• Sonuç bulunamadı

buyurdıḳları ḳavl üzre bu ki (7) tenāsüḫ dinmez belki bu vaḥdet-i maḥżanuñ sırrıdur ki ġaybbḭn olanlar görür ʿaybçḭn olanlar görmez” (P398b)

4.3.6. Menkıbelerden Yararlanma

Ankaravî, şerhinde yeri geldiğinde velîlerin yaşadığı rivâyet edilen herhangi bir menkıbeyi anlatır. Bu yolla muhataba vermek istediği anlamı çok daha kolay kavratır:

“nitekim Mevlānā Cāmḭ raḥmetullāhu ʿaleyh Nefaḥātü’l-Ünsde Seyyid Aḥmed Rifāʿḭ (21) Ḥażretlerinüñ menḳıbesinde böyle dir ki Şeyḫ Ebū’l-Ḥasan ʿAlḭ Şeyḫ Aḥmed Rifāʿḭnüñ ḫˇāherzādesidür böyle naḳl eyler bir gün Şeyḫ Aḥmed Rifāʿḭ (22) Ḥażretlerinüñ ḫalvetḫānesi ḳapusında oturmış idüm anuñ öñinde bir kimsenüñ āvāzını işitdüm çünkim naẓar eyledüm gördüm ki anuñ öñinde (23) bir kimse oturmış ki hergiz ol kimseyi ben ol zamāna dek görmemiş idüm bir sāʿat miḳdārı biri birleriyle vāfir söz söyleşdiler pes (24) ol şaḫṣ baʿd-ı zamān ḫalvetḫānenüñ bir revzenesinden çıḳdı ve berḳ-i ḫāṭıf gibi hevā cānibine pervāz idüb gitdi pes Şeyḫ Aḥmed Ḥażretlerinüñ (25) öñine geldüm ve didüm ki yā şeyḫ bu kimse kimdür Şeyḫ Aḥmed Ḥażretleri baña didi ki sen ol kimseyi gördüñ mi ben didüm ki neʿam gördüm

pes Şeyḫ Aḥmed Ḥażretleri (26) baña didi ki ol kimse ricāl-i erbāʿadan bir ʿazḭzdür ki Ḥaḳ Teʿālā̱ anı deryā-yı muḥḭṭ üzre müvekkil ḳılmış ve deryālar anuñ taḥt-ı taṣarrufına gelmişdür ammā üç (27) gündür ki kendü mertebesinden bir zillet vāsıṭasıyla düşmiş ve cüdā olmışdur ben Şeyḫ Aḥmed Ḥażretlerine didüm ki yā seyyidḭ ol ʿazḭzüñ kendü mertebe- (28) sinden dūr u mehcūr olmasına sebeb nedür Şeyḫ Aḥmed Ḥażretleri baña didi ki ol ʿazḭz cezāyirden bir ḫālḭ cezḭrede tavaṭṭun ḳılmış ve maḳām ṭutmışdur (29) ḥikmet-i İlāhḭnüñ ol ḫālḭ cezḭrede üç gün üç gice ʿalettevālḭ yaġmur yaġdı ve ol ʿazḭzüñ ḫāṭırına bu geldi ki nolaydı bu yaġmurı Ḥaḳ Teʿālā̱ (30) Ḥażretleri maʿmūr olan diyārlara yaġduraydı ḫāṭıra ne gūne ḫāṭıra ḫuṭūr eyledügi sebebiyle ol kimse kendü mertebesinden dūr u mehcūr oldı (31) ve ben Şeyḫ Aḥmed Ḥażretlerine didüm ki yā seyyidḭ bu ḥālden ol kimseye ḫaber virdüñ mi şeyḫ baña didi ki andan istiḥyā eyleyüb aña sen mertebeñden düşdüñ (32) diyü ḫaber virmedüm didi ben şeyḫe didüm ki nolaydı ben anı göreydüm aña ḫaber virirdüm didüm şeyḫ maṣlaḥatdur imdi gözüñi yum didi pes ben gözümi (33) açduġım gibi kendümi bir ḫālḭ cezḭrede gördüm birḳaç ḳadem ilerü seyr ḳıldum gördüm ki ol ʿazḭz bir mevżiʿde oturur [H195a] aña selām virdüm selāmımı aldıḳdan ṣoñra (34) aña kendü ḥālinden ḫaber virdüm filḥāl ol merd baña yemḭn virdi ve didi ki luṭf eyle yā şeyḫ her ne kemm saña dirsem benüm sözümi ḳabūl eyle pes ben aña (35) didüm nola buyruñ görelim ol daḫı baña didi ki bu benüm ridāmı boġazıma ṭaḳ ve ucuñı elüñe alub bu eṭrāfda nidā eyle ki her kim ḥakḭm-i muṭlaḳ (36) olan Ḥaḳ Teʿālā̱nuñ kār-ı şerḭfine iʿtirāż eyleyeye anuñ siyāseti ve ḥāli budur di aña muḫālefet itmeyüb anuñ ridāsını boġazına ṭaḳdum (37) ve böyle diyü nidā eyledükde hātifden bir āvāz geldi böyle diyü ki ey ʿalḭ anı ḳo melāyike-yi āsmān anuñ ḥaḳḳında ḫurūşa geldiler ve zārḭ ḳıldılar ve (38) Ḫudā-yı Teʿālā andan ḫoşnūd u rāżı oldı ben bu āvāzı işitdükde bḭhūş oldum çünkim hūşa geldüm kendümi Şeyḫ Aḥmedüñ ḥużūrında buldum” (P481b)

