• Sonuç bulunamadı

Büyükşehir belediyelerinin mali yapıları konusunda büyük beklentiler ve farklı algılar bulunmaktadır. İlk görüş, küçük belediyelerin mali açıdan daha sıkıntılı olduğu yönündedir. Bu görüş içeriği, büyükşehir belediye sınırları içerisinde olmayan küçük belediyelerin mali sorunlarını çözme ihtimalinin, büyükşehirlere göre daha düşük olduğudur. Öyle ki, küçük bir belediye yeterli kaynak sağlasa bile, genellikle ekonomiklik ve optimalite ölçütlerine uygun kapsamlı bir örgüt kuramayacağı, nitelikli personeli kendisine çekemeyeceği, yeni teknolojiyi satın

alamayacağı, güçlü bir makine parkı ve şantiye kuramayacağı düşünülmektedir (Özgür ve Diğerleri, 2008: 401). Buna karşın diğer görüşte ise, özellikle gelirlerin paylaşılmasında büyük belediyeler, ilk bakışta sanıldığının aksine, küçük belediyelerden daha yoksul durumlara düştükleri belirtilmektedir. Bu yoksulluk, gelirlerinin göreli azlığından ve büyükşehirlerin sunmak ve kamuoyuna hesabını vermek zorunda oldukları hizmetlerin çokluğundan kaynaklanmaktadır (Keleş, 2014: 315).

Büyükşehirlerin, mali açıdan yaşamış oldukları sorunlardan önce, 6360 sayılı Kanun öncesi ve sonrası gelir gider dengesinin ele alınması gerekmektedir. Bu denge ile ilgili Bingöl ve Diğerleri (2013: 62) tarafından yapılan şu değerlendirmeler, aradaki farkın görülmesi açısından önemlidir:

“İl sınırında büyükşehir belediye modeline geçilmeden önce, ortalama olarak 376 TL olan kişi başına belediye payları, 6360 sayılı Kanun sonrasında %3,45 artarak 389 TL’ye yükselmektedir. İl özel idarelerinin de dahil edilmesi halinde; mahalli idarelerin kişi başı genel bütçe vergi geliri ortalama 342 TL’den, %10.81 artışla 379 TL’ye çıkmaktadır. 6360 sayılı Kanunla belediyelerin mali imkanlarını artırmaya yönelik diğer bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu çerçevede, 5779 Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un 5. Maddesinin son fıkrasında yazılı olan “büyükşehir belediye paylarındaki artış, bir önceki yılın aynı ayında tahakkuk eden tutarların yüzde 20’sinden fazla olamaz,” hükmü 6360 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece, büyükşehir belediyelerinin il dahilinde gerçekleşecek vergi tahsilatı artışından kısıtlama olmaksızın yararlanması sağlanacaktır. 6360 sayılı Kanunla, genel bütçe vergi paylarının dağıtım oranlarının değişmesi yanında, dağıtım esaslarında da değişikliğe gidilmiştir. Büyükşehir belediyelerinin %5 olan GBVG payı %6 olarak belirlenmesine rağmen, mevcut uygulamada bu payın %70’i doğrudan büyükşehire aktarılmak ve %30’u havuza alınmak suretiyle diğer büyükşehirler arasında nüfuslarına göre dağıtılmaktadır. 6360 sayılı Kanun sonrası bu dağıtım şekli; %60’ı doğrudan büyükşehire aktarım, %40’ı havuza alınmak ve bunun %70’inin büyükşehirler arasında nüfus, kalan %30’unun ise yüzölçümü

esasına göre dağıtımı şeklinde olacaktır. Bu sayede, nüfusun belirleyiciliğinin yanına yüzölçümü faktörü de eklenerek daha adil bir dağıtım hedeflenmiştir. 6360 sayılı Kanunla, büyükşehir ilçe belediyelerinin %2.5 olan payı %4.5’e çıkarılmıştır. Mevcut yapıda bu pay; sadece nüfus esasına göre dağıtılmakta iken, değişiklik sonrası %10 yüzölçümüne, %90 nüfus esasına göre dağıtılacaktır. İl özel idarelerinin GBVG pay oranı %1.15’den %0,5’e düşürülmüştür. Ancak, mevcut 16 büyükşehir belediyesi ve yeni kurulan 14 büyükşehir belediyesinin bulunduğu illerde, il özel idareleri kapatılmıştır. Kalan il özel idaresi âdetinin yanında, itap ettiği nüfus sayısının da düşmesi sonucunda kişi başı pay oranlarında herhangi bir düşme olmamakta, aksine kişi başı pay miktarı yıllık 38 TL’den 67 TL’ye yükselmektedir.”

