• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: ESERLERİNİN İNCELENMESİ

2.1. SAFAHAT VE HOPHOPNAME’NİN GENEL TANITIMI 1.Safahat Hakkında 1.Safahat Hakkında

2.2.4. Aile, Kadın, Çocuk

Akif, ele aldığı diğer toplumsal konularda olduğu gibi kadın ve aile konusuna da İslamcılık düşüncesi çerçevesinde yaklaşmış, bu sorunlara İslami çizgide çözüm önerileri getirmeğe çalışmıştır. Sanatçının yaşamış olduğu döneme baktığımızda görürüz ki bir yandan kadının yüzyıllardır içinde bulunduğu mahrem alan zorlanmaya başlanmış, bir yandan ise İslami kuralların gereği gibi bilinmemesinden dolayı kadın hor görülmüştür.

Akif’in Safahat’ında aile konusu, yanlış evlilik anlayışı ve toplumun kadına bakışı meseleleriyle birlikte ele alınır. Burada karşılaştığımız kadın, genel olarak çok pasif, kendi haklarını savunamaz durumdadır. Ailesinden, kocasından ve etrafından gördüğü kötü muameleyi, yediği dayağı kader olarak görmektedir.

Mehmet Akif, birçok konuda İslam’ın yanlış anlaşıldığına ve ya kimi kişiler tarafından işlerine geldiği biçimde kullanıldığına özellikle dikkat çeker. Örneğin,

“Asım”da Köse İmam uzun yıllardır evli olan birkaç çocuğu bulunan emekli bir paşanın bir gönül macerasına kapılarak bir Rum kızla İslami kuralları öne sürerek evlenmek

119A.g.e., s.237.

61 istemesine şiddetle karşı çıkar. Ona göre bu, İslam’ın özüne inememiş sözde İslam taraftarlarının yanlış davranışlarını meşrulaştırmak için başvurdukları bir yoldur. Akif, burada İslamiyet’in kadını korumaya yönelik kurallarını hatırlatır ve Köse İmam hacir müessesesinden yararlanarak eski eşin haklarını korur ve paşanın mallarına el konulmasını ister:

….

Karı tatlıki için bak ne diyor peygamber:

“Bir talâk oldu mu dünyada, semalar titrer!”

İki evlense ne varmış… Bu yenir herze midir?

Vakıa bazen olur, dörde kadar evlenilir…

Bu kimin harcı, a sersem, hele bir kere düşün!

Tek kadın çok sana emsal olan erkekler için.

Hani servet? Hani sıhhat? Ne ararsan mefkuud;

Tamtakır bir kese var ortada, bir sıska vücut!

Sen dua et ki “şeriat” demiyor evde karın!

Yoksa boynunda bugün zorca gezerdin yuların!

Karı iş görmiyecek; varsa piçin bakmıyacak;

Çamaşır, tahta, yemek nerde? Ateş yakmıyacak.

Bunların hepsini yapmak sana ait “Şer’ân!”

Çocuk emzirmeye hatta olacak bir sütanan!

Boşarım, evlenirim bahsini artık kapa da,

Hak ne verdiyse yiyip hoş geçinin bir arada.”120

Örnek verdiğimiz bu bölüm o dönemde kadının aile içindeki ve eşi karşısındaki konumunu gözler önüne sermekle birlikte kadının bir eş ve anne olarak İslami kurallara göre ne gibi hakları olduğunu da göstermek açısından önemlidir. Aile içi sorunlar

120 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Hece Yayınları, Ankara, 1991, s.129.

62 çözümlenemediğinde fiziksel açıdan daha zayıf olan kadın şiddet yoluyla susturulmakta ve sorun bu yolla çözümlenmiş kabul edilmekte, kadın şiddet yoluyla etkisiz hâle getirilemediği durumlarda ise erkek eşini bir sözcükle çabucak boşayabilmektedir.

