• Sonuç bulunamadı

Hakan EKMEN*

Ülkemizde eski yıllara oranla bir çalgı çalmaya olan ilgi giderek artmakta ve ilk yönelme yaşı giderek küçülmektedir. Öte yandan mesleki çalgı eğitimi veren okullar en erken ilk öğretim 6. sınıftan itibaren öğrenci kabul etmektedirler. Sanatta derin deneyim ve başarıları olan Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde ise çalgıya yöneliş öteden beri küçük yaşlarda olmakta, buna karşın mesleki çalgı eğitimi veren kurumlara öğrenci kabulü orta öğretim düzeyinden itibaren başlamaktadır. İyi çalgı çalabilen solistlerin ve orkestra sanatçılarının ortak yanlarına bakıldığında aldıkları iyi eğitimi ve erken yaşta doğru bir şekilde yönlendirildiklerini görmek mümkündür. Adı geçen ülkelerde bireyler daha ileri yaşlarda mesleki müzik okullarına başlamalarına karşın, ülkemize oranla nitelikli icracı sayısı neden daha fazladır? Şüphesiz ki bu sorunun cevabı sosyal, ekonomik, toplumsal, siyasal ve eğitim açısından çok yönlü olarak değerlendirildikten sonra verilebilir.

Bu bildiride konunun eğitim alanına yoğunlaşılarak, çalgı eğitimi veren okullara kadar olan süreçte bireyin müziğe yöneliş ve yönlendirilişi ile hazırlığına ilişkin durumu ortaya koymak hedeflenmektedir.

Bireyin müziği ilk keşfi çoğunlukla bebeklikte duyduğu ninni sesleriyle olmaktadır. Zaman içinde yaşadığı yerde dinlenen ve dış çevrede karşılaştığı müziklerle kulağı dolar ve

ilk müzik kültürünü böylelikle almaya başlar. Bebeğin her açıdan sağlıklı gelişimi için her alanda bilim insanlarının yaptıkları araştırmalar anne karnından başlamaktadır. Müzik alanında da son yıllarda birkaç aylık bebeklerin müzikle olan bağlarını araştırmak ve geliştirmek amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Bu sayede bebek üzerinde bir farkındalık yaratılmakta ve ilgisi uyandırılmaktadır. Dolayısıyla bireyin müziğe rastlamsal olarak değil bilinçlenerek girmesi sağlanmaktadır. Bu da ileriki yıllarda gerek dinleyici gerekse üretici olmasında yoluna ışık tutacaktır.

Ülkemizdeki genel işleyişe bakacak olursak, çoğunlukla ebeveynlerin arzusuyla ve daha çok da zevk amaçlı başlayan müzik eğitimi, doğru adımlar atılmadığında çocukları bilinmeyen ve karanlık bir yola sürüklemekte, sonu da çoğunlukla hüsranla bitmektedir. Nadiren 48-60 aylık çocuklar “Erken Müzik Eğitimi” ile başladıkları müzik faaliyetlerini çoğunlukla 6 yaşından sonra bir çalgı çalarak sürdürmektedirler. Çocuğun öğreneceği çalgı daha çok aileler tarafından seçilmekte, kendilerinin tanıyıp ilgi duydukları çalgı tercih edilmektedir. Çocuğun o çalgının gerektirdiği fiziki özelliklere yeterli ölçüde sahip olmaması durumunda da başarısızlık ve ilgide azalma kaçınılmaz olur. Mesleki çalgı eğitimine yönlendirilecek bireyin belirlenmesinde yeteneğinin sınırlarını iyi çizmek ve gidebileceği noktayı doğru öngörmek büyük rol oynamaktadır. Çalgı eğitiminde başarılı bir ilerleme sağlamak için doğru zamanlama ve planlamayla birlikte düzgün bir teknik kazandırmak, uygun yöntem ve materyalleri kullanmak, gerektiğinde çocuk tarafından erişilebilir ve uygulanabilir bilgileri edindirmek gerekmektedir. Bu sayede mesleki çalgı eğitimin kapıları bireye açılabilir. Okul öncesi müzik eğitimi özel ders öğretmeni ve özel kurumlarca verilmektedir. Bu kişi ve kurumlar tarafından yürütülen eğitimlerde evrensel sistem ve eğitim programlarından ziyade kişisel deneyimler esas alınmakta, yetkin olmayan kişilerce yapılan uygulamalardan olumsuz sonuçlar alınabilmektedir. Öte yandan ulusal bir çalgı eğitim modeli olmadığı gibi belli ilkeler doğrultusunda seçilip ülkemize uygun hale getirilerek tüm ülke genelinde uygulanan bir sistem de bulunmamaktadır. Diğer ülkelerde kullanılan kimi sistem ve modeller tercih edilmekte, uygulamada ve uyarlamada yapılan hatalar nedeniyle başarısızlıklar olabilmektedir. Bu problemleri kontrol altına alıp giderebilmek amacıyla belli yasal düzenlemeler ve yaptırım sağlayabilen meslek örgütlerinin bulunmaması da denetimsiz faaliyetlerin artarak sürmesine sebep olmaktadır. İlköğretim çağına gelmiş çocukların okullarında aldıkları müzik eğitiminde ülke genelinde bir paralellik ve eş düzey ne yazık ki bulunmamaktadır. Bunun temel sebepleri, eğitim politikasında müzik eğitimi konusunun derinlemesine ve evrensel normlarda ele alınmaması, okullardaki eğitim araç gereçlerinin

