• Sonuç bulunamadı

Kalkınma planlarında da sıklıkla dile getirilen sorunların başında artan nüfusun kentleşmeye yönelik olumsuz etkileri gelmektedir. Özellikle büyükşehirlerin diğer kentlere göre daha cazip ekonomik ve sosyal olanaklara sahip olması, iç göçün

rotasını büyükşehirlere çevirmesine neden olmuştur. Artan nüfusun, yerel yönetim birimlerinin görev ve yetkilerine doğrudan etkisi olduğu kabul edilir bir gerçektir. Hem demokrasi hem de etkinlik açısından bu durumun büyükşehir belediyelerine getirmiş olduğu sorumlulukların ve sorunların belirlenmesi önem kazanmıştır.

Türkiye’de büyükşehirlerin sorunlarının tespit edilme gerekliliği ve buna yönelik tartışmalar, 1960’lı yılların ikinci yarısında gündeme gelmiştir. Özellikle İstanbul olmak üzere diğer büyükşehirlerin ait sorunlar, bir başka değişle il merkezlerindeki göçe ve büyümeye dayalı şehirleşmelerden kaynaklanan yönetsel sorunların nasıl çözüleceği tartışılmaya başlanmıştır. Göçler ve göçlere dayalı gerçekleşen büyüme oranları, merkez kentin ortada bulunduğu ve etrafında yeni yerleşmelerin oluştuğu yeni bir kentleşme olgusuna sebep olmuştur. Fakat bu yeni yerleşme şekilleri, nüfusu arttıkça köyden belediyeye doğru evrimleşen yerleşmelere dayalı bir kentsel yayılma olarak evrilmiştir. Bu durum, belediyeler ve/veya köyler

arasında koordinasyon, planlama, hizmet etkinliği, ölçek ekonomisi, bütünleşik kent yönetimi gibi birçok soruna neden olmuştur (Arıkboğa, 2013: 52). Büyükşehirlerin

sorunlarının kaynaklandığı ana konunun nüfus sorunları olduğu da burada özellikle belirtilmelidir.

Büyükşehir belediyelerinde nüfus sorunlarının temelini iç göçler oluşturmaktadır. İç göçlerin büyük kentler üzerinde oluşturabileceği olası olumsuz etkiler (Çetin, 2011: 3):

 Ülke genelinde nüfus dağılımı dengesizleşmesi,  Kent nüfuslarında aşırı artışların görülmesi,

 Yatırım dengelerinin bozulması, kentlerin düzensiz ve çarpık genişlemeleri,  Sanayi tesislerinin kent içinde kalmasından dolayı çevre sorunlarının ortaya

çıkması,

 Alt yapı hizmetlerinde yaşanan yetersizlikler,

 Yine kentlerde işsizlik oranlarının artması ve nitelikli kişilerin daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalması,

 Arz/talep dengelerinin bozulması ve ekonominin olumsuz etkilenmesi,  Özellikle çocuk ve gençlerde olmak üzere kültürel farklardan doğan uyum

sorunlarının ortaya çıkması,

 Yerel kültürlerden uzaklaşılarak, akraba bağları ve aile yapılarının zedelenmesi,

 Kent genelinde asayiş sorunlarının büyümesi, şeklinde sıralanabilmektedir.

Bir yerel yönetim biriminin, özelde büyükşehir belediyelerinin büyüklükleri ile o belediyeler tarafından sunulan hizmetlerin etkiliği arasında doğru orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Buradan hareketle, büyükşehirlerin büyüme hızlarının kontrol edilememesi hizmet etkinliği açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır (Arıkboğa, 2008a: 300). Yukarıda da belirtildiği üzere hizmet sunumunda ve katılımda yaşanan sorunlar doğrudan birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.

Nüfus büyüklükleri, yerel yönetimlerin gelirlerini ve giderlerini de etkilemektedir. Büyükşehirlerin nüfusları arttıkça, alınan paylar ve halktan doğrudan doğruya alınan vergi resim ve harç gibi gelirleri de artmaktadır. Yine personel sayıları, nüfus oranına, gelire ve hizmetlerin niteliğine göre artıp azalabilmektedir. Bu bağlamda, nüfus ve yüz ölçümü durumlarına göre, büyükşehir belediyelerinin görevlerinin kapsam ve nitelikleri de değişebilmektedir (Atmaca, 2013: 171). Nüfus büyüdükçe gelirler artmakta fakat aynı şekilde giderlerin boyutları da artış göstermektedir. Giderlerin hem boyutları hem de nitelikleri genişlemekte, bu da daha çok personel, daha çok hizmet ve daha çok gider olarak büyükşehir yönetimlerini yükümlülük altına sokmaktadır.

