitim düşmanı, dinden habersiz, hatta tehlikeli kişiler olarak karşımıza çıkıyorlar. Şair, “Her Ne Versen Ver” şiirinde zekât vermeyen, içkiden vazgeçmeyen, dine ve ilme yaklaşmayan kişileri hedef alarak bu ahlak anlayışını eleştirmiştir:

Her ne versen ver, mebada verme bir dirhem zekât.

Koy acından ölse ölsün bineva köylü ve tat.

Her ne etsen et ve lâkin etme meyden ictinab, Her ne tutsan tut ve lâkin tutma bir kar-ı sevab.

Her yere gelsen gel ama gelme derse, mektebe, Herkese uysan uy, ama uyma dine, mezhebe.118

Bu olumsuz davranışların yanı sıra pek çok şiirinde eleştirisini yaptığı paraya olan düşkünlük de Sabir için insanı alçaltan bir kusur, ahlak sorunudur. Onun “Cimrinin Hayfı Varisin Keyfi”, “Naehl Olana Metlebi Andırmak Olur mu?”, “Böyle Lezzetli Hayat, Vermirem A” gibi şiirlerinde bu konu ele alınmış, özellikle de “Paradır” şiirinde bu zihniyet alaycı bir tavırla eleştirilmiştir:

Olmasın fehmin, aklın, idrakın, Var ne gam ta ki vardır emlakın.

Ateş-i hanesuz-i millet iken Herkesin secdegahıdır hakın;

Âdemi âdem eyleyen paradır,

117 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, I Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004 s.185.

118 A.g.e., s.79.

60 Parasız âdemin yüzü karadır.119

“Neşe-yi Galyanın Üçündür”, “Part Part”, “Serhesab”, “Ağlaşma”, “Şükr Ola”,

“İlâhî”, “Sual- Cevap”, “Bize Ne?”, “Bakkal Kişi”, “Cavan”, “Benim Tek”, “Kişi”,

“Millet Marşı”, “Kurban Bayramı” ve diğer pek çok şiirinde farklı ahlakî problemleri ele alan Sabir, toplumun ihya olması, ülkenin ve milletin gelişmesi, yüksek medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için en başta ahlak sorununu çözmesi gerektiği görüşüne vurgu yapar. Hem Mehmet Akif’e hem de Sabir’e göre doğru ahlak ve terbiyeye sahip olmanın tek yolu ise eğitimden geçmektedir.