• Sonuç bulunamadı

I. TÜRK DEVLETLERİNDE YÖNETİM ŞEKLİ

I.III. Osmanlı Devletinde Devlet İdare Şekli

I.III.II. Ι.ve II Meşrutiyet Döneminde Devlet Yönetim Şekli

2.3. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ve Saltanat

2.3.2. Saltanat ve Hilafet’in Ayrılması

Bundan dört sene önce, Anadolu’da harekât-ı milliye başlarken zannediyorlardı ki, bu hareketin tek amacı Anadolu’daki kuru dağlar ile taşları düşman istilasından kurtarmaya yöneliktir. Bu amaç gerçekleştikten sonra her şey aynen olduğu gibi kalacak, her şey eski mecrasına dönecek ve hiçbir şey olmamış gibi yer yerine oturacak ve o eski devran yine sürecektir.

Ancak böyle düşünenler ne harekât-ı milliyenin ne olduğunu ne de Türk tarihinin ne ifade ettiğini maalesef idrak edememişlerdir. Harekât-ı milliye de bu yeni intifağlardan birisidir. Türk milleti, sadece dağları ve taşları düşman istilasından kurtarmak için ayaklanmamıştır. O, kendisini dâhil ve hariçten ‘asırlardan beri yakan, boğan, sıkan, gelişimini rahat bir şekilde sürdürmesine izin vermeyen bütün nedenlere karşı ayakta durmuştur. Öyle ki bu defa içini ve dışını da yeniden temizlemeye karar vermiştir.

Aslında, bu cihet-i harekâtın nerelere varacağını kimse bilmiyordu. Zaten hangi kitle ve hangi cemaat bilerek yürümüştür ki? Öyle ki, bütün milletler yollarını yürürken bulmuşlar, ararken de kendilerini ve kendi şahıslarını keşfetmişlerdir. Dolayısıyla asıl iş bir yerden başlamaktır.318 Daha saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılması sırasında, saltanat ile halifeliğin bir tutulduğu ve bunun için mücadele açıldığı görülmektedir. Öyle ki Saltanat-Hilafet ikilisinin, muhaliflerce aynı yöntem içinde ve birlikte ele alınmış olması ve Mustafa Kemal’in ilk günlerde başlayan kesin davranışının, hilafetin kaldırılmasında da önemli ve hazırlayıcı bir etken olduğu görülmektedir.

Mustafa Kemal ve seksen kadar arkadaşının imzasıyla bir önerge verilmiş ve bu önergede, Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığı yerine yeni bir Türkiye Devletinin doğduğu ve Anayasa mucibince hakimiyet haklarının sadece millete ait olduğu bildirilmiştir. Ancak, 31 Ekim 1922’de yapılacak toplantıda bunun okunup görüşülmesi tasarlanmışsa da, Genel Kurul toplantısı yapılmamış ve yerine Müdafaa-i Hukuk Grubu

317 Prof. Paul Dumont, Mustafa Kemal, T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, (Çev. Zeki Çelikkol), Ankara, 1999, s. 121

toplanmıştır.319 Mustafa Kemal ise yaşanan bu gelişmelere açıklık getirmek istemiş, toplantı sırasında Osmanlı hakimiyetinin artık işlevini yitirdiğini bu nedenle kaldırılmasını söylemiştir. 1 Kasım 1922 tarihinde yine meclis toplanmış ve aynı konu doğrultusunda yoğun münakaşalar gerçekleşmiştir. Münakaşaların artması üzerine yine Mustafa Kemal Paşa kısa bir açıklama ihtiyacı hissederek, saltanat ve halifeliğin ayrılmasının mümkün olduğunu ve milli hakimiyet mevkiinde TBMM’nin bulunabileceğini söylemiştir.

Mustafa Kemal’in bu sözlerinin ardından bu mesele ile alakalı takrirler, Anayasa, Dinişleri ve Adalet komisyonlarına verilmiştir. Bu komisyonlarda bulunan kişilerin toplanıp, gerçekleştirilmesi istenen inkılap doğrultusunda meseleyi çözüme kavuşturmaları biraz imkansız görünmektedir. Bu nedenle Mustafa Kemal’in durumu yakından izlemesi gerekli olmuştur. Ardından adı geçen komisyonlar bir odada toplanmış ve başkanlığa da Hoca Müfit Efendi seçilerek çok zaman geçmeden meseleyi münakaşa etmeye başlamışlardır.320 Görüşme sırasında dincilerle de uyuşmak için, Millet Meclisi Başkanı mebuslara belli bir inceliği olan bir senaryo teklif etmiştir.

Büyük Millet Meclisi Başkanı bu teklifi şu sözlerle ifade etmiştir: "Mademki Sultan hem cimani güç hem de Müslümanların manevi şefi Halifedir, saltanat halifelikten ayrılacak ve sadece saltanat kaldırılacaktır."