Yukarıdan verilen bütün mali imkanlar ve artışlara rağmen büyükşehir belediyelerinin yaşamış olduğu mali kaynakların yetersizliği, teknolojik imkânsızlık, hizmetlerin çeşitliliği gibi konular ilave kaynak bulmayı zorunlu kılmaktadır. Öz kaynaklarının yetersizliği ile birlikte kaynak oluşturmanın zorluğu, Türkiye’deki belediyeleri daha kolay bir yöntem olan iç ve dış borçlanma yapmaya yöneltmektedir. Bu da beraberinde bir takım sorunlar getirmektedir. Örneğin, belediyeler, su, altyapı, çevre-temizlik, kanalizasyon, çarpık kentleşme gibi kendini finanse edemeyen yatırımları da yapmak durumundadırlar. Özellikle 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ile belediyelerin yetki ve sorumluluk alanı genişlemesine rağmen hala gelirlerinde yapmış oldukları hizmetin gerçek karşılığı olan bir artış meydana gelmemiştir. Bunlara ilaveten gelir- gider dengesizliği ve merkezi idareden aktarılan vergi paylarının yetersiz olması gibi faktörler eklenince belediyelerin dış borçlanma yapması artık zorunluluk olarak görülmektedir (Doğan ve Baş, 2013: 308).

6360 sayılı Kanun sonrasında büyükşehirlerin gelirler açısında güçlendirildiği düşünülse de, başka sorunları da beraberinde getirmiştir. Değişimle gelen en önemli sorunlar; muhasebe kayıtlarının devri, taşınırların devri, işletme yönetimi ve işletme kaynaklarının devri ve son olarak il özel idarelerine ait taşınmazlar ve bunlardan kiraya verilenlerin durumu şeklindedir (Karaaslan, 2014: 283). Bu yeni durumdan dolayı, hızlı büyümenin bir sonucu olarak bu belediye idare/işletmelerinin bütçeleri,

personel sayısı, araç-gereç ve ekipmanlarında da hızlı bir artış görülmekte, bu durum da büyükşehir belediyeleri üzerinde mali bir sorumluluk yüklemektedir (Apan, 2004: 35). Bu yükümlülükler sonucunda daha çok gelire ihtiyaç duyulurken, daha çok borçlanma da ortaya çıkmaktadır.

Mali sorunlara yönelik farklı bir bakış olarak, 6360 sayılı Kanun’un gerekçesinde de yer alan, ekonomik ve toplumsal ilişkileri açısından birbirinden ayrılamayan merkez ve çevre belediyelerinde kamusal kent hizmetlerinin ayrı ayrı belediyelerce yurttaşlara sunulmasının, hizmetin bölünmezliği ilkesine ters düşmesi ve savurganca bir uygulamaya yol açmasıdır (Ökmen ve Parlak, 2010: 248). Büyükşehirlerde mali bütünlüğün sağlanmasının bu savurganlığı önleyeceği düşünülmektedir. Ayrıca siyasi uygulamaların da mali sorunlara yol açtığı düşünülmektedir. Örneğin, büyükşehir belediye yönetimlerinin gelirlerinin, seçmeni etkilemek amacıyla yapılan hizmetlerde kullanılması, kentin gerekli hizmetlere sahip olamamasına sebep olabilmektedir. Bu uygulama doğrultusunda, kaynak israfının oluştuğu ve istenilen başarının elde edilmesine engel olduğunu savunulmaktadır (Görmez, 2012: 87). Mali sorunlara yönelik bir diğer değerlendirme de, büyükşehirlerin bazı durumlarda, kendilerinin sunması gerektiği hizmetleri şirketlere yaptırdığı ve bunun sonucunda etkin hizmeti sunan, maliyetini karşılayan ve mali sorunlarla karşı karşıya kalan birimin büyükşehir belediyesi olmadığı yönündedir (Karaman, 2006: 213).