• Sonuç bulunamadı

REFORMLAR ÖNCESĠ OSMANLI’DA MÜZĠK VE EĞĠTĠMĠ

TANZĠMAT’TAN CUMHURĠYET’E MÜZĠK EĞĠTĠMĠ

2. REFORMLAR ÖNCESĠ OSMANLI’DA MÜZĠK VE EĞĠTĠMĠ

Osmanlı müziği, Osmanlı saray ve halk müzisyenlerinin askeri, dini, klasik ve folklorik türlerde ürettiği ve toplumun her kesiminde kullanılmış bir sanat olup, bir ucu Çin‟e, bir ucu Fas‟a kadar uzanan, 25 yüzyıllık Türk müziğinin yaklaşık 5 yüzyıllık bölümünü teşkil eder. (Tanrıkorur,2005:13) Osmanlı müziği, geçmişten aldığı kültürel miras ve Türk-İslâm geleneklerinin kendinde yer bulduğu, “Osmanlı/Türk Mevlevi Musikisi” olarak da adlandırılan bir türdür. Sağlam (2009:8)‟a göre Osmanlı/Türk Mevlevi Musikisi, Osmanlıların devlet geleneğini geliştirdikleri 14. yy.‟ a kadar, musikiyle ilgili olarak genelde Arapça ve Farsça yazılı kuram kitaplarına sahip olunması nedeniyle, “İslam Dünyası Musikisi” içerisinde yer verilen, Türk musikisinin Osmanlı/Türk Musikisine dönüşümünü temsil eder. Bu musiki türü, Osmanlı‟nın görkemli devlet düzeni içerisinde, Mevlevihanelerde ve saraylarda yer bulmuş, bir yandan dini ayinlerde diğer yandan Mehter musikisiyle, hem toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak, hem de askeri kanatta kullanımı vesilesiyle gelişmiştir.

Osmanlı‟da eğitim sistemi temel eğitim düzeyinden yüksek eğitime 17. yy.‟ a kadar ülkede nitelikli insan ihtiyacını karşılayabiliyordu. Nitekim 17. yy.‟ dan itibaren batı karşısındaki üstünlüğünü her alanda yavaş yavaş kaybetmeye başlayan Osmanlı eğitim kurumları, sistemin diğer unsurlarındaki bozulma ve çözülmeye paralel olarak, 17. yy.‟ dan itibaren fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur. (Yolalıcı,1999:281)

Klasik Osmanlı eğitim sisteminde örgün eğitim veren başlıca üç kurum yer almaktadır. Bunların başında yer alan “medreseler, Müslüman bireylerin aldıkları örgün eğitim yoluyla, teşekkül ve kuruluş döneminde devletin siyasi ve idari kadrolarında, yargı ve eğitim kurumları hiyerarşisinde yükselmesine olanak sağlayan, seleksiyoner bir mekanizmaya sahipti. (Cihan,2007:12) Osmanlının kuruluşundan beri medreselere insan kaynağı sağlayan, temel dini bilgilerin yanı sıra, okuma-yazma öğretme ve Kur‟an eğitimi verme gibi önemli işlevleri olan Mahalle Mektepleri veya Sıbyan Okulları da imparatorluğun son günlerine kadar varlığını sürdürmüştür. Bunlar dışında, geniş bir coğrafyaya hüküm süren imparatorluğun, gayrimüslim reayadan seçilen çocuk ve gençlerden uzman kamu personeli, seçkin yönetici ve devlet adamı yetiştirmek için kurduğu, sarayın içinde eğitim-öğretim ve

pratik uygulamaya dayalı sistemi olan Enderun Mekteplerinin, Osmanlı örgün eğitim sistemi içerisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu önemle belirtmek gerekir.

Osmanlıda müzik eğitiminden bahsetmek gerekirse, bu eğitim sürecinin, meşk usulü dediğimiz yöntem esas alınan nesilden nesile aktarılarak yürütüldüğünü görmekteyiz. Nota yazısının kullanılmasından sonra bile varlığını sürdüren ve ana öğretim yöntemi olarak benimsenen meşk usulü öğretim yöntemi Mehterhaneler, Mevlevihaneler, Enderun Okulları, Musiki Esnafı Loncaları ve Özel Meşkhaneler olmak üzere başlıca beş değişik mekânda uygulanmaktaydı.

