• Sonuç bulunamadı

Kürsü Şeyhliği Osmanlı Döneminde camiilerde Cuma günleri vaaz veren kişilere verilen özel bir addır. Cuma günleri verilen bu vaaz, hutbelerin Arapça okunmasından dolayı genellikle namazdan önce hutbenin mevzuunu izah etmek şeklinde gerçekleşmiştir. Bu iş için vakıflardan özel görevliler tayin edilmiş ve 124 BOA. MV. 207/57. 125 BOA. A. MKT. NZD. 407/48. 126 BOA. A. MKT. NZD. 55/63. 127 BOA. C. MF. 127/6345. 128 BOA. DH. MKT. 2709/57. 129 BOA. İ. İLM. 3/1318 M 2 130 BOA. A. MKT. MHM. 212/86. 131 BOA. A. MKT. NZD. 57/62. 132 BOA. HAT. 363/20147.

halkın eğitimi için bu usul benimsenmiştir. Şimdilerde söylenen hutbeler Arapça okunuyordu ve halk hiçbir şey anlamıyordu gibi anlamsız sözlerin biraz bilgisizlikten, biraz da Osmanlı’daki ilmi hayatı bilmemek ve küçümsemekten kaynaklandığını söylemek mümkündür. Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nde kurulan vakıflar aracılığıyla cuma günü camiye gelen insanların okunan hutbeyi anlamaları için bir müessese ihdas edilmiştir. Bu iş halk tarafından organize edildiği gibi bizzat devlet tarafından da organize edilerek yürütülmeye gayret edilmiştir.

Sebilürreşâd dergisinde Dâru’l-Hilâfeti’l-Âliye Medresesi Edebiyât-ı Osmâniye Müderrisi Mehmed Emin Efendi tarafından kaleme alınan makalede kürsü şeyhliği izah edilmektedir. Kaynaklarda bulunabilen ve Osmanlı döneminde kaleme alınan etraflı bir yazıyı buraya aktarmak gerekirse;

“Ez-cümle Cuma namazlarında îrâd olunan hutbeler -sırf sünnet-i rasûle ittiba‘ kasdıyla- lisân-ı arab üzere tertîb edildiğinden ve esnâ-yı hutbede tilâvet olunan âyât-ı beyyinât-ı Kur‘âniyenin ve bazı îrâd edilen ehâdîs-i seniyye-i nebeviyye’nin elfâz-ı latîfe-i arabiyye, ervâh-ı müştâkıni fesâhat-ı edâ ve belâğat-ı müeddâsıyla rehîn-i i‘câz eyleyen meâni-i mestûre-i ulviyyesine cemaât-ı müslimînin kâffesi vâkıf olmadıklarından âmmeyi bu fuyûzât-ı diniyyeden şevk etmek üzere selâtîn-i mâziye tarafından bazı cevâmi‘e kürsî şeyhleri vaz‘ eylemişlerdir.

Padişâh-ı evvelîn hazerâtı evvel emirde Eyüp Sultan’daki Fatih Camii Şerîf’ine salât-ı cumadan sonra sâir ahkâm-ı diniyyeyi teblîğ eylemekle beraber esnâ-yı salâtta îrâd olunan hutbenin meâl ü mezâyâsını anlatmak üzere Cuma vâizi nâmıyla birer vâiz tayin buyurmuşlardır. Bilâhare bu Cuma vâizliği meşâyih-i kirâm içün bir silsile ve bir merâtib-i ilmiye hâlini iktisâb eylemiştir. Bidâyet-i emirde ise ancak yedi câmiide Cuma vâizi mevcud idi ki bunlar da ale’t-tertîb Ebâ Eyyübe’l-Ensârî, Sultan Selîm, Sultan Mehmed, Sultan Bâyezid, Süleymâniye, Sultan Ahmed, Ayasofya-i Kebîr cevâmi‘i şerîfesinden ibâret idi. hall-i ilâhî vukuunda Eyyüb Sultan vâizi Sultan Selîme, Sultan Selîm vâizi Sultan Mehmed’e, Sultan Mehmed vâizi Sultan Bâyezid’e, Sultan Bâyezid vâizi Süleymâniye’ye, Süleymâniye vâizi Sultan Ahmed’e, Sultan Ahmed vâizi Ayasofya-i Kebîr’e nakl ve terfi‘ ettirilirdi.

