• Sonuç bulunamadı

Demokrasinin içeriğinde olmazsa olmaz sayılabilecek olgulardan biri de temsildir. Temsil kavramının en bilinen anlamı, temsil edilen anlaşmaya uygun olarak çeşitli eylemleri gerçekleştirmek için temsilcinin yetkili tutulması ile temsilci ve temsil edilenin arasında bir ilişki olmasıdır. Temsilin sınıflandırılması toplumsal açıdan iki şekilde yapılabilmektedir. Bunlar, Hukuki Temsil; bir sözleşme veya aralarındaki görev gereği başkaları adına hareket eden kişilerin söz konusu olması,

Sosyolojik Temsil; kişinin, bir gruba atfedilen din, dil, ırk, sosyal statü veya

toplumsal üyelik gibi kişisel özellikleri nedeniyle o grubun temsilcisi sayılması hali (Yıldırım ve Diğerleri, 2011: 508) şeklinde tanımlanabilmektedir.

Tekeli (2011: 148)’ye göre temsil kavramının anlamlı olabilmesi için iki temel öğeye ihtiyaç vardır. Bunlardan biri, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası ve bu toprak parçasıyla kendini tanımlayan bir topluluktur. Bu topluluğun yapısı, özgür ve eşit bireylerden oluşmalı ve uygulama alanına göre bir de Kamu Alanı’nın bulunması sağlanmalıdır. Kamu Alanı’ndan kasıt seçim çevresidir ve kamusal aktörlerin sergilenme platformu, bireylerin birbirlerini dolaylı olarak etkileyebilme alanı olarak da tanımlanabilmektedir. Temsilin gerçekleştiği ve seçim sürecinin ve toplumun küçültülmüş modeli olarak bir meclisin bulunması da ayrıca gerekli bir durumdur. Bu meclisin seçtiği ve meclis kararlarının uygulayıcısı olan bir de siyasi otorite organına ihtiyaç vardır. Son olarak, toprağın sınırlarındaki akımlar siyasal otoritenin denetimi altında olmalı ve önceden belirlenmiş geniş bir siyasal karar ve eylem alanı bulunmalıdır.

Temsil, demokrasinin esas ilkelerinden biri olan eşitliğin, geniş ölçekli bir siyasal sisteme uygulanması olarak algılanmaktadır. Bunun sağlanmasındaki temel

nokta seçimlerdir. Bu seçimler için şartlar, seçimin özgür bir ortamda gerçekleşmesi ve bütün siyasal partilerin eşit koşullarda seçime girmelerinin sağlanmasıdır. Yani seçmensiz temsilin bir anlamı olmadığı gibi, özgür bir seçenek sunmadan yapılan seçimlerde de hakkıyla temsili iktidar ortaya çıkamayacaktır (Çelik ve Uluç, 2009: 218). Temsili demokrasi denildiğinde anlaşılması gereken tanım, demokratik ülkelerde milletin egemenlik hakkının doğrudan değil, seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanmasıdır. Temsili demokraside halkın seçtiği temsilciler, meclis ya da genel anlamıylaparlamentoolarak adlandırılan yerde toplanır ve halk adına kararlar alır (https://tr.wikipedia.org/wiki/Temsil%C3%AE_demokrasi E.T: 12.11.2014).

Temsil konusunda var olan çeşitli mekanizmalar bulunmaktadır. Bunlar, ulusal parlamentolar, senatolar, yerel meclisler, seçimle gelen siyasi liderler, sendikalar, partiler ve sivil toplum örgütü benzeri siyasal süreçte temsil işlevini elinde tutan aktörler şeklindedir. Demokratik bir sistemin temel yöntemsel nitelikleri, belli aralıklarla yapılan özgür, adil ve şeffaf seçimler, yöneticilerin denetlenebilir, hesap verebilir ve değiştirilebilir olması, özgürce seçme seçilme, örgüt kurma ve örgüte katılma, tüm vatandaşların bilgi kaynaklarına ulaşma hakkı şeklinde sayılabilir. Fakat bunların, temelde, adaletli bir yapı ve tüm bireylerin eşit olduğu inancı üzerine kurulmuş olması önemlidir (Sumbas, 2012: 44).

Tarihsel gelişim içinde “temsil” ve temsil işlevinin yerine getirildiği yerlerden biri olan “parlamentolar”, ekonomik ve toplumsal değişim süreci içinde ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilmiş kurumlardır. Bu kurumların yerelde yansıması ise belediye meclisleridir. Temsil, nüfus yoğunluğundan dolayı, doğrudan değil daha çok dolaylı olarak gerçekleşen bir yapıya sahiptir (Örs, 2006: 6). Yerel yönetimler açısından temsil konusu, yerel düzeyde temsil edilenlerle temsil edenler arasındaki toplumsal uzaklık mesafesinin azlığı olarak nitelenmektedir. Yerel yönetimlerin demokratikliğinden ya da demokrasiye katkısından bahsedilirken, kapalı bir şekilde kabul edilen ihtimal, yerel seçimlerin coğrafi sınırlılıktan kaynaklanan bir yere özgü olmasıdır (Çitçi, 1996: 6).

