• Sonuç bulunamadı

B. KAPSAM VE YÖNTEM

VI. Çalışmanın Niteliği

4.2. Geleneksel İslam Anlayışında Olumsuz Kadın Algısının Oluşmasında Etkenler

4.2.2. Kadın İmajını Kötülemede Hadislerin Kullanımı

Farklı boyutlarda ve uzun dönemli devam eden bu çalışma boyunca ortaya çıkan neticeye göre söz konusu mahallelerde yaşayan yoksul kadınlar, kendilerine dair genel bir kanaat ve genel bir kabul oluşmuştur. Şüphesiz bu durumun oluşmasını sağlayan en önemli amillerden birisi de dinden kaynaklı rivayet kültürüdür. Özellikle de hadis rivayetlerinde çok yaygın bir şekilde bu kullanılmaktadır. Bunu besleyen düşüncelerin temelinde “üstün erkek” ve “eksik kadın” anlayışı yatmaktadır. Bu düşünce, hem dinin yanlış algısı hem de kültür tarafından biçimlenmiştir. Klasik dini literatüre baktığımızda olumsuz bir kadın figürünün varlığı hemen kendisini göstermektedir. Güvenilir hadis kaynakları dâhil olmak üzere, hadislerde kadına dair

165

Fahreddin Razi, Tefsir’ül Kebir, Daru’l Kitabü’l İlmiye, Lübnan 2013, s.131. ; Celaleddin Suyuti,

Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Hasan Yıldız (çev.), Ocak yayınları, İstanbul 2013,

4.cilt/210-211.; Mukatil B. Süleyman, Muhtasar Tefsir-i Kebir, Abdullah Mahmud Şehhate (thk.), M. Beşir Eryarsoy, İşaret yayınları, İstanbul 2015, s.195.; Ebu Mansur Maturidi, Te’vilatü

Ehli Sünnet, Mucidi Basellum, Daru’l Kitabü’l İlmiye, Lübnan 2005, Cilt/III., s.3.; Zamahşeri, Tefsir’ül Keşşaf, Daru’l Kitabü’l İlmiye, Lübnan 2015, s.451.

66

olumsuz bir algının varlığı yaratılıştan itibaren başlamakta ve pek çok konu başlığı altında bu hadisler rivayet edilmektedir. Ataerkil düşüncenin egemen bir yansıması olan bu hadisler, Kur’an ayetlerinin yorumlanmasında ve Müslüman kültürünün biçimlenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Konunun anlaşılmasını sağlaması açısından hadis rivayetlerinde belli başlı bir kaç başlıkla bunun örneklendirilmesi gerekmektedir.

Kadının erkeğe tabiiyyetini ifade eden ve erkeğe göre ikincil durumunda konumlayan rivayetler, yukarıda Kutsal Kitapta verdiğimiz örnekte görüldüğü gibi, hadis kültürümüzde de yaratılışla başlatmaktadır. İlk kadının yaratılışını konu alan hadis rivayetlerinin en önemli özelliği, kadının Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı tezini içermektedir. “Resulullah buyurdu ki; “Ben-u İsrail olmasaydı, et bozulmazdı; Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına ihanet etmezdi.”166

Bir başka rivayette: “Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber(s.a.v) şöyle buyurmuştur: Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, komşusuna eziyet etmesin! Ve kadınlar hakkında birbirine hayrı tavsiye edin; zira onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Ve kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst kısmıdır. Eğer düzeltmeye kalkışırsanız onu kırarsınız, kendi haline bırakırsanız daima eğri kalır. Bu sebeple kadınlar hakkında birbirinize hayrı tavsiye edin.”167

Bu çerçevede rivayet edilen hadislerin sayısı oldukça fazladır. Söz konusu rivayetlerden, hadis külliyatı içerisinde en muteber kaynak kabul edilen Sahih-i Buhari’den bir iki örnek vermekle yetindim. Zikredilen bu hadisler, gerek yaratılışta ve gerekse hayatın sair alanlarına dair kadınla ilgili temel olarak olumsuz bir yaklaşımı öne çıkarmakta ve tarih boyunca bu olumsuz yaklaşım üzerinden değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu durum bütün bir Müslüman toplumunda, coğrafi farklılık gözetilmeksizin egemen kılınmıştır.

Bu özellik, kaburga kemiği için, ahlaki açıdan herhangi bir sorun içermeyen doğal/fıtri bir durumsa da; kadının yapısındaki bu eğrilik, ahlaki açıdan sorun içeren

166

Buhari, el-Cami’u’l-müsnedu’s-sahihu’l-muhtasar min umuri Resulillah (s) ve sunenihi ve

eyyamihi, Çağrı yayınları, İstanbul1992, (60), Enbiya, 1,IV.103.

