• Sonuç bulunamadı

Buhârî-i Şerîf tedris geleneği camilerde olduğu kadar tekke, dergâh ve han- kâhlarda da yapılmakta, buralarda da halkın ihtiyacı olan bu gibi ilmi faaliyetler yürütülmekteydi. Şüphesiz tekkelerde öncelikle tasavvuf literatürüne ait kitaplar okutulmaktaydı. Mesnevi-i Şerîf tekkelerde okutulan kitapların en önde geleni olmuştur. Bununla ilgili de vakıflar kurulmuş ve bu görevinde yürütülmesi devlet

276 A. MKT. NZD. 57/62. 1 277 A. MKT. NZD. 57/62. 2.

yediyle yapılmıştır.278 Ama bunun yanında başka kitapların okutulduğunun da vaki olduğunu aşağıdaki örneklerden anlamaktayız. Buhârî-i Şerîf’i bunlar arasında ilk sıraya koymak gerekmektedir. Zira İslam ümmetinin ve özelde Osmanlı toplumunun kendisine ne kadar teveccüh gösterdiği bilinmektedir. Tekkelerde Buhârî-i Şerîf okunduğu ile alakalı örneklerden bir tanesini zikretmek gerekirse:

“Ma‘rûz-ı dâîleridir ki

Ashab-ı hayrattan Sadrazam esbak Mustafa Paşa merhumun kutbu’l-ârifîn ğavsü’l-vâsilîn Şeyh Mehmed Murad el-Buhârî en-Nakşıbendî kuddise sirruhu’l- âlî hazretlerinin hankâhı derûnunda müceddiden bina ve ihyasına muvaffak oldukları mahalli murâkabede Sahîh-i Buhârî-i Şerîf rivayet olunmak üzere yevmî on akçe vazife ile Buhârî-i Şerîf tedrîs ciheti hankâh-ı mezburda şeyh olanlara şart ü tayin eylediği işbu arzühale merbût diğer arzuhal derkenarından müsteban olmağla hilâf-ı şart-ı vâkıf ve müğâyir kuyûd ve şurût Murad Molla Tekkesi Şeyhi Arif Efendi cihet-i merkûmeyi kendü üzerine tevcîh ve berât ettirmiş olduğuna mebni Evkâf-ı Hümâyun Müfettişi Faziletlü Efendi Hazretleri huzurlarında mûma-ileyh ile terâfu‘-ı Şer‘ ve ihkâk-ı hak olunmak babında emr ü ferman efendimindir.

Nezâret-i behiyye-i Evkâf-ı Hümâyun’dan şer‘le ru’yetine himmet olunmak buyruldu.”279

Burada anlaşmazlık olan bir durumla karşı karşıya olunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim merhum Sadrazam Mustafa Paşa vakfından olmak üzere Şeyh Murad Molla Tekkesi’nde tedris-i Buhârî cihetinin yevmî on akçe ile dergâhta şeyh olanlara tevcîh edildiği belirtilip, bu ciheti Arif Efendi’nin vakıf şartına hilaf, kayıt ve şartlarını değiştirerek ve kendi üzerine berat çıkartarak tevcîh ettirdiği belirtilmektedir. Bu anlaşmazlığın giderilmesi için Evkâf-ı Hümâyun Müfettişi huzurunda duruşması görülerek sonuca bağlanması istenmiştir.

278 Örneğin Mevlana Türbesinde Mesnevî okuyan Şeyh Hasan Sukûtî Efendi’ye bu görevin

tevcih edildiği (Bkz. C. MF. 46/2290), yine Konya’da Şemsî Tebrîzî Zaviyesi’nde mesnevîhânlık cihetinin tevcihi ile alakalı bilgiler mevcuttur. (Bkz. BOA. C. MF. 29/1430 ve C. EV. 529/26730).

Yazılan arzuhal üzerine 1265 senesinde anlaşmazlık olan husus çözüme kavuşturulmak üzere devlete intikal etmiş arzuhal birçok kalemde işlem gördükten sonra karara bağlanmıştır. Şöyle ki:

