• Sonuç bulunamadı

Büyük Millet Meclisi ve Özellikleri

1.2 MĐLLĐ MÜCADELE DÖNEMĐ .1 Mütareke’den Millî Mücadele’ye .1 Mütareke’den Millî Mücadele’ye

1.2.4 Millî Mücadele’de Siyasî Yapı

1.2.4.1 Büyük Millet Meclisi ve Özellikleri

Mebusan Meclisi’nin kapatılması üzerine, Ankara’ya çağrılan vekiller ve bunlara ilâve olarak yurdun değişik yerlerinden seçilen vekillerle eskisinin devamı niteliğinde olan yeni bir meclis, 23 Nisan 1920’de bir Cuma gününe denk gelecek şekilde dualar ve merasimle açılmıştır.

Đstanbul’u işgal eden ve baskı altında bulunduran devletleri, Đstanbul Meclisi'nce saptanan Misak-ı Millî uyarınca bağımsızlığımıza saygılı kılmaktır. Đç politikada da milletin birlik ve dayanışmasının sağlanması, güvenliğin kurulup yerleştirilmesi amaçlanmaktadır (Şengil, 1996: 63).

23 Nisan 1920’de toplanan murahhaslar heyeti, toplumda farklılıkları çağrıştırabilecek her hangi bir adım atmakta gayet isteksiz ve hukuki devamlılığı sağlamak için çok dikkatli çalışmışlardır. Bu mümkün olduğu müddetçe Ankara’daki millîyetçiler, devletin padişaha ve Đslâm’ın halifesi Mehmet Vahdettin’e bağlılıklarını ilan ederek ve padişahı düşmanın elinden kurtarmak için yemin etmişlerdir (Lewis, 1993: 251).

Birinci meclis için olağanüstü bir meclis olmak üzere seçim yapılmıştır. Seçilecek kimselerin adı söylenmediği gibi özellikleri üzerinde de fazla durulmamıştır. Bu durum değişik sorunlara neden olmuştur. Kâzım Karabekir Paşa, Trabzon’un seçime katılması ve seçilen delegeleri ikna etmek için epey uğraşmıştır. Seçime işgal altında olmayan her vilâyet ve sancağın katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bazı olumsuzluklarda takip etmiştir. Bunların başında asker olup vekil olanlar olduğu gibi, elçi olup gidip vekilliği devam edenler olmaktadır. Meclis çoğunlukla bir bütün olarak çalışmamıştır. Zaten çalışması da imkânsızdır. Milletvekilleri, sürekli çalışan meclise ve ülkenin şartlarına ayak uydurmada hep zorlanmışlardır. Cepheye giden milletvekilleri, nasihat heyetlerine gidenler, sürekli izinli olanlar, hatta Malta’da esarette olanlar bile milletvekili sayılmaktadır. Bunun için meclisin tam sayısı ve salt çoğunluk olayı hep sorun olmuştur. Bu sorunlar daha sonra kurulan gruplarla çözülmeye çalışılmıştır. Bu gruplar aynı zamanda meclis içinde olması gereken parti görevi yapmışlardır.

Mecliste toplanan vekiller üç gruptan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi Đstanbul’da kapatılan Meclis-i Mebusan’dan gelen 92 kişilik mebus kafilesi, ikinci grup, biri Yunanistan olmak üzere, diğeri Malta’dan gelen 14 mebus, üçüncü grupta 19 Mart Heyet-i Temsiliye’nin tebliğine göre Anadolu’nun değişik illerinden seçilmiş 232 mebustur (Aslan, 2001: 19).

Birinci meclis ilginç bir yapıya sahiptir. Bunun nedeni yaşanılan olağanüstü koşullarda ulusal birlik arayışını yansıtan bir çoğulculuk yada çeşitliliktir. Toplumun orta ve üst kesiminde her meslekten insanlar mecliste bir araya gelmiştir. Yönetim, geniş halk katılımdan dolayı halka dayanmaktadır ve gücü halktan gelmektedir (Ergil, 1981: 193). Fakat bu durum ortak amaç birliğine karşın, fikir çatışmalarının nedenlerinden de biri de oluşturmuştur.