167

67

bir alanın varlığına işaret etmektedir. Ancak fıtraten sorunlu olarak yaratılan kadının, bu defolu yaratılışla kulluk müsabakasında neredeyse hükmen mağlup bir statüde başlamasının gerekçeleri konusunda hiçbir ipucuna rastlamıyoruz.

Rivayetlerde ve yorumlarda bu eğrilik sorununun, kadının bizzat kendi şahsı, hayatı, kulluk serüveni açısından ne anlam taşıdığı, ne gibi zorluklara yol açtığı vb. gibi konuların da hiç ele alınmadığını görüyoruz.168

Evet, âlimlerin tartışma konusu yapmadığı ve toplumdaki karşılığının getireceği sorunları hesaba katmayışları, bu anlayışın sorunlu olmadığı anlamına gelmiyor. Kadınların kendilerine dair olumsuz algılamalarına meşruiyet kazandıran bu hadisler, bu kadınların hayatını oldukça zorlaştırmakta kendilerine dair “eksik” bir algının oluşmasını beraberinde getirmektedir.

Bu hadislere getirilen yorumlamalarda ise hiçbir sorgunun olmadığını ve hatta ayetlerle desteklendiğini görmekteyiz.

Bu hadiste, fukahanın ve bazılarının “Havva, Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır” görüşüne delil vardır. Allah Teâla “Sizleri bir tek nefisten yarattık, ondan da eşini yarattık” buyurmakta ve peygamber (a.s.) de, onun bir kaburga kemiğinden yaratıldığını beyan etmektedir. Ve bu hadiste kadınlara lütufkâr davranmak, onlara ihsanda bulunmak, ahlaklarının eğriliğine sabretmek (gibi hususlarla birlikte) akıllarının zayıflığı ihtimali ve sebepsiz onları boşamanın keraheti ve kişinin kadını doğrultması konusunda hırslı olmaması gibi hususlar vardır.169

Esma bint Yezid el-Ensari’den zikredildiğine göre, Resulullah bir gün mescide uğradı. Bir grup kadında orada oturmaktaydı. Onlara eliyle selam verdi ve şöyle dedi: “Sizi nimet vericilere karşı nankörlükten sakındırırım!”

(Orada bulunan) kadınlardan biri şöyle dedi: “Allah’a karşı nankörlükten Allah’a sığınırım, ey Allah’ın Resulü!”

168

Tuksal, Kadın Karşıtı Söylemin İslam Geleneğindeki İzdüşümleri, s.62. 169

68

(Bunun üzerine Resulullah şu karşılığı verdi): “Evet (Doğru, zira); sizden birisi uzun süre ailesinin yanında bekâr ve ya dul olarak kalır; sonra Allah onu bir eşle evlendirir, sonra onu çocuk ve (onunla birlikte gelen) göz aydınlığı ile faydalandırır. (Fakat) sonra (bir gün) o kadın kocasına kızar ve Allah’a yemin ederek, ondan bir saat bile hayır görmediğini söyler. İşte bu, Aziz ve Celil Allah’ın nimetlerine karşı nankörlüktür ve nimet vericilere karşı nankörlüktür!”170

Ebu Ümame’den (ö.81/700) nakledildiğine göre şöyle dedi: “Hz. Peygamber’e (s) bir kadın geldi. Yanında iki çocuğu vardı. Birisini (kucağında) taşıyordu, diğerini de elinde tutuyordu. (bunu gören) Hz. Peygamber şöyle söyledi: ‘(çocuklarını karınlarında veya kucaklarında) taşıyanlar! Doğuranlar! Merhametliler!... Ah bir de kocalarına karşı kusur işlemeselerdi, onların namaz kılanları cennete girerdi.’171

Abdurrahman b. Şibli’den nakledildiğine göre, o şöyle dedi: “Resulullah’ı şöyle söylerken işittim ‘… Sizin tüccarlarınız facirlerdir’. (Ravi dedi ki): ‘Ya Resulallah! Allah alışverişi helal kılmamış mıydı?’ denildi. O: ‘ evet fakat onlar konuşuyorlar ve yalan söylüyorlar; yemin ediyorlar ve günah işliyorlar’. Ve Resulullah (s.) dedi ki: ‘Fasıklar, onlar cehennem ehlidir!’ Fasıklar kimdir, ey Allah’ın Resulu?’ denildi. Hz. Peygamber: ‘kadınlardır!’ buyurdu. Bir adam şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü, onlar bizim annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve eşlerimiz değil mi? Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: ‘ Evet, fakat onlara bir şey verdiğinde teşekkür etmezler; bir sıkıntıya müptela olduklarında da ona sabır göstermezler!”172

Ancak hadis rivayetlerinin ortaya koyduğu üzere insanlığın adeta kaderi, ortak paydası olan zaafları bütünüyle kadın cinsinin hanesine yazmak şeklinde tecelli eden “eğrilik söylemi” erkek cinsi söz konusu olduğunda başka bir görünüme bürünmektedir: suskunluk… Yani erkeklere özgü zaaflardan bahsedilmemesi, illa bahsedilecekse bunun erkeklik özelinden değil de, insanlık genelinde ele alınması…