2.1. Mehterhaneler

Hunlar zamanında Tuğ, Karahanlılar ile Tabıl, Selçuklular ile Nevbet ve Osmanlılar ile Mehter adı ile andığımız, vurmalı ve nefesli sazlardan oluşan Türk ordu müzik geleneğini sürdüren bu topluluklar, her dönemde müzik kültürünün ve müzik eğitiminin yegâne parçaları olmuşlardır. Tarihsel süreç içerisinde tabıl‟ın eğitim gördüğü yere tabılhane, nevbet‟ in eğitim gördüğü yere nevbethane ve mehter‟ in eğitim gördüğü yere de mehterhane denmiştir.

Bütün Türk devletlerinin ordu düzeninde savaşta en önde yer alan mehter, gök gürültüsü gibi sesler çıkararak düşmanın moralini bozmak ve bir an önce savaşı en az zayiatla bitirme amacını gütmekte iken, İslamiyet‟in kabulünden sonra dini fonksiyonlar da edinmiştir. Selçuklularda günde beş vakit vurulan nevbet ile namaz vakitleri halka duyurulmaktaydı. Nevbet-i penç (Beş nöbet) veya nevbet-i pençgane (beş vakit nöbet) olarak bilinen bu müzik türünü, vasal hükümdarlar tabi oldukları hükümdarların izniyle sadece gündüz üç defa vurdurabilirlerdi. Çünkü bu sayının artması isyan anlamına gelmekteydi. Ayrıca, tören ve oyunlarda, culus ve bayram törenlerinde, halkın düğün, bayram, nevruz günleri eğlencelerinde de nevbet çalınırdı.

Selçuklu hükümdarı II.Giyaseddin Mesud (bazı kaynaklara göre 1289 „da Alaaddin II. Keykubad) tarafından 1284‟te tuğ, tabl, nakkareyle nevbet vurulmasına izin verilen Osman Gazi (1258-1326?) zamanından sonra da, Osmanlılarda bu adet devam etmiştir. Bağımsızlık fermanı ile uç beyliği alameti olarak gönderdiği berat, kaftan, tuğ ve sancağın yanında yer alan nevbeti Osman bey ayakta dinlemiştir. Ancak Fatih nevbetin ayakta dinlenmesini kaldırmış, ancak şehrin çeşitli yerlerindeki nevbethanelerinde günde iki defa (seher ve yatsıda) nevbet vurulması kanunu getirilmiştir (Tanrıkorur, 2005:22-23; Uslu,2010:21).

Nevbethaneden mehterhaneye geçişin 15. yüzyılın sonları ile 16. yüzyılın başlarında olduğu varsayılmakla beraber, mehter teşkilatı çalıcı mehterler ve esnaf mehterleri olarak ikiye ayrılmaktaydı. Tablü Alem veya Yeniçeri Mehteri olarak da adlandırılan resmi mehterler başta padişah olmak üzere vezir-i azam, vezirler, defterdar, sancakbeyi gibi üst kademe devlet erkânına tâbi olurlardı. (Şahiner,2007:20-21) Esnaf mehterleri ise her yerleşim yerinde olabilen, sivil halk tarafından oluşturulmuş mehterlerdi. Her iki mehtere de Osmanlı müzik eğitime katkı sağlayan en önemli ve en yaygın müzik teşkilatı diyebiliriz.

