• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SEÇKİNLER: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Seçkin Kuramcıları ve Kuramları

1.3.1. Gaetano Mosca

Seçkin kuramını siyaset bilimi alanına kazandıran Mosca, kapsamlı bir kuram oluşturmamış olmakla beraber seçkin yönetiminin zorunluluğuna yaptığı vurguyla kendinden bahsettirmiştir.

1.3.1.1. Gaetano Mosca’nın Seçkin Tanımı

Mosca’ya göre (1939; 50), siyasi seçkinler olarak kabul edilen bu azınlık toplumların gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun, en az gelişmiş yazı-öncesi toplumlardan tutun da en modern demokratik toplumlara kadar, her türlü toplum tipinde kendinin dışında kalan çoğunluğu etkisi altına almış ve yönetmiştir. Azınlığa görece bu yetkiyi veren özellik ise; azınlığın örgütlü olması ve toplumun geri kalanınca saygı duyulan ve etkili bir takım özelliklere sahip olmasıdır.

Buradan hareketle Mosca’ya göre seçkinler; azınlık olmalarının sonucunda organize bir yapı sergileyen ve bu organizelikten aldıkları güçle kitleleri etki, denetim ve kontrol altına alabilen, yönetme işlevini yerine getiren kişi ya da kişilerdir.

1.3.1.2. Gaetano Mosca’ya Göre Seçkin Türleri

Yönetim tarzı olarak dünyanın her yerinde geçerli olan sistemin oligarşi olduğunu savunan Mosca, seçkin kuramında kategorik olarak bir seçkin türleri tasnifine gitmemektedir. Onun yazılarından edinilen izlenime göre, seçkin türlerini sıralarken en tepeye devlet yönetimini bizzat elinde bulunduranları koymaktadır. Mosca devlet

yönetimini elinde bulunduranları ise geniş kapsamlı olarak ele alıp, bürokratlar ve siyasetçileri bu alanda sıralamaktadır.

İkinci bir seçkin grubu olarak ise, sınıf kuramından hareketle artı değeri tahakkümü altına almış olan iktisadi seçkinlerden bahsetmektedir. Onların ekonomik kaynakları ellerinde bulundurmalarından ötürü siyaset yapılmasına ve belirlenmesine doğrudan etkileri olduğunu savunmaktadır (Mosca, 2004: 65). Yaşadığı dönem İtalya şartları düşünüldüğünde, Mosca’nın seçkinleri neden bu kadar dar kapsamlı tasnif ettiği daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle Avrupa’da sanayileşme sonrası süreç, özellikle 20. yüzyılın başlarında, toplumlarda sadece sermayedarların ve devlet adamlarının etkilerinin gözlendiği dönemlerdi. Bundan dolayıdır ki, Mosca diğer toplumsal güçlere pek fazla değinme ihtiyacı duymamıştır.

1.3.1.3. Gaetano Mosca’nın Seçkin Kuramı

Temelinde otoriter bir anlam taşıyan seçkin teorisinin bu kötü ünü Mosca’nın ona yüklemiş olduğu anlamdan kaynaklanmaktadır. Monarşi, aristokrasi ve demokrasi şeklindeki klasik siyasal sistem ayrımını kökünden reddeden Mosca, tarih boyunca tek bir yönetim tipinin var olduğunu savunur. Ona göre bu yönetim de seçkinlerin hakim olduğu oligarşidir (Şenel, 1996: 86). Mosca’nın öğretisi oligarşi dışındaki yönetim tiplerini de birer sapma ve bozulma olarak kabul ediyor. Ona göre yöneticilerin özellikle demokrasi gibi kitleler tarafından belirlendiği sistemler vasıfsızların iş başına geldiği, dolayısıyla da yıkılmaya mahkum sistemlerdir (Mosca, 1968:273). Mosca’nın seçkinlerle oligarşik yönetimler arasında kurmuş olduğu bu paralellik ve kaçınılmazlık, hem seçkin teorilerinin hem de bizzat seçkinlerin otoriter yönetimlerin birer unsuru olduğu temel kabulünü beslemektedir.