170

Ahmed İbn Hanbel, Müsnedu Ahmed ibn Hanbel, Çağrı yayınları, İstanbul 1992, cilt/4, s.458-59. 171

Ebu Abdillah Muhammed İbn Yezid el-Kazvini İbn Mace, Sunenu İbn Mace, Muhammed Fuad Abdulbaki, Çağrı yayınları, İstanbul 1992, Nikah 62, c/2, s.6

172

69

Ya da çeşitli yorumlama ve değerlendirme tarzlarıyla bu özelliklerin “zaaf”n kategorisinin dışına çıkarılması gibi…

Bu ikinci yöntemin olağan başarısı neticesinde erkek zaafları, ya bir takım popüler ideallerle yüceltilmektedir, ya da çeşitli kurumların desteği ile meşrulaştırılmaktadır, ya da bu ikisinin yapılamadığı durumlarda, insani savunma mekanizmalarından biri olan yansıtma mekanizması ile karşı tarafa yansıtılmaktadır. Hadis literatürümüzde, bu tavırlara pek çok örnek göstermek mümkündür.

Mesela, erkeğin karısını başka erkeklerden kıskanması, cinayeti meşru kılınacak tarzda, çeşitli rivayetler aracılığıyla Hz. Peygambere mal edilerek yüceltilmektedir. Böylelikle “kıskançlık” duygusu erkekler için zaaf olmaktan çıkarılmakta, adeta ilahi bir meziyet derecesine yükseltilmektedir. Kadının kıskançlığı ise, bir meziyet olarak değil, hatta insanca bir zaaf olarak bile değil; “kadınca” bir zaaf olarak, yani “eğrilik” olarak takdim edilmektedir.173

Kadınlar hakkında olumsuz rivayetlerden sadece bir kaç tanesinin zikredilmesi bile, bu alanda oluşturulan algının toplumsal yaşamda, kadını nasıl bir kişiliğe sahip kılındığının kanıtıdır. Neredeyse bütün kötülüklerin kaynağı olarak gösterilen kadın, belli bir süre sonra bu durumu kanıksamakta ve adeta ona eş tutum ve davranış sergilemeye başlamaktadır.

Bu olumsuz düşüncenin araştırma yaptığım alanlardaki yansımaları pek de iç açıcı değil maalesef. Gerek kadınların kendilerine dair olumsuz bir algının oluşması ve gerekse de “erkekler”in zihninde olan “ben üstünüm” düşüncesinin dini literatür ile desteklenmesinin sonuçları çok ağır bir durumu beraberinde getirmektedir. Kadına kendisinin zayıf ve erkeğin kendisinin varlık nedeni olarak lanse eden bu hadisler, kocası tarafında şiddete uğrayan, sefalet çeken bu kadınların başka alternatif aramadan tam bir teslimiyetle bu düşünceye sarılmalarını beraberinde getirmektedir. Hayriye, iş yerinde tacize uğradığında söylediği şu sözler tam da bu hadislerin oluşturduğu manzaraya denk düşmektedir.

173

70

“sesimi çıxaramam o erkektır başi diktir ama olan bana olur. Ben kadınım benım başım ögümdedır”. “dört tane kızım var, hama keşke bir tane de oğlım olaydı, hama olaydı içkici olaydi, esrarci olaydı hama yeter ki olaydi. Ben de derdım ha sahıbım var” kadının ikinci planda olması, olumsuzluklarla birlikte zikredilmesi, namus kavramının sadece kadınla ilgili olması Hayriye’yi başka şekilde düşünmekten alı koymaktadır. Sadece Hayriye’nin düşüncesi bu şekilde değildi. O’nun gibi düşünenlerin sayısı epeyce çok olmakla birlikte hepsini burada aktarmak mümkün değildi. Bu yüzden en çarpıcı olanını seçmeyi uygun gördüm.

Kocalarla ilgili hadislerde ise, yine olumsuzlukların kadınlar üzerinden ifade edilip, kocayı bir nevi temize çıkaran hadislerin varlığı ve bu konunun “imani” bir kavramla dile getirilmesi yine bu hadisler tarafından desteklenen düşüncedir. Yukarıda da değinmiş olduğum gibi Aliye hanımın “kocasına itaat etmeyen kadının imanı yoktur” sözleri adeta yukarıdaki hadislerin bu sokaklara yansıyan halinin bir yansımasıydı. Böyle olunca, şiddete uğrayan kadın ses çıkarmaması gerektiğini öğrenmiş bulunmakta ve yaşanılan olumsuz durumlara tam imani bir teslimiyet ile sabretmektedir.