• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KUVVETLER AYRILIĞI VE TÜRKİYE’DE YARGI

2.2. Türk Yargı Sistemi

2.2.2. Temel İlkeler

Yargı organının işleyişini ve sistem içerisindeki yerini belirleyen bir takım temel ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkeler hem yargının güvenilirliğini hem de kuvvetler ayrılığı bağlamında yargının diğer organlara karşı bağımsızlığını temin amacıyla belirlenmiştir.

2.2.2.1. Kanuni (Tabi, Olağan) Hakim İlkesi

Kanuni hakim ilkesi, herhangi bir uyuşmazlığa bakacak mahkemenin, o uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce ihdas edilmiş olması yani hiçbir uyuşmazlığın, uyuşmazlık ortaya çıktıktan sonra kanunla kurulacak bir mahkemede görülemeyeceği anlamını taşımaktadır (Özbudun, 2000: 119). Dolayısıyla bu ilke ile kişilerin bir kuralı ihlal ettikten sonra kendilerine özel kurulan bir mahkeme önüne çıkarılmaları ve böylelikle gayri adil bir yargılamaya tabi olmaları engellenmeye çalışılmaktadır.

1982 Anayasasının “kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37. Maddesi, “hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” şeklindeki düzenleme ile, her ne kadar kanuni

hakim ilkesi ibaresi geçmese de, bireylerin kanuni hakim haklarını güvence altına almıştır.

Kanuni hakim ilkesi, yasama ve yürütmenin yargılama faaliyetlerine müdahalesini engelleyerek bireylerin güvenliğini sağlamaya hizmet etmektedir. Bir kere mahkemenin yasayla kurulacağı ilkesi ile yargılamaları yürütme organını etki alanını dışına taşımaktadır. Diğer taraftan, yargılamanın hukuk ihlalinin gerçekleştiği anda var olan bir mahkemede yapılması zorunluluğu ile de yasama organın anlık kararlarıyla kuracağı mahkemelerde yargılama yapılmasının önüne geçerek bireyleri yasama organına karşı da güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu ilke, hukuk devletinin gerçekleştirilmesinde ve bireylerin yasama ve yargı organına karşı güvence altına alınmasında büyük önem taşımaktadır (Soysal, 1993: 162).

2.2.2.2. Hakimlerin Bağımsızlığı İlkesi

Kuvvetler ayrılığı ilkesinde de bahsedildiği üzere, bireysel özgürlüğün en önemli teminatı kuvvetlerin birbirinden bağımsız olarak işlev görebilmesi ve bir takım mekanizmalar ile bu kuvvetlerin karşılıklı olarak birbirlerini dengeleyebilmesidir. Bu dengeleme sürecinde en önemli rol ise yargı organına düşmektedir. Yargı organı da bu işlevini, hukuk devletinin bir gereği olarak, önceden belirlenmiş yasalara göre gerçekleştirmektedir. Fakat bu durumun gerçekleşebilmesi için en önemli ön şart, yargının, özellikle de adalet dağıtmakla mükellef olan yargıçların her türlü etki ve müdahaleye karşı korunmuş olmalarıdır. Kişi hak ve özgürlüklerin gerek diğer kişilere karşı ve gerekse devlet müdahalelerine karşı korunması, ancak bağımsız mahkemeler ve bu mahkemelerde görev yapan, her türlü baskı ve müdahaleden uzak yargıçlar ile gerçekleştirilebilir (Eröz, 2000: 12-16).

Hakimlerin kararlarını verirken, hür olmaları, herhangi baskı ve tesir altında kalmamaları, baskı yapılması kadar baskı yapılma ihtimali altında bile olmamaları anlamına gelen hakim bağımsızlığı (Kunter, 1974: 317-326), hakimlerin gerek yürütme ve gerekse yasama organına bağlı olmadıkları, onlardan bağımsız olarak görev yaptıkları, bu iki organdan emir, talimat ve tavsiye almadıkları bir yapıyı işaret etmektedir (Kuru, 1966: 6; Günday, 2002: 11). Bu durum 1982 Anayasası’nın 9 ve 138. Maddeleri ile de güvence altına alınmıştır. 9. Maddede yasama yetkisinin Türk milleti

adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını ifade ederken hem mahkemenin hem de mahkemede görev alanların bağımsızlığını işaret ederken, 138. Madde ise doğrudan hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını belirterek, hakimin bağımsızlığı ilkesini anayasal güvence altına almıştır.

