• Sonuç bulunamadı

Tarihi çevreler, geçmiĢ ile bugün arasında bağlantı kuran kültür varlıklarıdır. Bu kültür varlıkları yaĢanıldığı döneme ait ipuçları ile geçmiĢimizi tanımaya ve anlamaya yardımcı olmaktadır. Örneğin, kentsel kamusal alanlardaki mekân kullanımları, yapıların parsel içindeki konumları, tarihi yapılar, kullanılan malzemeler, yapım teknikleri, bahçelerdeki dıĢ mekân kullanımları, yaĢanıldığı dönemin izlerini taĢımaktadır. Bu izler ile toplumların; sosyo-kültürel yapıları, ekonomik durumları, gelenek ve görenekleri, yönetim Ģekilleri, dini inançları, teknoloji düzeyleri gibi detaylar hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür.

Tarihi çevre; Avrupa Kültürel ĠĢbirliği Konseyi‘nin ―Avrupa Kültürel Mirasının Envanteri‖ çalıĢmasında Ģöyle tanımlanmaktadır; ―Doğal ya da kiĢi tarafından oluĢturulan, bütünlüğü ve artistik, estetik, tarihsel, etnografik, bilimsel, edebi veya efsanevi özellikleri ile korunması ve değerlendirilmesi gereken bütünlerdir.‖ Tarihi çevreler, önemli olayların yaĢandığı mekânlar olabileceği gibi, belirli bir dönemin sosyo-ekonomik, kültürel yapısına ve sanat anlayıĢına iliĢkin mesajlar veren kent parçaları da olabilmektedir (Özyaba 1999).

GeçmiĢ uygarlıklardan geriye kalan yerleĢme kalıntılar tarihi çevremizi oluĢturmaktadır. ―Tarihi Çevre‖ denildiğinde daha çok anıtsal ve sivil mimarlık örneklerinin bulunduğu kentsel sit alanları akla gelmekle birlikte kırsal, tarihi ve arkeolojik sitler de bu kapsam içerisine değerlendirilmelidir. Tarihi çevreler genel görünümleri, kıvrımlı dar sokakları, meydanları, sürpriz mekânları, iĢçilik değeri taĢıyan sivil mimarlık örnekleri ile birlikte yapıldığı dönemin tasarım gücünün bir simgesi olmaktadır. GeçmiĢten günümüze aktarılan bu mekânlarda, geçmiĢin anlam ve felsefesine iliĢkin birçok detay söz konusu mekânlara bir müze görevi de vermektedir.

Tarihi çevreleri koruma, sanayi devrimiyle birlikte yaĢanan hızlı kentleĢmenin gerçekleĢtiği dönemde de önemini korumuĢtur. Özellikle kırsal kesimden kentlere olan göç sonucunda kentler hızla büyümüĢ, nüfusu ve trafik yükü artmıĢ, tarihi çevreler üzerinde olumsuz baskılar meydana gelmeye baĢlamıĢtır. Geleneksel kent biçiminin değiĢim sürecine girdiği aĢamada sosyal yapıda da değiĢim ve dönüĢümler gündeme gelmiĢtir.

Bu değiĢimle birlikte bir tepki süreci oluĢmuĢ ve ―mekân bilincine dayalı koruma‖ kavramı gündeme gelmiĢtir. Mekân bilincine dayalı koruma kavramının temelinde; geleneksel yaĢam biçiminin Ģekillendirdiği yerleĢme anlayıĢının aniden bozulmasına karĢı duyulan bir tepki vardır. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında geliĢen koruma kavramının boyutu, artık bireysel özelliklerin korunması kapsamında değil, belirli bir kültürel birikimin yansıtıldığı ve tarihsel süreklilik içiren yerleĢmelerdeki bozulmalara yönelik değerlendirmeleri de içermektedir. Bu anlamda ele alındığında koruma, bozulmanın önlenmesine yönelik bir eylemdir, doğal ve kültürel çevrede geçmiĢten gelen mesajları geleceğe aktaran maddi ve manevi değerleri korumaktır (Feilden 1982).

Tarihi çevre içinde yer alan yapılar, mimari üslupları, yapım teknikleri, iĢçiliği gibi özellikleri ile mimari kimliğini tanımlayan öğeler olmaklar birlikte kent kimliğinin de anlam bulmasına öncü olmaktadır.

4.3.1. Tarihi Çevreyi OluĢturan Temel Öğeler

Tarihi çevreyi oluĢturan öğeler bulunduğu yerin niteliğine göre değiĢkenlik gösterebilir.

 Tarihi Çekirdek ve YerleĢme Karakteri  Kentsel Doku Ġçerisinde Sokakların Biçimi  Anıtsal Yapıların Varlığı ve Mimari Üslup  Ġklim KoĢulları ve Yapım Malzemesi  Kent Tacı ve Siluet

Tarihi çevreler içerisinde birçok tarihi öğe ile birlikte değerlendirilecek sanat değeri taĢıyan nitelikli yapılar barındırmaktadır. GeçmiĢte yaĢanmıĢ önemli olayları simgeleyen yapılarla birlikte, yörenin yapı geleneği, kullanılan malzeme, iklim koĢulları, yapıların boyutları, oranları gibi özellikler bir araya geldiğinde kent karakteristiğini oluĢturan homojen bir görüntü ortaya çıkmaktadır.

