• Sonuç bulunamadı

İptal davâlarında mahkemece resen hasmın düzeltilebileceği tereddütsüz kabûl edildiği halde, tam yargı davâlarında bu konuda görüş birliği yoktur. Doktrinde

YENİCE/ESİN, tam yargı davâsında husûmetin düzeltilemeyeceğini

savunmaktadırlar. Bu yazarlara göre; Özel Hukuktaki edâ davâlarında olduğu gibi, bunlarda davâlı olarak gösterilen süjenin belirli bir tutum ve davranışı, bir anlamda davâlının kendisi yargılanmaktadır. Davâcı, sübjektif hukukî durumunu bozan (ihlâl eden) süjenin kim olduğunu ortaya koymak ve davâsını ona yöneltmek ödevindedir. Davâcı o süjenin böyle bir davranışını kanıtlayamazsa, davâda haksız çıkmış olmaktadır. Bundan ötürü, medenî yargılama usûlünde pek çok usûlsüzlüğün ıslâh

224

UM, 24.3.1997, E.1997/15, K.1997/14.

225Dan. 8. D., 16.4.1984 günlü, E.1982/2638, K.1984/690, “…Davâ, sâhipsiz kedi ve köpeklerin yok

edilmesi sırasında davâcıya âit av köpeğinin öldürülmesi nedeniyle uğramış olduğu maddi zarâr ile bu Adlî Yargı yerinde yaptırdığı delil tespiti giderinin tazmînat olarak ödenmesi isteği ile açılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13.maddesindeki "kişilerin Kamu Hukukuna tâbî görevlerle ilgili olarak uğradıkları zarârlardan ötürü bu görevleri yerine getiren personele karşı değil, ilgili kuruma karşı davâ açabilecekleri ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu hükmü karşısında davâlı belediye görevlisi husûmetten çıkartılarak işin esasına geçildi.”

yoluyla giderilmesi mümkün iken, husûmet yönünden bu imkan tanınmamıştır. Bunun anlamı, davâlının belirlenmesindeki yanlışlığın davânın esasına etkili nitelikte görülmesidir. Şu halde tazmînat davâları yönünden bir ayrım yapılması ve kendisinden tazmînat istenen idarenin doğru olarak gösterilmesi zorunluluğunun korunması yerinde olurdu227. Danıştayın uygulamasının da bu görüş doğrultusunda oldu söylenebilir. Gerçi Danıştayın eski tarihli bazı karârlarında, tam yargı davâlarında hasım düzelttiği de görülmektedir228. Ancak genel uygulaması, tam yargı davâlarında hasım düzeltilemeyeceği görüşü doğrultusundadır229.

Buna karşılık diğer bir görüşe göre, İYUK’un 15/1-c maddesinde iptal davâsı – tam yargı davâsı ayrımı yapılmadığından, tam yargı davâları yönünden de hasım düzeltme karârı verilebilir230. Danıştay Onuncu Dairesinin 1982 tarihinden önceki karârları da bu yönde iken, daha sonra bu görüşünden dönmüştür. Ancak Danıştay Onuncu Dairesi 7.3.2006 tarihli bir karârıyla, tekrar 1982 yılı öncesindeki görüşüne dönerek, tam yargı davâlarında da hasım düzeltilebileceğine karâr vermiştir. Anılan karârın gerekçesi şöyledir:

“…Davâ, Manisa-Saruhanlı arasındaki hemzemin geçidinde 25.4.1998 tarihinde meydana gelen kazada, davâcıların kızı ve kardeşi olan …'ün ölümü sonucu uğranıldığı öne sürülen 3.758.391.517.-TL maddî, 4.000.000.000.-TL manevi zarârın ve …'ın işgörmezlik kaybı nedeniyle 5.629.338.557 TL zarârın yasal faiziyle birlikte tazmîni istemiyle açılmıştır.

İzmir 2. İdare Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünün EK-2. maddesinde, demiryolunun karayolu ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol sayıldığı, bu kesişmelerde karayolunun bağlı bulunduğu kuruluşun alt ve üst geçitler yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlü bulunduğu ve demiryolunda seyreden araçların karayolundaki araçlara göre geçiş üstünlüğü olduğu hükmüne yer verildiği; davâ konusu uyuşmazlıkta davâlı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığı; olayda belirtilen biçimde ortaya çıkan bir ölüm olayı ve işgörmezlik kaybı nedeniyle doğan zarârların tazmîni isteminin ancak karayolundan sorumlu idareye karşı açılan bir tazmînat davâsında incelenebileceği gerekçesiyle davânın reddine karâr vermiştir.

227YENİCE-ESİN, s.512.

228Dan. 10.D, 24.11.1982, E.1982/469, K.1982/2357; Dan. 10.D, 18.10.1982, E.1982/2428,

K.1982/2068.