yetersizlikleri, yetişmiş müzik eğitimcilerinin nitel ve nicel açıdan ülke genelinde büyük farklılık göstermeleri, yürürlükte olan eğitim öğretim programlarının hedefe yönelik olmaması, eksiklerinin bulunması ve uygulamadaki hatalar sayılabilir. İlk öğretim yıllarına kadar çeşitli sebeplerle müzik eğitimi alamamış çocukların okulda aldıkları genel müzik eğitimi, mesleki çalgı eğitimi veren kurumlara kabul edilmeleri için çoğu zaman yeterli olamamaktadır. Anlaşılacağı üzere bireyi çalgı eğitimine yönlendirmede ve hazırlamada aile, toplum, eğitimci ve eğitim politikaları etkindir. Çalgı eğitimi veren okulların giriş sınavlarında alınan sonuçlara bakıldığında, sözü edilen değişkenler nedeniyle başarı ve başarısızlık oranları arasında büyük farklar göze çarpmaktadır. Bu noktada şüphesiz ki en büyük sorumluluk okullarda müzik öğretmenlerine, okul dışında da bireysel çalgı öğretmenlerine düşmektedir. Peki bu sorumluluğu taşıyan öğretmenler nasıl yetişmektedir?

Ülkemizdeki profesyonel müzik eğitim kurumlarını iki gruba ayırarak incelemek doğru olacaktır. Birincisi performans sanatçısı, besteci yetiştiren ve bu sanatçıları yetiştirecek eğitim kadrosunu yetiştiren kurumlar. Bunlar konservatuvarlar ve üniversitelerin müzik fakülteleridir. İlköğretim 6. sınıftan itibaren bölümlere uygun olan muhtelif yaşlarda öğrenci kabul ederler. İkinci grup kurumlar ise güzel sanatlar liselerinin müzik bölümleriyle üniversitelerin eğitim fakülteleri ve güzel sanatlar bölümlerine bağlı müzik eğitimi ana bilim dallarıdır. Bu kurumlara en erken orta öğretim 1. sınıfta ve üniversitenin 1. sınıfında öğrenci kabul edilir. Amaçları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara müzik öğretmeni yetiştirmek ve kendi kurumlarında okuyan öğrencileri yetiştirecek eğitim kadrosunu yetiştirmektir. İki grup okulda da mesleki çalgı eğitimi verildiğini söylemek mümkün olsa da temel hedeflerine bakıldığında 1. grup okulların daha derinlemesine ve uzun yıllar çalıştırıp aktif çalgı çalan sanatçılar yetiştirdiğini görüyoruz. 2. grup okullarda ise belli başlı çalgıların temel düzeyde öğretildiğini ve bu bilgilerin ilk ve orta öğretim kurumlarındaki genel müzik eğitimi derslerinde kullanılmak için verildiğini anlıyoruz. Yine 2. grup okullardan mezun olmuş öğretmenlerin ülkemizdeki okul öncesi çocukların müzik eğitimlerinde aktif rol oynadıklarını görmek mümkündür. Okul öncesi dönemden başlayarak çalgı eğitimi veren kurumların sınavlarına kadar olan süreçte bireyin çalgı çalmaya olan ilgi ve becerisini yönlendiren öğretmen, o bireyin mesleki çalgı eğitimine yönelebilecek yeterlilikte olup olmadığını belirlemek, hangi çalgıya uygun bir yapıya sahip olduğunu ortaya çıkarmak ve sınavlara hazırlamaya yetecek donanımda olmak zorundadır.

Sözü edilen iki gruptaki müzik eğitim kurumlarının eğitim öğretim programları ve uygulamaları incelendiğinde, konuyla ilgili hazırlık sürecine ilişkin gerekli ve yeterli donanımı sağlayacak formasyonda olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki bireyleri mesleki çalgı eğitimine yönlendirmede ve hazırlamada Türkiye’de büyük eksikler ve yanlışlar vardır. Kuşkusuz ki eğitimcilerimiz aldıkları bilgiyi olabildiğince uygulamaya çalışıyor ve deneyimleriyle öğrenci yetiştirmeyi hedefliyorlardır. Ancak konunun toplam kalite yönetimi ve verimliliği artırma açısından yeniden değerlendirilmeye ve bu alanda bütünüyle yapılanmaya ihtiyaç vardır.

