• Sonuç bulunamadı

B. KAPSAM VE YÖNTEM

VI. Çalışmanın Niteliği

1.3. Hasırlı Mahallesi

1.3.3 Temel Ahlaki Sorunlardan Birisi: Fuhuş

Mahallede fuhuşun yaygın olması ve bu kavramın “kadın” ile ilişkilendirilip sorunun merkezinde kadının oturtulması, “erkek” olmanın bu kavramın uzağında olup hiçbir şekilde bu kavramla ilişkilendirilmemesi, sorunun kısmen de olsa “toplumsal cinsiyet” bağlamında değerlendirilmesini gerekmektedir. Ayrıca yoksulluğun yaygın olduğu alanlarda fuhuşun yaygınlığı sebepler üzerinde düşündürmeyi gerektirmektedir.

“Fuhuş burada çok yaygın. Kocalar çalışmıyor karılarından para istiyor. Kadın çocuklarını geçindirmek için, kocasına para vermek için fuhuş yapmak zorunda. Kocalar bilmesine rağmen seslerini çıxarmıyorlar. Onlar paralarına baxıyorlar.”

Başarının, gücün, koruyuculuğun, cesur ve atak olmanın erkeklere atfedildiği erkek ile korunmaya muhtaç olmanın, edilgenliğin ve kırılganlığın atfedildiği

kadın bu sayede toplumsal konumunu sosyalleşme süreci içinde öğrenir, içselleştirir ve toplum tarafından da bu biçimde olmasının normal kabul edildiği bir norm biçimine dönüştürür.242 Bu normlar, tüm toplumsal kurumların işbirliği ile kadına

241

Agamben, Kutsal İnsan, s.207. 242

Ayşegül Altınay (der.) “Erkeklik ve Milliyetçilik: Ulusun İnşasında Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik”, Vatan Millet Kadınlar,(65-103) İletişim yayınları, İstanbul 2004, s.68.

120

toplumsal statüsünü, erkeğe nazaran ikinci konumda olduğunu öğretir. Bu pozisyon doğuştan değil toplumsal değerlerin ona biçtiği bir kimlik vasfını kazanır.243 Kadınlar toplumsal kaynakların dağılımında -ki bu kaynaklar ister maddi temelli olsun, ister onur, prestij, saygınlık gibi maddi olmayan kaynaklar olsun- dünyanın neredeyse tümünde erkeklere göre daha dez avantajlı bir durumdalar. Böylelikle kadın var olan toplumsal kaynaklara ulaşamadığı ya da erkeğe göre daha kısıtlı bir şekilde ulaşabilmesiyle alakalı olarak yoksullaşmakta ve bazı olanaklardan yoksun kalmaktadır. Yoksulluğun çok boyutlu bir şekilde çözümlenmesi, özellikle kadın yoksulluğu olgusunu açıklamakta son derece önemli bir yer işgal etmektedir. Eğitim, sağlık ya da istihdam alanında uğradığı ayrımcılıkla kadın ya da kendi yaşamı üzerine karar veremeyecek “güçsüzlükte” yeniden üretilen kadınlık konumu, kadın yoksulluğunun cinsiyet kültürü, ataerkil toplumsal yapı, ayrımcılık gibi kavramları çözümlemesine dâhil etmeyi zorunlu hale getirmektedir. Özellikle toplumsal değer niteliği dolayısıyla kutsal kabul edilen, sorgulanması ve değiştirilmesi konusunda katı bir toplumsal direncin olduğu namus kavramı244 kadınlık ve erkeklik tanımlarını kurmuş, her iki cinsin sınırlarını belirleyip yapıp yapamayacaklarını belirleyerek kadının uğradığı ayrımcılık, güçsüzleştirme ve ikincilleştirmeyi meşrulaştıran bir alan açmıştır. Bu sayede oluşan çifte standart, ataerkil yapıya kız çocuklarını ergenlikle birlikte okuldan alma, kadınları, istihdam alanından uzaklaştırarak edilgen, güçsüz, korunmaya muhtaç hale getirerek sınır dışına atma hakkı verir. Böylece kadın geleneksel cinsiyet rolleri içine sıkıştırılır ve kendi varlığını gerçekleştirme hakkı olan bir birey olarak görülme yerine “anne” ve “eş” olarak kutsal statüsüne erişir.245 Ancak ataerkil cinsiyet kültürünün ürettiği ve toplumsal normlar dâhilinde namuslu kadına atıfta bulunan kutsal kadın mitinin kutsal erkek karşılığı aynı kültürde yer bulmamaktadır.246 Diğer bir deyişle, kadın ve erkek için oluşturulmuş çifte standartlı kavramlar içinde en keskini ve kadını toplumdan dışlayan, ayıran güçsüzleştiren hatta varlığını bile görünmez kılmak isteyen kadınlık varoluş

