• Sonuç bulunamadı

Resim 46: Şefik, “Yıldız Sarayı Şale Köşkü İçinden Sedefli Salon”,

3.2.3. Taner CEYLAN

1967 Almanya doğumlu Ceylan’ın sanatla iç içe yaşayan bir ailede doğmuş olması küçük yaşlarda sanata yönelmesine sebep olan etkenlerden sadece biridir. İlk ve ortaöğrenimini Almanya’da tamamlayan ve daha lise yıllarında iken hayatta yapılacak daha anlamlı bir şeyin olmadığını kavrayan Ceylan, bu yıllarda aldığı sanatsal eğitimler sonucunda kendini ifade etme biçimi olan resmi tercih etmiştir. 1986 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü kazandıktan sonra bu süreçte figüratif resme yönelmiş ve okul sonlarına doğru erotizmi keşfetmiştir. Yaptığı pornografik çalışmalar yüzden son sınıfta ciddi sıkıntılar yaşayan Ceylan, 1991’de okuldan mezun olmuştur.

Zorlu sanat hayatına 1991’in yaz aylarında Almanya'nın Nürnberg şehrinde bulunan Galerie Hemdendiens’te açtığı ilk kişisel sergisi ile başlamıştır. 1995’te sanat dünyasına, aktörlere ve kabul edilmiyor oluşuna bir cevap niteliğinde olan Monte Carlo Style adlı bir ‘Happenning’(sanatsal etkinlik) gerçekleştirmiştir. Bu performansı ile üzerine konuşulur ve tartışılır bir durum yaratarak, Türkiye sanat ortamında çok ses getirmiştir.

Kariyerinin önemli dönüm noktalarından birini yaşayan Ceylan, bir süre atölyesine kapanıp çalışmalarına ağırlık vermiş ve bu süreç zarfında alanınla ilgili çeşitli işlerle uğraşmıştır. 2001'de Time Out İstanbul Dergisi'nde sanat sayfaları editörlüğü bunlardan bir tanesidir. Ardından, 2001-2003 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Öğretim görevlisi olarak ders veren Ceylan, aile temalı bir sergide “Taner- Taner” isimli çalışması yüzünden zorla istifa ettirilmiştir (T. Ceylan ile kişisel iletişim, 28 Aralık 2016) biçiminde açıklamaktadır.

2002 yılından itibaren ünlü sanat galerileri ile çalışmaya başlayan ve birçok ressamın hayal edemeyeceği sergiler açan sanatçı, Türkiye’de kullanılan “kabuğunu kırmak” deyimini, devam eden sanat hayatında çok iyi uygulamıştır.

Sanatçının en tanınan eserlerinden biri olan “Spritual” (Resim: 65) yani diğer adıyla “Ruhani”, resmin sağ tarafından konumlandırılarak açık bir form olarak ele alınmıştır. Yatay kompozisyon içerisinde kurgulanan boksörün el ve baş hareketi ağırlık merkezini resmin yarısına toplayarak odak noktasını oluşturmaktadır. İzleyiciye ipucu vermeyen karanlık bir mekan içinde kalan erkek figürü içinde bulunduğu olaylara karşı gösterdiği güveni temsil ederek kararlı bir şekilde durmakta ve izleyenleri yaşadığı duruma tanık olmaya davet etmektedir.

Resim 65: Taner Ceylan, “Spritual” T.Ü. Yağlı Boya,

140x200 cm, 2008, (Sanal, 93, 2016).

Vancouver Box Maçı sırasında çekilmiş bir fotoğrafı kendi dünyasına uyarlayan Ceylan, resme ek olarak kan ve yaralar eklemiştir. Ayrıca, boksörün eldivenlerini çıkartarak yaşanılan drama karşı kudret sahibi olduğunu ve bunun üstesinden gelebileceğini boksörün sert bakışlarıyla ifade ettiği söylenebilir. Resmin izleyiciye ilk bakışta şiddet, kan ve nefret duygusu hissettirmesi; olup bitenlere ve tavır gösterenlere karşı hala direneceğinin göstergesi sayılabilir.

