• Sonuç bulunamadı

Teolojik Politik İnceleme’nin XVI Bölümü ve Siyasi Bütünü Düşünmek

Herhangi bir “kurucu neden” ile itaat eksiksiz bir alışkanlık haline getirilir, kölelik özgürlük addedilir. İtaat, Spinoza’nın tanımladığı biçimde, bir eylemi başkasının otoritesi nedeniyle yerine getirmeyi ifade etmektedir480. Ancak siyasi bütünün herkese ait olduğu bütünde, bireyler sadece kendi kararlarıyla eyleme geçer481. O halde insanın tabiatına en uygun rejim olduğu ileri sürülen demokratik siyasi bütünün, Spinoza için her şeyden önce itaatin de ortadan kalktığı bir bütünü karşılaması gerekmektedir. Teolojik-Politik İnceleme’nin XVII. bölümünün ortaya koymuş olduğu bu bakış çerçevesinden hareketle, Spinoza’yı bir yandan Hobbes’un ardılı482, öte yandan “liberal demokrasi kuramcısı”483 olarak okutan XVI. bölüme ilerlenebilir.

Teolojik-Politik İnceleme’nin XVI. bölümünün iradi pozitivist çerçevesi içerisinde siyasi bütün ya da devlet; sivil halin kurulumu sürecinde hakların devredildiği ve yalnızca sivil hakların gündeme getirilebileceği bir yapılanmayı ima eder484. Tabiat hali, “dinden ve yasadan bağımsız”, adalet, adaletsizlik, düzen, kargaşa gibi kavramların bulunmadığı bir hal olarak sunulmaktadır. IV. bölümde yasa, hukuk kuralı olarak tanınmış; suç ve günahın tek belirleyicisi olarak sunulmuştur. Tabii hukukun yokluğu, üstün gücün başka bir yasayla bağlanamayacağını ifade etmektedir. Hiçbir yasayla bağlı olmayan üstün güce de, herkes her konuda itaat etmekle yükümlüdür485. Uyruklar da bu itaat yükümlülüğü çerçevesinde, üstün gücün “hak” olarak tanıdığı şeyden başka hakkın sahibi olamaz. O halde sivil hak, “üstün gücün buyruklarıyla belirlendiği ve yalnızca onun otoritesiyle koruduğu haliyle, her insanın kendi varlığı içinde varlığını sürdürme özgürlüğü”486 biçiminde tanımlanabilir. Hak ihlalinin ancak pozitif

480Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme, XVII, s.258. 481Ibid., V, s.111.

482Wernham, s.35. 483Smith, s.124.

484Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme, XVI, s.239. 485Ibid., XVI, s.235.

düzlemde ya da hukuk düzleminde, (üstün gücü kullananları dâhil etmeden) güce itaat yükümlülüğü altında olan uyruklar arasında söz konusu olabileceği ileri sürülebilir. Devlet sadece üstün gücün kararıyla yönetilebilir ve uyruklar “antlaşma” gereği, bu hakkı sadece ona verebilir487.

Spinoza’nın toplumsal sözleşme kuramı ile ilişkisi ve bu bağlamda Teolojik-Politik İnceleme ve tamamlanmamış eser Politik İnceleme arasındaki “bağdaşmazlık” sorunu, Spinoza düşüncesi üzerine okumaları birbirinden ayıran temel noktalardan biridir. Kapsamlı bir biçimde tartışmalara yer vermek bu çalışma içerisinde mümkün olmamakla birlikte, Teolojik-Politik İnceleme’nin geleneksel anlamda bir sözleşme kurgusuna yer verip vermediğine kısaca değinmek gerekir. Teolojik-Politik İnceleme’nin XVI. bölümü içerisinde, Multitudo’nun tek bir beden tarafından yönetilmek adına birleşme kararıyla tek bir sözleşme ile siyasi bütünü kurduğu; Spinoza’nın güvenli ve iyi bir yaşamın sürdürülebilmesi adına, tek bir beden altında birleşme önerisini getirdiği ilk bakışta düşünülebilir. Ancak Spinoza’nın bütün-parça ilişkisi içerisinde hak ve güç özdeşliği, Teolojik-Politik İnceleme’nin XVII. bölümü ile birlikte böyle bir okumayı güçleştirir. Öncelikle toplumsal sözleşme düşüncesi, kurgusal bir düzlemde, eşit bireylerin özgür iradelerinin bir yansımasını ifade eder. Devletin yararlılığı, sözleşmeyi meşru kılacak bir tabii hal kurgusu üzerinden sağlanmaktadır. “Özgür” bireyler, serbest iradeleriyle sözleşmeye rıza gösterirken, kendilerini devletli toplumun yaratıcısı olarak addedebilirler. Ancak insanlar hep tutkularıyla eyleme geçer. İnsanlar çeşitli nedenlerle haklarını devretme kararını verseler de, Spinoza’nın belirttiği üzere durum pratikte tamamen farklıdır. Meşruiyet ilişkisinin ardında gizlenen de tam budur, hak gerçek anlamda asla devredilemez; insanlar haklarını devretme niyeti taşıdıklarına (örneğin devlet öncesi bir tabii halin sakıncaları ya da mülkiyetin korunması nedeniyle) ikna edilirler488. Ancak hak ile özdeşleşen güç, Tanrının gücüdür;

