• Sonuç bulunamadı

V. ARAġTIRMANIN TEMEL KAYNAKLARI

1.4. ĠMAM ġÂFĠÎ‟NĠN USÛL ANLAYIġI

1.4.2. Sünnet

1.4.2.5. Sünnetin Kur‟an‟a Göre Konumu

Sünnet, Kur'an-ı Kerim‟in manalarının beyanında, gayelerinin tanınmasında ve ahkâmının bilinmesinde hayati öneme sahiptir. Zira Sünnetin Kur‟an konumuna bakıldığında görülmektedir ki; Sünnet ya Kur‟an‟ın mücmelini beyan eder, ya umumunu tahsis eder, ya da onun nassıyla sabit olan bazı hükümlere ilave hükümler

132 Bkz. Ebû Zehra, eĢ-ġâfiî, s.233, 234.

133 ġâfiî, er-Risâle, s.464. ġâfiî, Kibâru‟t-tâbiînin rivayet ettiği munkatı‟/mürsel hadisi belli Ģartlarda

kabul ederken kibar-ı tabiinden sonraki ravilerin mürsel hadislerini kabul etmemektedir. Gerekçe olarak Ģu hususu öne sürmektedir: “Hz. Peygamber‟in ashabından bazılarını çoğu kez görmüĢ olan büyük tabiinden sonraki ravilere gelince, bazı nedenlerden dolayı onlardan, mürsel hadisi kabul edilen hiç kimse bilmiyorum. Bunun nedenlerden biri, rivayetini aldıkları Ģahıslar hakkında çok mütesahil olmalarıdır. Bir diğeri, mürsel olarak rivayet ettikleri hadisin kaynak bakımından zayıf olduğunu gösteren birçok delilin varlığıdır. Sonuncusu ise, hadisin manasını saptırıyor olmalarıdır. Bu hususlar yanlıĢa ve kendisinden hadis alınan kiĢinin zayıflığına fırsat vermektedir.” (ġâfiî, er- Risâle, s.465.) Son olarak, ġâfiî, munkatı‟ hadisin çeĢitli kısımlara ayrıldığını belirtikten sonra yaptığı açıklamalarda, mürsel hadis‟i, munkatı‟ hadisin bir çeĢidi olarak gördüğü anlaĢılmaktadır. (Bkz. ġâfiî, er-Risâle, s.461, 462, 462.) Munkatı‟ terimi, müteahhirun hadis usûlcüleri tarafından, “etbau‟t-tabiinden olan râvinin tabiiyi atlayarak sahabiden naklettiği hadis” anlamında kullanılmaktadır. Öte taraftan “senedin herhangi bir yerinden bir râvinin düĢürülmesi veya senedin farklı yerlerinden peĢ peĢe olmamak Ģartıyla birden fazla ravinin düĢürülmesi” hâlinde de hadis munkatı‟ adını alır. “Senette müphem bir kiĢinin zikredilmiĢ olmasını” da inkıta‟ kabul eden ve böyle bir hadise munkatı‟ diyenler de var. (Bkz. Ġsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, 17. baskı, ĠFAV Yay. Ġstanbul 2008, s.116; Zeydân-Dâvûd Abdullâh, Ulûmu‟l-Hadîs, s.49.)

70

getirir. Bu nedenle hiç kimse, sünnet-i seniyyeyi dikkate almadan hakkıyla Kur‟an‟ı anlama ve hükümlerini bilme imkânına sahip değildir.

Ġmam ġâfiî‟ye göre, sünnetin Kur‟an‟a karĢı üç önemli iĢlevi vardır. Bu iĢlevleri kısaca Ģöyle ifade edebiliriz;

1.Allah‟ın Kur‟an‟da açıkça bildirdiği bir hükmü Hz. Peygamber‟in aynı

Ģekilde beyan etmesi (Müekkid Sünnet).

