• Sonuç bulunamadı

Çerçevesi

Etimolojik bakımdan “sivil” kavramını inceledikten sonra, daha net bir sivil toplum tanımı yapma imkanı ortaya çıkar. Ne var ki, sivil kelimesi, etimolojisine nispeten bağlı olmakla beraber, çeşitli anlam kaymalarına uğrayarak, oldukça farklı içerikler kazanabilmiştir. Sivil 210 KELEŞ Ruşen, Yerinden Yönetim ve Siyaset, 2.b., (İstanbul: Cem Yayınevi, 1994), s. 89.

211 BRİANT Chiristopher G. A., “Civic Nation, Civil Society, Civil Religion”, Civil Society içinde (ed.) J. A. Hall, (Cambridge: Blackwell Publishers Ltd, 1996), s. 142.

sözcüğünün zamanın akışındaki anlamsal uğrakları izlenebilirse ilginç bir bakış açısı yakalanabilir.

Günümüze doğru demokrasi alanında ihtiyaç duyulan ileri adımların atılmaya başlanması ile birlikte genişleyen bir anlam kazanmadan önce, farklılıklar gösteren bir çizgi izleyen bu kavram; tarihi olarak, devletin koruması altındaki “barışçı bir topluma”dan (Hobbes), vatandaşlara sivil erdemler kazandıran özel derneklere (Montesquieu ve Tocqueville) ve yönetici sınıfın egemenliğini garanti eden kültürel birliklerin gruplaşmasına kadar (Gramsci) pek çok durumu ifade etmek için kullanılabilmiştir214.

Her düşünürün, doğal olarak, kendi temel felsefesine paralel olarak içini doldurduğu sivillik215, günümüzde de pek çok düşünür ve yazar tarafından oldukça farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Böylece, ortaya çok geniş bir tanım silsilesi çıkmaktadır. Son dönemlerdeki tanımlamalar yelpazesinde sivillik, en başta, uygar toplumun işareti sayılma, burjuva toplumuna denk düşme ve özerk iktisadi yaşamı niteleme gibi oldukça farklı anlamları içermektedir216. Bu vurguları hatırda tutarak, sivilliği, modern siyasi-hukuki anlayış çerçevesinde tanımlamak gerekir. Çünkü, kavramsal açıdan insanların devleti düşünmeye başlamalarından bu yana, gerçekliği tartışılan sivil toplum olgusunu arkaik ve lafzi tanımlamalara takılıp kalarak anlamaya çalışmak, işi çıkmaza sokabilir.

Sivil toplum düşüncesindeki cazibe ekseni olan, devlet\toplum ayrımı, tam olmasa da Locke’un kuramıyla belirmiştir. Klasik liberalizmin babası sayılan Locke’ta; maliklerin, mallarına saldıranları cezalandırabilme yetkilerini bir korucuya devretmeleriyle, sivil toplum kurulmuş sayılmaktadır. Hemen fark edileceği gibi, Locke’ta bahis konusu olan devlet\ sivil toplum ikilemi değil, sivil toplum\ sivil olmayan toplum ayrımıdır217.

Devlet-sivil toplum ilişkisinde, sivil toplumun özgül anlamının belirmesi, modernlik projelerinin tutmasıyla paralellik gösterir. Uzman personellere ve merkezi koordinasyona dayalı yüksek düzeyde kurumsallaşma, birçok XIX Yüzyıl yazarı tarafından modern devletin başat özelliği olarak görülmektedir. Demek oluyor ki, sivil toplumun yeni bir güç odağı olarak ortaya çıkması, ulus-devletlerin merkezi bürokratik yapılanmaları süreciyle başlatılabilir. Sivil 213 AKAL C. Bali, Sivil Toplumun Tanrısı, (İstanbul: Afa Yayınları, 1990,) s. 32.

214 BELLİN Eva, “Civil Society: Efektif Tool Of Analysis For Middle East Politics”, Political Science and Politics. 27. No. 3. (september), s. 509-510.