Sanatçı oldukça yıpratıcı bir yıldan sonra yaşadığı olumsuzlukları ve duygusal kanamayı bu şekilde anlatarak dışa vurmak istemiştir. Buna ek olarak, Londra’daki Sotheby’s’ in müzayedesinde 170.000 TL’ye satılan çalışma, Ceylan’nın 2009 yılında yaşayan “en pahalı Türk ressamı” unvanı almasını sağlamıştır.

Resim 66: Taner Ceylan, “1881”, T.Ü. Yağlı Boya, 140x200 cm, 2010, (Sanal, 94, 2016).

Uluslararası sanat camiasında çağdaş Türk resim sanatı denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Ceylan’ın Kayıp Resimler Serisi’nin başında yer alan “1881” (Resim: 66) isimli çalışmasındaki fesli paşa figürü, model Dinçer Şirin’in ta kendisidir. Yakın plan açık kompozisyon olarak kurgulanan modern Osmanlı paşasının puro içerken ki bakışları izleyiciyi çeşitli sorgulamalara yönetmektedir. Erkek figürünün izleyici üzerinde kurmak istediği otorite, o tarihte Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya üzerinde 600 yıldan fazla hüküm sürmesi ile bağdaştırılabilir. O dönemde şehvetin, hırsın ve insanların gizli işler çevirmiş olması, bu sürecin bitmesini nedenleri arasında sayılabilir.

İsminden de anlaşılacağı üzere 1881 yılında dünyaya gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’te Cumhuriyet’i ilan etmesiyle bir dönemin sembolik olarak bitip yeni bir dönemin başladığına sanatçının atıf yaptığı söylenebilir. Aynı zamanda resimde kullanılan karakter ve ışığın dünden bugüne hiç değişmediğini söyleyen Ceylan, tarihte söylenemeyen, gösterilemeyen ya da değiştirilmiş hikayeleri bu seri ile dokunduğu

söylenebilir. Üzerinde uzun yıllar uğraştığı “Kayıp Resimler Serisi” ni 18 Eylül 2013 yılında New York Paul Kasmin Galeri’de sergileyen Ceylan’ın “1881” isimli çalışması ünlü heykeltıraş Mark Quinn tarafından 277.000 TL’ye alındığı bilinmektedir.

Pornografik ya da zarif bir ifade ile bedeninin estetik yapısını en ince ayrıntısıyla tuvallerine taşıyan Ceylan, (Resim: 67) resimlerini duygusal gerçeklik olarak tanımlamaktadır. Bu imgelere takılı kalan birçok izleyici resmin arka planında verilmek istenen mesajı -deyim yerindeyse- çöpe atmaktadır. Güçlü dikey hareketle sağlanmış açık kompozisyon içerisinde yer alan yarı çıplak erkek figürü, otoportre geleneğinden çok farklı ve daha önce rastlanılmayan bir içeriği görselleştirmektedir.

Resim 67: Taner Ceylan, “Yalan Dünya”, T.Ü. Yağlı Boya,

160x130 cm, 2011, (Sanal, 95, 2016).

Sanatçının geçmiş ile kurduğu ilişki bağlamında ele alınabilecek eserde, IV. Murat Han ile Yusuf Han’ın ilişkisi anlatılmaktadır. Bu ilişki rivayetlere göre şu şekilde yorumlanabilir. IV. Murat’ın annesi olan Kösem Sultan, Osmanlı Sarayı’nın hareminde rakipsiz kalabilmek için oğlunun bir kıza gönül vermesinden korkarak onu “pis işlere” teşvik ettiği söylenmektedir.