O’na göre; seçkinlerin yönetici olduğu oligarşik yönetim, yönetilenler açısından en ideal tiptir. Zira seçkin olarak kabul ettiği kişiler toplumsal yapı içerisindeki en başarılı kişileri temsil etmektedir. Bulundukları pozisyonda en başarılı olan kişilerin yönetimi de diğer tüm yönetim tiplerinden başarılı bir yönetim olacaktır (Mosca, 1968: 288-289). Mosca bu kabulleriyle demokrasiyi de sorunlu bir yönetim olarak kabul etmektedir. Zira insanlar her zaman en başarılıyı seçemeyebilirler. Bu yönüyle Musollini yönetimini

meşrulaştırma çabasında olduğu yönünde çok fazla eleştiri alan Mosca seçkin kuramını çok detaylandırmadan bu haliyle noktalamaktadır.

1.3.1.4. Gaetano Mosca’da Seçkin Deveranı

Mosca seçkin dönüşümünü, toplumda yeni çıkarların ve yeni ideallerin ortaya çıkışıyla açıklama eğilimindedir. O’na göre; toplumda yeni bir rant alanı, yeni bir bilgi alanı ya da yeni bir dinin ortaya çıkışı, bu alanlarda daha önce hakim olan seçkinlerin güç kaybetmesini de beraberinde getirecektir. Dolayısıyla eski seçkinlerin yerini, bu yeni alanlarda hakim olan yeni seçkinler almak suretiyle seçkin dönüşümü yaşanacaktır (Bottomore, 1993: 41). Toplumda ortay çıkan yeni rant alanları beraberinde yeni sınıfların ortaya çıkmasını da getirebilmektedir. Ortaya çıkan bu yeni sınıflar beraberinde yeni seçkin gruplarının da oluşumunu getirmektedir. Bottomore’a göre (1993: 50); yeni seçkin önderleri, yeni sınıfların oluşumu ve gelişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yeni seçkinlerin oluşumu ve iktidarı elde etmeleri de nüfusu oluşturan geniş kitlelerin durumundaki değişimin bir sonucudur (Çetinkaya, 2008). Sosyo-ekonomik yapıdaki paylaşım ilişkilerinin değişimi ile ortaya çıkan yeni sınıf, eğer bünyesinde toplumun önemli bir kısmını toplayabilirse, bu yeni sınıf kendi seçkinlerini ortaya çıkarıp siyasal iktidardan da bir pay elde etme refleksini ortaya koyacaktır. Bu kapsamda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişinin arka planında, 1980 sonrası süreçte ekonomide yaşanan makas değişimi sonrası ortaya çıktığı kabul edilen yeni, muhafazakar orta sınıfın olduğu görülmektedir. Ekonomik sistemdeki değişimin ortaya çıkardığı yeni sınıf beraberinde kendi seçkinini oluşturmuş (Savran, 2013:82; Öztürk, 2013: 197-198; Yankaya, 2014: 69; Boratav, 2005; İşçi, 1998) ve 20 yıllık bir mücadele sonucunda iktidarın elde edilmesinde ön plana çıkan etmenlerden biri olmuştur.

Mosca’ya göre seçkin dönüşümü/deveranı yerleşik seçkinleri oluşturan kitlelerin top yekûn alaşağı edilmesi olarak da düşünülmemelidir. Zira yerleşik seçkinler hızlı bir şekilde yozlaşıp zayıflarken, bunların içinde, bu yozlaşmanın farkında olan, aynı zamanda toplumdaki değişim talebini iyi okuyanlar da bulunmaktadır. Yozlaşma hususunda yerleşik seçkinlerden farklılaşan bu kitle karşıt seçkinlerin saflarına geçebilmektedirler. Bu durumdan dolayıdır ki; yeni seçkinlerin içinde muhakkak eski

seçkinlerden miras kalan, erdemli, zeki ve dürüst kişiler yer alacaktır (Pareto, 2005: 78; Mosca, 2005: 253). Siyaset arenasında “mühtediler” olarak adlandırılan bu kişiler, aslında zindeliğini ve öngörüsünü kaybetmemiş seçkinlerdir. Yeni seçkin gruba girmeyi başaran bu kitle, eski seçkinin moral ve entelektüel değerlerini benimsememiş olmasına rağmen onların içinde olanlar olabileceği gibi moral ve entelektüel açıdan aidiyet bilinci olmayan bireylerde olabilirler. Ya da yukarıda zikredildiği üzere toplumdaki değer değişimini iyi okuyup, buna ayak uydurma başarısını gösterenlerdir.