1139 tarihlerinde ise Cuma vâizliği ile kâm-rân olan meşâyih-i Kirâm Hazerâtına (Selâtîn Şeyhliği) ünvân-ı mübecceli de verilerek kadr-i ulemâ bu sûretle bir derece daha a‘lâ edildi.

Yine o târih içinde idi ki Sultan Ahmed Hân-ı sâlisin ümmü’l-hayrât olan vâlide-i muhteremelerinin Galata ve Üsküdâr’da binâ-i cedde-i zâhidelerinin de bahçe kapısında ihyâ buyurdukları cevâmi‘i şerîfe ile Şehzâde Câmii Şerîfi için de birer Cuma vâizi tayin ve tensîb buyuruldu. Çünkü bunlarda vasat ve husûsuyla kesret-i cemâat itibâriyle sâlifü’z-zikr cevâmi‘i şerîfenin dûnunda değil idi. Dünyevî, uhrevî menâfi‘i din-i mübîni telkîn içün bu dört camiye dört vâiz tayini müfti’l-enâm tarafından huzûr-ı hümâyun’a takdîm olunmak üzere bir i‘lâm tertîb edildi. Bununla kürsî şeyhleri içün merâtib-i mevcûdeye dört pâye daha ilâve olundu. Bu tertîb-i ihsân-ı mübîni olan i‘lâm müfti’l-enâm tarafından rikâb-ı hümâyuna arz edildi. Mûcebince amel olunmak üzere irâde-i seniyyesi istihsâl ve evvelkilere ilâve kılınan dört aded câmii şerîfte kürsî-nişîn va‘z ü tezkîr olan meşâyih-i kirâma sünen-i mezbûre ramazan-ı şerîfenin onuncu günü re‘si hümâyun i‘tâsıyla meşâyih-i selâtîn mertebesine îsâl kılındı. Bu tertîb-i cemîl ise zamanımızda dahi aynen cârî ve mer‘î’dir.134

Belirtildiği üzere Kürsü şeyhliği Osmanlı’da cuma günleri hutbede ele alınan konunun namazdan önce halka anlatılmasını içeriyordu. Bu vaazlar halkın büyük ilgisini çekiyor ve gündemi oluşturuyordu. Hatta bu vaazlarda yapılan konuşmalar dinleyenler tarafından yazıya dökülüyor ve örneğin Sebilürreşâd gibi dergilerde yayınlanıyordu. İlk önceleri İstanbul’daki selâtin camilerinde yapılan bu uygulama daha sonra birçok yere yayılmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bununla ilgili belgeler mevcuttur. İstanbul’dan sonra bu müessese Osmanlı coğrafyasında ki birçok vilayete yayılmıştır. Örneğin İstanbul’da Zeyrek Camii’inde Bayburdî Mustafa Ağa vakfından bu görev tevcih edilirken135 Şam’da da Benî Ümeyye Camii’inde Sultan Mahmud vakfından Kürşü Şeyhliği tevcih edilmiştir.136 Köstendil’de Hacı Ferhad Camii’nde137 Sofya’da Kuruçeşme Mahallesi’nde bulunan Camii Şerîf’te138 Berkofça

134 Mehmed Emin, “Kürsü Şeyhliği”, Sebîlürreşâd, Yıl: 1919, C, 17, Sayı, 427-428, s. 88-89. 135 BOA. C. MF. 119/5910.

136 BOA. C. MF. 57/2834. 137 BOA. C. MF. 71/3533.

kasabasında Nasuh Paşa Camii’nde139 aynı görev için görevliler tayin edilmiştir. Yine halkın eğitimini sağlamak için kurulan bu müessesenin yürütülmesi işini vakıflar üstlenmişlerdir. Bu da göstermektedir ki camiler, Osmanlı döneminde amacına uygun olarak birçok işlevi aynı anda yerine getiriyordu. Örneğin vakıflardan tevcih edilen görevlerle birlikte bir camideki görevli sayısı 15-20 sayısını bulabilmekteydi.