“Sadır olan ferman-ı şeriflerine imtisalen işbu arzuhal ve hâmişinde muharrer derkenar-ı vakfiye kuyudundan merbut olan diğer bir kıta arzuhale nazar olundukda Nezâret-i Evkâf-ı Hümâyun’a mülhak evkâftan Medine-i hazret- i Eyyüb el-Ensari radıyallahu anhu rabbü’l-bârî civarında otakçılar kurbunda Mehmed Paşa Mahallesinde vaki‘ Sadr-ı esbak merhum Mustafa Paşa Camii Şerîf ve Nakşibendiye zaviyesi vakfından olmak üzere yevmî on akçe vazife ile Eyüb civarında Nişancılar Paşa mahallesinde Şeyh Murad Efendi kuddise sırruhu’l-âlî hazretlerinin medfun oldukları zaviyesinde Buhârî-i Şerîf tedris eylemek şartıyla dersiâm-ı Buhârî-i Şerîf ciheti es-Seyyid Şeyh el-Hac Mehmed Murad Efendi ibn es-Seyyid Şeyh el-Hac Abdülhalim Efendi’nin bâ-beret-ı âlî üzerinde iken mahlulunden iki yüz altmış dört senesi zilhicce-yi şerîfesinin yirmi sekizinci günü sulb-i sahîh oğlu Es-Seyyid Şeyh Arif Efendi’ye bâ-işaret-i aliyye tevcih olunup el-yevm üzerinde olduğu ve vâkıf-ı müşârun-ileyhin bin yüz altmış yedi senesi cumâdiye’l-ahiresinin yedinci günü tarihiyle müverrih mukayyed olan vakfiyesinde Medine-i müşârun-ileyh mühallatından Nişancı Paşa mahallesinde eş-Şeyh Murad Efendi kuddise sırruhu hazretlerinin medfun oldukları zaviyede şeyh müşarun-ileyh merkad-i şerîfleri cânibinde mahall-i murakabede zaviye-i mezburda şeyh olan zat-ı muhterem Sahîh-i Buhârî rivayet eyleyüp mukabelesinde yevmi on akçe virile deyu şart u tayin eylediği Evkâf Muhasebesinden muharrec derkenardan ve cihet-i mezkûr müşarun-ileyh Şeyh Murad Efendi’nin medfun oldukları zaviyelerinde şeyh olanlara meşrût ve sahib- i arzuhal eş-Şeyh Hafız Feyzullah Efendi zaviye-i mezkurun el-yevm şeyhi olup ancak ciheti mezkure ahd-i karîbde mütevaffâ-yı mûmâ-ileyh es-Seyyid Şeyh el- Hac Mehmed Efendi’ye tevcih olunup üzerinde iken bu defa fevtiyle mahlulünden mûmâ-ileyh es-Seyyid Mehmed Arif Efendi’ye tevcih olunmuş ise de hilâf-ı şart-ı vâkıf olduğundan bahisle cihet-i mezkûre mûmâ-ileyh es-Seyyid Mehmed Arif Efendi’nin ref‘inden ber-mûceb şart-ı vâkıf kendüye tevcîhini istid‘a ve istirham eylediği işbu arzuhali üzre ve meclis-i Şer‘de mûmâ-ileyh es-Seyyid Şeyh Mehmed Arif Efendi hâzır oldukları halde takririnden müstefâd ve hâzır-ı mûmâ- ileyh es-Seyyid Şeyh Mehmed Arif Efendi hakîkat-i hâl ve vech-i meşrûh üzere olduğunu tasdik ve cihet-i mezkûrenin ber-mûceb-i şart-ı vâkıf meşrutu olan

mûmâ-ileyh Şeyh Feyzullah Efendi’ye rızasıyla keff-i yedinde olan beratını teslim etmekle bu surette cihet-i mezkur mûmâ-ileyh es-Seyyid Şeyh Mehmed Arif Efendi’nin keff-i yedinden mûmâ-ileyh Şeyh Hafız Feyzullah Efendi’ye meşrûtiyet üzere tevcih ve işaret-i aliyye Hazret-i Şeyhülislam sellemehu’s-selam’a mutevakkıf idüğü huzur-ı atûfetlerine i‘lâm olundu. el-emr limen lehu’l-emr sene 24 c.evvel 1265.280

Buradan Sadrazam Mustafa Paşa’nın 1167 senesinde kurduğu vakıftan Şeyh Murad Nakşibendiye Tekkesi’nde yevmî on akçe ile tekkede şeyh olanlara Buhârî-i Şerîf tedris etmek şartıyla Buhârîhânlık cihetinin tertip olunduğu anlaşılmaktadır. Cihet, yedinde olan Şeyh Efendi’nin vefat etmesi ile zâviyede şeyh olan Feyzullah Efendi’ye verilmeyip önceki şeyhin oğluna verilmiştir. Olay resmi makamlar tarafından görülüp vakfın şartına uygun olarak karara bağlanmıştır. Vakıf tarihinin 1167 olarak zikredilmesi de Osmanlı tarihinde Buhârîhânlık uygulamasının çok eski tarihlere kadar gittiğini göstermektedir. Yaklaşık 250 sene önce bir tekkede böyle bir uygulamanın varlığı medreseler ve camilerde Buhârî tedrisi işinin çok ilerlerde olduğu noktasında ipuçları vermektedir. Zira kanaatimiz, öncelikle medreselerde okunan Buhârî-i Şerîf, sonraları camilerde tedris edilmeye başlanmış, daha sonra ise tedris ve hatim faaliyetleri toplumun birçok kesiminde yaygınlık kazanmıştır.