• Sonuç bulunamadı

Sistemin Geneline Değil Tekil Haksızlıklara Karşı Olma

Sivil İtaatsiz, mevcut anayasal düzenin temel ilkelerine veya toplumsal sözleşmeye karşı, esaslı ve köklü bir itirazda bulunmaz. Aksine, bu temel anlaşma ilkelerinin çiğnenmesinden duyulan kaygıyı dile getirmek için bu yola başvurur. Sivil itaatsizliği devrimden ayıran en önemli fark, birincisinin sisteme içkin olmasıdır. Sivil itaatsizlikte sistemin genel anlamda adaletli olduğu kabul edilmektedir. Bu anlamda sivil itaatsizlik eylemleri, ideolojik birliktelikler gerektirmez. Asıl olan, karşı çıkılan ya da istenen şeylerde ortaklıktır. Beklenmeyen bir yol olsa da, farklı ideolojilerden yola çıkarak, ortak bir sorunla ilgili aynı sonuca varmak mümkündür.

Direniş savaşçılarından farklı olarak, sivil itaatsiz düzenin demokratik yasallığını tanımaktadır. Haklı bir sivil itaatsizlik olanağı, demokratik hukuk devletinde dahi yasal düzenlemelerin gayri meşru olabileceği ihtimalinden doğmaktadır. Ancak, bu gayri meşruluğun ölçütü, elbette ki herhangi bir özel ahlak anlayışından, bir ayrıcalık hakkından, ya da hakikati bilmekte ayrıcalıklı bir konumdan çıkartılamaz. Ölçüt, herkes tarafından anlaşılabilecek ahlaksal ilkelerdir397.

Zaten sivil itaatsizlik örgütlenmelerinin başarısı, farklı eğilimlerin çabalarını ortak bir eyleme yöneltme kapasitesiyle doğru orantılıdır.

Tekil haksızlıklara karşı yürütülen bir eylem olması dolayısıyla, sivil itaatsizlik eylemlerinin ömürleri, genelde haksızlığın giderilmesi ile sınırlıdır. İnsanlar, somut bir hedefi amaçlayarak bir araya geldikleri için, sorun çözülünce dağılmaları gerekir. Zira, farklı dünya görüşlerinin temsil edildiği bu tür örgütlenmeler genelde adem-i merkeziyetçi, taban inisiyatifine dayanan demokratik oluşumlardır. Bu sonuca bağlı olarak sivil itaatsizlik eylemlerinin, parti örgütleri aracılığı ile yürütülmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü partiler, ortak çıkar gruplarını bir araya getiren kalıcı örgütlenmelerdir. Parti kanalı ve söylemi ile yapılan çağrı, başka grup ve bireylerin katılımı önünde en azından psikolojik bir engel oluşturacaktır.

Sivil itaatsizlik eylemcileri, davalarında aceleci değildirler; iknaı hedeflediklerinden dolayı barışçı yöntemleri kullanırlar ve sembolik eylemlerle iktifa ederler. Bütün bu ilkelerden çıkarılabilecek mantıksal sonuç, sivil itaatsizliğin asla devrim olamayacağıdır. Bir devrimciden farklı olarak, sivil itaatsizlik eylemcisi, mevcut otoritenin genel çerçevesini ve hukuk düzeninin meşruiyetini kabul eder. Bu bağlamda sivil itaatsizliğin turnusol testi olabilecek düşünce ve eylem tarzlarını ana hatları ile irdelemek gerekirse; kanuna itaati reddeden akımları başlıca iki grupta toplamak mümkündür. Anarşistler, hiçbir otoritenin itaate hak kazanmadığı gerekçesiyle kanunları şiddetli reddederler. Sadece belli şartları kendisinde toplayan hükümetleri, meşru kabul eden Meşruiyetçiler ise, bunların dışında kalan hükümetlerin icraatlarına karşı doğal olarak itaat yükünün düşeceğini belirtmektedirler.

Anarşistler, devleti ve hatta her türlü otoriteyi reddetmektedirler. Öyle ki, anarşizmin dayandığı hiçbir sabit prensipten bahsetmenin imkanı yoktur. Onlara göre kardeşlik ve adalet rüyaları yalnız hiçbir otoritenin bulaşmadığı “tabiat” durumunda gerçekleşebilir. Ne var ki, halk dilinde “başsızlık” olarak karşılık bulan anarşizm, sosyal kaos anlamına da gelmektedir398.

Anarşizmin ilk temsilcisinin Zenon olduğu kabul edilmektedir. Bu antik çağ düşünürüne göre, kaybolan cennet, geçmişte değil gelecektedir. İnsan doğuştan iyidir. O, bütün baskılardan uzak olarak kendi kendini idare eden, devletsiz bir toplumda yaşamalıdır. Anarşizm, tarih öncesi Zenon’dan XV. yy. kadar gelir. XVI. Yüzyılda Montaigne ve Rabelais kiliseyi hırpalayıp, otoritenin insan üzerindeki tılsımını bozduklarından, devleti de sarsarlar. XVIII. Yüzyılda Diderot, daha açık bir dille, “Ne ben kimsenin kanununa uyarım ne de kimse benim kanunuma uysun der”399.