“Meyhane” manzumesinde de erkeğin hiçbir sebep yokken keyfi bir boşama kararı verebildiğine bir kez daha şahit oluyoruz. Burada konusu geçen koca, içkinin ve yanındaki arkadaşının da etkisiyle karısına onu boşadığını söyler:

Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş ha!

- Benimki çok daha fazlaydı.

- Etme!

- Elbet ya!

Onun için boşadım. Sen işitmedin mi Halim?

- Kadın lakırdısı girmez kulağıma zati benim.

Senin kadın dediğin âdeta pabuç gibidir:

Biraz vakti taşınır, sonradan değiştirilir.121

“Mahalle Kahvesi” şiirinde annenin çocuk eğitimindeki rolü vurgulanırken, Köse İmam’ın annesinin dayak yoluyla kendine bazı davranışlar kazandırmaya çalıştığı anlatılmaktadır. Yıllar sonra kendisi de annesinden öğrendiği yöntemle çocuğunu eğitmeye kalktığında oğlunun ona karşı çıkmasına şaşırır. Artık onun zamanındaki gibi anne-babaya “itaat eden” çocuklar kalmamıştır:

–Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: döverdi çünkü karı!

Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar, Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.

Geçende dövmek için yokladım Kerim’i…

Bırak! Eşek değilim ben, deyip dikilmez mi?122

121 A.g.e., s.51.

63

“Kadının Vazife-i Tabiyesi Nedir?”de Vecdi, çocuk yetiştirmenin annenin asli görevi olduğunu belirtmektedir. Büyükleri, özellikle annesi tarafından gereği gibi yetiştirilemeyen çocuk ileride toplumun başına kötü işler açabilir. Kadına doğa kuralları gereği annelik sorumluluğu yüklense de, eğitim görmemiş ve toplum yaşamına dâhil edilmemiş bir kadının çocuklarını nasıl yetiştireceği, bu çocukların topluma ne verecekleri ise tartışmaya açık bir durumdur.

Yalnız temeli sağlam olan, bireyleri bir biriyle iyi geçinen ailelerde yetişen ve doğru eğitilen çocuklar toplum için faydalı olabilir. Ailenin bütünlüğü ve devamı için de eşlerin anlaşarak ve birbirlerine karşı olan görevlerini yerine getirerek yaşamaları gerekmektedir. Çünkü anlaşmazlıktan dolayı dağılmış veya boşanmış ailelerin esas zorluğunu, sıkıntısını çocuklar çekmektedir:

Ne kadınlar, ne sefalet doğuranlar görürüz;

İşte binlerce çocuk, hem baba sağ hem öksüz!123

Toplumun temel taşı olan sağlam ailenin oluşması için Akif, erkeklere eşini ve çocuklarını seven, onları daima koruyan ve onların ihtiyaçlarını karşılayan bir baba olmayı, kadına ise eşine ve çocuklarına sevgi ve şefkat gösteren, eşine saygılı, namusuna düşkün bir anne olmayı, çok çalışmayı nasihat eder:

Değil mi ceng-i hayatın zebûnu âdemde?

Mücahedeyle yaşar çaresiz bu âlemde.

Evet, mücahede mahsulüdür hayat-ı beşer, O olmadıkça ne efrad olur ne aileler.

Görün birer birer efradı: muttasıl çalışır;

Bakın ki aileler durmayıp nasıl çalışır.124

122 A.g.e., s.122.

123 A.g.e., s.130.

124 A.g.e., s.248.

64 Akif’e göre Doğu ve Batı medeniyetlerinin kaynaşabilmesi için öncelikle insanların kafalarında karşı tarafa duydukları ön yargıları yıkmaları gerekmektedir.

