• Sonuç bulunamadı

V. ARAġTIRMANIN TEMEL KAYNAKLARI

2.1. TEÂRUZ

2.1.1. Sözlük ve Terim Anlamı

Tefâul babından mastar olan ve müĢarekete delâlet eden teâruz, cihet, yan/kenar anlamlarına gelen “urz” kökünden türemiĢtir. Aralarında teâruz bulunan iki kelamdan her biri adeta diğerinin kenarında ve cihetinde yer alarak onun yöneltildiği hedefe varmasına engel teĢkil ettiği için muteariz kelam olarak

201

Örneğin; Muhammed b. Ġdrîs eĢ-ġâfiî, “Ġhtilâfu‟l-Hadîs”, thk. Rifat Fevzî Abdulmuttalib, el-Ümm ile birlikte, X, 4. Baskı. , Dâru Ġbn Hazm, Beyrut, 2011; Ebu‟l-Ayneyn Bedrân, “Edilletu‟t-TeĢrî‟ el-Müte‟aride ve Vücûhu‟t-Tercîh Beynehâ”, Müessesetü ġebâbi l-Câmia‟, Ġskenderiye, Mısır; Abdullatîf Abdullâh Azîz el-Berzencî, “et-Teâruz ve‟t-Tercîh Beyne‟l-Edilleti‟Ģ-ġer‟iyye”, Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiyye, Beyrut 1996; Muhammed Ġbrâhim Muhammed el-Hafnavî, “et-Teâruz ve‟t-Tercîh „Ġnde‟l-Usûliyyin”, Dâru‟l-Vefâ, el-Mensûre 1987; Mehmet Selim Aslan “Ġslam Hukuk Metodolojisinde Delillerin Teâruzu Ve Tercih Kaideleri”, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Y.Y. Üniversitesi, Van 2006.

202 Bkz. Abdurrahmân es-Suyûtî, Tedrîbu‟r-Râvî, Dâru‟l-Fikr, Beyrut 1993, s.365. 203 Bkz. ġâfiî, er-Risâle, s.284.

99

isimlendirilmiĢlerdir.204“a-r-z” maddesi sözlükte, “kenar, cihet, mâni olmak, engellemek, açığa çıkmak/çıkarmak, bir Ģeyin sonradan ortaya çıkması, mukabele etme, denkleĢme, eĢit olmak, benzeĢme, birbirine engel olacak biçimde karĢılaĢmak, birbirine ters düĢmek, çatıĢmak, çeliĢki, dönmek, yüz çevirmek”205

gibi anlamlara gelir. Zikri geçen anlamlar arasında yer alan, engelleme, eĢitlik, denklik, çatıĢma, karĢı

karĢıya gelme gibi anlamlar, fıkıh usûlü terimi olarak, birbirinden farklı Ģekillerde

tanımlanan teâruzun tanımları arasında dikkat çekenleridir. Dolayısıyla teâruzun ıstılahi anlamı ile luğavi anlamları arasında bir münasebetin olduğu görülmektedir. Nitekim fıkıh usûlüne dair kaleme alınan eserlerde teâruz kavramına yönelik yapılan tanımlarda bu münasebet açıkça görülmektedir. AĢağıda örnek olarak vereceğimiz tanımlarda da bu münasebeti rahatlıkla görebiliriz.

Gazâlî, teâruzu ; “ ضقانت / çatıĢma” 206, ZerkeĢî, “birbiriyle çatıĢacak biçimde

iki delilin karĢılaĢması”207

; Mahallî, “Ġki delilden her birinin, diğerinin delalet ettiği

Ģeyin aksine delalet edecek tarzda birbiriyle karĢılaĢması”208

; Debûsî, “eĢit kuvvetteki

iki delilden birinin bir Ģeyi ispat edecek, diğerinin ise aynı yer ve zamanda onu nefyedecek Ģekilde olması”209 ; Serahsî, “birbirine denk iki delilden her birinin,

diğerinin gerektirdiği Ģeyin aksini gerektirecek tarzda – helallik/haramlık, isbat/nefy gibi- birbirleriyle karĢılaĢması”210 Ģeklinde tanımlamıĢtır.