Türkiye üstün yetenekli gençler ve deneyimli sanatçılarıyla dünyada oldukça dikkat çekmektedir. Daha ileriye gitmek içinse ülkemizde evrensel müziğin daha iyi anlaşılıp yaygınlaştırılması ve gerek dinleyici bilincinin artırılması gerekse daha çok sayıda nitelikli icracı kazandırılması gerekmektedir. Bu da tüm toplumu kapsayacak şekilde planlanan ve uygulanan bir sistemle mümkün olabilir.

Sistemin ilk aşaması sürekli olarak yürütülecek ve geniş katılımlı bilimsel araştırma geliştirme projelerinin hayata geçirilmesidir. Nasıl ki insan hayatı doğumdan ölüme kesintisiz bir süreçse, aynı şekilde insanın müzikle olan ilişkisini de kesintisiz ve sağlıklı hale getirmek gerekir. Müzik eğitim kurumları birbirini tamamlayan ve destekleyen şekilde çalışmalı, ar-ge projelerinde diğer tüm bilimsel ve sosyal alanların ortak çalışması sağlanmalıdır. İkinci adımda bireyin yaşam alanı hedef alınmalı, aile ve toplumun müzik konusunda doğru bilinçlenmesi sağlanmalı ve bu yolda sosyal, kültürel ve eğitsel faaliyetler gerçekleştirilmelidir. Bu aşamada temel amaçlardan biri müzik dinleme alışkanlığını irdelemek, bir diğeri de yönelişle ilgili izlenecek yollar konusunda bilinç yaratmaktır. Müziğin ve çalgı çalmanın insan ruhu kadar beyin gelişimindeki büyük etkilerinden yola çıkarak, eğitim politikası revize edilmeli, ilk ve orta öğretimde müzik dersi en temel ve zorunlu dersler arasındaki haklı yerini almalıdır. Dünyada uygulanan genel müzik eğitimi ve çalgı eğitimi modelleri uzman kurullarca incelenmeli, evrensel normlarda fakat Türkçe özgün eğitim materyalleri, kitap ve notalar hazırlanmalıdır. Bunların yayını ve basımı konusunda devlet tarafından destek sağlanmalı, benzer çalışmaların sürekli yapılabilmesi için girişim yapan araştırmacı, bilim insanı ve sanatçılar teşvik edilmelidir. İlköğretim ve orta öğretimde müzik dersi programları genel müzik eğitiminin tüm gereklerine göre yeniden yapılmalı, Türkiye genelindeki uygulamalar, ölçme ve değerlendirme yöntemleri daha detaylı ve aynı nitelikte olmalıdır. Ülkenin genelinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı tüm okullara müzik

araç gereci, çalgı, kitap ve nota açısından eş değerde imkan verilmeli, öğrencilerin daha fazla etkinlik yapmaları ve etkinlik izlemeleri sağlanmalıdır. Mesleki müzik eğitimi veren kurumların eğitim öğretim programlarına, konuya ilişkin ders, staj, seminer ve benzeri gerekli ekler yapılmalı, üniversitelerde bu konuya yönelik bölümler açılmalıdır. Böylece hem daha iyi uzmanlaşma imkânı doğacak hem de mezun öğretmenlerin istihdam edileceği yeni alanlar çıkacaktır. Gerek Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki öğretmenlerin gerekse üniversitelerin ilgili bölümlerinde çalışan akademik personelin bilgilerinin güncellenmesi ve donanımların artırılması amacıyla periyodik olarak hizmet içi eğitim almaları zorunlu hale getirilmelidir. Özel ders veren kişilerin ve dershanelerin sahip olması gereken nitelikler, almaları gereken belgeler ve uymaları gereken kurallar konusunda titiz bir araştırma yapılmalı, yasalarla yükümlülükler getirilmelidir. Bu kişi ve kuruluşların sürekli denetlenmesi sağlanmalı, hatalı uygulamaların önüne geçilmelidir. Meslek odaları geliştirilmeli ve güçlendirilmeli, yaptırımları artırılmalıdır. Ekonomik koşulları uygun olmayan pek çok aile, çocuklarının müzik alanında gelişmesini temin edememektedir. Bu çocukların imkân sahibi diğer yaşıtlarıyla aralarındaki farkı ortadan kaldırmak amacıyla devlet gerekli eğitim ve etüd olanaklarını sunmalıdır. Yazılı, işitsel ve görsel basının nitelikli müziği desteklemesi ve daha fazla sunması bireyde ve toplumda büyük ölçüde olumlu sonuçlar getirecektir.

Bu sistem uzun soluklu bir uygulamayı, zaman ve emek harcamayı gerektirmektedir. Ancak başarılı şekilde uygulandığında müzik eğitimi alanında dünyada söz sahibi önde gelen ülkelerden biri olmamızı sağlayacaktır.

Anahtar Sözcükler: Çalgı Eğitimi, Mesleki Müzik Eğitimi, Müzik Eğitim Sistemi,

ORTAÖĞRETĠM KURUMLARINDA (LĠSE)