Mesela, o dönem ülkedeki Batıcılar İslamcıları kadını namus endişesiyle sürekli eve kapatmakla, kadına bir hapis hayatı yaşatmakla eleştirirler:

Kız, kadın hepsi haremlerde bütün gün mahbus, Şu telakkiye bakın, en kötü vahşet: namus. 125

Akif’e gelince ise o, her ne kadar Batı’nın iyi yönlerinin, tekniğinin örnek alınmasını savunsa da aşırı Batı hayranı olanların hürriyet ortamından yararlanarak kızlarını veya baldızlarını “analık ilmi için” yurt dışına eğitime göndermelerini onaylamaz ve görüşünü “Süleymaniye Kürsüsünde”de vaizin ağzından dile getirir.

Genel olarak baktığımızda ise Mehmet Akif’te kadın, ya çocukları için üzülen bir anne, ya eşi tarafından ihmal edilmiş bir eş ya da zevk ve eğlenceden başka bir şey düşünmeyen, zamanının çoğunu değişik eğlence mekânlarında geçiren yanlış Batılılaşmanın yanlış bir öğesi olarak ele alınmıştır.

Sabir, medenî bir toplum oluşturmak için eğitimin ne kadar önemli olduğunun bilincinde olduğundan kadın ve çocuk konuları üzerinde fazlasıyla durmuştur. Çünkü toplumun geleceğini şekillendirecek olan çocuklar, bu çocukları yetiştirecek olan ise kadınlardır. Toplumda önemli bir yere sahip olan kadınlar anne olarak yetersiz kalırlarsa ilim sahibi çocuklar yetiştirmek mümkün olmayacaktır.

Ne yazık ki Sabir’in yaşadığı dönemde çevresindeki zihniyet kadının değerini anlamamakta, toplumun çok büyük bir kısmında kadınlar değersiz olarak görülmekte, çocuklar ise kendi kendilerine, gelişigüzel yetişmekte, bir birey olarak gelecekleri önemsenmeyecek şekilde var olmaktadırlar. Cahil anne ve babalar çocuklarını da

125 A.g.e., s.407.

65 kendileri gibi yetiştirmek istemektedirler. Sanatçı, “Ol Gün Ki Sana Halik Eder Lütuf Bir Evlât” şiirinde cahilce davranışları şaşkınlık içinde anlatmaktadır:

Ol gün ki sene halık eder lütf bir övlat Olsun üreyin şad

Tayin eyle cindarı ki, etsin ona imdat Tâ değmeye hemzad

Bin güne tilismata tutup eyle mügeffel Gezdir onu el el

Ger deyse soğuk, sancılanıp olsa da bimar Hükmet gele cindar

Gösterme tabibe o cigerguşeni zinhar Koyma ola murdar

Ağlarsa uşak derdinin ahtarma devasın Ancak söv anasın

Korkutsun o da damdabaca ile çağasın Kessin de sedasın.126

Burada ilk başta evlât Allah’ın bir lütfü olarak adlandırılsa da, ardından çocuğun cinciye götürüldüğünü, hastalanınca doktordan uzak tutulduğunu, derdini anlatmaya başlayınca da annesine kızıldığını, annenin de onu hortlakla korkutup susturduğunu görüyoruz. Doğal olarak bu şekilde büyütülen çocukların da ilerde nasıl kişilikleri olacağını tahmin etmek çok da zor olmuyor:

Vakit oldu heves etmeyesiz mektebe, derse, Talim alasız her ne ki âlemde beterse, Hayrı bırakıp ehz edesiz her ne zararsa,

126 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, I Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.40.

66 Mail olasız her işe kim fitneyse, şerse.

Âdet kılasız herze vü hedyanı, uşaklar!

Siz neyleyisiz mektebi, mollanı, uşaklar!127

Bu kadar eğitimsiz, cahil ailelerde yetişen çocuklar edep, ahlak konusunda da bir hayli geridedirler. Sabir, “Uşaktır” şiirinde de önüne gelene küfür eden on bir yaşındaki çocuğuna cesaret veren, iyi bir şey yapıyormuş gibi sevinen, “edep de neymiş” diyen bir anneyi kendi dilinden ifşa etmektedir:

Ay başı batası taşlı kişi, dinme uşaktır uşağım!

