• Sonuç bulunamadı

B. KAPSAM VE YÖNTEM

VI. Çalışmanın Niteliği

1.3. Hasırlı Mahallesi

1.3.1 Hançepek ve Kore Mahallesi

“Aaa, o mahalleye giderken çok dikkatli ol, vallahi seni bıçaklarlar, kapkaça

uğrarsın” tarzındaki uyarı, mekânı kuşatan yapının ne olduğunun bir işaretiydi. Kadim bir mahalle olan ve bir zamanlar şehrin en nüfuzlu, yerel ifadeyle “bajari”(medeni, modern) kesiminin oturduğu en güzel Diyarbakır evlerinin,

112

güvenliğinden asla ödün vermeyen sokaklarının, dillere destan olmuş komşuluklarından geriye kalanlara dair anlatımlar,233 insanın içini acıtan cinstendir. Geçmişinde iyiliğe dair ne varsa kendisine mal edilen bu mahalle; şimdiyse kötülüğe dair ne varsa adeta kendisine atfedildiği bir mekâna dönüştürülmüştür.

Dar sokakları, beton yığınlarından müteşekkil ve adeta üste üste inşa edilmiş birbirine yapışık derme çatma evler, yeşillikten yoksun, insanın soluk alabileceği tek bir sosyal yaşamın olmadığı mekân manzaralarıdır. Yukarıda ifade ettiğim gibi, bu mahallede de kadınların tek sosyal yaşam alanı Hasırlı Çamaşırhanesidir. Ya da diğer ifadeyle “Dikasum”dur. Mahallede tek yeşillik alana sahip mekân da bu çamaşırhanedir. Yapı olarak Ben-u Sen çamaşırhanesiyle aynı olmakla birlikte, bitişiğinde bir tandır evi bulunmaktadır.

Burada ilk dikkati çeken husus, 7-8 yaşlarında bile küçük çocukların sigarayı kullanmaları idi. Bu durumun uyuşturucu içiminin yaygınlığı konusunda daha sonra bir veri olarak da anlaşılacaktır. Kendileri ile ilk diyalog kuruduğum kadınlara, mahallede sohbet evlerinin olup olmadığını sormam üzerine bana verdikleri cevap, mahalleye dair bir fikir oluşturmaktadır.

“Burada sohbet evleri çoxtır. Kadınların çoğu da gidiyor. Çünkü çok günah işliyorlar o yüzden katılan çox. Karısından, kızından, erkeğinden, çocuğundan hepsi esrar ekip satıyor. Gençler satın almak için xırxızlık yapıyor. Fuhuş burada çok yaygın. Kocalar çalışmıyor karılarından para istiyor. Kadın çocuklarını geçindirmek için, kocasına para vermek için fuhuş yapmak zorunda. Kocalar bilmesine rağmen seslerini çıxarmıyorlar. Onlar paralarına baxıyorlar. Geçen açık açık bu işi yapan evi işleten bir kadını mahalleli kabul etmedi, o da taşınmak zorunda kaldı.”

Genel anlatımda abartılar barındırmakla birlikte, bu mahallelerde olup bitenlere dair bir düşünceyi de bize vermektedir.

Bu ifadeler, mekânın neyi barındırdığını göstermekte ve diğer mahallelere göre, daha da büyük zorlukları barındırdığını ifade etmektedir. Köşe başlarında ya da sokak ortasında oturan kadınlar:“Burada gidecax bir yer yox. Sabahtan akşama

233

113

kadar burada otıriyıx” değerlendirmesi mekânın darlığını ifadeyle birlikte sosyal yaşamın da ne kadar daraltılmış olduğunun işaretidir.

Buradaki evlerin çoğu apartmandan ziyade, tek katlı gecekondular olması hasebiyle burada yaşayan kadınlar da balkon yerine kapı önünde oturmaktadırlar. Bu her şeyden önce yoksulluğa dair her türlü sıkıntının biriktiği evden çıkmanın, fazla olmasa da yoksulluğa mesafelenmenin aracı mekânıdır. Kapı önünün yalnızca boş zamanlarda kullanıldığını söylemek yanlış olur. Özellikle kadınlar, hava koşullarının uygun olduğu zamanlarda, dışarıya taşıyabildikleri tüm ev işlerini buaralarda yaparlar. Ayrıca kadın emeğinin kullanıldığı işler mümkünse toplu halde kapı önünde yapılır.234

Fiziki durumu ifade edecek belki de en iyi kelime; sadece ev yığınları, yıkık dökük evler ifadesidir. Bu yaşam alanına paralel bir biçimde yıkık dökük hayatların, küçük tek odalı evlere sığmayan yaşamların, sokağa taşan kavgaların, gece para getiremediği için eşlerle kavga eden kadınların sokaklarda yankı bulan tartışmaların varlığıdır.