İran seferi sırasında Erivan şehrini savaşsız bir şekilde Osmanlı devletine teslim eden Yusuf Güne Han’ın vatan haini damgası yemesinden ve İran’a geri dönme şansını yitirmiş olmasından dolayı İstanbul’a getirilmiştir. Geldiğinde Yusuf Han ismini alan bu kişiye IV. Murat, “Feridun Bey Bahçeleri” adıyla anılan bugünkü Emirgan’ın yer aldığı semti bağışlamıştır. Derhal çalışmalara başlayıp içki imalatı işine giren zevk sefa düşkünü olarak bilinen bu şahsı IV. Murat’ın sık sık ziyaret etmiş olması halk arasında ayyukaların çıkmasına neden olduğu söylenilmektedir.

Bu rivayetin anlatıldığı çalışmada, IV. Murat’ın ölümünden hemen sonra idam edilen Yusuf Han’ı simgeleyen figürün boynundaki eski Türkçe ile “Yalan Dünya” anlamına gelen yazı ile Ceylan; en derin tutkuların bile kalıcı olmadığını söylemektedir. Modern ve çağdaş sanat eserlerinin buluştuğu Art Basel Fuarı’nda sergilenen çalışma 365.000 TL’ye satılmıştır.

Kayıp Resimler Serisi’nde yer alan “1553” (Resim: 68) isimli çalışmasında sanat tarihindeki hesaplaşmasını gerçekleştiren Ceylan, Oryantalizmi yeniden tartışmaya ve yorumlamaya açmaktadır.

Resim 68: Taner Ceylan, “1553” T.Ü. Yağlı Boya, 140x215 cm, 2011, (Sanal, 96, 2016).

Adını Kanuni Sultan Süleyman’ın Şehzade Mustafa’yı öldürdüğü yıldan aldığı bilinen çalışmada; Şehzade Mustafa duvara sıçrayan kanıyla temsil edilirken, onun ölümüne sebep olduğu söylenegelen Hürrem Sultan, Ceylan’ın daha önceki eserinden tanıdığımız Alp’in figürünün üstünü örten işlemeli tül örtüyle form bulmaktadır. Önceki çalışmalarından farklı olarak kurgulanan çalışmada sanatçı, duvara sıçrayan kanlar önünde yer alan birbirine zıt imgeyi tuval üzerinde birleştirerek oryantalist resim anlayışına farklı bir bakış açısı getirmektedir. Batılı oryantalistlerin gözünden Doğu’nun tasvir edilen bazı sahnelerinin gerçekle çok da ilgisi olmadığını ele aldığı bu çalışmasında yeniden sunduğu söylenebilir.

23 Ekim 2016 yılında Londra’da izleyicilerle buluşan “I Love You” serisinin önemli yapıtlarından biri olan “Self Portrait” de, (Resim: 69) gizemli siyah arka plan önünde güçlü ışık kullanımı ve üstün gerçekçi yapısıyla dikkatleri üzerine çeken figürün yarattığı etki daha ilk bakışta belleklere kazınmaktadır. Merkezde son derece sakin ve anıtsal bir izlenim veren figürün kanlı, çıplak bedeni yenilgiye uğramış gibi görünse de güçlü ve onurlu duruşunu korumaktadır.

Resim 69: Taner Ceylan, “Self Portrait”, T.Ü. Yağlı Boya,

Rönesans estetiğini hatırlatan figürün göz hareketi izleyicinin bakışlarını yönlendirme ve konuyu açıklama noktasında önemli rol üstlenmektedir. Çalışmada kan revan içinde kalmış insan bedeninin yaşadığı olaylar karşısında sigarasını içmeye devam etmesi toplumsal bir mesajı olarak algılanabilir. Dünyanın hiç olmadığı kadar şiddetli ve kanlı bir yere dönüştüğünü belirten Ceylan, yaşanılan trajedilere karşı insanların sadece seyretmekle kaldığını figürün üzerine yüklediği bu soğuk ifadeyle yansıttığı söylenebilir.