Ne edep vaktidir, koy sövsün, ufaktır uşağım!

Atavun gôru üçün, boşla bu tıfılı başına!

Keyfine değme, söve ya sene, ya gardaşına.

İndice indice ancak yetir on bir yaşına, Aklı kesmir, hele bir körpe uşaktır uşağım!

Ne edep vaktidir, koy sövsün, ufaktır uşağım!128

Belirttiğimiz gibi şair, ahlaklı, çalışkan, akıllı çocuklar yetiştirmek için önce annelerin bu konuda duyarlı davranması gerektiğine dikkat çekmektedir. O, her ne kadar kadınları eşit haklara sahip, eğitimli, kültürlü görmeyi arzulasa da içinde bulunduğu toplumda bunların gerçekleşmesi bir hayli zor görünmektedir:

Ger olsa nisada ilmi irfan, Evlada eder o yolda iman.

Aksi olarak bu müddeanın, Olmaz ise ilmi bir ananın- Evlada çatar hemen cehalet, Ne akıl olur onda, ne feraset.

127 A.g.e., s.75.

128 A.g.e., s.185.

67

…Gözlense gerek hukuki-nisvan, Ta kâmil ola vüsugi-nisvan.129

O dönemde aile içi ilişkilerde, verilen kararlarda genel olarak kadınlar ikinci planda kalsalar da Sabir, istisnayı durumların da yaşanmış olduğunu dile getirir.

Örneğin, kendisi eğitimsiz olsa da, okumanın, okulun önemini anlayan ve evladının eğitim alması için kocasını ikna eden bir anne daha sonra bu cahil adamın öfkesiyle karşı karşıya kalır:

Lanet sana, ifrite, senindir bu cehalet, Ettin ne hıyanet!

Senden türeyiptir bizim evde böyle bidet, Ey mayeyi-hiylet!

Tutsun çöreğim gözlerinin ağı-karasın, Ey hemseri-bedhah!

Hâşâ oda yakmaz ana istekli balasın.

Kessin seni Allah!

Bu tıfılı okutmaklığa ettin beni tarğip Hep eyledin ikva.130

Eğitimsizliğin yanı sıra toplumun kadınlara yaklaşımı da çocuklardakinden pek farklı değildir. Bugün zaman zaman bazı yerlerde “kaşık düşmanı” denilen eş, o dönemde de “Gâvur Kızı” diye aşağılanmıştır:

Bilmem ne çare eyleyim, ay Molla Nasrettin!

Çerletti lap beni bizim övret, gâvur kızı!

On beş, on altı, belki de on yedi yıl olur Vardır benim evimde bu külfet, gâvur kızı!

Üç-dört uşak doğup, kocalıp, dişleri düşüp

129 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, II Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.85.

130 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, I Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.44.

68 Bir kaftara dönüpdü bu nikbet, gâvur kızı!131

Doğu toplumlarında bir dönem kadın erkeğin sadece kölesi olarak görülmüş, insanlık dışı davranışlara maruz kalmıştır. Sabir, “Övradımız, Efkârımız Efsaneyi- Zendir” şiirinde bu çirkin yaklaşımı tüm çıplaklığıyla mısralara dökmüştür:

Sair milel övretle adalet edir, etsin.

Övret ere, er övrete rağbet edir, etsin.

Her kim ki, bir övretle kanaat edir, etsin.

Üç-dördün ötüp siğede tedad alırız biz!

Dindarlarız, günde bir avrat alırız biz!

Tedadi- nisa bir hüneri sariyemizdir, Tez boşluyoruz, çün bu libas ariyemizdir, Övret ne demek? Hadememiz, cariyemizdir!

Herçent alan vakitte azat alırız biz!