204 Bkz. ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, VI, 109.

205 Muhammed b. Ahmed, Ġbn Mansûr el-Ezherî, Mu‟cemu Tahzîbu‟l-Lügat, thk. Zekî Kâsım, Dâru‟l-

Ma‟rife, Beyrut 2001, III, 2394-2400; Ebu‟l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mukerrem Ġbn Manzûr, “Lisânu‟l-Arab”, Dâru‟l-Fikr, Beyrut 1990, VII, 166-179; Muhammed Murtazâ el- Hüseynî ez-Zebîdî, Tâcul-Arûs min Cevâhiri‟l-Kâmûs”, Matbaatu‟l-Hayriyye, Mısır 1888, VI, 42,51; Ahmed b.Muhammed b. Ali el-Feyûmî, el-Misbâhu‟l-Münîr, el-Mektebetu‟l-Asriyye, Beyrut 2010, s. 209; Mecduddîn, Muhammed b. Ya‟kûb el-Fîruzâbâdî, el-Kâmûsu‟l-Muhît, Dâru‟l- Hadîs, Kahire 2008, s.1076; Ebu‟l-Bekâ Eyyûb b. Mûsa el-Hüseynî, el-Külliyyât, thk. Adnan DermiĢ, 2. Baskı, Müessesetü‟r-Risâle, Beyrut 1998, s.624, 850;Ebû Nasr Ġsmâîl b. Hammâd el- Cevherî, es-Sihâh, Dâru‟l-Hadîs, Kahire 2009, s.756.

206

Gazâlî, el-Mustasfâ, s.588.

207 ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, VI,109.

208 Celâluddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Mahallî, el-Bedru‟t-Tâlî fî Halli Cem„i‟l- Cevâmi‟, 1.Baskı, Müessesetü‟r-Risâle, Beyrut 2012, II, 338.

209

Ubeydullâh b. Umer b. Ġsâ Ebû Zeyd ed-Debûsî, Takvîmu‟l-Edille, Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiyye, Beyrut 2001, s.337.

100

Teâruz ve tercihle ilgili kapsamlı bir çalıĢma yapan Abdullatîf el-Berzencî, usûlcülerin teâruzla ilgili tanımlarından bir kaçına yer verdikten sonra bu tanımları çeĢitli açılardan eleĢtiriye tabi tutarak nihayetinde teâruzu Ģöyle tanımlamıĢtır:

“Mutlak olarak Ģer‟î delillerin her birinin, diğerinin gerektirdiğinin aksini gerektirecek Ģekilde birbirleriyle çatıĢmasıdır.”211

Tanımda yer alan “Ģer‟î deliller” ifadesi mutlak kaydıyla birlikte zikredilmesi nedeniyle her türlü Ģer‟î delili kapsamaktadır. Yani bu deliller ister aklî ister naklî olsun, ister yakîni ister zannî olsun aralarında teâruz gerçekleĢebilir. Tanım, bu kuĢatıcı yönü nedeniyle aĢağıdaki teâruz türlerinin tamamını kapsar niteliktedir:

a. Senet ve delâlet bakımından kat‟î olan deliller arasındaki teâruz.(Ġki âyet

veya iki mütevâtir sünnet yahut bir âyet ile delaleti kat‟î olan mütevâtir sünnet arasında meydana gelen teâruz gibi.)

b. Senet ve delâlet bakımından zannî olan deliller arasında meydana gelen

teâruz.(Ġki âhâd veya meĢhur haber yahut biri meĢhur diğeri de âhâd haber olan deliller arasındaki teâruz gibi.)

c. Biri kat‟î diğeri zannî olan iki delil arasında meydana gelen teâruz. (Biri

mütevâtir diğeri âhad olan iki haber arasındaki teâruz gibi. Her iki haberin delaleti kat‟î veya zannî yahut birinin delâleti kat‟î diğerinin zannî olsun fark etmeksizin aralarında çeliĢki söz konusu olabilir.)