Başlangıçta da işaret ettiğim gibi, dikkati çeken bir husus da, duvarlara yazılan yazılardır. Sanki kalemin ve kâğıdın çok az girdiği yerlerdir buralar. Ya da kalem ve kâğıt alacak güçte olmamanın başka bir şekilde ifadesiydi. Yüreğe sığmayan kelimelerin en iyi ifade edilecek yerler olduğu sanılır duvarlar, herkes görür, herkes okur, ya alışılır ya da zihinlerde yer edinir: “Jin jıyane/kadın yaşamdır.” “Şehid namrın/şehitler ölmez”, “Jın, jiyan, azadi/ kadın, yaşam, özgürlük”

Mahallede eğitim kurumlarının durumunun, diğer mekânlardan farklı olması, buraya özgü özel bir yaklaşımın ifadesi olsa gerek. Okulda eğitim gören öğrenci sayısının üçbin olması ve eğitimin ikili eğitim olarak sürdürülmesi, diğer okullardaki uygulamadan farklılık arz etmektedir. Gözden çıkarılmış mekânlar gözüyle bakılan bu yerlerde; adeta bir “üvey evlat” muamelesine tabi tutulmuştur. Bu tarz bir

234

Ersan Ocak “Yoksulun Evi”, Yoksulluk Halleri, Türkiye’de Kentsel yoksulluğun Toplumsal

114

eğitimin belirlenmiş olması, belli bir amacı barındırdığını da yaptığım görüşmelerde ifade edilmekteydi.

Çünkü eğitim sınıf bilincini yerleştirme vazifesi görmektedir. Bu anlamda yapılan araştırmalar, çocuğun yaşadığı yoksunluğun sınıf ortamında yeniden üretildiğini göstermektedir. Bu araştırmalar, okullarda resmi müfredatın yanı sıra- çocukların toplumdaki yerlerinin doğal olduğu varsayımını kabul etmeye yönelten gizli bir müfredatın daha olduğunu ileri sürüyor. Okullardaki baskın bakış biçimi, çocuklara kalıplaşmış “yetenekli- yeteneksiz” sınıflamasını kabul etmeyi öğreten ayırıcı alt kültürler yaratmaktadır. Bu sistem içinde, öğrencilerin eğitim başarıları, sırf zekânın değil, sınıftaki ve okuldaki toplumsal düzenlemelerin sonucu olmaktadır. İngiltere’de olduğu gibi başka yerlerde de eğitim toplumbiliminin vardığı genel sonuç şudur: Okul ile aile, toplumdaki sınıf sisteminin toplumsal eşitsizliklerini yeniden üretme eğilimindedir. Örneğin B. Bernstein, konuşma kodlarındaki sınıfsal farklılıkların, okul ve eğitim başarısındaki değişkenliği kısmen açıkladığını öne sürmüştür. Orta sınıf çocukları evlerinde, okulda geçerli olan dilsel kalıpları son derece uyumlu, özenli bir konuşma kodu edinirler. Oysa işçi sınıfı çocuklarının konuşma kodu sınırlıdır; düşünsel serbestlik ve genellikle yalınlık ve doğrudanlıkla nitelenen kısıtlı bir konuşma kodu söz konusudur. Bu kısıtlı kod, okul çevresinde belirgin bir dezavantajdır.235

Bu mahallede bulunan tek resmi kurum okul. Mahalledeki bütün diğer ilişkiler gibi eğitim de maalesef mevcut sınıfsal sistemi destekler ve hatta devamını sağlayan bir unsur olarak vazife görmektedir. Eğitim seviyesinin düşük olduğu ailelerin, eğitim anlamında çocuklarından da pek bir beklentisi olmamakta, yükseköğretime devam eden gençlerin sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Resmi kurumlarca pek dikkate alınmaması, sınıfsal hiyerarşinin devamını sağlamaktadır.236

Bourdieu tarafından Kültürel sermayenin kurumsallaşmış hali olarak değerlendirilen eğitim sistemi, öğrenimin gelişmesine ve toplumlarda statünün

235

Bryan Turner, Eşitlik, Bahadır Sina Şener (çev.), Dost yayınları, Ankara 2007, s.49. 236

115

belirlenmesinde oynadığı role vurgu yapmakta ve bunların bugün toplumsal sınıf yağısının yeniden üretiminde belirleyici rol oynadığını ifade etmektedir.237