243

Adler, Cinsiyetler Arasında İşbirliği, s.10. 244

Ecevitoğlu, Namus Töre ve İktidar, s.315. 245

De Beauvoir, Kadın İkinci Cins Evlilik Çağı, s.11-12. 246

121

hallerinden biri de ataerkil ikiyüzlülüğün ürettiği fuhuş pazarında namussuz kadınlar olmaktadır.247

Fuhuş olgusu, tarihsel süreçte yüzyıllar önce ele alınış biçimini koruyarak, bulunduğu yeri hak ettiğine dair bir inançla, yalnızca toplumsal değerler anlamında değil akademik dünyada da fazla üzerinde durulmayan, diğer kadın sorunlarına göre görmezden gelinen bir alanı oluşturmaktadır. Ancak fuhuş olgusunu çözümlemeye çalışan bir gayret, bu toplumsal olgunun kadının toplumsal alanda yaşadığı sorunlarla içiçeliğini gösterecektir. Bu anlamda kadın yoksulluğunu çözümlemeye çalışıldığında fuhuş olgusunun dinamiklerine de ortaya çıkacaktır. Kadının toplumsal cinsiyet vasıtasıyla oluşturulan kimliği nedeniyle, uğradığı ayrımcılık, güçsüz ve savunmasız bırakılma, kalıp yargılar, kadın yoksulluğunun nedenleri olduğu gibi, kadını aşağılayan, yok sayan ama aynı zamanda varlığının kendi çıkarına kaçınılmazlığını da örtük olarak yeniden üreten fuhuş pazarında yer almak zorunda kalan kadının da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylelikle, fuhuş olgusunun toplumsal bir sorun olarak önemi bu alanda var olan durumda kalan kadınlara sorunun kaynağı atfının yapılmasına karşın fuhuş pazarında yer alan erkek kimliğinin masumlaştırılması ya da görünmez kılınmasını da beraberinde getirmektedir.248

İnsanlık tarihinin en eski mesleği fahişelik ile yine insanlık tarihinin en eski sorunlarından biri olan toplumsal kaynakların nasıl paylaşılacağı sorusu günümüz toplumlarında da yeni tartışmalarla varlığını sürdürmektedir. Bu iki toplumsal olgu bir taraftan, toplumsal cinsiyete eşitsizliği olgusunu diğer taraftan da yoksulluk olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Toplumda fahişe kimliği ile var olma süreci, aynı zamanda toplumun kadınlık ve erkeklik tanımlarının sonuçlarından bir tanesi olması nedeniyle diğer tüm toplumsal cinsiyet eşitsizliği alanlarıyla sıkı bir ilişki içindedir. Diğer bir deyişle, ataerkillik düşüncesi, toplumun kurumlarının tümünün ortak işleyişi ile kadını ikincil varlık ve değersiz kılan, bunun doğal ve kaçınılmaz olduğunu ilan eden bir toplumsal cinsiyet kimliği kurgular. Bu cinsiyet kültürü içinde, ataerkillik düşüncesi, fahişelik kurumunu kadının bir günahı, kişisel zaafları ve patolojik kişisel özelliklerinin sonucu ortaya çıkan bir durum olarak sunar. Aynı

247

Neriman Açıkalın,“Yoksulluğun Öteki Yüzü: Fuhuş Pazarında Kadın Olmak”, Abdullah Topçuoğlu,(der.) Kadın ve Yoksulluk, (290-315), Ayrıntı yayınları, İstanbul 2014, s.292. 248

122

zamanda bu toplumsal olguyu, üzerinde durmaya bile gerek olmayan, toplumun lağımlarını akıttığı bir kanal olarak göstererek zaferini ilan eder. Böylece bir taraftan toplumun vazgeçilmez, namus bekçileri ve tampon kurum mekanizması işlevini gören Fahişelik kurumunu erkeklik tanımı içinde ne kadar işlevsel ise, diğer taraftan da kadınlık tanımı içinde, kadını güçsüzleştiren, yasal ve toplumsal her türlü ayrımcılığı hak ettiği, toplumsal linçe uğradığı bir alan yaratmak da o kadar işlevseldir. Kadın sadece doğuştan getirdiği cinsiyet kimliğinden dolayı, ikincilleştirilip, toplumun tüm kurumları aracılığıyla güçsüzleştirilirken bu kurumlardan bir olan fuhuş pazarı içinde yer almak kadını çifte mağduriyete maruz bırakmaktadır.249

Konu girişinde söz konusu ettiğim erken yaşta evlilik, aile içerisinde kız çocuklarına ve kadına biçilen roller, yoksulluğun beraberinde getirdiği çaresizlikle yaşamın idamesi için her şeyin meşrulaştırıldığı bu mekânlarda, diğer mahallelerden daha fazla fuhuş olaylarına ve buna bağlı pek çok adli vakaya rastlanıldığına da işaret etmek gerekmektedir.