215 AKAL C. Bali, İktidarın Üç Yüzü, (Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1998) s. 46.

216 ATEŞ Toktamış, “Sivil Toplum ve Değerleri”, Sivil Toplum içinde (ed.) FİNCANCI Yurdakul (İstanbul: TÜSES Vakfı Yayınları, 1991), s. 35.

toplum (burgerliche Gesellschaft), kabaca; çalışma, değişim, ibadet, tüketim vs. özel faaliyetlerin gerçekleştiği bireysel inisiyatif alanlarına işaret etmektedir. “Parçalanmış” (fragmented) “bölünmüş” (heterogeneous) sivil toplumun aksine devlet, merkezi bir organizasyona dayandığı ve fiziksel zorlama tekelini elinde tuttuğu için nihai bir kontrol enstrümanına dönüşmüştür. Sivil toplumu özendirmenin arkasında yatan en önemli saik, devlet gücünün haksız ilişkilerin aracı olma, amiyane tabirle, hoyratça kullanılma ihtimalidir. Buna göre devlet\ toplum ilişkisi çerçevesinde en genel tanımı ile sivil toplum: Kendi desteklerine sahip, devletten özerk, özel alan ile devlet arasında aracılık fonksiyonu olan örgütlü bir yapıyı anlatmaktadır218. Kavrama büyük ölçüde güncellik kazandıran devlet \ sivil toplum dikotomisi en genel biçimde şu ayrımla ortaya konabilir:

Bir yanda; askeri, adli, idari kurumlar karmaşığından oluşan ve zorlamaya, yasaklamaya dayalı, tekelci, merkeziyetçi, hiyerarşik ilişkiler yumağının geçerli olduğu devlet; diğer yanda, devletten bağımsız, özerk toplumsal birimler, örgütlenmeler ve yaşam alanından, -gönüllü dernekler, sendikalar, meslek kuruluşları, şirketler, haneler, özel ve entelektüel yaşam ve kamuoyu- oluşan; temel hakların sözleşme ve rekabetten kaynaklandığı, gönüllü, ademi-merkeziyetçi ilişkiler yumağının geçerli olduğu sivil toplum219.

“Sivil” kavramının hatırı sayılır bir geçmişi olmakla birlikte, onun yeniden keşfi, ancak XX. Yüzyılın son çeyreğine rastlamaktadır. Gerçekten, ifade edilen zaman diliminden ileriye doğru gidildikçe sivil toplum; Batıda, esas itibariyle Doğu Avrupa’da, büyük bir rağbet kazanmıştır. Demokratikleşme dalgasıyla birlikte, özellikle otoriter siyasal toplum yapılanmalarının egemen olduğu diğer ülkelerde, bu kavramın asıl vurgusu, siyasilerin sultasından kurtulabilmektir220. Daha açık ifade etmek gerekirse, sivillik olgusu “açık bir toplum”u çağrıştırmaktadır. Liberal demokrasinin kesin zaferini ilan etmesinden sonra, çeşitli örgütlenmelerle kamuoyu oluşturabilme, aşağıdan yukarıya doğru siyasal toplumu etkileme daha çok önem kazanmış, buna paralel olarak da sivil toplum çağdaş anlamına kavuşmuştur. Bu çerçevede, sivil toplumun üç anlamına işaret edilmektedir221.

218 MANİCAS T. Peter, “The Legimation of Modern State: A Historical and Structural Account”, Ed. COHEN Ronald & TOLAND Judith, State Formation and Political Anthropology içinde. Volume VI., New Jersey, 1988, s. 174.

219 ALPAY Şahin, “Türkiyede Devlet-Sivil Toplum Dengesi Yeniden Kurulmalı”, der. FİNCANCI Yurdakul, (İstanbul: Tüses Yayınları, 1991), s. 19.

220 ALPAY, a.g.m., s. 19.

1-Devlet gücünün vesayeti altında olmayan özgür dernekler ve örgütlü toplulukların olduğu bir yerde sivil toplum vardır.

2-Sivil toplum, ancak bir bütün olarak toplumun, devlet vesayetinden bağımsız olarak dernekler ve örgütlü topluluklar yolu ile kendini yapılandırdığı ve eylemlerini koordine edebildiği bir yerde anlamlı ve fonksiyoneldir.

3- Bu örgütlerin, bir bütün olarak devlet politikasının gidişatını önemli ölçüde etkileyebileceği bir yerde sivil toplum vardır.

Maddeler halinde sıralanan bu nitelemeler, sivil toplum tartışmalarında hemen hemen ortak özellikler olarak kabul edilmektedir. Bu özellikleri kavramlaştırarak sunmak gerekirse, sivil toplum: toplumsal farklılaşma, toplumsal örgütlenme, gönüllü birliktelik ve baskı

mekanizması oluşturabilme olgularını içeren bir yapılanma biçimidir222.

