• Sonuç bulunamadı

HAYATI VE ESERLERĐYLE MEHMET AKĐF ERSOY 2.1 HAYATI VE YAŞADIĞI DÖNEM (SĐYASĐ, SOSYO-KÜLTÜREL

2.1.3 Tahsil Hayatı

Đlk ve en önemli temel eğitimini ailesinden alan Akif dört yaşında Emir Buhari Mahalle Mektebine gönderilmiştir. Safahatın Birinci kitabında yer alan Âmin Alayı şiirinde Akif’in Emir Buhari mektebine başlaması nazmedilmiştir. Âmin Alayı; Osmanlı döneminde çocukların dört yaş, dört ay, dört günlük oldukları dönemde düzenlenen bir merasimdir. Asıl adı Bed-i Besmele Cemiyetidir. Bu merasimde çocuk bir fayton arabasına bindirilip; en önde bir Hocanın eşlik ettiği Alayla Eyüp Sultan ziyareti yaptırılır. Bu alay Eyüp Camiine kadar Hocanın yaptığı duaya “Âmin” diyerek yürüdüğü için Âmin Alayı adını almıştır. Eyüp ziyareti yaptırılan çocuk mahalle mektebine veya evine getirilir. Burada bir Hoca veya aile büyüğü tarafından Besmele ile beraber alfabenin ilk harfleri okutulur. Böylece çocuğun eğitim: öğretim hayatına neşe ve sevinç içerisinde atılması sağlanırdı.

Emir Buhari mahalle mektebine iki sene devam eden şair buradan Maarif Nezaretine bağlı resmi bir okul olan ve Fatih Muvakkithanesinin yanında yer alan Đbtidai Mektebe geçmiştir. Bu mektebe üç sene devam etmiştir. Bir yandan bu mektebe devam eden Akif diğer yandan da yavaş yavaş babasından Arapça öğrenmeye başlamıştır. Buradan mezun olan Mehmet Akif Fatih Otlukçu yokuşunda bulunan Fatih Merkez Rüşdiyesi’ne başlar. O dönemle alakalı olarak şunları söylemiştir: “Rüşdiye tahsiline devam ederken, babamdan gene Arapça okurdum ve epeyce ilerlemiştim; seviyem mektep programından çok yüksekti. Babam okuturken, o zamanın usulünü ve kitaplarını takip ediyordu.”

Camii’nde Esat Dede isimli Hocasından Farsça dersleri almaya başlamıştır. Burada Hafız Divan’ı, Gülistan ve Mesnevi gibi eserleri okumuştur. Bu dönemde şiirle de alakadar olmaya başlamıştır (Edip, 2008: 495). Bunlar hep şarka ait dil ve bilgilerdi. Fakat o sırada Garb’ı bilmemek büyük bir eksiklik telakki ediliyordu. Bunu hissederek kendi kendisine Fransızca öğrenmeye koyulan Akif, kısa zamanda bu dili de bir hayli ilerletti ve diğer derslerin yanı sıra bu dillerde de mektebin en başarılı talebesi haline geldi (Yaşar, 2006: 13).

Rüşdiye’yi bitiren Akif’i babası okul seçiminde serbest bırakmıştır. Fakat bu dönemde anne Emine Şerife Hanım Akif’in medreseye gitmesini, babası ise mülkiyeye gitmesini arzu etmişlerdir. Akif tercihini mülkiyeden yana kullanmıştır. Böylece Mehmet Akif mülkiyenin üç yıllık idadi kısmına kaydolur. Üç yıllık idadi kısımdan sonra da aynı okulun iki senelik ali kısmına geçer. Mülkiyenin iki yıllık ali kısmının daha birinci senesinde Mehmet Akif babasını kaybeder. Aynı yıl büyük Fatih yangınında Mehmet Akif’lerinde evi yanar. Bu nedenle aile zor günler geçirmeye başlamıştır ve ailenin bütün sorumluluğu Mehmet Akif’in omuzlarına biner. Bu münasebetle Akif mezun olunduğunda hemen iş imkânı olmayan mülkiyenin ali kısmını bırakmak zorunda kalır. O dönemlerde yeni açılmış olan ve mezunlarının hemen memuriyet alabildiği Mülkiye Baytar Mektebine geçiş yapar ve 22 Aralık 1893’te bu fakülteden birincilikle mezun olur.

