• Sonuç bulunamadı

I. TÜRK DEVLETLERİNDE YÖNETİM ŞEKLİ

I.III. Osmanlı Devletinde Devlet İdare Şekli

I.III.I. Tanzimat Fermanı Döneminde Devlet Yönetim Şekli

Bilindiği üzere 3 Kasım 1839 tarihi Tanzimatçılar için büyük önem taşımaktadır. Çünkü belirttiğimiz tarihte ve adı Gülhane olan bir parkta Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın79 okuyarak ilan ettiği fermana, Tanzimat Fermanı denilmektedir. Öte yandan Tanzimat fermanıyla başlayan bu zaman zarfı da tarihte Tanzimat Dönemi olarak adlandırılmıştır.80 Ferman içerisinde birçok yeni fikir ve düşünce barındırmaktadır. Dolayısıyla niteliği bakımından devlet birimlerinin hemen hepsinde etkili olmuştur.81

Tanzimatçıların hedefi, Osmanlı devletinin yönetim yapısını batının sistemiyle düzenleyip, idarenin tek bir merkezden etkin ve kuvvetli bir şekilde işlerliğini sağlamaktır.82 Bu doğrultuda, Tanzimat hareketini gerçekleştirenler padişahın devlet idaresindeki kuvvetini ve yetkisini azaltarak, bu görevi reformcu devlet adamlarına vermişlerdir83. Yine dönem itibariyle Osmanlı padişahı önceki şekilde yönetimde tek söz sahibi olmayıp idarede temsilî olarak bulunmuştur.84 Yani sultanın yetkileri büyük ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırılmada gerçekleştirilen düzenlemelerin yanında adalet kavramı üzerinde daha çok durulmasının da etkisi olduğu söylenebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere gerçekleştirilen reformlarla padişahlık mevkiinde artık hükümdar tek söz sahibi olmaktan çıkmış ve artık halkın da üzerinde söz sahibi olduğu bir mevki olmuştur.85

77 Abdullah Saydam, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, Kemal Matbaacılık, Trabzon, 1995 s. 88-89

78 Muzaffer Doğan, “Divan-ı Hümayun’dan Babıali’ye Geçiş”, Yeni Türkiye Osmanlı Özel Sayısı, C.6 (Teşkilat), Editör: (Güler EREN), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999 s. 201-202

79 Paul Dumont, “Tanzimat Dönemi (1839-1876)”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi II, (Çev. Server Tanilli), Cem Yayınları, İstanbul, 1995, s. 63-64

80 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, C. 5, Ankara, 1995, s. 169 81 Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İşaret Yayınları, Ankara, 1991, s. 147 82 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, Ankara, 2007, s. 495

83 Bilal Eryılmaz; a.g.e, s. 156-157 84 İlber Ortaylı; a.g.e, s. 488

Yine bu dönemde devlet idaresinde hükümdardan sonra gelen ve onun vekili olan kişiye sadrazam denmiştir.86 Sadrazamların yönetimdeki gücü ve etkinliği bu dönemde yapılan merkeziyetçi reformlar sonrasında artırılmıştır. Öyle ki Tanzimat dönemi sadrazamları Babıali’de vüzera hegemonyası kurmuştur. Ayrıca hükümdara vekâlet eden kişiler olmalarına rağmen ara sıra onun mutlak gücünü eleştirmekten de geri durmamışlarıdır. 87

Devletin idaresi kısa sürede merkezîleşmiş ve bu gelişim önemli derecede Babıali’de kurulmuş olan meclislerin yardımıyla gerçekleştirilmiştir. Böylelikle eski dönemdeki alışılmış olan Divan-ı Hümayunun yerini daha işlevsel olan bu meclisler almıştır.88 Bu dönemin meclisleri hakkında bilgi verecek olursak; ilki 1836’ da kurulan ve ordu meseleleri ile ilgilenen Meclis-i Dâr-ı Şurâ-yı Askerîdir. İkincisi, 1838’da kurulan ve kanun ile yönetmelikler hazırlayan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyyedir. Akabinde yine 1838’de kurulan ve eğitim sistemimizin düzenleme işleriyle sorumlu olan Meclis-i Umûr-u Nafia gelmektedir. 1846 yılında kurulan Meclis-i Maârif-i Umumiye de yine eğitim meseleleriyle ilgilenen bir meclistir. Yine 1846’da kurulan Meclis-i Maliyye ise gelir gider işleriyle ilgilenmekle mükelleftir. Son olarak 1854 yılında kurulmuş olan Meclis-i Âli-i Tanzimat ise, Meclis-i Valay-ı Ahkâm-ı Adliyenin yoğunluğu nedeniyle onun sorumluluğunda olan kanun ve yönetmelikler hazırlama görevini üstlenen meclis olmuştur. Bu kurumların en önemli görevleri arasında ilk olarak sorumlu oldukları bakanlıklara hizmetleri hakkında bilgi vermesi gelmektedir. Bu meclislerin kuruluşunu sağlayan Tanzimatçıların amacı, merkeziyetçi ve bürokratik bir kurulum sağlamaktır.89