3.2.4. Cömert DOĞRU

Türkiye’de fotogerçekçi eğilimler sergileyen sanatçılar içerisinde portreleri ile çıkmış olan Doğru, 1977 yılında İstanbul’da doğmuştur. Çocukluk yıllarında ailesi tarafından eline verilen bir not kağıdını yapmış olduğu karalamalarla sanat hayatının ilk adımlarının attığını söyleyen Doğru, resimler yapmıştır. 1984 yılında, Kadıköy Muhsin Adil Binal Okulu’na başlamış ve 1987’de İdealtepe’deki Hasan Şadoğlu Ortaokulu’nda öğrenimini tamamlamıştır. 1988-1995 yıllarında ise lise öğrenimini tamamlayan Doğru, bu süre içerisinde sanat yarışmalarına katılmış fakat yaratıcı fikirleri dönemin jüri üyeleri tarafından kabul görmemiştir.

Çalışmalarını daha farklı bir alanda geliştirmeye düşünen Doğru, 1996 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Grafik Bölümü’nü kazanmıştır. Üniversiteye giderken illüstratörlüğe başlayarak başta Türkiye olmak üzere Almanya ve Amerika’da bulunan reklam ajanslarına ve yayınevlerine kitap çizimleri yapmıştır.

Bu konuda kendini oldukça iyi bir konuma getiren Doğru, 2009 yılında ünlü Amerikan Centipede Press Yayınevi tarafından hazırlanan “Artist İnspred by Stephen King” isimli kitapta, Stephen King için yaptığı resimleri yer almıştır. 2012 yılında Unicef yararına düzenlenen “Stars of İstanbul” projesi için hazırladığı yıldız çalışması, gecenin en iyi çalışması seçilerek en yüksek fiyata satılmıştır (C. Doğru ile kişisel iletişim, 22 Kasım 2016) biçiminde açıklamaktadır.

Uzun yıllar reklam ajansları çalıştıktan sonra resim sanatına başarılı bir giriş yapan Doğru’nun daha önceki resimlerinden farklı olarak ele aldığı bu çalışmalarda, eşsiz bir

estetiğe sahip olan kadın figürü ve aynı zamanda cinselliği çağrıştıran balık imgesini mükemmel bir ustalıkla izleyiciye sunduğu görülmektedir.

Fotoğrafın ikna edici gerçekliğini balık ve kadın figürü ile birleştiren Doğru, yakın çekim portrelerden yararlanmaktadır. Tuval üzerine akrilik boya tekniği ile yapılan

“Ultra Hipnoz” (Resim: 70) isimli çalışmada anlatılmak istenen konu kadrajın içinde

tamamlandığından kapalı bir form olarak ele alınabilir.

Açık-koyu gri değerlerin arasındaki yumuşak ton geçişleri ile sağlanan gerçeklik ışık-gölge oyunlarıyla güçlendirilmiştir. Çoğunlukla nötr tonların hakim olduğu armonide, balık ve gözlerde kullanılan güçlü mavi izleyicinin resim yüzeyinde daha uzun kalmasını sağlayarak hipnoz etkisi yaratmaktadır.

Resim 70: Cömert Doğru, “Ultra Hipnoz ”, T.Ü. Akrilik Boya, 130x180 cm,

2011, (Sanal, 98, 2016).

Ayrıca, balık üzerinde iç içe girmiş yuvarlak desenlerin ilizyonik etkisi mavi gözlü kadınların erkekler üzerinde yarattığı etkinin sembolik bir ifadesi olabilir. Söylemlere ek olarak, izleyicinin üstünden bir an olsun gözlerini kaçırmayan kadın figüründeki tatlı tebessüm bir çeşit terapi durumu olarak görülebilir.

Kadın portrelerini kendine özgü becerisi ile şekillendiren ve onları farklı bakış açılarıyla yeniden görünür hale getiren Doğru’nun “Küçük Lokma” (Resim: 71) isimli çalışmasında, dondurulmuş bir sinema sahnesi çağrıştıran resmin kurgusu izleyiciyi belli bir zaman dilimi içerisinde hapsettiği söylenebilir. Yatay kompozisyon içerisine yerleştirilmiş modelin monokrom renkte ele alınmasına karşın, japon balığının kırmızı renkte oluşu resme dinamizm katmaktadır.