Menkıbe anlatımlarında çoğu zaman menkıbenin geçtiği eserin ismini veren Ankaravî, bazen eser ismi zikretmeden de menkıbe anlatır:

“Şeyḫ ʿAṭṭār Ḥażretleri ḥikāye idüb buyururlar bir gün iki kimse kitābı oḳudılar ol kitābda böyle dimiş ki fülān yerde bir ḫazḭne (4) vardur ki aṣlā ol dükenmez ve anuñ ḳatında şu ṣıfatla bir maḥbūb vardur ki ol maḥbūbuñ ṣıfatları şerḥ ü beyāna gelmez ve eger ol yerde ol maḥbūb (5) bulunmaz ise [H220b] ol maḳāmdan bir miḳdār ilerü gidesin bir yol kenārında üç mḭl vardur ol üç mḭlde her ne yazıldı ise anları oḳıyub anuñla ʿamel (6) idesin dimiş ḥikmet-i Allāhuñ ol iki kimseden birisi ḳulaḳdan ol ḫazḭneye ve bāḥuṣūṣā ol maḥbūb cemḭle ʿāşıḳ olmış ve birisi daḫı (7) ʿāḳıl imiş kendüsine dimiş ki bu kitāb yalan söylemez ḥāżır ḫazḭne ve ḥāżır maḥbūb ol mevżiʿde eger bunları bulursaḳ büyük niʿmet ve ziyāde (8) ve devletdür diyüb ol ʿāşıḳla ʿāḳıl ol mevżiʿe dek seyr ü sülūk itmişler ol mevżiʿde ol kitābda yazılan ḫazḭneden ve maḥbūbdan (9) bir nişān bulamayub bir miḳdār daḫı ilerü gitmişler görmişler ki yol üç bölük olmış ve ol yoluñ her yerinüñ başında birer mḭl dikilmiş (10) evvelā bir mḭlde yazılmış ki ey rāhrev eger böyle giderseñ bunda ḫazḭne ve maḥbūb bulınmaz ammā bir şehre varırsan ve anda istedigüñ gibi kār ḳılur- (11) sın ve bir mḭlde daḫı yazılmış ki ey rāhrev eger bu yola giderseñ yā maḥbūbuñı bulasın veyāḫūd bulmayasın iḥtimālden ve şübheden ḫālḭ degildür ve (12) bir mḭlde daḫı yazılmış ki ey rāhrev eger bu yola giderseñ nābūd ve nāpeydā olursın ve kendüñi ve nām u nişānuñı lābüdd maḥv u fānḭ ḳılursın (13) pes ʿāḳıl ile ʿāşıḳ müşāvere idüb biri birlerine dimişler yā aḫḭ ḳanġı yola gidelim ʿāḳıl dimiş ki bu nāümḭdlük yolından (14) ve yoḳluḳ ṭarḭḳinden neʿūẕübillāh ben ol yola gitmezem ki andan maḥv u fānḭ olam ve bu ortada yola daḫı gitmezem ki anuñ netḭcesi nāmaʿlūmdur ve iḥtimāl- (15) den ḫālḭ degildür pes bir yoluñ netḭcesi olmaya aña gitmek ġāfilüñ şānından degildür ve ben şu yola giderüm ki anuñ netḭcesinde bir