Otokrasi ve merkeziyetçi yapılar II. Mahmut zamanında oluşturulmuş ve Tanzimat fermanının ilan edildiği ilk senelerde meydana gelen çeşitli aksaklıklara karşın yine de daha da güç kazanmıştır. Ancak bu ferman valilerin yetkisini arttırdığı için sonraki yıllarda (1852) merkeziyetçi sistem zayıflamıştır. Öyle ki köklü değişiklikleri ön gören Islahat Fermanı ilan edilmiş ve fermanın ilanından bir müddet sonra merkezi noktadan ırak olan yerlerde çeşitli isyanlar baş göstermiş ve bunun üzerine Babıali eyaletlerde kontrolü yeniden ele alma ihtiyacı hissetmiştir. Kontrolün

86 Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform (1836-1856), Eren Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 25

87 Bilal Eryılmaz; a.g.e, s. 153 88 İlber Ortaylı; a.g.e, s. 482 89 Bilal Eryılmaz; a.g.e, s. 156

yeteri kadar sağlanmasıyla ve 1864-1871 yılları arasında çıkarılan Vilayet Nizamnamesi ile yönetim alanında olabildiğince merkeziyetçiliğe gidilmiştir.90

Şüphesiz ki bu dönemde, idari alanda yapılan reformlarla ortaya birçok değişim çıkmıştır. Bu değişimlerden en önemlisi ise yeni bir güç kaynağı olan bürokrasinin sorumluluğu altına aldığı yetki ve görevlerdir. Çünkü Tanzimatçılar, “Tanzimat Bürokrasisi" adı altında yeni bir siyasal kuvvet ve otorite merkezi kurmuşlardır. Tanzimat bürokratları şeklinde geçen bu ekip idari yapılanmada padişahın yetkilerine ortak olmuştur.91 Meydana gelen bu değişim öte yandan siyasal kuvvetin padişahtan alınıp merkezi bürokrasiye verildiğini göstermektedir.92

Tanzimat dönemi esasında, milletimizin yönetime iştirak etmesini öngören bir dönem olmuştur.93 Ancak bu bilgi akla demokratik bir yapıyı getiriyor olsa da amaç çok daha farklı olmuştur. Öyle ki amaç demokrasiyi benimsetmek değil, birçok Avrupa devletinde olduğu şekilde yönetimi iyileştirerek, ülke kazancını yükseltmek ve merkeziyetçi bir idare şekli oluşturmaktır. Ayrıca idarede yalnızca Sadrazamlar etkin rol oynamamıştır. Sadrazamlarla beraber Babıali de bulunan bürokratlarda idarede söz sahibi olmak istemişlerdir.94

Tanzimatçılar ulema mensuplarına, gerçekleştirdikleri bürokratik düzenlemelerin önünde her zaman bir soruna neden olabilecekleri gözüyle bakmışlardır. Bunun nedeni ise bu grubun eskiden bu yana eğitim ve idare kontrolünü elinde bulundurmasıdır. Merkezi güç olarak bakılan bürokratlar, eğitim ve öğretimin ulema sınıfından alınıp devletin yönetimi altına bırakılması gerektiğini düşünmüştür. Bunu gerçekleştirmek amacıyla da dönemin idea ve zihniyetine uyum gösterebilecek şekilde, var olan dini eğitim kurumlarının yanında yeni eğitim anlayışına uygun okullar mektepler açılmıştır. Böylelikle eğitim ulema sınıfının tekelinden çıkmış ve devletin denetimi altına verilmiştir. Öte yandan kadılarla ilgili düzenlemeler yapılmış ve vazife yerleri yalnızca adliye teşkilatı olacak şekilde sınırlandırılmıştır. Tanzimat dönemi ulema sınıfının yetkilerinin sınırlandırılması açısından önemli düzenlemelerin gerçekleştiği bir dönem olmuştur. Öyle ki eğitim ve adli alanda gerçekleştirilen

90 Bayram Kodaman, “Hamidiye Hafif Süvari Alayları II. Abdülhamit ve Doğu-Anadolu Aşiretleri”,

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hâtıra Sayısı,

Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1979, s. 428

91 Ebubekir Sofuoğlu, Osmanlı Devleti’nde Islahatlar ve I. Meşrutiyet, Gökkubbe Yayınları, İstanbul, 2004, s. 88

92 Mesut Yeğen, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 48 93 İlber Ortaylı; a.g.e, s. 427

düzenlemeler ulema sınıfının kamu alanındaki kuvvetini kayda değer şekilde azaltmıştır. Ayrıca ilmiye sınıfına mensup kişilerin elinde olan kuvvet bürokrasi sınıfının eline geçmiştir.95

Bu dönemde gerçekleştirilen ıslahatlar devletin yapısını olabildiğince çağdaş bir konuma getirmiş ve idarede söz sahibi olma düşüncesi de idari sistem tarafından benimsenmeye başlamıştır. Öyle ki Osmanlı Devleti, ilerleyen süreçte Meşrutiyet sistemine geçiş aşamasında daha önce lokal meclislerden edindiği deneyimlerin önemli derecede yararını görecektir. Örnek verecek olursak; Osmanlıların ilk defa gerçekleştirdikleri mebus seçimleri, Tanzimat dönemi meclisi olan vilayet umum meclislerinin seçim kuralları uygulanarak gerçekleştirilmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti temeli anayasaya dayalı olan meşrutiyet sitemine geçerken Avrupa ‘da olduğu şekilde uzun sürecek bir zorlu süreç yaşamamıştır. Tabiki bu sıkıntılı sürecin yaşanmamasında Tanzimat döneminin katkısı yadsınamayacak ölçüdedir.96