Schreiber (1982)‟ e göre özellikle “16.-17. ve 18. yy.‟ larda yetişen bestekâr ve icracıları eliyle askeri musiki sanatının zirvesine ulaşan mehter musikisi hem savaşlar, hem Osmanlı elçi ve heyetlerine eşlik eden şatafatlı takımlar münasebetiyle tanındığı Avrupa‟da önce ordu birliklerini, sonra da bestecileri etkilemekle gecikmedi. (Aktaran:Tanrıkorur,2005:24) Ancak 1826‟da tahta geçen II. Mahmut, yeniçerilerin Aksaray ve Şehzadebaşı‟nda bulunan kışlalarını topa tutturarak yıktırmış ve buraya bağlı olan Mehterhaneyi de kapattırmıştır. “Bunun yerine III. Selim‟in yakın dostu Napolyon‟un emekli bando subayı Gioseppe Donizetti‟ye Mızıka-i Hümâyun adlı Batı kopyası, saray bando okulunu kurdurtmuştur.” (Tanrıkorur,2005: 26) Mehter müziğinin yeniden canlanması ise dönemin önemli sanatçılarından ve müzik tutkunlarından biri olan Celal Esad Arseven (1875-1971)‟in, 1911‟de düzenlediği konserde mümkün olabilmiştir. (Sanlıkol,2011:32)

2.2. Mevlevihaneler

İnsanı en ham halinde alıp çeşitli bedeni, fikri ve ruhi eğitim devrelerinden geçirerek pişirdikten sonra, insân-ı kâmil halinde getirmeyi amaçlayan ocaklardır Mevlevihaneler. XII. yüzyılda Hoca Ahmet Yesevi‟nin önderliğinde kurulan Yesevilik ‟ten sonra, XIII-XIV. yüzyılda Mevlânâ‟nın oğlu Sultan Veled tarafından Konya‟da kurulan, müzik ve dans yoluyla Mevlânâ‟nın tasavvufi fikirlerini ibadet (semâ) yolu ile sistemleştiren tarikattır. (Tanrıkorur,2005:27)

Mesnevi‟sinde “cennette dinlenen nağmeleri ruhuna sindiren insanın, dünyada güzel ses ve nağme dinlemekle o günleri hayal etmesine” benzetir Mevlana. Bu yüzden “güzel ses dinlemek aşıkların gıdasıdır”, “rebabın sesi aşıkların sesidir” diyen, müzik aletleri ve semadan sık sık bahseden Mevlana ve oğlu Sultan Veled‟in rebab çaldıkları, müzik dinledikleri ve Anadolu‟da semayı yaydıkları, Mevlevi ayinlerinin oluşmasına katkıda bulundukları kabul edilmektedir. (Uslu,2010:36-37) Ayrıca Mevlevi müziği ile Mehter müziği arasında da gerek

icra ettikleri eserler, gerekse kullandıkları enstrümanlar açısından çeşitli benzerlikler olduğu düşünülmektedir (Sanlıkol,2011:66-67). Sağlam (2009)‟a göre, uzun süre Mevlevi müzik adamlarının himayesinde, saray ortamında yaşatılan “Osmanlı/Türk Mevlevi Musikisi” olarak da betimlediği, saray müziğinin halk ile buluşması, Muallim Hakkı Bey‟in öncülüğünde olmuştur. O günden sonra halkın dinlemesine yönelik olarak aşk, keder, acı, özlem ve sevda gibi duyguları içeren din dışı sözlerle şarkı formunda eserler yazılmasıyla, tasavvuf içerikli Osmanlı/Türk Mevlevi Musikisinden kopmalar yaşanmaya başlanmış, günümüzde Klasik Türk Sanat Müziği de değimiz türün ilk örnekleri ortaya çıkmıştır.

Osmanlı tekke müziğinin de doğduğu yer olarak kabul edilen Mevlevi dergâhları, ciddi müzik dersleri verilen ve konserler gerçekleşen bir tür konser salonlarına, semâ ayinlerinin yapıldığı semahanelere sahipti. Mevlevihaneler sadece Anadolu topraklarında değil, Balkanlardan Kafkaslara, Kırım‟dan Ortadoğu‟ya tüm Osmanlı topraklarında Osmanlı müziğini yaşatan bir ocak görevi görmüştür. Meşk usulü ile eğitim veren bu Mevlevi tekkelerinden Derviş Mustafa, Nutkî, İsmail, Nasır, Zekai Dede, Itri ve III. Selim gibi önemli müzik adamları yetişmiş, bu isimler yüzyıllar boyunca Osmanlı müziğinin en temel eserlerini yaratmışlardır. Başta sadece kudüm, ney ve rebap ile müzik eğitimi ve icrası yapılan Mevlevihanelerde, daha sonraları bütün Türk müziği sazları yer almıştır. Günümüzde de dünyanın birçok yerine yayılan Mevlevihaneler, aynı geleneği yaşatan en önemli tasavvuf müziği mekânlarıdır.

