• Sonuç bulunamadı

1.2. Kent Yönetimi ve Büyükşehir Yönetimi

1.2.3. İdari Reform Raporlarında Büyükşehir Belediye Sistemi

1930’lu yıllarının başından itibaren, yurtdışından yabancı uzmanlar getirilerek çeşitli dönemlerde Türkiye’nin mevcut durumunun tespiti için raporlar hazırlatılmıştır. Bu bölümde, bu raporların içeriğinde büyükşehir sisteminin varlığına yönelik bir inceleme yapılmıştır.

İlk olarak, 1933 yılında yayınlanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin idari Reform konusunda dışarıdan gelen uzmanlara hazırlatılmış Dorr Raporu’nda, yetki devrinden bahsedilmiş fakat ayrıntılı bir şekilde yerel yönetimlerden ve dolayısıyla büyükşehir yönetimlerinden bahsedilmemiştir. Daha çok yüzeysel bir düzenleme ve bürokrasiye yöneltilen eleştiriler yer almış, dolayısıyla merkeze yönelik olarak hazırlanmıştır (Yayman, 2008: 85-100).

1949 yılında yayınlanan Thornburg Raporu, Türkiye’nin nasıl yükseleceğine dair hazırlandığı iddia edilen ve yine yabancı uzmanlarca hazırlanan bir diğer rapordur. Bu raporda, merkez-yerel ilişkisine değinilmiş, aşırı merkezileşme eleştirilmiş fakat merkez ve yerel ilişkisinin nasıl olacağı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için neler yapılması gerektiği gibi konular ayrıca düzenlenmemiştir (Yayman, 2008: 106-120). Yine 1949 yılında yayınlanan Neumark Raporu’nda da Türk idare hizmetlerinde görünüş olarak bir ademi merkeziyetçiliğin olduğu fakat

bunun aşırı merkeziyetçi yapı karşısında yeterli olmadığı belirtilmiş ve bunun önüne geçilmesi tavsiye edilmiştir (Yayman, 2008: 133).

1951 yılında hazırlanan Barker Raporu, belki de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hazırlanan diğer raporlara nazaran o güne kadarki en kapsamlı yerel yönetim konusunu inceleyen rapor olmuştur. Raporda, seçilmiş kişilerin merkezden atanmış kişiler karşısında etkisiz kaldığı, bir kısım kararların atanmış memurlara bırakıldığı, mevcut Anayasa’da mahalli idarelere birçok yetki ve görev tanınmasına karşın mahalli idarelerin bunu karşılayacak mali kaynaklara sahip olmadığı eleştirilmiş ve bunun önüne geçilmesi tavsiye edilmiştir (Yayman, 2008: 143). Yine aynı yıl yayınlanan Martin-Cush Raporu’nda, merkeziyetçiliğin gevşetilerek mahalli idarelerin yetkilerinin arttırılması yönünde tavsiyeler verilmiştir (Yayman, 2008: 153).

Gruber Raporu (1952), orijinal metninin bulunmamasından dolayı sadece genel olarak idari teşkilat ve personel konusunda hazırlanan bir rapor olarak anılmaktadır (Yayma, 2008: 155). Bu nedenle mahalli idareler konusunda bilgi içerip içermediği anlaşılamamıştır. Baade Raporu da 1959 yılında hazırlanmış olup, genel olarak Türkiye’nin yabancı sermaye ile gelişeceğini vurgulayan, merkezileşmenin bu yönde özel sektörü teşvik edici bir rol üstlenmesini ifade eden fakat mahalli idarelere yer vermeyen bir idari reform raporudur (Yayman, 2008: 159-166). Aynı yıl hazırlanan bir başka rapor olan Chailloux-Dantel Raporu, personel konusunda geniş ifadelere yer vermesine karşın mahalli düzenlemelere değinmeyen bir başka reform Raporu olarak düzenlenmiştir.

Yukarıda verilen ve yabancı uzmanlara hazırlatılan bu raporların birçok alanda eleştirel yaklaşımları bulunmakta fakat yerel olarak düzenlemelere yer vermedikleri, verseler dahi bunların ayrıntılı olmadıkları gözlemlenmiştir. Bu durumda o dönemlerin yönetim anlayışı olan devletçilik anlayışının kırılmaya çalışıldığı fakat kırılmaların liberal politikalar aracılığıyla olacağı, yerelleşmenin ise arka planda tutulduğu anlaşılmaktadır.