Dindarlarız, günde bir avrat alırız biz!132

Dünyada birçok toplumda kızlar için okullar açıldığı, kadınların da topluma kazandırılmaya çalışıldığı bir dönemde Müslüman ülkeler ne yazık ki bu gelişimden çok çok geride kalmış, gerici düşüncelerini ve yaşam tarzlarını ısrarla sürdürmeğe devam etmişlerdir. Sabir’in hem yazılışı hem de okunuşuyla diğer şiirlerine göre farklılık arzeden “Ey Felek Zulmün Ayandır” şiirinde bahsettiğimiz durum şu şekilde özetlenmiştir:

Kıza lâzımdır eğer bilmek: o da ev işi, patlar dikişi, köhne yumak, yün taramak, don yamamak, sehnü seranı süpürüp, kâseyi, kabı üfürüp, köfte, kelem dolması, met helvası, et bozbaşı, ya lobyalı aş, bir dahi tandır lavaşı eylemeğindendir ibaret ki, eğer bunları da bilmese ayıp eylemez, ancak kıza lâzımlı bir, iki, üç meseleyi bilmesidir, bilse

131 A.g.e., s.177.

132 A.g.e., s. 96.

69 olur emre kifayet: biri oldur ki, gelin gittiği evde becerip kaynataya, kaynanaya çımkıra bilsin ki, ona söz demeğe etmeye bir kimse de cüret, biri de kaynı ile sahibi mabeynine bir hadiseyi-tefrikadır kim, ona dair ede hiylet ki, beş-üç günde çok yıldan kazanılmış bu kadar mehrü muhabbet ola tebdili-edavet; biri hem ahiri, en ümdesi damdabacanın, hem hohunun, hortlağın adlarını bilmekte gerek sey ede övret, ne kadar faidesi var bu işin ger ola dikkat ki, eğer ağlaya, yainki decellik ede bir tıfıl, nihayet, anası söylese bu adları filfevreder evladını rahat ve kalır aklı selâmet, başı çekmez de melâmet…133

Kadınların yaşadığı bu zorluklar sadece karşı tarafın cehaletinden kaynaklı olmamıştır. Maalesef eğitim almış sözde aydınlar da kendi milletinin kadınlarını hor görmüş, “Fatma”, “Tükezban” diye küçümsemiş, tüm servetlerini onların yerine “gonca dehan”, “melahatlı madam” gibi sıfatlarla yücelttikleri yabancı kadınların uğruna harcamışlardır. Daha kötüsü de özellikle şehirlerde dine dayalı resmî çok eşliliğe bir de yabancılarla yapılan gayri-resmî çok eşlilik eklenerek aile kurumu çökertilmiştir:

Hoşlamayız bir para nadanları, Şiveyi-nisvani-müslümanları, Neyleyiriz Fatma-Tükezbanları?!

Anyaları, Sonyaları yanlarız.

Ay barakallah, ne güzel canlarız!...134

Dönemin en büyük ailevi ve bir o kadar da toplumsal sorunlarından biri de kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleri meselesi olmuştur. Yukarıdaki örnekte de gördüğümüz üzere kadınların hor görülüp aşağılanması yetmezmiş gibi çocukların da çok küçük yaşlarda evlendirilmesine sert bir dille karşı çıkan Sabir, bu durumu onların ağzından “Koyma Geldi” şiirinde eleştirmektedir:

Dudkeş gibi bir papak başında, Ak tüyleri bellidir kaşında,

133 A.g.e., s.82.

134 A.g.e., s.249.

70 Gerçi kocadır -babam yaşında,

Amma sorağandı, koyma geldi!

Kirdarı yamandı koyma geldi!

İyrenmişem ağzının suyundan, Katran kokusu gelir bûyundan, Lap doğrusu korkmuşam huyundan, Bir efi yılandı, koyma geldi!

