• Sonuç bulunamadı

D- Töz Kuramı

2. Töz Kavramı ve Teolojik Yanılsama

Ek353metninde, Tanrısal tabiatın özellikleri olarak Spinoza şunları sıralar: Tek, öncesiz sonrasız bir Tanrı vardır ve varlığı zorunludur. Tanrı, tabiatının zorunluluğu ile var olur ve sadece ona uygun biçimde davranır. Evrendeki her şeyin özgür nedeni, aynı zamanda içkin nedenidir. Her şey onda olduğu gibi, onsuz hiçbir şey var olamaz. Şeyler Tanrının özgür iradesi ile değil, önceden belirlenmiş bir biçimde Tanrının tabiatının ya da özünün zorunluluğu ile vardır. Tanrıya ilişkin bu ifadeler, Ethica’nın üzerinde yükseleceği bir ilk önermeden matematiksel veri olarak zorunlu biçimde çıkar: Sonsuz özniteliğe sahip mutlak bir töz vardır ve evrendeki her şey bu tözün tezahürleri ya da varolma tarzlarıdır.

Spinoza’nın tanımladığı biçimde “töz” (substantia); “kendi başına varolan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin (idenin)

351

Parkinson, Ethica’nın düşünce tarihinin en zor metinlerinden biri olmasını iki temel nedene bağlar. Birincisi, belirtmiş olduğumuz üzere, metin içerisindeki kavramsal dönüşümdür. Her düşünce sistemi kendi kavramlarını yaratır ya da eskilerini dönüştürür; ancak çok az düşünür bunu Spinoza kadar ileri götürmüştür. Bu bağlamda kavramların Spinoza için neyi imlediğini görmek gerekir. İkinci neden, düşüncenin geometrik sistem içerisinde sunuluşudur. Bu sıradışı biçim, düşünceyi yakalamayı güçleştirmektedir (Parkinson, s.5). Akal, hareketliliği içinde, bütüncül olarak kavranmasının imkansız olduğunu düşündüğü bu metnin, bütüncül anlamda kavranılmaz bir gerçeği sunduğunu belirtir: “O, hareket halindeki tekil hayatların ve onların birlikteliğinin ya da Multitudo’nun, akıl almaz bir karmaşıklık, ilişkisellik, devingenlik ve büyüklükteki evrensel bir praxis’in alsa doldurulamamış anlatımı olur: Tüm zenginliğiyle Hayatın Kendisi… (Akal, Varolma Direnci ve Özerklik, s.13)

352Deleuze, Spinoza. Pratik Felsefe, s.27. 353Spinoza, Etika, I.Zeyl, s.68-76.

yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeyi”354ifade eder. Anlama yetisi tarafından tözün özünü oluşturanlar olarak anladıklarımız “öznitelik” (attributo; öznitelik, yüklem ya da sıfat), töz olmaksızın kendi kendisiyle kavranamayan ve onun duygulanışlarını ya da belli bir biçimde belirlenimlerini ifade eden şeyler ise “tezahür” (modus; tezahür, kip ya da tavır) olarak tanımlanır. Tözün sonsuz öznitelikleri bulunmakla birlikte, bu öznitelikler sonsuz farklı biçimde duygulanarak sonlu ya da sonsuz tezahürleri meydana getirir. Töz, tüm tezahürlerine önceldir, onların varoluş nedenini ya da ilk nedenini (causa prima) oluşturur355.

“Tanrı ya da Tabiat” (Deus sive Natura), öncesiz sonrasız biricik tözdür. Ethica’nın I. bölümünden ilerlendiğinde töz kavramının yerini Tanrıya, ardından Tabiat kavramına bıraktığı gözlenir. Tanrı ya da Tabiat, ilk nedendir ve tektir; varolmamasını mümkün kılabilecek başka bir neden olmadığı için de zorunludur. Sonsuzdur, birden fazla töz bulunmadığından başka hiçbir şey ile sınırlandırılamaz. Her şeyin varolmasını mümkün kıldığından ötürü ancak sonsuz biçimde varolabilir356.

Tabiattaki nedensellik zinciri içerisinde etki, nedenden zorunlu olarak doğmaktadır ve hiçbir neden olmadığında bir etkinin doğmuş olması olanaksızdır. Spinoza’ya göre evrendeki tüm şeylerin varolmaları için zorunlu olarak bir neden gereklidir. Nedensellik zincirinin başına gidildiğinde ise, neden ve etki arasındaki denkleme ihtiyacı olmayan tek varlık olan Tanrıya ulaşılır. Tanrı, “kendi kendisinin nedenidir” (causa sui); varolmasını sağlayan neden onun dışında değil, tabiatının kendisindedir ya da başka bir biçimde dile getirilirse varolmak onun tabiatı ya da özü gereğidir357. Ethica’da belirtildiği üzere Tanrı kendi kendisinin

354

Ibid., I.Tanım.3, s.31.