Meclis, kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler birliği üzerine inşa edilmiştir. Meclisin bir diğer özelliği, Đstanbul Hükümeti ve onun faaliyetlerini iptal ederek yerine kendi hükümlerini ortaya koymasıdır. Bunların başında Hıyanet-i Vataniye Kanunu gelir, ikinci olarak Đstanbul Hükümetleri’nin alacağı kararlar hakkında kanunla bütün anlaşmalar geçersiz sayılmıştır. Üçüncü olarak Damat Ferit ve arkadaşlarının vatandaşlıktan çıkarılması ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’yla yargılanması öngörülürken, Anadolu için ise Đstiklâl Mahkemeleri kurulmuştur (Selek, 2000: 345-365).

Meclis yenileninceye kadar sürekli açık olarak çalışmıştır. Meclisin sürekli çalışır olması, zor koşullarda kurulmuş ve olağanüstü yetkilerle kuşanmış olmasındandır. Olağanüstü koşulların son bulması ve ülkenin kurtarılmasına kadar meclis sürekli toplântı halindedir. Meclis, diğer meclislerden farklı olarak yürütmeyi de üzerinde taşımaktadır. Yürütme işlevinin sürekliliği ilkesince meclisin olağanüstü durumun kalkıp yürütmeyi devredinceye kadar açık olması gerekmektedir (Tanör, 2000: 240). Meclis, Đstiklâl Mahkemeleri’yle yargılama işlemlerine de bakmıştır (Ağaoğlu, 1999: 51).

Meclis açıldıktan sonra siyasi yapı, Osmanlı Devleti’nin üzerine inşa edilecek yönetim sisteminin ne olması ile ilgili olarak tartışmaya açılmış, bu tartışma muharebe ve savaş durumlarda durulur gibi iken, zaman zaman değişik ifade ve tarzlarla kendini hissettirmiştir. Rus Sovyet’inden, Đngiliz Liberalliğine, Đttihat ve Terakkinin siyasi anlayışından, Đslâm Sosyalizmine, Meşrutiyet Sisteminden, Padişahlığına oradan da ileri düzeyde bir meclisle demokratik bir yapıya kadar değişik tartışmalar devam etmiştir. Bunun nedeni mecliste başlangıçta düşünsel anlamda bir birlik ve grupların olmamasındandır.

Ancak her kapsayıcı millî hareketde olduğu gibi, Millî Mücadele’de önemli toplumsal katmanlara ve gruplara seslenmek ve ayrılık yaratan konuları ertelemek zorunda kalmıştır. Bu nedenle meclis, sürekli olarak her türlü siyasi hareketin dışında olduğunu vurgulayarak, Anadolu’nun yöresel köklerine yani sivil memurların eşrafın ve din adamlarının desteğinin sağlanmasına önem vermiştir (Turhan, 1991: 107).

Meclisin siyasi yapılanmasının yürütülmesine baktığımız zaman karşımıza bir kadro çıkar. Bu kadro savaşın başından sonuna kadar değişik bakanlıklarda bulunsa da hep aynı kişilerdir. Örneğin Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekilleri’ne baktığımız zaman iki isim karşımıza çıkar. 19.5.1921 tarihine kadar Đsmet Paşa, daha sonra ise Fevzi Paşa’dır. Müdafaa Millîye Vekilleri’ne baktığımız zaman durum yine aynıdır. Bu vekilliklerde Fevzi Paşa, Refet Paşa ve Kâzım Paşa’yı görürüz. Đcra Vekillerine baktığımızda ise Fevzi Paşa, Hüseyin Rauf Bey, Fethi Bey, Đsmet Paşa’yı görürüz. Dahiliye Vekilliklerinde Cemal Bey, Hakkı Behiç Bey, Nazım Bey, Refet Bey ve Ata Bey’i görürüz, Hariciye Vekilleri ise, Bekir Sami Bey, Yusuf Kemâl Bey ve Đsmet Paşa’dır (Aslan, 2001: 143-144).