2.3. Enderun Okulları

Enderun okulları esas olarak Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan toplumdan alınan yetenekli çocukların, iyi ve güvenilir devlet adamı ve asker yapma amacıyla, II. Murat zamanında saraylarda kurulmuş, ancak Fatih döneminde düzenlenip geliştirilmiş özel eğitim kurumlarıdır. (Aktaran: Akyüz,1999:78-79) Bu okullarda farklı zamanlarda hukuk, mantık, geometri, felsefe, hat tezhib, resim, silahşorluk, okçuluk gibi dersler okutulmakla birlikte, müzik dersleri de verilmekteydi.

Enderun müzik okulu, “kalburüstü Osmanlı musikicilerinin sadece yetiştiği değil, ders de verdikleri bir okuldu. Bu okulda Benli Hasan Ağa, Kantemir, Mustafa Çavuş, Dellâlzâde, Tamburi Osman Bey ve Şakir Ağa gibi esasen saraya yakın çevrelere mensup olup, küçük yaşta kabiliyetleriyle dikkat çekerek yetiştirilmek üzere saraya alınmış olan büyük Osmanlı bestekârları tahsil görmüştür. ” (Tanrıkorur,2005:30)

Enderûn-ı Hümâyûn olarak da adlandırılan bu okul, doğrudan padişaha bağlıydı ve öğrencileri ve hocaları üst rütbeli subaylardan oluşmaktaydı. Sarayın hafız, imam ve müezzinlerini de yetiştirdiği için okulda dini müzik eğitimi de yapılmaktaydı. (Ak,2009:35) II. Mahmut‟un 1828‟de mehterhane ile kapattığı bu kurum, yerini batı modeli düzenlenmiş bir saray bando okulu da olan, Mızıka-i Hümâyûn „a bırakmıştır.

2.4. Meşkhaneler

Meşkhane olarak adlandırdığımız bu mekânlar, tek veya toplu olarak müzik eğitimi verilen hoca evleri, cemiyetler ve öğrenci korolarından oluşmaktaydı. Osmanlıda müzik derslerinin evde verilmesi geleneği, saray cariyelerinin Enderun‟dan veya saray dışından hocalarının evlerinde derse gönderilmesiyle başlamıştır. II. Mahmud döneminde Mehterhane ile Enderun‟un ve sonra da tekkelerin kapatılmasından sonra bu gelenek gereklilik halini almıştır. Musiki-i Osmani, Gülşen-i Musiki, Darü‟l Musiki, Terakki-i Musiki gibi isimler adı altında, evlerinde veya uygun mekanlarda, özel meşk hocaları eşliğinde ders ve konser amaçlı müzik eğitimi verilmiştir (Tanrıkorur,2005:31).

2.5. Tekkeler ve Camiiler

Mevlevihaneler kadar olmazsa da, Bektaşi, Gülşeni, Kadiri gibi tarikatların tekkelerinde de, az veya çok dini müzik eğitiminin verilmekteydi. Ayrıca başta hafız, müezzin ve imam yetiştirmek amaçlı, saz eğitimi ve icrası yapılmayan, sadece dini müzik eğitimi veren camiler de Osmanlı döneminde mevcuttu. Birçok hafızın, dindışı bestelerinin meşhur olduğu bilinmekle beraber, bu insanların bestelerini başka mekânlarda icra ettiklerini belirtmek gerekir. (Ak,2009:36)

3. OSMANLI’DA REFORMĠST DÖNEM ve