Öğretide hakimin bağımsızlığı ilkesi beş temel unsur üzerine inşa edilmiş olup, hakimlere ve yargı sistemine karşı müdahalede bulunma ihtimali olan her unsura karşı yargı güvence altına alınmaya çalışılmıştır (Küçükyağcı, 2012: 18). Bu beş unsur;

Yasama organına karşı koruma Yürütme organına karşı koruma Yargı organına karşı koruma Basına karşı koruma

Üçüncü kişilere karşı koruma

olarak sıralanmaktadır. Yargı sistemine karşı olası bu beş tehdit odağı aslında bir yönüyle güçler ayrılığını referans alırken bir diğer boyutuyla da seçkinler arasındaki mücadeleyi ifade etmektedir. Bir seçkin grubu ve statü seçkini olarak yargı mensupları, hem türel seçkinlere karşı hem de diğer statü seçkinlerine karşı koruma altına alınmaktadır. Bu pratik, bireysel özgürlüklerin ve adaletin gerçekleştirilmesi gayesine hizmet etse de aynı zamanda seçkin dönüşümü hususunda da kriz dönemlerinde önemli sorunlara neden olabilmektedir. Muhafazakar/konservatif bir statü seçkini tepkisi verme ihtimali olan yargı seçkinleri, yasama ve yürütmede meydana gelecek olası bir dönüşüme, hukuk zırhı altında kolaylıkla direnebilir ve dönüşümü ve ajanlarını engelleyebilir. Bu kapsamda yakın dönemde yaşanan 11. Cumhurbaşkanı seçimlerinde yargının vermiş olduğu karalar incelmeye değerdir. Yine benzer şekilde yakın dönemlerde gözlenen parti kapatma davaları da bu kapsamda ele alınabilecek pratiklerdir.

Olaya tersten bakıldığında ise, yasama ve yürütmenin de yargıya müdahaleleri ile her ne kadar seçkin deveranı üzerindeki baskı ortadan kaldırılıyormuş gibi görülse de hukukun güvenilirliği ve temel hak ve özgürlüklerin güvencesi anlamında önemli sorunlar

yaratacağı aşikardır. Yine bu kapsamda 2010 yılında yapılan anayasa değişiklikleri ile değişime uğrayan HSYK’nın üye yapısı uzun süre yargının bağımsızlığının ihlali olarak tartışmalara konu olmuştur. Yargı organının yargıya karşı bağımsızlığı ilkesinin bir gereği olarak yargının kendi içerisindeki ast üst ilişkilerinin kanunun öngördüğü ve mahkeme usulünün dışına taşması da yargı bağımsızlığı ilkesinin ihlaline neden olmaktadır (Kunter, 1974: 325). Yani yargının bağımsızlığı sadece yargı erki dışındaki erklere karşı sağlanmakla tamamlanmış olmaz. Yargı organı içerisindeki bir takım yapı ve oluşumların, mahkemeye yapacağı etki de yargı bağımsızlığı açısından bir sorun teşkil eder. Tam da bu çerçevede 2014 yılı eylül ayında yapılan HSYK seçimleri de özellikle yaşanan konjonktür ve seçim döneminde gelişmeler nedeniyle büyük tartışmalara neden olmuştur. Aynı zamanda seçim sürecinde, bir partiyi anımsatır şekilde, yargı mensuplarının kurdukları bir takım dernekler maharetiyle birbirleri üzerinde tesir yaratmaya çalışmışlardır. Bu çalışmada da asama ile yürütmenin, yargı ile olan ilişkileri ve tartışmalar ele alınarak her bir seçkin grubunun karşı tarafa olan tutumu ve etkileri analiz edilecektir.

2.2.2.3. Hakimlik Teminatı

Hakimin bağımsızlığı ilkesinin bir türevi olarak kabul edilebilecek olan hakimlik teminatı, hakimlerin her türlü maddi ve manevi baskı ve etkiden uzak olarak huzur ve sükun içerisinde görevlerini yapabilmeleri için kendilerine tanınan hakları ifade etmektedir. Mahkemelerin bağımsızlığı, sadece emir ve talimatlardan uzak olmalarıyla değil, hakimlerin özlük hakları, tayin, terfi, görevden alınma gibi durumlarının da yürütme ve yasama organının etkisinden kurtarılmasıyla mümkün olabilir. İşte hakimlik teminatı tam da bu noktada, hakimlerin kendi meslek ve varlıklarını tehlikeye atmadan görev yapabilmelerini ifade etmektedir (Ünal, 1982: 21).

Hakimlerin vereceği kararlarda hukukun ve adaletin herhangi bir kritere göre hareket etmemesini sağlayan hakimlik teminatı ilk bakışta hakimin azledilmemesi gibi dar bir çerçeve ile algılansa da aslında teminat bunun çok daha ötesinde bir güvence sağlamaktadır. Bu yönüyle hakimlik teminatı; hakimlerin yürütme ve yargının baskısından uzak bir şekilde, hakime coğrafi teminat tanınması, emekliliğin hakkedilmesinden önce başvurulan bir mekanizma olmaması ve hakimin aylık ve

ödeneklerinden hiçbir şekilde mahrum bırakılmamasını kapsamaktadır (Kapani, 1956: 4). Tüm bu güvencelerle hakimlerin diğer organlara karşı bağımsızlığı sağlanırken aynı zamanda yargı organının da bağımsızlığı sağlanmış olmaktadır. Aynı zamanda bu teminatlar hakimleri, tam da birinci bölümde özellikleri sıralanmış olan statü seçkinleri grubuna dahil etmektedir.

Yukarıda zikredilen aktörler ve bu aktörlere tanınan güvencelerle bir seçkin grubunu temsil eden yargı seçkinlerinin Türk devlet yapısı içerisindeki yerini daha iyi kavrayabilmek için Türk yargı sistemine bakmak gerekmektedir. Bu noktadan sonra Türk yargı sistemi ve yargı seçkinleri incelenecektir.