Tahsil hayatı döneminde şair ilk olarak Rüşdiye mektebinde şiirle tanışır. Đlk okuduğu şiir kitabı Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun’udur. Rüşdiye’de okurken bazı nazım parçaları karalamıştır. Akif’in şiire olan ilgisi Baytar mektebinin son iki senesinde hız kazanır. Kendisi o dönemi şöyle anlatmaktadır: “Şiirle ilk iştigalim Baytar Mektebinin son iki senesinde hızlandı. Çok manzum parçalar yazdım. Sonra bunların hepsini mahvettim. Şiirle alakamı artırmak için orta ve yüksek tahsilde yeni bir müessir çıkmamıştır. Eski temayülüm inkişaf etmiştir. Đlk manzumelerimin mevzuları dini, garami, ahlaki idiler.” (Edip, 2008: 497) Bu arada şair Baytar Mektebini bitirdikten sonra üç ay gibi kısa bir süre içerisinde Hafız olmuştur. Kısa sürede hafız olmasında ki en etkin sebep eğitim hayatı boyunca Kur’an’la çok iç içe yaşamış olmasıdır. Tüm bunların yanında Mehmet Akif Halkalı Baytar Mektebinde

öğrenci iken tanışmış olduğu Kıyıcı Osman Pehlivan’a “Osman sen dürüst ve mert bir arkadaşsın. Ben de yapılı ve kuvvetliyim. Fakat sen okumayı bilmiyorsun, ben de pehlivanlığı. Gel sen bana pehlivanlığı öğret, ben de sana okumayı öğreteyim.” demiş ve güreş tutmayı öğrenmiştir. Akif’in oğlu Emin Ersoy, babasından dinlediği; onun güreşle ilgili fakülte yıllarındaki bir hatırasını şöyle anlatmıştır. Buna göre Baytar Mektebi’nde Agop isminde Ermeni bir öğrenci vardır. Bu genç okulda birçok öğrenciyi güreşte ezip geçmektedir. Akif oğlu Emin’e onunla ilgili şunları anlatmıştır: “Ermeni bildiğin gibi değil dehşet kuvvetliydi. Arkadaşları çarçabuk altına alarak ezmesi çok zoruma gidiyordu. Kendisi ile şaka mahiyetinde olsun tutuşmazdık. Zira onun da gözü beni pek tutmuyordu... Bir gün hiç unutmam Hüseyin Avni isminde Fatihli bir hemşerim ve benden bir sınıf aşağı bir arkadaşımla Agop, idman mahiyetinde bir güreş tutmuşlardı. Đdman falan derken Avni’ye boyunduruk çekiyor, şiddetli el enseleriyle çocuğu eziyordu. Nasıl oldu bilmiyorum, Avni, Agop’un çektiği şiddetli bir elense ile yüzükoyun yere kapandı. Ağzından, dişlerinden kan boşanmaya başladı. O zaman artık dayanamadım. Gel Agop, dedim, biraz da ikimiz idman tutalım. Hayır diyemedi. Arkadaşlarımın intikamını almak üzere Agop’u tek çapraza aldım. Meydan genişti. Belki on belki yirmi adım sürdüm. Nihayet kavi rakibim tutunamadı. Elleri üzerine yüzükoyun yere kapaklandı. Bu sefer çok iyi yaptığım kündeye aldım onu. O koca Agop’u kaldırarak öyle bir çevirdim ve sırtını yere getirdim ki, o ne olduğunu anlayamadı. Kıpkırmızı olmuş, hala yerinde oturuyor, önüne bakıyordu. Đşte o zaman etrafı şiddetli bir alkış tufanı çınlattı. Agop’u tam manasıyla mağlup etmiştim. Hiç sesini çıkarmadı. Yavaş yavaş yerinden kalktı, kafası önünde kös kös mektebin kapısından içeriye giderek kayboldu. Bu olaya ihtiyar bir riyaziye hocamız olan Ekrem Bey de şahit olmuştu. O da Agop’u kaldırdı, savurdu; attı diye sevinç hareketleri yapıyordu. Akif bu hobisini Annesi karşı çıkmasına rağmen Cumaları ve tatil günlerinde Đstanbul civarında ki köylerde güreş tutarak devam ettirmiştir.

Güreş sporunun yanında yüzme, atlama, taş atma ve koşma gibi bedeni mümareselerde bulunduğunu Eşref Edip’in Mehmet Akif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları isimli eserden öğreniyoruz.

Okul hayatının bitiminden sonra bir müddet ney üflemeye çalışmış fakat iyi bir müzik kulağına sahip olmaması nedeniyle başarılı olamamış ve ney üflemeyi bırakmıştır.