• Sonuç bulunamadı

I. TÜRK DEVLETLERİNDE YÖNETİM ŞEKLİ

I.III. Osmanlı Devletinde Devlet İdare Şekli

I.III.II. Ι.ve II Meşrutiyet Döneminde Devlet Yönetim Şekli

1.3. İtilaf Devletleri ve Saltanat

İtilaf Devletleri, imzaladıkları Mondros Mütarekesi’ni hiç zaman kaybetmeden uygulamaya koymuş ve öncelikle 6 Kasım 12 Kasım 1918 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nın korunaklarını istila etmişlerdir. Ardından 13 Kasım’da İtilaf donanması birkaç yunan zırhlısıyla İstanbul’a gelmiştir. Görüldüğü üzere vaziyet Osmanlı Devleti’ne ait toprakların paylaşılma isteğini çok aleni bir şekilde göstermektedir. Sonuç olarak İtilaf Devletleri’nin İstanbul’a gelmeden iki gün önce, İngiliz diplomat D. G. Hogart: “Artık Osmanlı Devleti, Bursa merkez sayılacak şekilde bütün Anadolu topraklarını kapsamalıdır. Belki İzmir, Avrupalıların koruması altına girmesi uygun görülen altı il ve yabancı topraklarındaki küçük bir kısım da bu sınırların dışında olur.” Şeklinde bir ifade de bulunmuştur.

156 Ergün Aybars; a.g.e, s. 180

İtilaf Devletleri, 15 Kasım 1918’de İstanbul Boğazı’nı ele geçirmek için çalışmalarına başlamıştır. Buna ek olarak 8 Aralık 1918’de askeri bir idare oluşturmak için liman, tramvay, jandarma ve polis kuvvetlerini çok sıkı bir şekilde kontrol altına almışlardır.158 İtilaf Devletleri başlattıkları bu ele geçirme hareketlerini Mondros Antlaşması’nın 1. ve 7. Maddesini bahane ederek ve ateşkes maddelerini uygulamaya konmasıymış gibi gösterdikleri ele geçirme atılımlarını da her geçen gün artırıp devam etmişlerdir. Hiç durmadan faaliyetlerine devam etmişler ve antlaşmanın 6. maddesine sığınarak nerdeyse bütün harp gemilerini de Haliç’te gözaltına almışlardır. Yine İtilaf Devletleri, 17 Ocak 1919’da Osmanlı zabıta oluşumlarını da kontrol altına alıp bu şekilde kıyı ve limanların tüm denetimini ele geçirmeyi başarmışlardır.159

Diğer taraftan 15 Ocak 1919 tarihinde Haydarpaşa Tren İstasyonu İngilizler, Sirkeci’de bulunan Şark Demir Yolları Müdürlüğü ise Fransızlar tarafından ele geçirilmiştir.160 Yine antlaşma maddelerinden dolayı Osmanlı Devleti’nin tüm ordusu terhis edilip, İtilaf Devletleri özellikle de İngilizler: “Trakya’dan tutun da Kafkasya’ya kadar Türkiye’nin her noktasında Türk ordusunun terhisini ve silah bırakmasını gözlemleyebilmek adına üst rütbeli askerler” yerleştirmişlerdir.161

Hâlbuki Mondros Antlaşması imzalandığında İngiltere’yi temsilen imzayı atan Amiral Calthorpe, Rauf Bey’e, İtilaf Devletleri adına hiçbir asker kuvvetinin İstanbul’da bulunmayacağını sözlü bir şekilde güvence vermiştir.162 Rauf Bey de, Amiral Calthorpe’un verdiği söze ve antlaşma maddelerine itimat ederek Yenigün gazetesine: “Antlaşmayı imzalamaya yetkili kişi sıfatıyla İstanbul’dan giderken

bugünkü gibi kıvanç ve sevinç ile geri döneceğimi zihnimde canlandırmıyordum. İngiliz antlaşma delegelerinin bizleri iyi karşılamaları umut ettiğimden fazlasıydı. Müzakeremiz gayet sıcak ve fazlası ile açık bir şekilde dile getirilmiş ve kötüye yorulacak hiçbir hal ve harekete fırsat verilmemiştir. Karşılıklı imzalayıp kabul ettiğimiz Mütareke sonucunda devletimizin bağımsızlığı, saltanatımızın ebediyeti tamamiyle kurtarılmıştır.163” şeklinde bir beyan vermiştir. Ancak görüldüğü üzere

158 Hasan Ali Polat, Mondros Mütarekesi’ni Müteakip İşgallere Karşı Marmara Ahalisinin Tepkisi, s. 479,

http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt3/sayi11pdf/polat_hasanali.pdf, [Erişim Tarihi: 15 Nisan 2016]

159 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1973, s. 26–29

160 Azmi Nihat Erman, “Millî Mücadele Döneminde Kocaeli Bölgesinde Çeteler”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 70, Kasım, 2002, s. 40

161 Hasan Ali Polat; a.g.e, s. 479

162 Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s. 13 163 Hasan Ali Polat; a.g.e, s. 479

İngiltere, Amiral Calthorpe’un vermiş olduğu bu “sözlü teminat”ı hiç dikkate almamıştır.