Yerel düzeyde temsili demokrasi, biçimsel olarak bakıldığında, Batılı kapitalist ülkelerin anlayışıyla, seçilmiş organlara sahip olmakla gerçekleşir. Ve batıda ilk uygulamaları görülen demokrasinin 1789 Fransız Devrimi ile demokratik temsili yerel yönetim anlayışının güçlendiği söylenebilir (Keleş, 2014: 87-88). Türkiye gibi temsili demokrasilerde egemenliğin tek meşru kaynağı olan millet, bu egemenliğini kendisini temsil eden organlara devretmektedir. Bu organların oluşturulup iş başına getirilmesi ise secim yoluyla olur. Seçilenler kendilerini seçenleri değil, tüm milleti temsil ederler. Bireylerin seçimlere katılmaları demokratik siyasetin ayırt edici özelliğidir (Acar, 1999: 242).

Eski temsil tarihinde, ister iktidarı uygulama yetkisi sağladıkları için, ister egemen iktidar yeri geldiğinde onlara danıştığı için, temsil sırasında en başta her zaman sosyal konumlar, sınıflar ve mülkler gelmiştir. Yani halkın hepsinin temsil edilmesi diye bir anlamı yoktur (Rancière, 2015: 61). Temsilde eşitlikten bahsedebilmek için çeşitli şartların bir araya gelmesi gerekmektedir. Özellikle, daha iyi eğitimli, daha zengin kişilerin hem sürece katılma istekleri hem de yöneticiler tarafından doğrudan bilgilendirilmeleri mümkündür. Bu sebeple, halkın hepsi oy kullansa da hepsinin doğrudan temsil edilmeleri ve haklardan eşit şekilde yararlanma gibi bir durumları söz konusu değildir (Bartels, 2005: 1).

“Halka ait olan iktidarın, halk adına, halkın seçtiği ve halka karşı sorumlu temsilciler aracılığıyla kullanılması yoluyla” gerçekleştiği temsili demokrasi yaygın bir biçimde kullanılmakla birlikte teori ve uygulamaya ilişkin bir takım sorunlara da sahiptir. Bunlar; yönetilenlerle yöneticiler arasındaki irade uyumunun nasıl sağlanacağı, her bireyin özel çıkarları bulunduğu gerçeği karşısında toplumun bütününün çıkarlarını kimin ve nasıl ortaya koyacağı gibi sorunlardır. Bu ve benzeri soruların çözümü için, temsili demokrasi denemelerinin başlangıcında “emredici vekalet” düşüncesiyle verilmeye çalışıldığı; daha sonraları ise toplum tarafından parlamentoya vekalet verilmesi yoluna gidildiği gözlemlenmektedir (Varlık ve Ören, 2003: 179).

Ulusal temsilcilerin çok seçkin özellikler sergilemesinin yanında, meclis üyelerinin özellikleri temsil edilen nüfusa görece daha yakındır. Türkiye belediye meclis üyelerinin en büyük iki uğraş gurubu olduğu varsayılmaktadır. Bunlardan biri çiftçiler bir diğeri ise esnaflardır. Çiftçiler nüfusun en çok uğraşı olan tarımı, esnaflar ise ticari boyutunu oluşturmaktadırlar (Çitçi, 1996: 8).

Temsili demokrasilerde, siyasal partiler siyasal katılımın başlıca aracı olmak, siyasal katılımı toplumsal farklılıklara göre bölmek ve çıkarları birleştirmek yönünde gelişmiştir. Temsili demokrasinin sorunlarından biri siyasal katılımı yalnızca seçimlere indirgemektir. Bir diğer sorun, siyasal katılımın düzeyidir. Çoğunlukçu ya da çoğulcu olmasıyla ilgili yaşanan sorunlardır (Sağır, 2004: 6-7). Çalışmanın ikinci bölümünde, bu konuya ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, temsil çok geniş bir anlama sahip olmasına karşın, uygulamada ve algıda dar bir anlamda kullanılmaktadır. Temsilin sadece partiler aracılığıyla sağlanması, halkın birkaç yılda bir yönetsel anlamda kendini temsil edecek kişileri seçmesi demokrasinin gerçek anlamına uygun bir kullanım değildir. Kişilerin kendini doğrudan temsil etmesinin uygulamada mümkün olmamasından dolayı tercih edilen dolaylı temsil sisteminin, halkın lehine düzenlenmesi önemli bir konudur. Demokratik bir düzende, temsil edilen ve eden arasında etkili bir iletişimin olması gerekmektedir. Gerek yerel yönetimlerin, gerekse merkezi yönetimin etkili hizmet sunabilmesi için, temsil etiği kesimi iyi tanıması ve ihtiyaçlarına cevap vermesi önemlidir. Bu noktada etkinlik kavramından ne anlaşılması gerektiği sorusu akla gelmektedir.