Büyükşehirlerde yoğun nüfus nedeniyle hizmet sunumlarında yaşanan maliyetlerin artışı ihmal edilemeyecek düzeylere ulaşmıştır. Büyükşehir belediyeleri, sadece kent merkezindeki nüfuslara değil, aynı zamanda yakın çevrelerine, bulundukları coğrafi bölgelere de hizmet etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda, ağır maliyetler olarak büyükşehir belediyelerine geri dönebilmektedir (Keleş, 2014: 314). Nüfusun hızlı artışıyla birlikte, büyükşehirlerde konut, sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri, altyapı, ulaşım, istihdam, izinsiz, kontrolsüz ve çarpık yapılaşma ve kentsel yayılma, çevre kirliliği, trafik sıkışıklığı, verimli toprakların kaybı, hizmet aksamaları ve yönetsel parçalanma (Ceritli, 1995: 16; Gül ve Diğerleri, 2014: 174) gibi birçok alanda ciddi düzeyde yetersizlikler ortaya çıkmaktadır.

Kentlerde nüfus yoğunluklarının artması, hizmet sınırlarını genişlettiği için hem hizmet yükünü ağırlaştırmakta, hem de coğrafi alan olarak kentlerin büyümeleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum sonucunda, büyük kentlere her yıl orta büyüklükte yeni bir kentin eklenmesi söz konusu olmaktadır (Çukurçayır, 2013a: 226-227). Kentlerin hem coğrafi hem de nüfus olarak büyümesi sonucunda, yukarıda sayılan sorunlar daha da derinleşmektedir.

Nüfus artışlarının büyükşehirler için en sıkıntılı olduğu hizmet alanı ulaşımdır. Çünkü kentiçi ulaştırmada binlerce, milyonlarca insanın sürekli olarak yer değiştirmesi söz konusu olmakta, bu da hem trafik akışının hizmet kalitesini düşürmekte, hem de yarattığı tıkanıklıklarla büyük bir zaman ve akaryakıt kaybına yol açabilmektedir (Nadaroğlu, 2001: 108). Nüfus yoğunluğundan kaynaklı ulaşım sorunları, 6360 sayılı Kanun ile birlikte daha da büyük bir sorun alanı haline dönüşmesi olasıdır. Çünkü büyükşehir sınırlarının il sınırlarına gerilmesiyle, şehir merkezine en uzak olan köy/mahalleye sunulacak toplu taşıma hizmetini de büyükşehir belediyeleri sunacaktır. Özellikle 1 milyonun üzerinde nüfusu olan büyükşehirlerde sürekli yer değiştiren vatandaşların oranı da daha da artmış olmaktadır.

Nüfus sorunları, büyük şehirlerde kültürel sorunları da beraberinde getirmektedir. Yaşam, kültür düzeyleri ve dünya görüşleri birbirinden çok farklı olan

bireyler bütünleşmemiş bir toplumsal yapının parçası haline gelmektedir. Ayrıca, kentleşmenin sanayileşmeden daha hızlı olmasından ve kentlere yönelen göç ile yaratılan iş olanaklarının aynı oranda oluşturulamamasından dolayı kırsal yoksulluk, kentsel yoksulluğa dönüşmektedir (Keleş, 2014: 312). Bu noktada nüfus artışları, kültürel ve ekonomik olarak büyükşehirleri yaklaşık aynı oranlarda sorunlar ortaya çıkarmaktadır sonucuna varılmaktadır.

Daha önce de belirtildiği gibi nüfusun artmasından doğan sorunlar tek boyutlu değildir. Nüfus artışıyla doğru orantılı olarak büyükşehirlerde, yönetim, örgüt, siyasi alan, planlama ve denetim, katılım, temsil, hizmet sunumu gibi birçok alanda sorunlar artmaktadır. Büyükşehirlerde nüfustan kaynaklı sorunların çözülmesi, diğer sorun alanlarının çözümü için temel oluşturabilecek nitelikte önemli bir adım anlamına gelmektedir.