şehr-i (16) ʿaẓḭm vardur ey refḭḳ aña gel baña mütābaʿat eyle ve netḭcesi maʿlūm olan ṭarḭḳe gidelüm didi ʿāşıḳ aytdı ben bu āna dek cānumdan bḭzār (17) oldum ve baña ʿaşḳ u şevḳ bir mertebe ġalebe eyledi ki ṣabr u ārāma mecālüm ḳalmadı çünkim evvelki mevżide maḳṣūdımı bulamadum böyle beyhūde yere gezmekden (18) nābūd ve nāpeydā olmaḳ baña evlā̱ ve maḥv u fenā yolına gitmek baña eleẕẕ ü aḥlā̱dur diyüb ʿāḳıl şehr yolına ve ʿāşıḳ maḥv u ḳahr yolına gitdi ol ʿāşıḳ (19) egerçi maḥv u fenā yolına gitdi ve birḳaç ḳadem ʿaşḳ u şevḳle bḭvücūd terk ü tāz itdi hemāndem kendü maḥbūbunı vaṣf olınandan ziyāde buldı (20) ve ol kenz lāyefnāya daḫı vāṣıl oldı” (P494b)

4.3.7. Peygamberler Tarihinden Alıntılar

Ankaravî, beytin anlamını güçlendirmek ve konuyu muhataba dahi iyi kavratmak için peygamberler tarihinden örnekler de vererek şerhini zenginleştirir.

Şârih Âdem’den, Muhammed’ten, Mûsâ ile Tur Dağı’ndan, İsâ’dan, Yûsuf’un kuyuya atılmasından, Züleyha’nın Yûsuf’a olan aşkından, Mısır’a hükümdar olmasından, Dâvud’un soğuk devir dövmesinden, Yâkub, Süleyman, İbrahim, Yûnus, İdris, İsmail, Harun ve Circis gibi pek çok peygamberden bahsetmiştir.

“ve İdrḭsüñ nām-ı şerḭfi (11) Uḫnūḫdur anuñ keŝret dersinden ötüri aña İdrḭs didiler dimişlerdür yaʿnḭ Ḥażret-i İdrḭsüñ vücūdında nücūm cihetinden cinsiyyet var idi (12) ve lihaẕā sekiz yıl ol İdrḭs felek-i sābiʿde olan Zuḥal yıldıyızla gelmede oldı maşrıḳlarda ve maġriblerde Zuḥal yıldızı anuñ yāri oldı (13) anuñla hem ḥadḭŝ ve anuñ maḥrem ü āŝārı oldı ve İdrḭs Ḥażretleri hem ol Zuḥal ne dirse bildi cümle āsārına ʿālim ü ʿārif oldı” (P547b)

Şârih, peygamberlerin yanı sıra Karun, Firavn gibi isimleri de şerhinde zikretmiştir.

“zḭrā Firʿavn gibi ḳavḭ ve mütemerrid olan nefs-i emmāre-yi bissūʾ bu dünyāda şāh u ḥākimdür pes (15) her kim ṭābiʿ-i nefs-i emmāre olursa maḥsūs olan devletde ve şeref ü niʿmetde ve rāḥatda ve yemede ve içmede ve maʿḭşetde ve ḫoş geçmede ehl-i (16) āḫiret ve aṣḥāb-ı ḥaḳḭḳat üzre ġāliblerdür zḭrā bu dünyā anlaruñ nevbeti degildür anlaruñ nevbeti yevm-i āḫiretde gelür” (P488b)

4.3.8. Dayanaklar

Ankaravî, Mesnevî beyitlerinin şerhinde ele aldığı konuyu sağlaştırmak, konu ile ilgili paralel düşünceler söylemek için ayet, hadis, kelâm-ı kibâr, Arapça ve Farsça şiir ve ifadeler kullanır. Dile getirdiği görüşlerini desteklemek için kullandığı bu ifadelerde bazen isim, bazen eser adı verir. Şârihin isim vermeden zikrettiği kaynaklar da mevcuttur.