Daha önce kongrelerde de vurgulandığı gibi cemiyetlerin meclis açılışında partilere bakış acıları oldukça kötümserdir. Bunun için Đkinci Meşrutiyet döneminin sert particiliği hatırlandığından Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti parti karşıtı bir havada oluşmuştur. Hatta o kadar ileri gidilmiştir ki bu parti karşıtı görünüş program ve düzenlemelerde belirtilmiştir: “bu millî meclis her türlü parti içeriğinden uzaktır.” Kasıtlı olarak cemiyet ismi parti (fırka) ismine tercih edilmiştir. Böyle bir yönelmenin 1920‘deki Büyük Millet Meclisi açılışına kadar makul olduğu hatta ferasetli olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra da normalde partinin sağladığı yasama-yürütme koordinasyonuna olan ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Đlk meclise bakıldığında meclisin son derece heterojen, geçimsiz ve emniyetsiz bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır (Frey, 1965: 306).

Meclis içerisinde vekiller ve yöneticiler parti ve gruplara karşı olsalar da işlemesi gereken bir meclis ve faaliyetleri için gerekli alt yapının olması gerekmektedir. Meclis başlangıçta herkesin katılımı ile olayların çözümünü ararken, bir süre sonra olayların bu şekilde gitmediği görülmüştür. Bunun üzerine Mustafa

Kemâl ve arkadaşları, birinci grubu oluşturmuş bunu takiben ister istemez diğer gruplar ortaya çıkmıştır (Arıkoğlu, 1961: 222-272). Arıkoğlu’dan alıntılayarak görev yaptığı mecliste gruplar olarak Tesanüt Grubu, Đstiklâl Grubu, Müdafaa Hukuk Grubu, Halk Zümresi, Islahat Grubu olarak değişik grup isimleri verir. Ancak bu grupların özellikleri hakkında bilgi vermez. Sadece Đstiklâl grubunun Mustafa Kemâl Paşa’nın gayri resmî grubu olduğunu iddia eder (Arıkoğlu, 1961: 223). Ağaoğlu, (1999: 25) ise grupları birlikçiler (tesanütçüler), komünistler ve milliyetçiler olarak üç ana fikir etrafında oluştuğunu iddia eder. Milliyetçileri ise üç grup altında tasnif edilir. Islahatçılar, muhafazakarlar ve liberaller. Fakat Ağaoğlu’da gruplar hakkında bilgi vermez. Sadece meclisteki düşünce akımlarını ifade etmeye çalışır. Ancak mecliste Tuncay’ın işaret ettiği gibi üçüncü bir grup vardır. Mustafa Kemâl ve etrafında oluşan birinci grup, bunlara muhalif olan Đslâmcı çizgisi olan ikinci grup ve halkçıların oluşturduğu üçüncü gruptur (Tuncay, 1978: 30).

Yabancı raporlarına göre, 1922 yılında Mecliste siyasal yapı şöyledir; politik partiler bulunmamaktadır. Hükümet çok gençtir ve siyasi partilerin örgütlenebileceği bir düzeye henüz gelmemiştir. Görüş farklılıkları dahiYunanlılara karşı birleşmektedirler. Mecliste üç akım ön plâna çıkmaktadır. Askerler, siviller ve din adamları, millî hükümetteki öteki fraksiyonlar fikirlerden ziyade kişiler çevresinde toplânıyor. Şöyle ki; Kemâlistler, Đstanbul grubu padişahı isteyenler, Enver grubu (taraftarları, eski Đttihat Terakki üyeleri, Panislâmcılar ve Bolşevik Rusya ile yakın işbirliği kurulmasını isteyenlerdir (Duru, 1978: 153).

Resmî olarak kimin nerede durduğu kesin olmasa da ortada ciddi bir gruplaşma vardır. Bu konuda en iyi çalışma olarak Frey’in eserini örnek gösterebiliriz. Rakamsal ifadeler kullanan Frey’e göre; ilk grup, ikinci grubun iki mislinden biraz daha azdır (197’ye karşın 118). Meclisteki 122 kişinin de her hangi bir grupla bağlantısı yoktur. Grup bağlantısı olmayanların temsil ettiği grup, birinci meclisin hareketsiz, önemsiz üyeleridir. Birinci gruptan hiçbiri vekilliğinden istifa etmemiş veya alınmamıştır. Đkinci gruptan ise yalnızca üç kişi (%3) istifa etmiş, bu gruptan da hiç kimse görevinden alınmamıştır. Meclis boyunca da her iki gruptan yalnız birer kişi vefat etmiştir. Diğer yandan grup bağlantısı olmayan

milletvekillerinden 67’si görevinden istifa etmiş. (%55), altısı görevinden alınmış (%5), yirmi vekil ise vefat etmiştir (%18) (Frey, 1965: 309). Arıkoğlu’da (1961: 272) ikinci grubun vekil sayısını 120 olarak verir ve bu sayının vekil transferleriyle bazen 120’yi oldukça geçtiğini iddia eder.

