• Sonuç bulunamadı

TANZĠMAT’TAN CUMHURĠYET’E MÜZĠK EĞĠTĠMĠ

1. TÜRKLERDE MÜZĠK VE EĞĠTĠM

Türklerin kültür ve eğitim tarihinin, Ural-Altay dağları bölgesindeki Orta Asya Türklerinden başladığı, Oğuz Türklerinden gelme Asya Hun Devleti, Göktürk, Uygur devletleri ile yayıldığı, Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı Medeniyetlerinde geliştiği ve günümüz Türkiye Cumhuriyeti‟nde de ilerleyerek devam ettiği düşünülmektedir. Akyüz (1999:3)‟e göre, Eski Türkler olarak da tabir edilen Hun, Göktürk ve Uygur devletlerinde,

*

Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü, NEVŞEHİR,

eğitim anlayışı yaşam biçiminden etkilenmiş, töreler eğitimde önemli bir rol oynamış, alp insan tipine, bilime ve bilgeliğe önem verilmiş, mesleki eğitim benimsenmiş, elde kesin bir delil olmamasına rağmen, Türklerin eriştikleri uygarlık ve kültür düzeyine bakarak, örgün eğitim kurumlarının var olduğu hep düşünülmüştür. Tarihte bilinen ilk Türk devleti olarak “Hunlarda savaşçı, yani bedeni güce ve ülke savunmasına önem veren; yönetici, yani başka toplumlarca yönetilmeyi kabul etmeyen ve bağımsızlık düşüncesine sahip bir eğitim veriliyordu. Ayrıca mesleki bir eğitim de söz konusuydu” (Akyüz,2004:346). Ögel (1981:625)‟e göre Hun prenslerinin çok iyi eğitim aldığı, Çin kaynaklarında belirtilmektedir.

Müzik ise Hunlarda, hem günlük hayatın, hem de inancın, devlet törenlerinin ve eğlencelerin vazgeçilmez bir öğesiydi. Hun devlet erkânının, müziğe büyük ilgi duyduğu, etraflarında sürekli müzisyenleri barındırdıkları, konserler verdirdikleri çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. O dönemde çeşitli davul ve telli sazların varlığı da yapılan kazılar sonucu ortaya çıkmıştır. Günümüzde de kullanılan bazı geleneksel çalgılarımızın kökenlerinin Hunlara dayandığı bugün bilinen bir gerçektir. Ayrıca hunlar döneminde kurumsal bir yapı altında askeri ve dini müzik eğitimi verildiği, dini ve din dışı müzik türlerinin ilk örneklerinin yer aldığı bir dağarın var olduğu düşünülmektedir.

Şamanların icra ettiği dini müzik, tuğ takımlarının icra ettiği bilinen ilk askeri müzikler olan tuğ müziği, ozan-kopuzcuların icra ettikleri kahramanlık ve destan müzikleri, toplantı, tören ve festival müzikleri, yuğ veya yoğ denilen ağıtlar ile günlük hayatı konu alan diğer müzikler toplum hayatında önemli bir yere sahipti. Ayrıca Hunların davulun resmi ve dini çalgı olmasının yanı sıra, kopuz, boru ve çeng gibi çalgıları kullandığı bilinmektedir.

Bu dönemde başlangıçta sadece kamların yani şamanların elinde olan müzik yapma işi, zamanla bunu meslek edinen çalgıcı ozanlara geçmiş, dolayısıyla müzisyenlik bir meslek dalı olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonraları ozan-kopuzculuk da belirginleşerek ayrı bir oluşum içine girmiştir (Vural,2011:57). Ancak çeşitli kaynaklarda Şaman veya Kam kelimelerinin, sihirbaz, kâhin, beden ve ruh doktoru, saz şairi, kâtip, muallim veya öğretmen anlamlarına da geldiğinden, halka önderlik yaptıklarından ve onların sorunlarını çözmeye yardımcı olduklarından bahsedilmektedir.

Yarı yerleşik-yarı göçebe yaşam tarzını benimsemiş olan Göktürkler döneminde müzik, Hunlardan devraldıkları mirasla, daha bilimsel ve sanatsal ilerlemeler göstermiştir. Hun döneminde kullanılan çalgılara ek olarak yay ile çalınan ıklığ, ozan-kopuzcular tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Çin kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre, bu

dönemde Türk müzikçiler yetişmiş ve kalıcı eserler bırakmıştır. Bunlar arasında en bilinenlerinden biri olan “Sucup Akari 560‟lı yıllarda 12 perdeli Türk Müziği Ses Sistemini-Kuramını” ve Türk müziği modlarını-çığırlarını Çinli müzikçilere tanıttı, açıkladı ve sunduğu müziklerle örneklendirdi” (Ak,2009:45). Ayrıca yarı yerleşik yaşam tarzı ile gelişen saray kültürü, sarayları sanat ve kültür merkezleri haline getirmiştir. “Müziğin saraylara girerek bir üslup farklılaşması oluşturması “saray müziği” ve “halk müziği” ayrımının ilk örneklerinin oluşmasına da neden olmuştur.”(Uçan,2000:28)

Başta Orhun anıtları ile bize dilleri hakkında büyük ipuçları veren Göktürkler, son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalarda çeşitli mezar taşları, dağlardaki sabit kayalar, ağaç ve kemikler, madeni ve toprak ev araçları, silahlar, süs eşyaları, çalgılar vs. üzerine işledikleri resim ve yazılar ile sanat eğitimlerinin de ileri seviyede olduklarını göstermişlerdir. Bu dönemde şamanların yine müzik eğitiminde önemli bir yere sahip oldukları bilinmekle beraber, göçebe müzisyenlerin de meşk usulü ile müzik eğitimi verdikleri düşünülmektedir.