Resim 71: Cömert Doğru, “ Küçük Lokma ”, T.Ü. Akrilik Boya, 130x180 cm,

2011, (Sanal, 99, 2016).

Çizgiden çok açık-koyu değerlerin yer aldığı resimde tek bir noktadan gelen ışık, Barok estetiğine yakın olmakla birlikte anlatımı güçlendirmektedir. Ağzı açık bir şekilde bekleyen kadın figürüne doğru giden balığın tek bir lokmada yutuverilecek olmasının altında hem gerçek hem de mecazi bir anlam yattığı düşünülebilir. Küçük balığın üzerine yüklenen bu anlam; hem kazanılması kolay şeyler için hem de cinselliği yansıtan bir sembolik sembolizmiyle ilişkilendirilebilir.

Çalışmalarında kullandığı balıkların karakteristik özelliklerine göre modellerini resim diline uyarlayan Doğru, işlediği konuları ne yüceltmeyi ne de yermeyi amaçladığı

söylenebilir. (Resim: 72) Kompozisyonda hem biçimsel hem de koyu renk etkileriyle sağlanmış olan ağırlık, sağ yarıda toplanmış olmasına rağmen balığın sol yarıda konumlandırılışı asimetrik dengenin kurulmasını sağlamıştır. Sadece balık üzerinde kullanılan kahverengi ve gözlerdeki yeşil renk tüm dikkatleri iki noktaya toplayarak dominant bir etki yaratmaktadır. Ayrıca, mekanda hacim etkileri kullanılmadığından dolayı hikayenin kahramanları üzerinde yer alan renkler ve güçlü ışık-gölge etkileri bu iki imgeyi daha da çok ön plana çıkartmaktadır.

Resim 72: Cömert Doğru, “Üzgün”, T.Ü. Akrilik Boya, 120x190 cm,

2011, (Sanal, 100, 2016).

Yakın plan kadrajla ele alınan portrenin izleyiciyle olan göz teması duygusal bir bağ oluştururken, balığın durgun ifadesi arka yapının okunmasını kolaylaştırmaktadır. “Bir odada çırılçıplak duruyorsunuz ve etrafınızda kocaman bir balık dolanıyor. Havada süzülüyor. Masum bir suratı var ve sizi ürkütmüyor. Yüzgeçleri kimi zaman size sürtünüyor. Bence bu kesinlikle resmetmeye değer” diyen Doğru’nun çalışmasının isminden de anlaşılacağı üzere balık ve figürün yüzlerindeki üzgün ve durgun ifade sanatçının yaşadığı duygusal bir anı yansıtıyor olabilir.

Kaçınılmaz olarak konuların en zorlayıcısı olan insan portrelerini büyük bir ustalıkla tuvallerine taşıyan sanatçının “Çığlık” (Resim: 73) isimli çalışmasında ele aldığı

portrenin daha öncekilerden farklı kadrajda ele aldığı görülmektedir. Dikey, koyu bir zemin üzerine kurgulanan resme ilk bakıldığında yüzey üzerindeki monokrom renk düzeni dikkati çekmektedir. Daha sonra figüre ters açı ile yerleştirilen ağzı açık balık imgesinin üzerindeki güçlü sarı resmin odak noktasını oluşturarak konuyu açıklamaktadır.

Yakın plan kadrajla ele alınan portrenin izleyiciyle duygusal bir bağ kurmazken, balığın sanki çığlık atıyormuşçasına ağzı açık ifadesi arka yapının okunmasını kolaylaştırmaktadır. İmgelerin yüzündeki iki faklı zıt ifade sanatçının yaşadığı depresyonun dışa vurumu olarak değerlendirilebilir.