Grupların doğum yerleri ve grup arasında ilişkide; Müttefik ve Yunan işgal bölgelerini memleketin kalanından ayırdığımız ve bu bölgeleri temsil eden vekillerin grup bağlantılarına baktığımız zaman ilginç bir de gerçek ortaya çıkar. Đşgal altındaki bölgelerin vekilleri (Kuzey, Orta, Ege, Marmara, Akdeniz, Güneydoğu) Birinci Grubun sayısının %59’unun ve ikinci grubun %44’ünün sağlamıştır. Arada fark %15’tir. Birinci Grup vekilleri oransız olarak memleketin işgal edilmiş bölgelerinde yoğunlaşırken, Đkinci Grup üyelerinden de işgal edilmemiş bölgeleri temsil etme oranı daha düşüktür. Fakat müttefik işgali gerçeğinin ayırt edici bir özellik olduğu görüşü yalnızca bir varsayımdır. Başka bir özelliğin örneğin daha fazla batılılaşma veya yüksek gelir gibi başka bir farkın bölgesel benzerliğin altında yattığı pek ala ikna edici bir şekilde söylenebilir (Frey, 1965: 313). Birinci Grup da konuşma yükü orantısız olarak temsil ettikleri Vilâyette doğmamış milletvekilleri tarafında yerine getirilmiştir. Đkinci grupta ise bu durum daha belirgindir. Ama daha ters yöne doğrudur. Đkinci Grup üyeleri arasındaki “hatipler” temsil ettikleri Vilâyetlerde %73, olarak en yüksek orana sahiptir (Frey, 1965: 316). Birinci grup mecliste en çok konuşan gruptur. Çünkü iktidar bunlardadır. Söz hakkını ve yetkiyi kullanarak meclisi çalıştırmak ve iş yapmak için olağanüstü durumlarda durmadan söz söylemek gerekmektedir.

Din adamları her iki tarafta da eşit olarak yer almışlardır. Bununla birlik te iki grupta yer alan din adamlarının davranış biçimleri konuşmalara aksettiği kadarıyla tamamen birbirinden farklıdır. Birinci Grub’un dini vekilleri, az konuşmaya doğru açık bir eğilim göstermişlerdir. Bu durum, Đkinci Grup için geçerli değildir. Bu hocalar ya hiç konuşmamayı yada birinci gruptakilerin aksine, çok fazla konuşmaya eğilim göstermişlerdir. Đkinci Grup’un hatiplerin, dörtte birini bu din adamlarından oluşturmakta her iki grubun dini vekillerinin konuşma kalıpları birbirinden oldukça ayrışmaktadır ( Frey, 1965: 320).

Birinci ve ikinci gruplar arasındaki toplumsal arka plân farklılıkları, bir çok bakımdan daha sonraları ortaya çıkacak olan, Halk Partisi ile Demokrat Parti arasındaki farklılıkları çağrıştırmaktadır. Hatta meclisinin bir bütün olarak daha sonra yaşayacağı gelişmeleri de Kemâlist devrimden sonra Đkinci Grubun, Birinci Grup içinden çıkaracağı yönelimleri de göstermektedir (Frey, 1965: 311);

1.2.4.1.1 Meclisin Yaptığı Önemli Faaliyetler

Yasama, yürütme ve yargıyı elinde bulunduran meclis, bir devletin yapması gereken dış ülkelerle olan bağlantıyı sağlamak için gerekli olan yerlere elçiler göndermiştir. Ankara Hükümeti’nin yurtdışına gönderdiği ilk büyükelçi, Ali Fuat Paşa’dır. 1920’de Batı Cephesi Komutanlığı’ndan Moskova Büyükelçiliği’ne atanmıştır. O dönem Moskova Büyükelçiliği Millî Mücadele’nin en yüksek dış temsilciliğidir. O dönemde Bakü, Kabil, Tiflis gibi yerlerde de temsilcilikler bulunmaktadır.