2. Kur‟an‟ın mücmelini beyan etmesi.

Kur‟an‟ın hükümlerinin çoğunluğunu, icmali hükümler oluĢturmaktadır. Zira Kur‟an‟ın beyanları küllidir, cüz‟î değildir. Bu icmali tafsil edecek, ilahi muradın ne olduğunu beyan edecek kiĢi ise, Allah Teâlâ tarafından kendisine beyan ve teĢri yetkisi verilen ve yegâne merci olan Hz. Peygamber‟dir. O da bu vazifesini Allah‟ın muradına uygun bir Ģekilde gerçekleĢtirmiĢtir. Onun beyanı ise sünnet-i seniyyede ifadesini bulmaktadır. Bu kısma örnek olarak, Kur‟an‟da mücmel olarak yer alan namaz, oruç, zekât, hac gibi farzların zamanı, miktarı, keyfiyeti vs. mücmel hükümler kavlî ve fiilî sünnetle beyan edilmiĢtir. Kur‟an‟da yer alan mücmel lafızları tafsil, âmm ifadelerin umuma mı hususa mı delalet ettiğini beyan ile zahir lafzın manasını izah ve teyit ya da muhtemel manalarından birini tayin, mutlakı takyit ve Kur‟an‟ın nâsih ve mensuhunu beyan iĢlevlerinin tamamı, sünnetin Kur‟an‟ı beyanı baĢlığı altında mütalaa edebiliriz.

3. Doğrudan Sünnetle teĢri‟. Yani hakkında, Kur‟an‟da nass bulunmayan

konularda Sünnetin hüküm getirmesi demektir (TeĢri-i (TeĢriî)/ĠnĢai Sünnet). ġâfiî, Sünnetin ilk iki kısmıyla ilgili ulemanın ittifak hâlinde olduklarını, bu kısımla ilgili ise ulemanın çeĢitli değerlendirmelerde bulunduklarına yer verir. Sünnetin bu iĢlevinin mahiyetiyle ilgili yapılan değerlendirmeler Ģunlardır:

a. Allah, Hz. Peygamber‟e itaati farz kıldığına ve ezelî ilminde geçtiği üzere, O‟nun rızasına uygun iĢlerde muvaffak eylediğine göre, hakkında Kur‟an hükmü bulunmayan konularda, O‟na, Sünnetle hüküm koyma yetkisi vermiĢtir.

b. Hz. Peygamber, ancak kitapta aslı olan konularda sünnetle hüküm

koymuĢtur. Dolayısıyla sünnet, kitapta aslı bulunmayan bir konuda hüküm getirmemiĢtir. Sünnetin getirdiği her hükmün mutlaka Kitapta bir aslı vardır. Örneğin

71

Hz. Peygamber, namazın kaç vakit olduğunu, rek‟at sayısını ve nasıl kılınacağını, Kur‟an‟da mücmel olarak zikredilen namazın farz olduğu esasına dayanarak açıklamıĢtır. Alım-satım ve diğer hukuki konularla ilgili sünnet de böyledir. Allah‟ın neyi helâl ve neyi haram kıldığını, Hz. Peygamber, O‟nun adına açıklamıĢtır. Tıpkı namazı açıkladığı gibi.

c. Hz. Peygamber‟e, sünnet ile sabit olan hükmü, ilahi risalet getirmiĢtir. Bu

itibarla, Hz. Peygamber‟in sünneti, Allahın emriyle ispat edilmiĢtir.

d. Hz. Peygamber‟in, Sünneti ile ortaya koyduğu her hüküm, O‟nun kalbine

ilham/ilka edilmiĢtir. O‟nun Sünneti Allah tarafından kalbine ilham edilen “hikmettir”. Yani kalbine ilka edilen Ģey, O‟nun Sünnetini teĢkil etmektedir. Allah‟ın zikrettiği hikmet de odur. Hz. Peygamber‟e Kur‟an olarak indirilen Ģey ise, Allah‟ın Kitabını teĢkil eder. 134