487Ibid., XVI, s.239.

488“Musa, antlaşmadan önce, Şabat kuralını çiğneyenleri ölüme mahkûm edemedi. Çünkü o sırada

bunu kendi haklarına dayanarak yapmışlardı. Antlaşmanın ardından, yani her biri tabii hakkından vazgeçtikten ve siyasi bütünün hakkı uyarınca Şabat buyruk gücü kazandıktan sonra, bunu yapanları ölüme mahkûm edebildi” (Ibid., XIX, s.274).

Tanrısal tabiatın bir parçası olan bu güç, insana içkindir. Bu bağlamda insanın kendi tabiatına yabancılaşması, tabii haklarını toplumsal sözleşme içerisinde iradi olarak devretmesi mümkün olamaz489. Akal ve Ergün, güç-hak özdeşliği göz önünde tutulduğunda, Teolojik-Politik İnceleme’nin hak devrine ilişkin kısımlarının, gücün kullanımından bir “vazgeçme” olarak okunması önerisini getirirler. Teolojik-Politik İnceleme’de sözleşme ifadesine karşılık gelebilecek pactum ifadesi de, Politik İnceleme’nin contractum’undan ayrılır; pactum ile devlet değil, demokratik rejim kurulur490. Teolojik-Politik İnceleme’nin XIX. bölümünde ise tabii halin neye tekabül ettiği Spinoza tarafından açıklanır:

“Gerçekten de XVI bölümde, tabiat halinde, aklın iştahtan daha fazla hakkı olmadığını ve aklın yasaları uyarınca yaşayanlar kadar, iştahın yasaları uyarınca yaşayanların da güçlerinin yettiği her şeye hakları olduğunu gösterdik. Bu nedenle, tabiat halinde, ne günah denen bir şeyin varlığını kavrayabildik, ne de Tanrıyı günahları yüzünden insanları cezalandıran bir yargıç gibi tasarlayabildik. Tersine, her şeyin tabiatın ortak evrensel yasalarına uygun biçimde olup bittiğine inandık”491.

Spinoza’nın tabi hali, toplumsallık öncesi varsayılan bir duruma karşılık gelmez; kavram ile insanın tabii eğilimlere ve duygularına işaret edilmektedir. Tabii hal, insanın tabiatının bir parçası olduğu Tanrısal yönetimi ifade ederek, kurgusal bir tabii halden ayrılmaktadır. Bu bağlamda tabii hal olarak adlandırılan, devletli toplum içerisinde de sürdürülmektedir. Zira tabii güçler hep edinilmiş durumdadır; örneğin yargıda bulunma gücü hiç bir zaman devredilebilecek bir güç olarak değerlendirilemez. Spinoza’ya göre insan, tabiatı gereği bir arada yaşama eğiliminde olduğundan, toplumsal hale geçişi sadece tabii bir süreç içerisinde düşünülebilir. Tabii hak devredilmez, tabii hakkın korunmasıyla beraber bu geçiş devamlılık arz eder. Bu bağlamda devredilecek bir hakkın

489Zelyut, s.93.

490Reyda Ergün, Cemal Bâli Akal, “Teolojik-Politik İnceleme’den Politik İnceleme’ye, Özgürlük

ve Güvenlik Bilmecesi”, Kimlik Bedenin Hapishanesidir: Spinoza Üzerine Yazılar ve Söyleşiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Nisan 2011, ss.63-77, s.67-70.

yokluğu, geleneksel anlamda bir sözleşmeden Teolojik-Politik İnceleme içerisinde bahsedilemeyeceği sonucunu getirebilir492. Öte yandan Spinoza’nın ifade ettiği tabii halin, sadece Natura Naturata’yı karşılayabileceği düşünülebilir.