4.3.8.1. Ayetlerin Tefsirinde Zikrettiği İsimler ve Eserler

Şârih, ayetlerin tefsirini yaparken dört isimden ve bir eserden bahsetmiştir. Ayrıca Ankaravî, bir yerde “ehl-i tefsîr” ifadesi ile genel bir gönderme yapmıştır: Beyḍāvḭ (P501b) (P533b), (P554b) Ebū’s-Suʿūd Efendi (P440a), İbn ʿAbbās Ḥażretleri (P387b), İmām Ḳuşeyrḭ Ḥażretleri (P468a) ve Tefsḭrü’l-Kebḭr (P569a)

“kemā ḳāle’n-Beyḍāvḭ fḭ- (31) tefsḭr

haẕe’l-āyeti velāyetu tedellu ʿalā̱ enna

Ādeme efḍalu mine’l-melāʾiketi’l-meʾmurḭne bissücūdi lehu

pes her kim ḥaḳḭḳat-i insāniyyeyi bula hemān kendü (32) ʿaṣrında ol ḫalḭfe-yi Allāhdur ki Ḥażret-i Ādemüñ ve sāyir enbiyānuñ cümlesinüñ esrārına ve ʿulūmına vāriŝ olub anlaruñ ḳāyimmaḳāmı olur” (P501b)

“kemā ḳāle fḭTefsḭri’l-Kebḭr

inne ḳarṣa’ş-şemsi filʿıẓami tusāvḭ kurrete’l-arḍı

miʾeten ve settḭne

(38)

merreten”

(P569a)

“nitekim Ḥaḳ Teʿālā̱ Ḥażretleri

velleẕḭne hum ʿalā̱ṣalātihim yuḥāfiẓūn

buyurdı ve ehl-i tefsḭr

yuḥāfiẓūne

yi

yuvāẓebūn ve yudāvemūn ʿaleyhā

dimekle (9) tefsḭr ḳıldı ve ʿāşıḳlaruñ ṣalātda dāyim olmaları bu ṭarḭḳledür ki bir ʿāşıḳuñ kārı ki mḭḳāt-ı ṣalātda müşāhede-yi maḥbūb ḳılmaġa intiẓār (10) ola kemāl-i ḥaẓẓı ve leẕẕeti ṣalātdan bula ol ʿāşıḳ dāyimā ṣalāt içre olur” (P533a)

4.3.8.2. Hadis Rivâyetlerini Aktarırken Zikrettiği İsimler ve Eserler

Ankaravî, beyitlerin şerhinde vermiş olduğu hadislerin pek çoğunun kimden rivâyet edildiğini ya da hangi hadis kitabında geçtiğini dile getirmiştir. Hadis rivâyetlerinde verdiği isimler ve bu isimlerin zikredildiği varak numaraları şunlardır:

ʿAbdullāh bin Cābir (P591a)

Aḥmed (P399b), (P413b), (P469b), (P489b), (P501a), (P528a), (P606a) Aḥmed ibn Māce (P615a)

Aḥmed Nesāʾḭ (P615a)

ʿAlḭ (P535b), (P547a), (P569a), (P614a), (P615b)

Berrā̱ (P615a)

Beyhaḳḭ (P501a), (P533a), (P534a) Bezzār (P519a), (P533a)

Buḫārḭ (P339b), (P479b), (P542b) Büreyde (P615a)

Cābir (P488a), (P412b), (P518a), (P542a), (P547a)

Cābir bin Semure (P550b) Ebḭ İmāme (P501b) Ebḭ Saʿḭd (P578a)

Ebū Dāvūd (P479b), (P512a)

Ebū Hureyre (P417a), (P533a), (P541b), (P547a), (P550b), (P562a), (P577a), (P588a), (P628a)

Ebū Ḳuḥāfe (P512a) Ebū Manṣūr (P535b)

Ebū Mūsā̱ (P412b), (P414a), (P486b), (P489b)

Ebū Nuʿaym (P617b) Ebū Saʿḭd (P547a) Ebū Ümāme (P425b)