Bu tavizkar çözüm, saltanata kayıtsız şartsız bağlı olanlarca çok kötü karşılanmış olmalıdır ki, muhafazakârlar, özellikle Meclis’te kalabalık olan din adamları, kendilerine uzatılan eli tutacakları yerde aksine, saltanatın halifelikten kesinlikle ayrılmayacağını göstermek amacıyla, lüzumsuz dini ayrıntılara dayalı bütün bilgilerini hemen ortaya dökmüşlerdir.321 Ancak, bizde ne asilzade ne de ruhban sınıfı vardır. Türk’ün bünye-i içtima’iyesi ile İslamiyet’in hilletçi esasları bu belalardan bizi fazladan kurtarmamıştır. Fakat bizde de, milletin karşısına bir sarayla bir saray muhiti çıkmıştır. Zira herhangi bir millet içinden bu yakıcı ve öldürücü nedenleri toz kürkünden kesip atmaz ve onlara tahammül eder ise, tabiatı ile kendi yanar, kendi mahvolur. Öyle ki Türk milleti bugün dört senelik ilahi mücadeleden sonra aynı amaca varmak üzeredir.322

Meclis toplantısında Mustafa Kemal salonun bir ucunda münakaşaları dinlemiş ancak toplantının bir neticeye ulaşamayacağını fark etmiştir. Bu nedenle meclis

319 Genel Kurmay Başkanlığı, Atatürk (Komutan, Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle), Genelkurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1980, s. 593

320 Mustafa Kemal Atatürk, Söylev (1919-1927) ve Demeçleri (1928-1938), Bursa, 2014, s.225. 321 Paul Dumont, Mustafa Kemal, T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, (Çev. Zeki Çelikkol), s. 123 322 Akşam Gazetesi, 13 Kasım, 1338-1341.

başkanından söz alarak,323 hakimiyetin hiçbir şekilde münakaşa yoluyla biri aracılığıyla bir başka kişiye verilemeyeceğini aksine kuvvetle ve cebren alınabileceğini, Osmanlıların cebren milli hakimiyeti ele geçirdiklerini ve yüzyıllar boyunca bunu sürdürdüklerini ancak Türk milletinin bu gidişatı artık kabul etmeyip ayaklanma çıkararak hakimiyeti kendi bünyesine aldıklarını söylemiştir. Akabinde asıl sorunun millete saltanatın bırakılıp bırakılmayacağı olmadığını, meselenin sadece olmuş ve bitmiş bir hakikati konuşmak olduğunu, meclisteki herkesin bu meseleyi tabii karşılaması gerektiğini ifade etmiş son olarak da meselenin dinsel boyutu doğrultusunda birkaç söz söyleyerek konuşmasını sonlandırmıştır.

Mustafa Kemalin bu sözleri gayet iyi anlaşılmıştır ki daha önce ona karşı muhalefet olan milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi, daha önce meseleyi başka açıdan ele aldıklarını ve kendisinin açıklamalarından dolayı aydınlandıklarını söylemiştir. Böylelikle nihayet bu mesele, Karma Komisyon tarafından bir çözüme kavuşturulmuştur.

Kanun layihası tasarısı titizlikle belirlenmiş ve aynı gün, Meclis toplantısında okunmuştur. Akabinde açık oy kullanılması teklif edilmiş ve Mustafa Kemal bu teklifin gerekli olmadığını, bağımsızlığımızı öngören ilkelerin zaten meclisteki herkesin oybirliği ile kabulleneceğini söylemiştir. Bunun üzerine meclis başkanı layihayı oya koymuş ve herkes tarafından kabul edilmiştir. Böylelikle Osmanoğulları hakimiyeti son bulmuştur.324

Ve bu olay şüphesiz ki, üçüncü Meşrutiyet sürecinin Cumhuriyet’e doğru teveccüh etmesinin en önemli kademelerinden biri olmuştur.325 Bugün saltanat ve hilafeti birbirinden ayırarak, birincisinin hakimiyet-i milliyenin tek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’ne devredilmesi ve ikincisinin de, Al-i Osman’da kalması, bu olayın ilk önemli adımıdır.326 Büyük Millet Meclisi hilafeti saltanattan ayırmaya ve hakimiyetin hükümdardan alınarak millete verilmesine karar verdi. Bunun üzerine hâkimiyet hükümdardan alınmış, İcra-yi ve teşri’i kuvvetler milletin eline geçmiştir.

323 Genel Kurmay Başkanlığı, Atatürk (Komutan, Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle), Genelkurmay Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1980, s. 594

324 Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Nutuk-Söylev (1920-1927), Türk Tarih Kurumu Yayınları, C. 2, Ankara, 1987, s. 921

325 Mahmut Goloğlu, Milli Mücadele Tarihi IV Cumhuriyet’e Doğru (1921-1922), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006, s. 515

Öyle ki sadece halifelik Osmanlı hanedanına ait olup, bu hanedandan ilim ve ahlak bakımından en yetişkin olanı halife seçilecektir.

Diğer taraftan padişahın saltanatlık yetkisi artık olmadığı için, bu yetki doğrultusunda kurmuş olduğu devletin de var olma nedeni ortadan kalkmıştır. Öyle ki yeni sistemle beraber, hem İstanbul’da hem de Ankara’da bulunan iki devlet yoktur. Dolayısıyla İstanbul’da bulunan devlet her açıdan işlevini yitirmiştir. Varlığı olan tek devlet Ankara da bulunan TBMM devletidir.327 Büyük millet Meclisi’nin verdiği bu karar, milletimiz tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış, Ankara’da yüz bir pare top ile ilan edilmiş ve yaşanan gelişmelerden dolayı Anadolu, uzun bir süre sevinçlerle ve tezahüratlarla yankılanmıştır. 328