Tamamen yerleşik düzende bir yaşam biçimine sahip olan Uygur toplumu ise İslamiyet öncesi müzik ve müzik eğitimi alanında dönemin en gözde devleti olmuştur. “Dönemin bilim ve sanatta önde gelen devletlerinden olan Çinli müzisyenlerin, Uygur Devletine gelerek müzik dersi almaları, Uygurların müzikte geldikleri noktayı belirtmektedir.” (Vural,2011:190) Kövrük adlı altınlı davulun devletin resmi çalgısı olması ile beraber, kopuz toplumun baş çalgısıydı. Bunların yanı sıra flüt, arp, ud, ağız mızıkası ve ağız tanburu (ağız orgu) gibi çalgılar da Uygur müziğinde kullanılmıştır.

Bu dönemde Uygur müziği, kent, kasaba, köy biçiminde yerleşime ve yüksek, orta ve alt tabaka biçiminde katmanlaşmaya bağlı olarak ilk kez “saray müziği”, “halk müziği”, “kent müziği” ve köy (kır) müziği biçimlerinde çeşitlenmiştir. Uygurlar döneminde bir müzik üretme yöntemi olarak doğaçlamanın yanı sıra, besteleme yöntemi de hızla ağırlık kazanmaya başlamıştır. Müzik eğitiminde ise sadece meşk sistemi ile değil, aynı zamanda yazıp okuyarak da müzik yapma yöntemi uygulanıyordu. Bu konuda Reşiddüddin (1247-1318)‟in Hülagühan namına 1313 senesinde yazdığı Tansukname isimli eserinde, Uygur çalgıcılarının müzik yazısından çaldıklarına dair bir gözleminden bahsedildiği bilinmektedir. Ayrıca eski Türk devletleri olarak belirttiğimiz Hun-Göktürk-Uygur devletlerinde, devletin egemenliğini ve sultanın gücünü temsil eden tuğ takımları, müzik icrası ve öğretiminin yapıldığı en gözde teşkilatlardı.

İlk Türk-İslam medeniyeti olan Karahanlılar döneminde Türk müziği, İslam anlayışı doğrultusunda yeniden düzenlenmeye, Türk din musikisi ve tekke edebiyatı temelinde Hoca Ahmet Yesevi önderliğinde tasavvuf müziği türünde yeni bir yola girmiştir. Bu dönemde halk müziği doğal bir gelişim süreci yaşarken, dini musikide özelikle Farabi, Ali Bin Hasan, İbn-i Sina, Yusuf Has Hacip ve Kaşgarlı Mahmut gibi önemli isimler sayesinde, başta makamsal ses sistemi olmak üzere birçok alanda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Eski Türklerde askeri müziğin yegâne mekânı olan tuğ takımları, yerlerini tabıl takımlarına bırakmış, tabılhane adlı kurumlarda askeri müzik eğitimi verilmeye başlanmıştır.

Cumhuriyet döneminde kadar varlığını sürdüren ilk teşkilatlı örgün eğitim-öğretim okulları olan medreseler bu dönemde açılmış, dini eğitim verilen tekkelerde müzik eğitimi de verilerek tekke müziğinin ilk örnekleri ortaya çıkmış, eğitim bilimine ve müzik eğitimine ilişkin ilk görüşler, Farabi ve İbn-i Sina gibi dönemin önemli bilim adamları tarafından dile getirilmiştir.

Karahanlılar‟ın Müslümanlığı kabul etmeleriyle hemen hemen aynı zamanda kurulan, bugünkü Afganistan‟ın bulunduğu yerde, adı ilk başkenti Gazne kentinden gelen Gazneliler, Karahanlılar‟dan farklı olarak konuşma dilinde de Farsça‟yı daha fazla kullanmaları sebebiyle, İran kültüründen daha fazla etkilenmişlerdir. Bu dönemde tabılhaneler askeri müziğin, tekkeler ise dini müziğin icra ve eğitim-öğretim mekânları olmaya devam etmiştir.

Selçuklularla birlikte Türk müzik kültürü “aynı sınırlar içinde Fars ve Arap müzik kültürleriyle birlikte oldu, yan yana yaşadı, iç içe geçti, doğrudan etkileşti ve giderek kaynaştı”(Uçan,2000:59). Selçuklulardan itibaren müzik, daha sonraları iyice belirginleşecek olan yapılanmasını oluşturarak varlığını sürdürdü. “Kırsal kesimde ve geniş halk kitleleri arasında halk müziği olarak, devlet kapısında ve orduda nevbet (nöbet) mehter müziği olarak, tekke ve tarikatlarda dinsel ya da tasavvuf müziği olarak, başta saray olmak üzere kimi yöneticilerin ve ileri gelen ailelerin konaklarında sanat/klasik müzik olarak yapılandı” (Tuğran,1990:262).

Selçuklular döneminde eğitim, ülkenin her bir yanına yayılmış medreselerde verilmekle beraber, ahilik adlı yaygın eğitim kurumu bu dönemde ortaya çıkmıştır. Müzik eğitimi ustadan-çırağa “meşk sistemi” yöntemi ile yürütülürken, camiler, Kur‟an kursları, tekkeler, meyhaneler, evler ve saraylarda müzik eğitimi verilebiliyordu. Def, ney, ud, tanbur, çeng, davul, nakkare, kudüm, rebab, kopuz, ıklığ, dutar, kemanca, kanun vb. çalgılar Selçuklu dönemi müzik eğitiminde kullanılmıştır. Selçuklular döneminde başta Urmiyeli

Safiyüddin (1224-1294) olmak üzere birçok bilim adamı, müzik kültürüne, icrasına ve eğitimine ilişkin önemli eserler vermişlerdir.