• Sonuç bulunamadı

İslam dininin ilme verdiği öneme binâen daha ilk dönemlerden itibaren müntesiplerinin bilgilendirilmesi amacıyla farklı müesseseler oluşturulmuş ve bu müesseselerde eğitim faaliyetleri sürdürülmüştür. Mekke’de Dâru’l-Erkâm, İslam tarihinde oluşmuş ilk eğitim kurumu olarak addedilebilinir. Daha sonra bu evlerin sayısı artmış hicretten sonra başta Mescîd-i Nebevî ve onun Suffa kısmı ismen olmasa bile fiiliyât açısından medrese işlevini yerine getirmiştir.97 Emevîler ve

Abbâsîler döneminde de bu gibi eğitim kurumları yaygınlaşarak devam etmiştir. Ancak İslam tarihinde medrese denilince daha çok Selçuklu veziri olan Nizâmülmülk tarafından öncelikle Bağdat ve Nişabur’da açılan Nizâmiye medreseleri akla gelmektedir. Daha sonra Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Musul gibi dönemin ilim ve kültür merkezlerinde Nizâmiye medreseleri açılmıştır. Türklerin Anadolu’ya gelişiyle Mardin, Urfa, Diyarbakır, Konya, Isparta, Kayseri, Sivas gibi birçok Anadolu şehrinde medreseler görülmektedir.

Osmanlı’da ise Orhan Gazi döneminde İznik’te ilk defa bir medrese kurulmuş ve başına da Dâvûd-ı Kayserî tayin edilmiştir. Daha sonra Bursa’da 21 tane medrese yaptırılarak Bursa bir ilim merkezi haline getirilmiştir. Edirne’deki II. Murad’ın

96 İpşirli, Mehmet, “Cer”, DİA, VII, 388.

yaptırdığı Dârulhadis ise İstanbul fethedilinceye kadar en yüksek Osmanlı medresesi kabul edilmiştir. Yine aynı zaman içerisinde yani kuruluş döneminde seksen dört medresenin yapıldığı tespit edilmektedir.98

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle Osmanlı ilim hayatı ve teşkilâtında önemli adımlar atılmıştır. Fatih külliyesi içinde açılan Sahn-ı Semân (sekiz avlu) medreseleri müfredât programı, fizikî ve mimari özellikleri ve sağlanan maddi imkânlarıyla bir yüksek öğrenim kurumunun özelliklerini fazlasıyla barındırıyordu. Bir asır sonra inşa edilen ve içinde bir dârulhadisinde bulunduğu Süleymâniye Medreseleri ise Osmanlı eğitim teşkilatında en yüksek seviyeyi temsil ediyordu. Özellikle Balkan şehirlerinde toplam 575 tane medresenin kurulduğu belirtilmektedir.99 İstanbul’da XX. yy. başlarında sadece sur içinde 185 tane medresenin varlığı tespit edilmiştir.100

Osmanlı maârifi içinde teşkilatlı, yüksek seviyede eğitim ve öğretimi gerçekleştiren müesseseler, şüphesiz medreselerdi. Sıbyan Mektebleri veya o seviyede hususi eğitim görmüş talebeler, buralara girerek muayyen hocalardan muayyen dersleri, belirli zamanlarda okurlar ve daha üst derecelere terakkî ile en yüksek seviyedeki medreseden mezun olurlardı. Osmanlılarda ilmiye sınıfı buradan yetişir, kadılık, müftülük, müderrislik, cami hizmetleri, kâtiplik vs. gibi diğer bazı sahalarda istihdam edilirlerdi.101

Osmanlı’da medreselerin hem nicelik hem de nitelik olarak zirve noktaya çıkmış olması Osmanlı Devleti’nin eğitime verdiği önemi göstermesi açısından mühimdir. Sadece sur içinde 185 tane medresenin varlığı neredeyse her köşe başında bir medrese demektir. Bu medreselerde okuyan talebeler Osmanlı coğrafyasına dağılarak topluma olan borçlarını fazlasıyla ödemişlerdir. Konumuz açısından bakılacak olursa bu kadar yaygınlık kazanan medreselerde ve camilerde okutulan Buhârî-i Şerîf dersleri topluma aynen yansıtılarak özellikle camilerde îfâ

98 İpşirli, Mehmet, “Medrese”, DİA, XXVIII, 327. 99 İpşirli, Mehmet, “Medrese”, DİA, XXVIII, 328. 100 İpşirli, Mehmet, “Medrese”, DİA, XXVII, 328.

edilegelmiştir. Osmanlı’nın hadise verdiği önemi göstermesi açısından dâru’l- hadislerin yerini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu medreselerden hariç Osmanlı döneminde 30 tane Dâru’l-Hadisin ismi zikredilmektedir.102

Daru’l-Hadislerden bahsetmişken Osmanlı Devleti’nde bir dâru’l-hadisin açılışı ile ilgili Uşşâkîzâde Tarihi’nde103 bir kayıt mevcuttur. Burada da Buhârî-i Şerîf okunduğu zikredilmektedir:

“Ğurre-i şehr-i Ramazanü’l-mübarek erbaâdan add olunup,

Çehârşenbe gecesi vakt-i gurupta minarelerde kandiller yakmağa başladılar.