Tarihi dokular içerisindeki sokakların düz yâda kıvrımlı oluĢu, yer yer rastlanan çıkmaz sokaklar, sokak – meydan – yapı oranları iliĢkisi, ada boyutları ve biçimleri yerleĢmeye karakter veren özelliklerdendir.

Tarihi yerleĢmelerde simgesel anlamda önem taĢıyan anıtsal yapılar diğer konut yapılarına göre daha özenli iĢçilik ve sağlam malzeme ile yapılmıĢlardır. Bununla birlikte bir dönemin mimari üslubunu yansıtılması hatta doku içerisinde değiĢik dönemlerin mimari üsluplarının bir arada bulunması söz konusu tarihi çevrenin niteliğini arttıran bir özelliktir.

Yörelerin iklim koĢullarına göre yapılan yapılarda kullanılan malzemeler değiĢiklik göstermektedir. Ġklim koĢullarına uyum sağlayabilmek için yapılan yapılarda malzeme olarak o yörenin iklim Ģartlarına göre en elveriĢli malzeme kullanılmaktadır. TaĢ yapılarıyla ünlü olan Mardin yerleĢiminde eski yapıların malzeme cinsi tarihi çevrenin karakteristiği haline gelmiĢ, yerleĢimi diğer yerleĢmelerden ayıran önemli bir unsur haline gelmiĢtir.

Tarihi çevrelerde yerleĢim dokusu genel olarak topografya ile bütünleĢmektedir. Doğal biçimde geliĢen çekirdek merkez ve merkez etrafında geliĢen konut alanları topografyaya uygun Ģekilde konumlanmaktadır. Bazı kentlerde anıtsal yapılar topografyanın en hâkim noktasında yer alıp yerleĢmeye bir çatı getirirler. Kent tacı olarak adlandırdığımız bu anıtsal yapılar Lynch‘a (1960) göre landmark niteliğinde olan yapı grubuna görmektedir.

Genel görünüme egemen bir veya daha fazla anıtsal yapının çevresinde yöreye has özgün çatı biçimleri, bacalar, kubbe ve kuleler, minareler gibi tekrar eden öğelerin bir araya gelmesi ile kent için tanımlayıcı bir özellik olan kent silueti oluĢmaktadır.

4.3.2. Tarihi Çevrenin Bozulmasına Neden Olan Etmenler

Kent yaĢamı devam ettiği sürece, toplumsal gereksinimler, ihtiyaçlar da zamanın gerektirdiği ölçüde sürekli değiĢmekte ve artmaktadır. Kentler de hayatın bir parçası olduğundan dolayı söz konusu geliĢim kent içerisinde sürekli gözlenmektedir. DeğiĢen ihtiyaçlar yeni alanlara ihtiyacı ortaya çıkarmakta ve kent merkezleri biçim değiĢtirmektedir. Yeni kent merkezinin gerektirdiği fonksiyonlar için mevcut kent merkezleri ihtiyaca cevap verememekte, yeni kentsel mekânlar kent merkezi olarak biçimlenmektedir. Bu süreçte mevcut kent merkezleri iĢlevini yitirerek köhnemeye terk edilmektedir. Çoğu yerleĢimdeki eski kent merkezleri, tarihi dokulara sahip tarihi çevrelerdir. Bakımsızlığa terk edilen tarihi çevreler giderek köhneleĢmekte, içerdiği kültür varlıkları birer birer yok olma tehlikesiyle karĢı karĢıya kalmaktadır.

Genel olarak;  Bakımsızlık

 YapılaĢma Baskısı ve Rant  Ġmar Uygulamaları

 Fonksiyonel DeğiĢiklik  Altyapı

 Mimari Üslubun DeğiĢmesi  Koruma Bilincinin Olmaması

olarak sıralanabilir. Zamanla eski iĢlevinden uzaklaĢan tarihi merkezler, kullanıcıların da değiĢmesiyle iĢlev değiĢtirmektedir. Ticari hareketlilik devam etmekte ancak içerdiği fonksiyonlar günün koĢullarına ve kullanıcıların taleplerine göre değiĢebilmekte, bu da söz konusu tarihi merkezlerdeki imar uygulamalarını etkileyebilmektedir. Kullanıcıların talepleri alanda farklı bir yaklaĢımı zorunlu kılmakta, bu zorunluluk neticesinde rant iliĢkileri içerisinde yanlıĢ imar uygulamaları kaçınılmaz olmaktadır.

Günün gereklerine göre yeniden dizayn edilen yapıların altyapı yatırımı için mevcut dokunun ahengini bozacak uygulamalar yapılmaktadır. Bununla birlikte yapılarda değiĢen mimari üslup da tarihi özelliği ön plana çıkmıĢ olan mekânların sürekliliğinin bozulmasına neden olmaktadır.