İtilaf Devletleri’nin bir diğer amacı da Türkleri Asya’ya iterek oraya hapsetmektir. Nitekim İtilaf Devletleri, Avrupa’daki Müslüman olan sömürgelerine belli etmeden, onları kendilerine muhalefet olma fırsatı vermemeye çalışmıştır. Lord Curzon’un bu gayesi amacıyla Vatikan Önerisine göre:

- İstanbul ve Boğazlar yalnızca Türklerin sayılmayacak ve Fransa ile İngiltere birlikte, ülke yönetiminde egemen bir sahibi olacaktır.

- Yeni başkent Anadolu’da olacaktır.

- Müslümanların hepsinin lideri Padişah olacaktır. - İstanbul ise İslam’ın başkenti olarak kalacak’’tır.

İtilaf Devletleri kendi hedefleri doğrultusunda Türkleri İstanbul’dan 13 Kasım 1918’de atmak üzere fiili bir şekilde ele geçirmeyi başlatmışlardır. Bu işgali ise 16 Mart 1920’de ise resmi olarak işleme koymuşlardır. İşgal güçleri resmi olarak İstanbul’u ele geçirince bir bildiri yayınlamışlardır. Bu bildiride:

1. “ Ele geçirme sürekli değildir.

2. İtilaf Devletleri’nin maksadı saltanat makamının gücünü ve saygınlığını

tahrip etme değil, aksine Osmanlı idaresinde kalmaya devam edecek yerlerde o kudreti güçlendirmek ve sağlamlaştırmaktır.

3. İtilaf Devletleri’nin amacı Türklere İstanbul’u yasaklamak değildir. Lakin

Allah korusun, taşrada kargaşa veya katliam olması durumlarında bu yargı değişebilir.

4. Bu hassas zamanda Müslüman ya da gayrimüslim farketmeksizin herkesin

görevi, kendi uğraşına bakmak, gelen emniyeti sağlamak adına yardımcı olmak, Osmanlı Devleti’nin yıkıntılarından kurulabilecek yeni Türk Devleti fikrine istinaden İstanbul merkezli Saltanat makamının kararlarını bekleyerek elinden geldiğince bu uğurda çabalamak, gelecek emir ve kararları uygulamaktır” denilmektedir.

Resmi olarak yayınlanan işgal güçleri bildirgesinde özellikle üçüncü madde spesifiktir. Belirtilmek istenen alenen görüldüğü üzere İstanbul’un ele geçirilmesinin tek suçlusu Kuvâ-yı Milliye Hareketi’dir!

Bu doğrultuda, İşgal güçleri 48 tane harp gemisini İzmit körfezine göndermiştir. Amaçları Türk deniz güçlerini etkisiz hale getirerek Yavuz kruvazörünü kontrol altına

alıp, İstanbul’u ve civarını avuçlarının içinde tutmaktır. Kendi emniyetlerini tam anlamıyla sağlayabilmek için de 25 Haziran 1920’de İngiliz Deniz Güçleri, Karamürsel’i ele geçirmiştir.164 Bunun dışında İngilizler, Arafiye ve Adapazarı’na kadar olan demiryolu hattında önemli noktalarda askeri oluşumlar konuşlandırarak demiryolunda kendi hâkimiyetlerini sağlamışlardır.165 Bununla yetinmeyen İngilizler, karaya asker çıkararak istasyon ve telgraf merkezini de kendi denetimleri altına almışlardır.166 Böylelikle Mart 1920’nin sonlarına gelindiğinde İzmit’teki önemli tük noktalar ele geçirilmiştir.167 İşgalin ciddiyetini anlamak için belirtmek gerekir ki İngilizler 16 Eylül 1920’de Derince’ye 2 tank, cephane, çok sayıda bomba cephane ve asker çıkarıp 300 çadır kurmuştur.168 Buna ek olarak işgal güçlerinin haberi olmadan İzmit ile denizden veya karadan haber alınamamış ve haber verilememiştir. Yine telgraflar ve mektuplar kontrol edilmeden kimseye teslim edilmemiştir.169 Son olarak ehemmiyeti yüksek sanayi kuruluşları da tahrip edilerek, İtilaf devletleri tarafından kontrol altına alınmıştır.170