Şu kadarı da var ki, sivil toplum, sadece belli kurumların toplamından ibaret görülmemeli; onun normatif boyutu daima dikkate alınmalıdır. Belirli davranış biçimlerinin ve değer kodlarının içselleştirilmesi, bir takım kurumların maddi varlığına eşit ve hatta bunlardan daha hayati bir faktördür. Sivil toplum, düşüncesindeki özü (essence), yani zihinsel boyutu ihmal ederek yapılan tanımlamalar eksiktir. Lider egemenliğinin bireysel inisiyatifleri boğduğu oluşumlar, görünüşte sivil toplum diye tanımlansalar da bunlar, asla gerçek anlamda bir sivil toplum birimi sayılamazlar. Daha açık bir ifade ile, şayet üyeleri sivil erdemleri gerçek anlamda sindirememişlerse, örneğin ikna yerine emri vakiler geçerliyse, seçim yerine şantajlar ve oldu-bittiler hüküm sürüyorsa, bireylerin kanaatleri, lider direktifleri ile sürekli baskı altında tutuluyorsa, adı ne olursa olsun -sendika, dernek, iktisadi birlikler- bu örgütleri, sivil toplum diye nitelemek doğru sayılmaz. Nitekim, özellikle ataerkilliğin bilinç altına kadar sirayet ettiği bir geleneğin mirasçısı olan toplumlardaki “sivil toplum” örgütleri, değinilen bu zaafları taşıdıkları için, kendilerinden beklenen fonksiyonları yerine getirememektedir. Zira, yapıları dikkatle incelendiğinde esasında bunların her birinin, kendi içinde, birer “devlet adacığı” olduğu görülür.

Sivillik, ancak, tarihin ve geleneğin yoğurduğu uzunca bir süreçte doğup gelişebilir. Nitekim anavatanında da böyle olmuştur. Hayatı dolduran en önemli üç alanın (ev, okul, işyeri), yıllarca otoriter biçimde düzenlendiği toplumlarda ise sivil etik oluşumunun önünde,

222 ÇAHA Ömer, “1980 Sonrası Türkiyesinde Sivil Toplum Arayışları”, Yeni Türkiye Dergisi, S.18 Kasım-Aralık 1997, s. 31.

kuşkusuz, aşılması çok daha zor setler vardır. Çünkü bu toplumlarda satıh üstünde hızlı değişmeler olsa da zihniyet dünyasında buna paralel bir yumuşama görülmez. Somut olarak ifade etmek gerekirse, babalar “kral”, öğretmenler ve liderler “mürşit”, işverenler (patronlar) “ağa” rollerinden vazgeçemedikten sonra -ki öyle görünüyor- sivillik, yalnızca bir isimden ibaret kalır. Demek ki, sivillik her şeyden önce tarih ve geleneğin yoğurduğu bir kültürün fonksiyonudur.

Devlet-sivil toplum ilişkisine son vermeden önce önemli bir iki boyutu kaydetmek gerekir. Sivil toplum, devletten bağımsız olmayı içerir, ama ondan yabancılaşmayı zorunlu kılmaz. Sivil toplum, devlet iktidarına karşı dikkatli olduğu kadar ona karşı saygılıdır. Sivil toplumun, devletin dışında kalan bir alan olması konusunda bir tereddüt olmamakla beraber onun daha spesifik anlamda -mekan ve etkinlik türü anlamında- hangi alanları kapsadığı konusunda tam bir uzlaşma yoktur.

Sivil toplum tanımlamalarında kabul gören hakim yaklaşımdan farklı olarak, bazı düşünürler, sanayi çağında devletten bağımsız kurumlar ve dernekler olarak sivil toplumun, siyasal ve dinsel değil ancak iktisadi alanda yer tutabileceğini ve faaliyet gösterebileceğini ileri sürmektedir. Bu sonuca şöyle bir usa vurumdan varılmaktadır. Modern toplumlarda siyasi alanda tek bir cebir (zorlama) aygıtı olduğundan, sivil toplum siyasal alanda yer tutamaz223. Günümüzde ise, XVIII. Yüzyıldaki ilk teorisyenlerin düşündüğünden farklı olarak, sivil toplum genel olarak, sadece iktisadi bir boyut ile tanımlanmamaktadır.