355Ibid., I.Tanım.4, I.Tanım.5, I.Önerme.16.Önermenin Sonucu.3; s.16, 51. 356Ibid., I.Tanım.6, I.Önerme.8; s.32, 37.

357 Ibid., I.Aksiyom.3, I.Tanım.1, I.Önerme.7; s.33, 31, 37. Ethica I. bölümün 1 ve 2 numaralı

aksiyomlarında belirtildiği üzere; olan her şey ya kendisinde ya da başka bir şeydedir. Başka bir şey aracılığı ile tasarlanamayan şeyin kendisi tarafından tasarlanması, başka bir biçimde kendi kendisinin nedeni olması gereklidir. Tanrı kendi kendisinin nedeni olarak tözü ifade ederken tüm tezahürler, töz olarak nitelenmediklerinden dolayı kendilerine neden olarak Tanrıyı alırlar.

nedeni olup özü varoluş içermektedir, bir anlamda Tanrı “varoluşun ta kendisi”358 olarak sunulmaktadır. Spinoza düşüncesinde töz, nedensellik zincirini başlatandır. Tabiatın sabit ve değişmez düzeni, nedensellik ilişkilerinin bütünüdür ve evrende olup biten her şey, bu nedensellik zinciri içerisinde gerçekleşmektedir. Evrende nedensiz hiç bir şey gerçekleşemese de, neden ve etki arasındaki bağıntının bilgisi genelde insanlar tarafından edinilmiş olmaz ve bu bilgisizlik, insanların bir şeyi açıklayamadıklarında aşkınlığa gönderme yapmalarına yol açar.

Nedensellik zincirinin hemen başında kendisinden başka bir nedene ihtiyaç duymadan etki eden Tanrı, sadece kendi tabiatının zorunluluğuna göre varolmakta ve tabii zorunluluğu ile davranmaktadır. Ancak tam da bu nedenle Tanrının tek özgür neden359 (causa libera) olduğu ileri sürülecektir; yalnızca kendi tabiatı tarafından belirlenmek ve ona göre eylemek, özgürlüğün Spinozacı tanımıdır. Var olan her şey tabiattaki belirlenmişlikten ya da “tabii yasadan” zorunlu biçimde çıkar ve eyleme belirlenir. Olumsallık (contingens) söz konusu edilmez, var olan her şey zorunlu olarak “gerektirilmiştir.” Bu bağlamda, Spinoza yaratıcı ve özgür irade sahibi bir Tanrıdan bahsetmemektedir ve XVII. yüzyıl içerisinde bu yaklaşımın oldukça çarpıcı olduğu söylenebilir. Tanrısal iradenin reddedilmesinden, Spinoza için “ahlakın tek mihenk taşı” olarak nitelenebilecek bir Tanrısal yasa anlayışının kabul edilemeyeceği açıktır. Pre-modern düşüncenin, siyasi iktidarın kaynağını yaratıcı ve yasa-koyucu aşkın bir Tanrı anlayışında bulduğu düşünülürse, Spinoza yasa ve uygulama arasında kurulan bu meşruiyet bağını kesmektedir. Aynı zamanda yaratıcı öznenin yokluğu, Spinoza düşüncesini semavi dinlerin karşısına yerleştirir360.

358 Goethe, ateizm suçlamaları karşısında; Spinoza’nın Tanrının varoluşunu kanıtlamadığını,

varoluşun Tanrı olduğunu söylediğini belirtir ve şunu ekler: “Bazıları bu yüzden ona ateist muamelesi yapıyorsa, ben de onu teistissimus adı ile övmek istiyorum” (Fransez, s.134).

359Spinoza, Etika, I.Önerme.17.Önerme Sonucu.2, s.51. 360

Bu noktada kısaca ateizm tartışmasına değinebiliriz. Tanrıyı Tabiat ile özdeşleştirirken yaratıcı özneyi yok eden Spinoza düşüncesinin, Ortodoks bir Tanrı anlayışını izlemediği açıktır. Yöneltilen ateizm suçlamalarına ilişkin olarak Henry Oldenburg’a yazdığı mektupta Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme’yi yazma nedenlerinden birisinin, bu suçlamalardan kurtulma umudu olduğunu belirtir. Lambert van Velthuysen’a yazılmış olan mektupta da, Spinoza ateizm suçlamalarını kısaca reddetmiştir. Ancak “dönek Yahudi tarafından, cehennemde şeytanın işbirliğiyle imal edilmiş” Teolojik-Politik İnceleme, tartışmayı daha da alevlendirecektir. Kitabın yayımlanmasının ardından acımasız eleştiriler başlar ve Spinoza çeşitli çevreler tarafından din