XIX asrın başlarında yayınlanan Fransız’ların büyük ansiklopedisinde anarşizm şöyle tanımlanmaktadır: “Her baskıya, her devlet, her iktidara, her otoriteye açılan bir savaş. Bütün şekilleri ile; siyasi, manevi, iktisadi baskının kaldırılması, hükümetlerin organizmalar içinde erimesi, hakimiyetin yerine serbest anlaşmaların geçmesi”400.

Godwın, Proudhon ve Stirner, devleti kayıtsız şartsız reddetmektedirler. Anarşist mesleklerin ortak yönü, medeni kavimlerin yakın gelecekte devletsiz yaşayacağı inancını taşımalarıdır. Yöntem olarak desantralizasyon,

398 HANÇERLİOĞLU Orhan, Toplum Bilim Sözlüğü, “baş” maddesi (İstanbul: Remzi Kitapevi, 1986), s. 31. 399 MERİÇ Cemil, Mağaradakiler s. 312. Yunanca “anarchos”, yöneteni olmayan anlamına gelir. Anarşizmi şöyle bir şiir yeterince betimlemektedir. “iğrenç maske düştü, işte insan \ bir başına ve özgür. Kralsız ve asasız\ ama kendinin kralı o. Eşit, sınıfsız, kabilesiz, ulussuz \ artık ast değil üst değil. WOODCOCK George,

Anarşizm, 2.b., çev. TÜRKER Alev, (İstanbul: Kaos Yayınları, 1997), s. 39.

kural ihtiyacını azaltacaktır ve yeterli kurumsal değişme ile kurallar, kendiliğinden oluşacak ve bunlar gönüllü olarak izlenecektir401. Her bir fert, bir mecburiyet altında olduğu için değil, kendisi tasdik ettiği için -kendi iradesi olduğu için- kurallara uyacaktır.

Anarşist görüş, en azından bir ölçüde, insan davranışı ile ilgili muhtemel bir faraziyeye dayanır. Bu görüşler öyle formüle edilmiştir ki ne ispat edilebilir ve ne de çürütülebilir.

İdealleri söz konusu olduğunda, anarşistler her şeyin birdenbire (topyekün) gerçekleşmesini isterler. Devrim sonrası toplum, kanunsuz, devletsiz ve otoritesiz bir toplum olacaktır. Marksistler, bazıları hariç tutulursa, devlet ortadan kaldırılıncaya kadar devrimle kurulacak yüksek düzeyde merkezileşmiş bir proleterya diktatörlüğüne inanmaktadırlar. Bununla birlikte pek çok anarşist kuramcı, baskıcı devletlere karşı, ancak bireylerden haksız eylem talep etmeleri halinde, onları feshetmek için en iyi yol olarak bu zorba devletlerin kanunlarına karşı barışçı ve şiddet içermeyen direnme şekillerini desteklerken,.en başta Bakunin ve onun takipçileri, bireysel ihlalleri savunmaktadırlar402. Sivil itaatsizlik, devrimlerin düş kırıklığı uğratan sonuçlarını, devrimcilerin zorba metotlarına atfeden kimi anarşistler tarafından tasvip edilmektedir. Fakat, sivil itaatsizliği onaylamak için bir kimsenin anarşist olması gerekmez.

Çok daha sert bir çizgide olan anarşistler ise, her bir insanın kendi ahlak seçimini yapma özgürlüğünü (otonomi) sıkça tekrarlamakta ve ne pahasına olursa olsun, kanunlara itaati bir yük olarak nitelemektedirler403. Onlara kalırsa, gerçek, bireysel “ben”dir. Her birey bağımsız bir kudrettir; bireyin tanıdığı biricik kanun, menfaattir. Bireysel gelişmenin sınırları herkesin kendi menfaatleri ve kudretiyle sınırlandırılmıştır. “Kudret sahibi olmak kaydıyla bütün menfaatler haklıdır. Bana saldıran kaplan haklı, onu öldüren ben haklıyım”; “kimin gücü varsa hakkı da vardır” diyecek kadar ileri giden bu anarşist düşünürler, devletle “ben”in (ego) birbirleriyle ebediyen barışamayacak düşman olduğu düşüncesini yaymaya çalışmışlardır404.

Sivil itaatsizlik, anarşi olmadığı gibi bunun tam karşısında olan tam bir konformizm de değildir. Her türlü “sosyolojizm”in, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışının karşısında olan sivil itaatsizlik, bencil ve katı bireyciliği hedefleyen anarşizmden de ayrılır. Bireyin boyun eğdiği toplum, zorbalığa kol kanat gererek bir zulüm aracı olabileceği gibi, kendi başına buyrukluğu ve her türlü kayıttan azadeliği savunan anarşizm de hedeflerine

401 HAAG, a.g.e., s. 15. 402 HAAG, a.g.e., s. 15. 403 HAAG, a.g.e., s. 17.

404 ABADAN Yavuz, “ Hürriyet Problemi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1941, C. VII, S. 1, s. 320-321.

yaklaştıkça aynı sakıncalar ortaya çıkabilir. Halbuki sivil itaatsizlik ancak hürriyet, irade, merhamet ve sorumluluk sahibi ahlaki bir varlık olan insanın eylemi olabilir.

Anarşistlerin aksine, meşruiyetçiler meşru hükümet kanunlarına itaat etme de ahlaken kendilerini bağlı hissederler. Fakat, onlar bütün hükümetleri meşru kabul etmezler.