Kirdarı yamandı, koyma geldi!135

Küçücük bir kız çocuğunun babası yaşında biriyle evlendirildiğinde onu hortlak ve yılan gibi görmesi elbette doğaldır. Dinin kurallarını çarpıtarak, istedikleri şekle sokarak, arzu ettikleri kadar eş alan, istediği zaman onları boşayan, bir de kendilerini

“dindar” olarak niteleyen bu erkekler, küçük kız çocuklarıyla evlenmekte bir sakınca görmemekle birlikte, övündükleri bu davranış üzerine bir birilerine tavsiyelerde bulunmaktan da çekinmiyorlar. Sabir, Molla Nasrettin dergisine mektup yazarak torunu yaşındaki kızcağızla evlenmek için fikir almak isteyen çirkin niyetli yaşlıya şu şekilde cevap verir:

Ağrın alım, ay Meşed Sijimgulu, Altmışa yettin, deme oldun ölü, Şükr ola Allah’a, canındır sulu.

Çok ta, kişi, tutma beş elli pulu, Ver pulunu tatlı, lezzetli zad al!

Koy babalın boynuma, git, avrat al!

---

İndi ki, var elçi de Sefter gibi,

135 A.g.e., s.182.

71 Bir bala kız al boyu er er gibi,

On-on iki sinnide dilber gibi, Zülfü kara, sinesi mermer gibi, Koy başını sinesine bir tat al!

Koy babalın boynuma, git, avrat al!”136

“Dilber”, “Nedamet ve Şikâyet”, “İlimli ve ilimsiz Ana”, “Analar Bezeği” gibi pek çok şiirde gördüğümüz bu ve benzeri durumların yaşanmaması için ise şairin gördüğü tek çare en başta da belirttiğimiz gibi eğitimdir. Eğitimli ve kültürlü kadın demek edepli, bilgili evlât ve düzgün toplum demektir:

Bezek, bezek ki diyorlar, cevahirat değil, Cevahirat bu gün ziyneti-hayat değil.

Hakiki validenin en şerefli bir bezeği, Edepli, uslu çocuktur, tecemmülat değil.

Hayata layık olan ziynet-ilim cevheridir, Ki, böyle bir dirilik kabili-memat değil.137

2.2.5. Eğitim

20. yüzyılın başlarındaki Osmanlı toplumu ile İslam dünyasının bilim ve teknolojide geri kalmışlığı, halk ile aydın arasındaki uçurum, her iki tarafın da birbirlerini anlamamaktaki ısrarı, geri kalmışlık, cahillik, eğitimsizlik toplumun esas sorunlarından olmuştur. Bir yandan milliyetçi bir fikir ve sanat adamı, diğer yandan modernleşme yanlısı bir İslamcı olarak değerlendirilen Mehmet Akif’in eğitim

136 A.g.e., s.158.

137 Mirze Elekber Sabir, Hophopname, II Cilt, Şark-GarpYayınları, Bakü, 2004, s.85.

72 konusunda hiçte bazılarının söylediği gibi tutucu ve gerici olmadığını hatta tamamıyla batıcı olduğunu söyleyebiliriz:

Alınız ilmini Garb’ın, alınız sanatını Veriniz hem de mesainizi son süratine Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız.138

Akif’e göre, gerek bilim ve teknik alanındaki gerileme, gerek tarım ve sanayideki problemler, gerekse dinin yanlış algısına dayanan hurafeler birtek eğitimi yaygınlaştırmayla çözülebilir. Eğitimsizlik, Doğu’nun geri kalmışlığının, modernize olamamasının en temel nedenidir. O, cahilliği, sadece halka değil, aynı zamanda zihinsel parçalanmışlıkları yüzünden dönemin aydınlarına da yükler:

Bu gün anasır-ı İslam-ı bir deni cereyan, Sürüklüyor ki: Bakın nereden eyliyor nebean.

Felâketin başı, hiç şüphe yok cehaletimiz;

Bu derde çare bulunmaz –ne olsa- mektebsiz.