Spinoza’nın Tanrısı, şeylerin “aşkın” (transcendent) nedeni değil, “içkin nedeni”361 (causa immanens) olup varolan her şey ondadır362. Skolâstik düşüncenin birbirinden ayırarak kullandığı Natura Naturans ve Natura Naturata kavramları, Spinoza düşüncesinde aralarında bir farklılık gözetilmeden aynı düzlemde yer almaktadır. Tanrı ve özniteliklerini anlatan Natura Naturans ve Tanrı ya da Tabiatın zorunluluğundan çıkan her şeyi ifade eden Natura Naturata; birdir. Yaratan (Tanrı) ve Yaratılan (Tabiat) olarak iki ayrı düzlemde değil, “Etkin ya da Edilgin” Tabiat olarak birlikte Tanrıyı ifade ederler363; “hiçbir tavır (tezahür) Tanrının tabiatı dışında var olamaz ve tasarlanamaz ve her biri yalnız Tanrının tabiatında olabilir ve onunla tasarlanabilir”364. Ortaya konan bütün-parça ilişkisi, “özne” düşüncesini yok eder365.

düşmanı olarak görülür. Baştan sona ateizmi savunan bu eser, tüm dinler için yıkıcı nitelik taşır. Hobbes bile, böyle bir çalışma kaleme alacak kadar cüretkâr davranamayacağını ifade etmiştir. Öte yandan Spinoza, kendisini monist bir düşünür olarak okutan Tanrı-Tabiat özdeşliği ile panteizm yorumlarına kapı açacak, Alman düşüncesi içerisinde aktif panteizmiyle yer alacaktır. Scruton, panteizm ve ateizmine ilişkin tüm yorumları Spinoza’nın kabul etmeyeceğini düşünür; bu iki yaklaşım da aslında Tanrıyı sınırlamaktır. Zelyut’a göre ise Spinoza Tanrıya inanır; daha doğrusu kendi Tanrısına inanır ve kendi Tanrılarına inanmadığı için onu ateist olarak suçlayanlara, “hayır, asıl ateist olan sizsiniz” yanıtını verebilir. O halde söz konusu olan Spinoza’nın Tanrısıdır ve ateizme ilişkin tüm yanıtlar, “ate” sözcüğü ile neyin ifade edildiğine göre değişkenlik gösterir (Spinoza, “The Letters”, s.844, s.890, (Mektup 30 ve 48); Alber Nahum, “Sunuş”, s.9; Nadler, s.295-296, Roger Scruton, Spinoza (çev. Hakan Gür), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, Nisan 2007, s.73; Zelyut, s.37).

361 “Aşkın” olanın karşısına yerleşen “içkin” neden, Deleuze tarafından “üretmek için yalnızca

kendinde kalmakla yetinmeyen, ama ürettiği de kendinde kalan” olarak tanımlanmaktadır. Deleuze’e göre Spinoza, içkinliğin “ancak kendine içkinlik” olduğunu anlayıp bunu en iyi biçimde sunan düşünürlerden bir tanesidir (Gilles Deleuze, Spinoza Üzerine 11 Ders, s.94; Deleuze, Guattari, Felsefe Nedir?, s.48).

362Spinoza, Etika, I.Önerme.18, s.54.

363 Ibid., I.Önerme.29.Scolie, s.61. Natura Naturans ve Natura Naturata kavramları Ethica’nın

Hilmi Ziya Ülken tarafından yapılan çevirisinde “Yaratıcı ve Yaratılmış tabiat” olarak kullanılmıştır. Ancak Spinoza’da Tanrının yaratıcı bir özne olarak yer almaması nedeniyle bu iki kavram, G.H.R. Parkinson’un İngilizce çevirisindeki kullanımına uygun olarak “etkin ve edilgin Tabiat” (active and passive Nature) olarak çalışmada yer almıştır (Spinoza, Ethics, s.100).

364Spinoza, Etika, I.Önerme.15, I.Önerme.15.Kanıtlama; s.46. 365

Bu yaklaşım, Spinoza’nın siyasi metinlerinde modern bir meşruiyet ilişkisinin kurulumunu da güçleştirir. Öte yandan bu düşünce her şeyden önce “öznesiz (kökensel, tüm anlamı kuran) ve ereksiz (önceden konulmuş ereksel bir varış noktası olmayan)” bir düşünme sürecine ilişkin olup, Althusser için özdekçi tavrı ifade eder. Althusser’e göre özdekçi, bindiği trenin hangi istasyondan kalktığını ve nereye gittiğini önceden bilmeyen ve trene hareket halinde binen kişidir. Özdekçi düşünmek, öznesiz ve ereksiz düşünmektir; “kökensiz, bitimsiz bir düşünceden daha materyalist (özdekçi) ne olabilir?” Louis Althusser, Gelecek Uzun Sürer (çev. İsmet Birkan), Can Yayınları, İstanbul, 1998, s.237-238.