Ġhyâu‟l-Maârif en-Nu‟mâniyye, Haydarâbâd ty., II,12.

211 Berzencî, et-Teâruz ve‟t-Tercîh, I, 23. Berzencî‟nin bu tarifi de eleĢtiriden nasibini alması gereken

bir tariftir. Bu tanım dikkatle incelendiğinde teâruzun gerçekleĢebilmesi için üç veya dahafazla delil arasında çatıĢmanın gerçekleĢmesinin Ģart olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Zira yazar, tanıma “ةيعرشلا ةلدلاا نيب عنامتلا...” ifadesiyle baĢlamaktadır. Oysa usûl ulemasının, yukarıdaki tanımları incelendiğinde teâruzun iki delil arasında gerçekleĢeceği açıkça ifade edilmiĢtir. Nitekim bu tanımın son kısmı da bunu ifade etmektedir. Yani tanımın baĢı ile sonu arasında çeliĢki bulunmaktadır. Yazar, adeta teâruzu tanımlarken teâruz örneği sergilemiĢtir.

101

d. Ġki aklî veya iki naklî veyahut biri aklî diğeri de naklî delil olan deliller

arasında meydana gelen teâruz.212

Yukarıda yer alan tanımlarda görüldüğü üzere, teâruz, usûlcüler tarafından farklı Ģekillerde tanımlanmıĢtır. Ancak bu tanımlara dikkatli bir nazarla bakıldığında “aynı meselede iki delilden birinin, diğerinin gerektirdiğiyle çatıĢan bir hükmü gerektirmesi” noktasında birleĢtiklerini belirtmemiz mümkündür. 213

Usûl kaynaklarında teâruzun tanımında Ģu ifadelere yer verildiğini görmekteyiz: muâraza, tenâkuz, teâdül, tezâd, temânu„, tedâfu„, tenâfî, ihtilâf, tenâkud. 214 Birbirinin yerine kullan‎ıldıkları sı‎kça görülmekle birlikte mantı‎k terimi tenâkud ile usûl terimi teâruz arasında gerek mahal gerekse sonuç bak‎m‎ından farklar bulunmaktadır.215

212

Bkz. Berzencî, et-Teâruz ve‟t-Tercîh, I, 24-25. ġer‟î deliller, çeĢitli açılardan ayrıma tabi tutulmuĢlar. Bu ayrımlardan biri aklî-naklî/sem‟î ayrımıdır. Naklî deliller, oluĢumunda müçtehidin katkısı olmayıp Ģâri‟den nakledilen Ģer‟î asıllardır. Bu deliller sadece doğru haber verenden iĢitilmekle bilindiğinden dolayı “sem‟î deliller” diye anılır. Aklî deliller ise naklî delil ile bağlantılı olmakla birlikte aklî muhakeme ve beĢerî yorumun ağırlıkta olduğu, oluĢmasında müctehidin katkısının bulunduğu delillerdir. ġer‟î delillerin bir baĢka ayrımı ve derecelendirmesi de sübut ve delâlet yönündendir. Kur‟ân‟ın Allah‟tan Hz. Peygamber‟e geliĢinde ve bizlere kadar naklinde hiçbir Ģüphe ve kesinti olmadığından dolayı, bütün âyetler sübut yönünden kat‟îdir. Hadisler ise belli türleri hariç sübut yönünden genelde zannîdir. Bunun neticesi olarak naklî deliller sübutu ve delâleti kat‟î, sübutu kat‟î delâleti zannî, sübutu zannî delâleti kat‟î, sübutu da delâleti de zannî Ģeklinde dörtlü bir derecelendirmeye tâbi tutulmuĢtur. Kendisinden Ģer‟î bir hükmün açıkça anlaĢıldığı ve baĢka türlü anlaĢılmasının doğru olmayacağı deliller delaâleti kat‟î, dolaylı Ģekilde hüküm bildiren, yorum ve izaha ihtiyaç duyanlar da delâleti zannî olan delillerdir. (Bkz. Ali Bardakoğlu, “Delil”, DĠA, Ġst.1994, IX, 139 -140; Yusuf ġevki Yavuz , “Delil”, DĠA, Ġst.1994, IX,137.