229

Dan. 10.D, 14.11.1984, E.1982/2988, K.1984/1886.

Davâcılar, anılan mahkeme karârının temyîzen incelenerek bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde, idarî davâ türleri; iptal , tam yargı ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davâlar olarak sayılmış; 14. maddesinde, davâ dilekçelerinin ilk inceleme sırasında "idarî mercii tecâvüzü" ve "husûmet" yönlerinden de inceleneceği ve bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davânın her safhâsında 15. madde hükmünün uygulanacağı kurala bağlanmış; 15. maddesinin (1-c) işaretli bendinde davânın yanlış hasım gösterilerek açılması halinde davâ dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karâr verileceği hükme bağlanmıştır.

Aktarılan bu yasa hükümlerinin 2577 sayılı Yasada öngörülen idarî davâ türlerinin tümü bakımından geçerli olduğu, başka bir anlatımla sadece iptal davâlarında uygulanacak usûl kuralları olmadığı kuşkusuzdur.

Görüldüğü gibi, tam yargı davâlarında hasım düzeltilerek davâ dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğ edilmesinin önünde yasal bir engel bulunmamaktadır…”231.

Kanaâtimizce, doğru olan görüş budur. Zirâ İYUK’un 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendinde, iptal ve tam yargı davâları yönünden bir ayrım yapılmayarak, mahkemece resen doğru hasmın tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Tam yargı davâsının hukukî niteliği itibâriyle Adlî Yargıdaki edâ davâlarına karşılık gelmesi, husûmet yönünden iptal davâsından farklı düşünülmesini gerektirmez. Tam yargı davâsında, Özel Hukuktaki edâ davâlarında olduğu gibi, davâlı olarak gösterilen süjenin belirli bir tutum ve davranışının, bir anlamda davâlının kendisi yargılanmakta olduğu doğrudur. Ancak yine de, bu durum, tam yargı davâlarında hasım düzeltme karârı verilmesine engel değildir. Öte yandan, Adlî Yargıda davâlının ıslâh yoluyla değiştirilememesi, yalnızca edâ davâları için geçerli bir kural olmayıp, bütün davâlar için uygulanan bir kuraldır. Nitekim, hukukî niteliği itibâriyle, İdarî Yargıdaki iptal davâlarına karşılık gelen (bozucu) inşai davâlarda da, edâ davâlarında olduğu gibi, ıslâh yoluyla davâlının değiştirilmesi olanağı bulunmamaktadır. Bu da göstermektedir ki, davâlının ıslâh edilip edilememesi yada husûmetin düzeltilip düzeltilememesinin, davânın niteliği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu husus tamamen bir hukuk politikası sorunudur. Kanun koyucu,

231

Dan. 10. D., 7.3.2006, E.2003/198, K.2006/1755, (www.danistay.gov.tr/kerisim/container.jsp, E.T. 16.9.2008).

İdarî Yargı yönünden, hasım düzelme imkanı getirmiş, yânî maddî taraf teorisini kabûl etmiş iken, Adlî Yargı yönünden böyle bir olanak getirmeyip, şeklî taraf teorisini kabûl etmiştir.

V.DAVÂLININ HAK VE YETKİLERİ

İdarî Yargılama Usûlü Kanunu’nda ve bu Kanun’un 31’inci maddesiyle atıfta bulunulan Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nda davâcıya çeşitli hak ve yetkiler tanınmıştır. Bu hakların bir kısmı, doğrudan kanundan kaynaklanmakta olup, yargılamanın yürütülmesine ilişkindir. Örnek olarak, davâlı idarenin, aleyhine açılan bir davâda savunma yapma hakkına sâhip olması, aleyhine verilen bir hükmü temyîz etme hakkının bulunması, doğrudan kanunla tanınmış haklardır.

Buna karşılık, bir kısım haklar da, yargılama süreci içinde davâcı veya mahkeme tarafından yapılan yargısal işlemlerden kaynaklanmaktadır. Bunlara usûlî kazanılmış haklar denmektedir. Usûlî kazanılmış haklar ne İYUK’ta ne de HUMK’ta yer almaktadır. Bunlar, doktrinle ve yargısal içtihâtlarla kabûl edilmiş haklardır. Meselâ, davâlı idarenin, kısmen aleyhine çıkan bir mahkeme karârını temyîzi üzerine, temyîz merciince, ilk derece mahkemesi karârının davâlının aleyhine olacak biçimde bozulamayacağına ilişkin olarak yargısal ve bilimsel içtihâtlarla kabûl edilen aleyhe bozma yasağı, usûlî kazanılmış haklardandır232.

Bu kısa açıklamalardan sonra, davâlı idarenin kanundan kaynaklanan hakları ile yargısal işlemlerden kaynaklanan hakları (usûlî kazanılmış hakları) ayrı ayrı ele alınacaktır.