Ertesi hâmis günü sadr-ı âlî-kadr hazretleri bina buyurdukları daru’l-hadise Tefsîr-i Beyzâvî ve hadis-i şerîf’ten Buhârî-i Şerîf derslerine bed’ ittirmek murad itmeleriyle yevm-i mezbur sabahı kendüler ve sâir vüzerâdan Süleyman Paşa ve Kapudan İbrahim Paşa ve Abdurrahman Paşa ve ulemadan Şeyhülislam Efendi ve Kâdıasker Efendiler ve Kâdı-ı beled Nâkibüleşraf Efendi ve meşâyih-i kirâmdan Sultan Ahmed şeyhi Sivâsî-zâde Efendi ve Ayasofya şeyhi Süleyman Efendi ve Süleymaniye şeyhi Yenibağçeli Efendi ve Sultan Bâyezid şeyhi Himmet-zade Efendi ve Sultan Mehmed şeyhi İsa Efendi ve Sultan Selim şeyhi İspirî- zade Efendi ve sâir şeyhler hâzır iken Üsküdârî Ömer Efendi - ki birkaç gün mukaddem müderris tayin olunmuş idi- Sure-i Fatiha-i Şerîfeden derse bed’ ittirüp, ba‘dehu Buhârî-i Şerîf’ten “İnneme’l-‘amâlü bi’n-niyyât” Hadis-i Şerîf’inden derse bed’ ittirüp, andan sonra Sivasî-zade Efendi dua idüp, meclisi tamam itdiler.”104

Klasik Osmanlı döneminden bir kesitin anlatıldığı yukarıdaki satırlar o dönemde yaşanan olaylarla ilgili bize tasvirler sunmaktadır. Padişahın bir daru’l- hadis yaptırması üzerine ilmiye sınıfı padişahın da bulunduğu bir mecliste toplanmış Tefsir ve Hadis dersleri bu ilk mecliste icra edilmiştir. Hatta ayrıntılı olarak Buhârî-i Şerîf’in ilk hadisi olan “ت  لا ا” hadisiyle derse başlandığı ve hitamında dua

102 Bkz. Gül, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim ve Bunlar Arasında Dâru’l-

Hadislerin Yeri, TTK., Ankara, 1997.

103 Uşşakîzâde tarihi, müellifinin de ilmiye sınıfından olmasından dolayı genel olarak bir ilmiye

tarihi özelliğindedir. Padişah II. Mustafa (1695-1703 ) dönemi anlatıldığından dolayı zikredilen olay muhtemelen bu tarihte gerçekleşmiştir.

104 Uşşakizade İbrahim Efendi, Uşşakizade Tarihi, (haz. Raşit Gündoğdu), İstanbul Çamlıca

edilerek dersin bitirildiği zikredilmiştir. Burada dikkat edilecek nokta 1600’lü yılların sonu 1700’lü yılların başında Osmanlı Devletinde Buhârî-i Şerîf’in bulunduğu konumdur ki bu da gayet açıktır. Bugün toplumda hadis kitabı deyince neden akla ilk olarak Buhârî’nin geldiğini toplumsal hafıza ile açıklamak yerinde olacaktır ve bu süreç yüzyıllardır devam etmektedir.

Osmanlı medreselerinde hadis, okutulan ilimler sıralamasında son sıralarda yer almaktadır. Zira talebeler, sarf-nahiv-mantık ilimlerini okuduktan sonra âdâb-ı bahs, vaz‘, kelam, belagat, hikmet, fıkıh, ferâiz, akâid ve usûl-i fıkh derslerinin gördükten sonra en son hadis ve tefsir derslerini okurdu.105 Bu da göstermektedir ki Osmanlı döneminde talebeler hadisi ve tefsiri görebilmek için öncelikle alet ilimlerini ve diğer ilimleri okumakta daha sonra hadise geçmekte idi. Dolayısıyla hadis ilminin Osmanlı döneminde yüksek bir mevkide görüldüğü sonucuna ulaşılabilir.