213 Bkz. ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, VI, 109; Muhammed b. Ali eĢ-ġevkânî, ĠrĢâdu‟l-Fuhûl ilâ Tahkîki‟l-Hakk min Ġlmi‟l-Usûl, Dâru‟l-Fazîle, Riyad 2000, II, 1111; Berzencî, et-Teâruz ve‟t- Tercîh, I, 23; Zekiyüddîn ġa‟bân, Usûlu‟l-Fıkhi‟l-îslâmî, Mektebetu‟l-ĠrĢâd, Ġstanbul 2016, s. 444. 214 Bkz. ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, VI, 109; ġevkânî, ĠrĢadu‟l-Fuhûl, II, 1111; Berzencî, et-Teâruz

ve‟t-Tercîh, I, 23. 215

Bkz. ġükrü Özen, “Teâruz ”, DĠA, Ġstanbul 2011, XXXX, 208. Bu iki kavram arasındaki farkları kısaca Ģöyle ifade edebiliriz: Usûli kavram olarak teâruz, sadece Ģer‟î deliller arasında tasavvur edilirken; tenâkuz ise her türlü kaziyyede/önermede söz konusu olabilir. ġer‟î deliller arasında tasavvur edilen teâruz zahirde ve Ģekilsel iken; tenâkuz ise hakikatte olduğu gibi zahirde de vardır. Usûlde teâruz durumunda cem‟, tevfik, tercih veya tevakkuf yollarına baĢvurulurken; tenâkuzda ise her iki tarafa da itibar edilmez. Yani iki tarafın da iptali söz konusudur. Tenâkuz sadece söz cinsinden olan önermeler arasında düĢünülürken; teâruz ise iki söz, iki fiil, söz ile fiil veya söz ile sükut arasında da gerçekleĢebilir. Tenâkuz inĢai cümleler veya biri ihbari diğeri inĢai olan cümleler arasında gerçekleĢmezken; teâruz ise genellikle inĢai cümleler arasında gerçekleĢir. (GeniĢ bilgi için bkz. Berzencî, et-Teâruz ve‟t-Tercîh, I, 37.)

102

Teâruz ve tercih hemen hemen bütün usûl konularıyla iliĢkili olduğundan usûl eserlerinde geniĢ yer tutup, bazılarında bu konu delillerin her biri ayrı ayrı incelenerek ele alınırken birçoğunda ise müstakil bir bölüm halinde incelenmektedir. Alâuddin es- Semerkandî, Ġbrâhîm b. Mûsâ eĢ-ġâtıbî, Ġbnü‟l-Hümâm gibi müellifler bu konuyu “et- Teârûz” baĢlığı altında ele alırken Ebû Zeyd ed-Debûsî, ġemsü‟l-Eimme es-Serahsî, Fahru‟l-Ġslâm el-Pezdevî, Ebu‟l-Berakât en-Nesefî, Sadru‟Ģ-ġerîa gibi Hanefî usûlcüleri “el-muâraza”; Fahruddin er-Râzî, Kâdî Beyzâvî, Ġbnü‟s-Sübkî, Bedruddîn ez-ZerkeĢî gibi ġâfiî müellifleriyle ġevkânî “et-Teâdül ve‟t-Tercîh” baĢlığını tercih etmiĢtir.216