Millî Mücadele’nin ilk siyasi olayı Ermenilerle yapılan antlaşmadır. 2-3 Kanunuevvel 1920 tarihinde yapılan Gümrü Antlaşmasıyla Ermenistan, 93 Harbi’nde kaybettiğimiz yerleri, Millî Hükümete devrederek daha kuzeye çekilmiştir (Bayur, 1973: 68). Gürcüler ise Ankara’ya ilk sefirlerini göndermişlerdir. 16 Mart 1921 tarihinde Moskova Antlaşmasıyla doğu hudutları güvence altına alınmıştır (Henze, 2003: 16). 20 Teşrinievvel 1921’de Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’yla, siyasi, iktisadi, askerî olarak hiçbir şey feda etmeden vatanın önemli parçalarını işgalden kurtarmıştır. Bu antlaşma Misak-ı Millî’nin ilk defa Avrupa devletlerinden biri tarafından tasdik ve kabul edilmiş olduğunu göstermektedir (Bayur, 1973: 94).

Meclis daha sonra 1920-1921 senesinde Đstanbul'da örfi idare’de veya divan-ı harpte idam edilecek bir Türk’e karşılık esirlerden Đngiliz veya Fransız biri idam edilecektir karşılığıyla Đstanbul’daki siyasi idamları durdurmuştur (Bayur, 1973: 74).

Millî Mücadele’yi takip eden Belçika temsilciliği, Đnönü Meydan Muharebesine kadar Anadolu’daki hareketi bir asayişsizlik olarak değerlendirirken, bu savaşlardan sonra, Anadolu gerçeğini görmeye başlarlar. Böylece hareketin meşruiyeti tanınmış olur. Ancak raporlara göre tek eksik yön maliyedir. Memleket

zengin ve bereketli olmakla beraber, savaş ve karışıklıklar nedeniyle harap ve perişandır (Kerman, 1982: 23). Meclis Đnönü Muharebeleri’ne kadar dış devletlerden ciddi olarak bir yakınlaşma veya kabul görmemiştir. Đnönü’yü takip eden Sakarya Savaşı Dönemi, Millî Mücadele’nin siyasi olarak kabul görmesini sağlamıştır. Sakarya’yı müteakip dört antlaşma imzalanmıştır. Kars antlaşması, 13-10-1921 tarihinde Rus Heyeti’nin iştirakiyle Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’la yapılan antlaşmaları yeniden tescil etmiştir. Ankara Antlaşması ise 21 Eylül 1921 tarihinde Fransızlarla gerçekleşmiştir. Üçüncü antlaşma, Đstanbul’da akt edilen Türk-Đngiliz esir mübadelesine ait antlaşmadır. Dördüncü antlaşma Ankara’da 2 Kanunisâni 1922’de yapılan Türkiye Ukrayna dostluk antlaşmasıdır. Bu antlaşma Moskova antlaşmasıyla aynı esasları muhteva etmektedir (Bayur, 1973: 104). Bunlarla birlikte 1922 yılına kadar Avrupalı diğer devletler, Millî Mücadele’yi tanımak için acele etmez. 2 Ağustos 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ni Litvanya, Estonya ve Arnavutluk Hükümetleri tanımışlardır.

Olağanüstü yetkilere sahip olan Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nın dar boğazlara girdiği karanlık dönemlerde, bütün yetkilerini tek bir kişiye, Mustafa Kemâl Paşa’ya vermekte hiçbir sakınca görmemiştir. Büyük Millet Meclisi olağanüstü bir savaş meclisi görünümdedir. Bir başbakan tarafından kurulan bir kabine, bir hükümet yoktur. Meclisin kendisi bir hükümettir. Bakanlar kurulu, meclis tarafından seçilir ve meclis adına iş görür. Bu nedenle bir hükümet başkanı yoktur. Meclis başkanı aynı zamanda hem hükümet, hem de devlet başkanıdır.