İlk defa Türk uzmanların da içinde bulunduğu, İdari Reform ve Reorganizasyon Hakkında Ön Rapor 1961 yılında hazırlanmıştır. Bu rapor adından da anlaşılacağı üzere bir ön rapor olup, Türkiye’de yapılacak bir idari reform çalışmasının kapsamının nasıl gerçekleştirilebileceğini dile getirmiştir (Yayman, 2008: 220). Bu Rapor’dan sonra oluşturulan Mook Raporu (1962), Fisher Raporu (1962), Podol Raporu (1963) gibi raporlar da daha önceki raporlarda olduğu gibi yerel yönetimler üzerine düzenlemelere rastlanmamıştır.

Bilinirliği yüksek olan ve Türkiye Cumhuriyeti İdari Tarihi’nde önemli bir yere sahip olduğu iddia edilen Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi, kısa adıyla MEHTAP Raporu (1963), merkezi idareyi ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Buna ek olarak, yerel yönetimler konusunu da içermesi yönünden önemli bir Rapor’dur. Planlı dönemde, yerel yönetimlerin yeniden düzenlenmesini amaçlayan en önemli girişim MEHTAP (Merkezi Hükümet Teşkilat Araştırma Projesi)’dir. Bu araştırmada, “Merkezi kuruluşlar ile merkezi hükümet teşkilatının taşra birimleri ve mahalli idareler arasında görev dağılımı, mahalli idarelerin yetkileri, kaynakları ve teşkilatlanması konuları çok önemli bir inceleme alanı teşkil etmektedir. Bu konular ayrı ayrı ele alınıp incelenmelidir” sonucuna ulaşılmış; mahalli idarelerin yapısal sorunları ile bu idarelerin merkezi idare ile olan ilişkilerinin ayrı ayrı irdelenmesi gerektiği hususuna vurgu yapılmıştır (Urhan, 2008: 87).

Son olarak 1991 yılında oluşturulan Kamu Yönetimi Araştırma Projesi (KAYA Raporu), Türkiye’de kamu yönetimi reformunun anlaşılabilmesi için önemli bir yere sahiptir. Bu Rapor’un amacı; “Kamu hizmeti gören merkezi yönetimin merkez ve taşra örgütü ile yerel yönetimleri etkili, süratli, ekonomik, verimli ve nitelikli hizmet görecek bir düzene kavuşturmak; kamu yönetiminin gelişen çağdaş şartlara uyumunu sağlamak,; kamu kuruluşlarının amaçlarında, görev, yetki ve sorumluluklarında ve bunların bölüşümünde, örgüt yapılarında, personel sisteminde, kaynaklarında ve bu kaynakların kullanış biçimlerinde, yöntemlerinde, mevzuatında, haberleşme ve halkla ilişkiler sistemlerinde var olan aksaklıkları ve eksiklikleri tespit etmek ve bu konularda yapılması gerekenleri incelemek ve önermektir” şeklinde belirlenmiştir.

KAYA Raporu’nda yerel demokrasinin işlemesine ilişkin sayılabilecek önemli konulara yer verilmiştir. Bunlar (KAYA Raporu, 1991: 184; Çitçi, 1996: 12-13): “Hemşerilerin hemşeri olma sıfatıyla, yerel yönetim birimlerinin kesinleşmesi kararlarına karşı idari yargıda iptal davası açma hakkının tanınması; yerel yönetim meclislerinin kimi konularda zorunlu olarak kimi konularda da isteğe bağlı olarak, kamuoyuna başvurabilmesi; belediye meclisi seçimlerinde seçim çevresinin mahalle olması, mahalle örgütüne sosyal, kültürel alanda ve kimi kent hizmetleri açısından işlev verilerek canlı bir birim niteliği kazandırılması; belde halkının belde yerel yönetimlerine katılımını arttırmak ve yönetimle halk arasındaki iletişimi geliştirmek açısından belediye meclisi seçimlerinde seçim çevresinin mahalle olması; belediye meclisi ve halk arasındaki, ilişkilerin canlı ve sıcak tutulması için meclis kararlarının, görüşme tutanaklarının açık olması ve isteyene verilmesi; meclis gündeminin halka önceden duyurulması; karar özetleri yerine meclis kararlarının yayınlanması” şeklinde özetlenebilmektedir.

Görüldüğü üzere bütün raporlarda, kamu yönetimi bir bütün olarak değerlendirilmiş ve çok kısıtlı konularda özel olarak yerel birimlere değinilmiştir. Bu yönüyle, büyükşehir sisteminin mevcut durumunun ayrıntılı olarak idari reform raporlarında gözlemlenmesi pek mümkün olmamıştır.