Ne Kürd alfabeyi sökmüş, ne Türk okur, ne Arab;

Ne Çerkez’in, ne Laz’ın var bakın elinde kitap!

Hulasa milletin efradı bilgiden mahrum.

Unutmayın şunu lâkin: “Zaman: Zaman-ı ulum!”139

Eğitimsel imaların oldukça fazla olduğu Safahat’la ilgili Taşdelen şunları söylemektedir:

“Eğitimin anlam ve değerine ilişkin Safahat’ın kendisi bizzat eğiticidir. Anlattığı öykülerle; verdiği derslerle, öne çıkardığı diyalog, analiz ve vaazlarla öncelikli olarak eğitmeyi, terbiye etmeyi, huy ve mizaç kazandırmayı amaçlar. Bunun yanında

138 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Hece Yayınları, Ankara, 1991, s.192.

139A.g.e., s.266.

73 doğrudan, açık ve sistematik bir şekilde olmasa da dolaylı olarak eğitimin anlamı ve değeri üzerine göndermeleri, imaları da vardır.” 140

Mehmet Akif’in eğitim anlayışı işlevselci bir eğitim anlayışı olduğundan dolayı salt kuramsal bilgi, onun için fazla bir anlam ifade etmez. Şaire göre asıl çözüm sunan, fayda sağlayan eğitim, iyi bir eğitimdir. O, “Nazariyatla bir şey olur zannetme” derken de pratiğin önemine dikkat çekmektedir.

Akif’in kültür hazinesi olarak değerlendirilen Safahat’ı tümüyle eğitici bir özelliğe sahiptir. Toplumun her katmanında farklı alanlarda zararlı etkilerini gösteren eğitimsizliğin aile birimi üzerindeki olumsuz etkilerini “Köse İmam” adlı manzumede görmek mümkündür. Burada bilgisizliğin dinin yanlış anlaşılmasına sebep olduğu ve bir aileyi boşanma eşiğine nasıl getirdiği anlatılmaktadır. Köse İmam, kendisini ziyarete gelen misafirine, şahit olduğu boşanma olayına benzer hadiselerin toplumda çok arttığını, ebeveynleri boşanınca ortada kalan çocuklarla dul kadınların perişan bir durumda olduğunu söyler. Köse İmam’a göre yaşanan bu olumsuzlukların esas sebebi insanların eğitim ve bilgiden yoksun kalmalarıdır:

Dinledin, gördün a oğlum, ne bozuk terbiyemiz!

Ne yapıp yapmalı, insanlığı öğretmeliyiz.

Şu bizim halkı uyandırmadadır varsa felâh;

Hangi bir millete baksan uyanık ... Çünkü: Sabah!

Hele bîçare şeriatle nasıl oynanıyor!

Müslümanlık bu mu yahu? diye insan yanıyor.

Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek Otuz üç yıl bizi korkuttu "Şeriat!" diyerek.

Vahdeti muhlisiniz, elde asâ çıktı herif, Bir alay zabiti kestirdi. Sebep: "şer -i şerif!"

140 V. Taşdelen, Safahat’ın Eğitim İmaları, Hece Dergisi Karakter Abidesi ve Bir Çığlık Olarak Mehmet Akif Özel Sayısı, 2008, s.149-153.

74 Karı dövmüş, boşamış... "Emr-İlâhî" ne denir!

Bunların hepsi emin ol ki cehalettendir. 141

“Fatih Kürsüsünde” ve “Hakkın Sesleri” manzumelerinde de eğitimsizlik yaşanan felâketlerin başı olarak ele alınır:

Felâketin başı hiç şüphe yok, cehaletimiz;

Bu derde çare bulunmaz – ne olsa mektebsiz. 142

Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet…

Ey derd-i cehalet, sana düşmekle bu millet, Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldı, ne namus!

Ey sine-i İslam’a çöken kapkara kâbus, Ey hasm-i hakîkî, seni öldürülmeli evvel:

Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el! 143

Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el! 143