Hakkında, Kur‟an‟da nass bulunmayan konularda Sünnetin hüküm getirmesi ile ilgili yapılan bu değerlendirmeleri iki maddede özetlemek mümkündür:

Hz. Peygamber‟in sünneti, sadece Kitap‟ta aslı olan konularda hüküm koymuĢtur.135

1. Kur‟an‟da nass bulunmayan konularda doğrudan Sünnetle Kitab'a ilave hüküm

getirebilir.136

134 Bkz. ġâfiî, er-Risâle, s.92. 135

ġâtıbî, el-Muvâfakât‟ta, “Sünnet, ancak Kitapta aslı bulunan bir hükmü getirir.görüĢünü teyit

ederek Ģöyle demektedir: “Sünnet mâna itibariyle Kitaba racidir, Sünnet, kitabın mücmelini tafsil eder, müĢkilini beyan eder, muhtasar olan ifadelerini açar. Çünkü Sünnet, Kur‟an‟ın beyanıdır. Sünnette hiçbir husus yoktur ki, Kur‟an o manaya icmalen veya tafsilen delâlet etmiĢ olmasın. Bu da gösteriyor ki, Kur‟an, Ģeriatın kaynağı olup onun külli esaslarını içerir. Hz. Peygamber‟in sözü, fiili ve ikrarı Kur‟an‟a racidir. Allah Kur‟an-ı Kerim‟i, her Ģeyi beyan edici olarak indirmiĢtir. Öyle olunca Sünnet de) ana hatlarıyla Kur‟an‟da vardır.” (ġâtıbî, el-Muvâfakât, s.676.) Ancak burada bir hususun alını çizmekte fayda vardır ki, sünnetin getirdiği her hükmün mutlaka Kur‟an‟da aslı var diyenler ile Sünnet, Kur‟an‟da aslı bulunmayan bazı konularda hüküm getirir diyenler arasındaki ihtilaf lafzidir. Zira bu konuda her iki kesim arasındaki ihtilafın sebebi “Kitap‟ta aslının olup olmaması” ifadesinde yer alan asıldan muradın ne olduğudur. Zira görünen o ki, her iki taraf bu kelimeden aynı manayı kastetmemektedir. Birinci grup aslı geniĢ bir manada kullanırken; ikinci grup, aslın yokluğundan namaz oruç, hac ve zekâtta olduğu gibi konuyla ilgili icmali bir nassın yokluğunu kastetmektedirler. (Bkz. Ebû Zehra, eĢ-ġâfiî, s.248.)

72

Ġmam ġâfiî‟nin değerlendirmelerine göz attığımızda onun, sünnetin istiklalen, Kitap üzerine ziyade hüküm getirebileceği kanaatine sahip olduğunu görmekteyiz.137 Nitekim konuyla ilgili yaptığı nihai değerlendirmeden bu sonuca ulaĢmak mümkündür. ġâfiî, konuyla ilgili nihai olarak Ģu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“Durum ne olursa olsun, Allah, Kitabında peygamberine itaaatı farz kıldığını beyan etmiĢ, insanlardan hiçbirine, bildiği bir iĢte Hz. Peygamber‟e muhalefet etmek için bir mazeret tanımamıĢtır. Ayrıca Allah, dinleriyle ilgili konularda bütün insanları O‟na muhtaç kıldığını belirtmiĢ ve Kitapta bildirilen farzlarla murad ettiği manaları Hz. Peygamberin Sünnetiyle kendilerine göstererek, onlara hüccetini ikame etmiĢtir. Böylece söylediklerimizi anlayanlar bilsinler ki Hz. Peygamber‟in sünneti, ister Kur‟an‟da okuduğumuz bir ayetle farz kılınmıĢ bir hükmü açıklasın, isterse Kur‟an‟da yer alamayan bir hükümle ilgili olsun, Allahın hükmü ile Hz. Peygamberin hükmü farklı Ģeyler değildir. Aksine, o da, her hâlükârda bağlayıcıdır. ”138